- 1303 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
BİR YALAN SÖYLEDİM AMA ASLA PİŞMAN DEĞİLİM VE UTANMIYORUM.
Bu gün aslında iki ayrı konuda iki ayrı yazım var. İkinci yazım sevgili öğrencilerimi ilgilendiren bir konu olmadığı için onların okumasını tavsiye etmiyorum.
Birinci yazım bayağı uzun, ikinci yazım ise bir kaç satır olacak.
**********************
BİRİNCİ YAZI:
**********************
Dün face book sayfamda eski öğrencilerimden birinin okul yılları ile ilgili paylaştığı fotoğrafları gördüm. Bu fotoğraflar 1989-1996 Yıllarında görev yaptığım Kocaeli- Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ile ilgiliydi.
Fotoğrafları kopyalayıp kendi sayfamda ‘’BU FAKİR VE GURURLU OKUL ( KOCAELİ- AKMEŞE YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU) 1994 YILINDA KOCAELİ MERKEZDE YAPILAN T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK BİLGİ YARIŞMASINDA KOCAELİ ANADOLU LİSESİNİN ORTA KISMINI DA SOLLAYARAK I. OLDU.
ÇÜNKÜ ÖĞRETMENLERİ SAMİ BİBEROĞULLARI İDİ.’’ Diye paylaştım.
-------------------------
Evet..Kocaeli Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge Okulu gerçekten de fakir bir okuldu.
Öylesine bir okuldu ki mesela yatakhane binası 1600 lü yıllardan kalma ve Türkiye’de ilk ve tek olan Ermeni Ruhban Mektebiymiş zamanında. Yani köyün adının Armaş olduğu yıllarda ruhban okulu olarak kullanılıyormuş.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Çerkezlerin, bilhassa da Çerkez Ethem’in korkusundan Ermeniler köyü boşaltmışlar. 1930 Mübadelesi ile de Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya’dan soydaşlarımız getirilip bu köye yerleştirilmişler.
Köyün camii daha önce kiliseymiş. Ben görevdeyken o kilise-camide namaz kılardık. Sonra tamamen yıktırıldı ve yerine çok daha büyük bir cami yapıldı.
Ermenilerin matbaa binası olarak kullandıkları yapı benim dönemimde köyün çöplüğü idi.
Ermenilerden kalma mermer heykeller, mermer çeşme kitabeleri kısaca mermerden olan her ne varsa yeni gelen soydaşlar tarafından yeni yaptırdıkları evlerinin taş ihtiyacı olarak kullanılmış.
Köyün her tarafı ‘’ Belki Ermenilerden kalan bir küp altın buluruz’’ Düşüncesiyle köstebek yuvası gibi kazılmış, bir şeyler bulan olmuş mu olmamış mı bilemesem de rivayete göre bayağı zengin olanlar olmuş. Bir şeyler bulamayan da ‘’Hazır kazmışken fındık üretelim bari’’ diyerek işi fındık üreticiliğine dökmüşler.
Kısaca tarihe ve tarihi eselere acayip şekilde sahip çıkmışız(!) bu köyde.
İşte bu fakir köyün fakir okulunun fakir yatakhanesinin döşemeleri, tavanı yani duvarları hariç her tarafı ahşap olduğu için yangın tehlikesi yüzünden soba yanmazdı o binada. Kalorifer de yok? Çocuklar kış günlerinde kat kat battaniyeler altında yatarlardı.
Duvarlar çok çok kalın olduğu için de aslında soba ihtiyacı pek olmazdı. Ya da ne bileyim biz kendimizi öyle avuturduk.
Neyse…Ana mevzu bu değil.
1989 yılında mecburi hizmet üç sene olduğu halde üç sene de kendim ilave edip altı sene görev yaptığım Batman’dan Tarih Öğretmeni olarak Kocaeli Anadolu Lisesine atandım.
Batman’da tanıdığım bir öğrenci velisinin Kocaeli’de evi varmış, boşmuş, bize kiraya verdi ve biz evi görmeden tuttuk.
