EĞİTİM MÜFRADATI
MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın Talim Terbiye Kurulu 15 Temmuz sonrasında ihraç edilen FETÖ’cü öğretmenlerin yazdığı ders kitaplarını inceleyecek ve gerekirse kitapların tamamı imha edilecekmiş...
Yapılan açıklamada, meslekten ihraç edilen 28 bin personel arasında 58 adet ders kitabının yazarının da bulunduğu, bu kişilerin hazırladıkları kitapların yeniden incelemeye alındığı, imha edilecek ders kitaplarının yerine tekrar yazdırılacağı ve çalışmaların okulların açılacağı 19 Eylül’e kadar tamamlanacağı duyuruldu.
Bakanlığa hazır temizliğe başlamışken yapması gereken gayet önemli bir başka iş daha düşüyor: Kitaplardaki lüzumsuz, saçma ve yanlış bölümleri de atmak gerek,
gördüğüm tarih ve özellikle de Türkçe kitapları öyle bir halde ki, “Öğrenciyi hem tarihten, hem de edebiyattan soğutmak, hatta nefret ettirmek için acaba ne yapabiliriz?” diye uğraşsanız, emin olun, bu kitaplardan daha iyi bir ikrah vasıtası bulamazsınız!
ÖĞRENCİ NEFRETTE HAKLI!
Senelerden buyana yapılan araştırmalar, anketler ve günlük sohbetlerde işitilenler öğrencinin sevmediği derslerin başında tarih ile Türkçe’nin geldiğini gösteriyor. Nefretin sebebi ise müfredat programı ve ders kitapları... Talebenin ilköğretimden üniversiteye kadar en yoğun şekilde gördüğü ders Türkçe’dir ama gençliğin artık kitap okumamasının ve sadece biraç yüz kelime ile konuşur hale gelmesinin başta gelen sebebi, Türkçe derslerinin, özellikle de dilbilgisinin gramer öğretme merakı doğrultusunda verilmesidir. Bu yazıyı yazmadan önce okullarda halen okutulan birkaç dilbilgisi kitabını gözden geçirdim ve emin olun, hiçbirşey anlamadım! Ya ben Türkçe’yi bilmiyordum, yahut ders kitaplarının üzerindeki “Türkçe” ibaresi yanlışlıkla yazılmıştı ve hepsi aslında başka bir lisana aitti!
Ne işe yaradığını ve yarayacağını bir türlü çözemediğim dünya kadar kural, bir garip dil ve gençlere edebiyat zevki vermek yerine beyinlerini gramer ile doldurmaya yönelik anlaşılmaz bir inat... İş bu kadarla kalsa, yine iyi! “İlgeç”, “adıl”, “dönüt”, “belirteç”, “iletisel işlev”, “eylemsi” yahut “göndergesel işlev” gibisinden daha dünya kadar kerih ve kakofonik terim!
Gramer saplantısı sadece Türkçe derslerine değil, yabancı dil eğitimine de arız olmuş dertlerden, hattâ belaların başında gelir. Öğrenciye senelerce yabancı dil okutulur ama Milli Eğitim’in gramer dayatması yüzünden talebe o kadar sene sonra tek bir cümle kuramaz ve yine gramer ısrarı yüzünden kendi dilinde yazılmış eserleri, yani Türkçe kitapları bile okumaktan nefret eder...
Tarih kitapları ise başka alemdir!
Şablon bir buçuk asır öncesine, Ahmed Vefik Paşa’ya aittir; Paşa’nın ilk baskısı 1860’ların başında yapılan ve sonraki baskılarda “Fezleke-i Tarih-i Osmani” adını alan tarih kitabıdır ve eser ders kitabına dönünce bir mazi çöplüğü olmuştur! Bugün okullarda tarih diye öğretilenlerin çoğu lüzumsuzdur, kitapların üslübu kupkuru, tatsız ve hiçbir heyecan vermeyecek şekildedir, genç dimağlara zerkedilen gereksiz malûmat içerisinde profesyonel tarihçinin bile ezbere bilemediği teferruat vardır ve tarih dersleri öğrenciye sentez imkanı vermeyecek bir çorbayı andırır!
ÇOK ŞÜKÜR BİLMİYORUM!
Talim ve Terbiye Heyeti işe hazır el atmışken ders kitaplarını lüzumsuz malümattan temizlese; mesela Segedin, Baltalimanı yahut Paris Anlaşması’nın maddelerini ezberletmek yerine olayların önemlerini ve neticelerini öğreten müfredat uygulasa, coğrafya kitaplarını “Amerika’nın doğal toprak çeşitleri” gibisinden Amerikalı öğrencinin bile bilmediği fazlalıklardan arındırsa ve Türkçe derslerini gramer derdinden kurtarıp dile hakim yazarlardan alınmış bol örneklerle talebeye edebiyat zevki verebilecek hale getirse...
Sırası gelmişken bir itirafta bulunayım: Ben hiç mi hiç gramer bilmem! Okul senelerimde sınıf geçecek kadar öğrenmiştim, sonra hepsini unuttum.
Üstelik sadece Türkçe’nin değil, yabancı dil gramerini de bilmem. Ama bir yabancı ile rahatça konuşup anlaşabilirim...Allah’tan öğrenmemişim, zira hiçbir zaman işime yaramayan ve noksanını da asla hissetmediğim “geçişli fiil”i, “zarf”ı, “edat”ı, “yüklem”i, “tümleç”i, “edilgen”i, vesaireyi bilmeden meramımı rahatça anlatabiliyorum!
YORUMLAR
Ders kitapları ile ilgili her yıl görüşlerimiz alınırdı. Ben de ilk zamanlar oturur sayfa sayfa ,detaylı, örnekler ve açıklamalar ile neden kötü olduklarını anlatan rapor yazardım. Hatta okuldaki öğretmenler arasında en uzun raporu yazan kişi olarak dalga geçildiği zamanlar oldu. Sonradan anladım o raporların "formalite icabı olduğunu ve hiç okunmadığını". Her yıl bir öncekini aratır tarzda kitaplar gelmeye başladı. Nedeni yazınızla anlaşıldı...
Son dönem rapor istendiğinde bir kaç cümle ile beğenmediğimi ifade edip bırakmıştım. Emeğim karşılık görmezse "emek harcamamak gerektiği"ni öğrenmiştim.
Çok güzel kitaplar varken (mesela öğretmenlik yapmış, müfettiş olmuş, kitap yazmış insanların kitapları) sınıf seviyesini bilmeyen yazarların yazdığı kitapların dayatılması çok anlamsız...İlkokul düzeyinde Türkçe dersinde sorulan bir soruyu edebiyatçı geçinen ben ve okulun Türkçe öğretmeni dahil tüm öğretmenleri anlayamaz, çözemezken minicik bir öğrencinin bunu anlamasını beklemek çoğu kez üzmüştür beni.
Eğitim ve müfredat konusuna gereken önem verilmediği için okulların durumu ortadadır. Oncu buncuların düşüncesine göre değil kaliteli ve "milli eğitim" ilkesine göre hareket edilmesi için geç kalınmış olsa da " zararın neresinden dönülse kar"dır.