İlk iş olarak Bu günkü adı Körfez İlçesi olan ilçedeki evimize taşındık.( O zamanlar Yarımca deniliyordu ikamet ettiğimiz o muhite. ) Eşyaları yerleştirdik hemen akabinde ben okuluma gittim. Yani Kocaeli Anadolu Lisesine. (O zamanlar Derince’deydi.)
Okul müdürüne kendimi tanıttım. Okul müdürü ‘’ Hocam, hoş geldiniz ama siz bu sene Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge okulunda görev yapacaksınız.’’ Deyip önüme sarı bir zarf koymaz mı?
Yahu Akmeşe neresi? Daha önce hiç adını sanını duymuşluğum yok. Hem sebep ne? Niçin gidiyorum bu okuldan?
Sordum bu soruları okul müdürüne ama tabii ki bu ve benzeri soruların tek bir cevabı vardır bizim camiada: ‘’İdarenin tasarrufu ‘’
‘’İdarenin tasarrufu’’ deyince akan sular durur.
Çaresiz gideceğiz Akmeşe’ye. Maaşı Kocaeli Anadolu Lisesinden, - varsa- ek ders ücretini Akmeşe Y.İ.B.O dan alacağım.
Gitmesine gideceğiz de her gün en az iki saat yol tepeceğim ve dahi eğer Körfez’den Kocaeli merkeze giderken trafik yoğunluğu sebebiyle yollar tıkanır da Akmeşe minibüsünü kaçırırsam tam anlamıyla hapı yutacağım.
İlerleyen bir kaç günde ona da çare bulduk. Okulun, soba yanmayan yatakhanesinde nöbetçi öğretmen odasında yatıyorum okulda dersim olduğu günlerde.
………
Kocaeli’de ilk maaşımı alacağım gün…
Kocaeli Anadolu Lisesine gittim ve maaşımı aldım. Daha sonra da okul müdürünün yanına uğradım çay filan içiyoruz. Ama müdür bey burnundan soluyor. Çok kızgın.
-Hayırdır müdürüm. Sizi çok öfkeli görüyorum bu gün. Canınızı sıkan bir şey mi var?
-Yahu hocam. Nerede bir kıro varsa bizim okula yolluyorlar. Diyarbakır’ın bilemem ne Lisesinin matematik öğretmenini bize vermişler.
-Anlaşılan benim de Batman’dan geldiğimi unutmuştu.
-Gelen öğretmeni tanıyor musunuz?
-Yooo. Tanımıyorum ama burası Kocaeli Anadolu Lisesi. Öyle her öğretmen burada görev yapamaz. Burada mesela Tarih dersinde ‘’ Vilsın İlkeleri’’ yerine ‘’ Vilson’’ ilkeleri dersen öğrenci kırk sene alay eder insanla.
Yavaş yavaş benim niçin bu okuldan Akmeşe’ye postalandığım anlaşılıyordu.
Sordum:
- Yani hocam, şimdi bakanlık adamı Kocaeli Anadolu Lisesine layık görmüşse siz ne yapabilirsiniz ki ?
Gülerek cevap verdi.
-Postaladım gitti.
Ağzım açık kalmıştı. Bir okul müdürü, bir öğretmeni postalayabilir miydi? Bu soruyu sormadım kendisine çünkü çok öfkeliydi ve benim de üzerime vazife değildi. Nitekim adamı postaladığı halde öfkesi geçmemişti. Hâla ‘’ Burası Dingonun ahırı değil, Kocaeli Anadolu Lisesi ‘’ Diyordu.
Daha sonra aynı müdürü bir kaç defa İl Milli Eğitim Müdürlüğünde şube müdürlerinin koltuğunda, buna mukabil şube müdürleri amir olduğu halde sehpa kıyısındaki koltuklarda otururken görünce anladım ki evet bir okul müdürü bir öğretmeni görev yaptığı okuldan bir başka okula postalayabiliyordu ve sonradan öğrendiğime göre ben de o okuldan postalandıktan sonra yerime merkezde görev yapan bir Tarih Öğretmeni getirilmişti. Yani kadro fazlası olduğum için postalanmamıştım Akmeşe’ye.
Tüm bunları öğrendikten sonra İl Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ederek Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda kadrolu öğretmen olarak çalışmak istediğimi belirttim. Aksi takdirde bu müdürle çok fena papaz olacaktım. İl Milli Eğitimin canına minnetti. Hiç ikiletmediler bile. Dilekçem beş dakikada işleme kondu ve en kısa bir zaman içinde ( Bir haftayı bile bulmadı) Akmeşe Y.İ.B.O nun kadrolu öğretmeni oldum.
Hırs yapmıştım. Bu Kocaeli Anadolu Lisesine bir ders vermeliydim ama nasıl?
………..
1994 yılında Milli Eğitim Müdürlüğünden bir yazı gelmiş okula. Okulumuzun müdürü Değerli Dostum Ali Altıntaş yazıyı bana tebliğ etti.
Orta okullar arası sadece T.C. İnkılap Tarihi Dersi bilgi yarışmasıyla ilgili bir yazıydı bu.
Bizim dışımızda on dokuz okulla yarışacaktık ki okullardan ikisi Anadolu Lisesiydi. Biri dersini vermek için bir vesile çıksın diye beklediğim Kocaeli Anadolu Lisesi, Diğeri de Kocaeli- Körfez Oruç Reis Anadolu Lisesi ( Orta kısımları tabii ki ) Diğerlerinin çoğu bizim gibi gariban köy okulları ve merkezden bir iki yine varoş kesim okulu.
Ali Bey gözlerimin içine baktı.
-Göreyim seni Sami Hocam.
Büyük bir inanç ve kararlılıkla cevap verdim:
- Gör beni sayın müdürüm.
Okul küçük. Orta son sınıf öğrenci sayımız taş çatladı altmış.
Hemen önce ekibi kurmaya başladım:
Okulun not ortalaması en yüksek öğrencisi: Ali Kuzu , ikinci en çalışkan İsmail Yeşil, Ve üç çalışkan öğrenci daha: Suat Babahan ( Okulumuzun külüstür jipinin şoförünün oğlu) , Filiz Göksu ( Mesai arkadaşım Burhan Bey’in kızı) ve Tamer Çetinkaya…
Ali ve İsmail en çalışkan öğrenciler ama ilk etapta yarışmada okulu temsil edecek öğrencilerden sadece Tamer’in durumu kesin. Diğer iki yarışmacımız kim olacak? ( Yarışmada üç öğrenci ile okulu temsil edeceğiz.
Tamer’in durumu kesin çünkü aslında tüm derslere göre vasatın biraz üstünde olan Tamer T.C. İnkılap Tarihi dersinin aşığı adeta. Hiç bir yazılıda 100 puanı 99 olmuyor.
Ayrıca o sıkı çalışma döneminde de performansında en küçük bir eksilme yok.
Filiz ve Suat, Ali ve İsmail’i geçmek için azami hırs yaptılar ve her ikisi de okul personelinin çocukları olduğu için biraz da torpilli görüyorlar kendilerini. İşin doğrusu hiç de fena değiller aslında.
Toplamda 60 civarında okul yarışıyor. Dolayısıyla yarışmacı grupları üç bölüme ayırmışlar. Birer hafta arayla yarışacak okullar ve üç hafta sonunda hafta birincisi olanlar kendi aralarında bir daha yarışıp il birinci, ikinci ve üçüncüsü belirlenecek. Biz en son grubuz.
Yarışma yerel bir tv olan TV 41 den canlı olarak naklen yayınlanıyor. İlle velakin bizim köyden kanal 41 i seyredemiyoruz.
Ne yapmak lazım?
Tüm ekip okulun jipine biniyor ve Ali Kuzu ile İsmail Yeşil’in köyü olan Balören ( Genelde Belen denirdi ) Köyüne gidip orada bir taraftan köylü vatandaşların ikramı olan yiyecekleri mideye indirirken bir taraftan da Tv 41 den diğer yarışmaları seyrediyoruz.
Belki bu yazdıklarıma da bir sürü yorum yapan ve ‘’ Ne gerek vardı ‘’ Diyen olacaktır ama ben yine de yazacağım.
Balören Köyü bir Alevi köyüydü ve gerek ben gerekse Ali ve İsmail dışındaki öğrencilerim ve şöförümüz Ömer Abi işte o köyde Alevi sofrasına oturduk ve ‘’ Alevinin ekmeği yenmez’’ Diyen deyyuslara inat birer Sünni olarak yedik de içtik de ( Çay, ayran, meşrubat tabii ki.) Allah hepsinden razı olsun.
Yarışmayı seyrederken baktım benim evlatlar hiç bir soruyu kaçırmıyorlar. Her iki yarışmada da benimkiler 20 de yirmi yaptılar ama acaba asıl kendi yarışmamızda durum ne olacak? Öyle ya bu çocukların çoğu hayatlarında İzmit’e bile inmiş değiller. Tamam her biri bir ateş parçası ama Tv kameralarının önünde heyecanlanırlarsa?
Neyse..Sonunda yarışma günü çattı. Beş öğrencinin beşi de gözlerimin içine bakıyor: Kim olacak üç asil yarışmacı?
Tamer dışında karar vermek zordu ama neticede açıkladım:
- Asil Yarışmacılar: Tamer Çetinkaya, Ali Kuzu ve Suat Babahan… Yedekler : Filiz Göksu, İsmail Yeşil. Yarışmada sorulan herhangi bir soruda eğer kendi içlerinde karasızlık yaşarlarsa Tamer ne derse cevap olarak o kabul edilecek. Grubun sözcüsü Tamer.
--------------
Ve yarışma günü.
Ben dahil tüm ekip hayatımızda ilk kez bir tv stüdyosundan içeri adım atıyoruz. Heyecan dorukta…
Sorular sorulmaya başlandı.
Aman Allah’ım. Benim çocuklar fırtına adeta.
İlk on dokuz soruda benim aslanlarda hiç bir fire yok. On dokuzda on dokuz.
O ana kadar on dokuzda on dokuz yapan sadece biz ve Kocaeli Anadolu Lisesi var.
Kocaeli Anadolu Lisesi’nin öğretmeni bizim performans karşısında şaşkın. Basit bir köy orta okulu nasıl olur da koskoca merkez Anadolu Lisesi ile kafa kafaya yarışır. Adam resmen boncuk boncuk terliyor.
Benim ise tabii ki 19. Sorunun sonuna kadar yüreğim ağzımdaydı. Benim yüreğim ağzımdaydı ama evlatlarım öylesine rahat ki sormayın. Üstelik de sorular hayli kazık. Hani Ö.S.S de bile o kadar zor soru sorulmuyor.
Neyse..Artık son sorudayız.
Yirminci soru soruldu.
O ana kadar sorulan sorulara rahmet okutacak zorlukta bir soru. Yarışmada iki Anadolu Lisesi birden olunca en zor soruları bu gruba ayırmışlar.
Cevap kağıtları kaldırıldı.
Eyvahhhh. Bizim çocuklar yanlış cevap vermişler. Cevap B şıkkı olacaktı. Bizimkiler A demişler.
Gözlerim Kocaeli Anadolu Lisesinde…
O da ne cevap kağıdında hem A harfi var hem B
Kafadan cevabın yanlış kabul edilmesi gerekiyordu.
Ama öyle olmadı.
Jüri sordu:
-Cevabınız A mı B mi?
Kocaeli Anadolu Lisesi grubundan bir öğrenci ( Grup sözcüsü olmayanı ) A diye cevap verdi.
Jüri: ‘’A yanlış cevap.’’ Der demez grup sözcüsü ‘’ Hayır ya, cevap B ‘’ Dedi.
Vee jüri sonuçları açıkladı : T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Bilgi yarışmamızda sorulan 20 sorunun yirmisine de doğru cevap veren Kocaeli Anadolu Lisesi yarışmayı birinci olarak, 19 soruya doğru cevap veren Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge okulu ikinci olarak,…..Ve üçüncü ( Hatırlamıyorum hangi okuldu ama sanırım Körfez Oruç Reis Anadolu Lisesiydi) olarak tamamlamıştır. Tüm okullarımızı kutluyoruz.
Kocaeli Anadolu Lisesi haricindeki tüm okullar bizim lehimize bu sonuca itiraz etse de değişen bir şey olmadı. Çünkü biz fakir bir okulduk ve ne kadar gururlu olursanız olun eğer fakirseniz bazı şeyler hiç değişmiyordu.
Kocaeli Anadolu lisesi daha sonraki hafta yapılan final yarışmasında diğer iki grubun birincisini yenerek il birincisi oldu
İşte ben dün kendi face book sayfamda ‘’ BU FAKİR VE GURURLU OKUL ( KOCAELİ- AKMEŞE YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULU) 1994 YILINDA KOCAELİ MERKEZDE YAPILAN T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK BİLGİ YARIŞMASINDA KOCAELİ ANADOLU LİSESİNİN ORTA KISMINI DA SOLLAYARAK I. OLDU.
ÇÜNKÜ ÖĞRETMENLERİ SAMİ BİBEROĞULLARI İDİ.’’ Yazarken yalan söylemiştim.
Ama biliyor musunuz? Hayatımda ilk kez yalan söylemiş olmaktan dolayı bir pişmanlık ve utanç duymuyorum.
Duymalı mıyım sizce?
……………………………………………………………………………..
İKİNCİ YAZIM:
Şu okuduğunuz, ya da okumdan es geçtiğiniz yazımdan bir önceki yazımı site yönetimi değil bizzat kendim sildim.
Dostlardan gelen ve çoğu haklı olan eleştiriler sebebiyle sildim.
Hayatımda ilk kez kendi yayınladığım bir yazıyı sildim.
Bu konuyla ilgili daha yazacaklarım var ama acilen şu kadarını söyleyeyim:
Kimseden korktuğum ya da çekindiğim zannedilmesin. Hiç kimse bir takım havalara girme gafletine kapılmasın
Beni mahkemeye verecek, ya da benimle ilgili bir takım yaptırımlar ortaya koyacak olanlar zerre kadar umurumda değiller.
Onları umursadığım için silmedim. Ellerinden ne geliyorsa yapmazlarsa hatırım kalır.
Temiz insanların temiz gözleri böyle bir çirkinlikle kirlenmesin diye sildim.
Evet çirkinden de öte iğrenç bir yazıydı o.
Tertemiz dostlarıma öyle bir çirkinliği okuttuğum için üzgünüm.
Ama….
Neyse…Aması kalsın. Dedim ya yazacağım. Bu konu bitmedi henüz.
YORUMLAR
Değerli Sami Hoca'm ,
Bence de pişman olmayın.Çünkü siz birinci olmuşsunuz belli.Varsın resmiyette olmayın.Yazıda da belirttiğiniz gibi ne yazık ki bazen şartlar bir sıfır yenik başlatıyor insanı.
Sizin cok iyi bir öğretmen olduğunuzdan şüphem yoktu,bu aniyla da tescilledim doğrusu.
Siz değerli meslektasima sonsuz saygimla
Değerli hocam, mesele Atatürk/Atatürkçülük için düşünmek, anlamak ve doğru bir anlayışı temellendirmeye samimiyetle, inançla emek vermek ise, ne burada, ne internet dünyasında, ne de Türk edebiyatında sizin yazılarınız kadar aydınlatıcı, sağduyulu, mantıklı, vicdanlı, akıl fikir ürünü, dolayısıyla birleştirici, bütünleştirici, Türklüğe hizmet eden yazılara rastlamadım, desem, abartmayacağıma inanıyorum...
Sadece "Atatürk'ün Köpeği Fox ve Diğer Köpekleri" başlıklı yazınız bile böyle bir kanaate kolay ulaşılabileceğini belgeliyor...
Ne acıdır ki, gelinin de, kızın da, damatın da kafayı yediği, balataları sıyırdığı bir ortamda bütün emeklerin heder edilmesi gibi bir gerçek var...
Evi de terkedemezsiniz ki!...
Çünkü onlar size muhtaçtırlar...
[Bir yazınızda mı, bir yorumunuzda mı, "Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!" diyordunuz...]
Allah yar ve yardımcınız olsun...
Şahsen milyonlarca teşekkür...
Selam ve saygılarımla.