- 1156 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OSMANLI KENTİ ÜSKÜP
Yolda geçen dört saat bizi yormuş olsa da herkes halinden şikâyet etmiyor. Çünkü çok güzel bir ortamda yol alıyoruz. Herkes birbirine saygılı ve kibar. Gençler var. Onlar neşe saçıyorlar. Özellikle Hacer Hanım’ ın ikizleri hizmet halindeler.Tuba, espri ve hizmette Talha’nın karşısında 1-0 önde. Adeta iki rakip gibiler. Arada bir Hacer Hanım aralarında boks hakemi görevini üstleniyor ve “ Ayrıl “ diyor. Tuba ezici bir güçle talha’ yı hakimiyeti altına almış. Bahanesi ise iki dakika önce doğmuş olması. O benim ve grup üyelerinin tatil kızı.
Arada şikayet etse de üstlendiği misyonu hakkıyla yerine getiriyor. Yol boyunca, kahkahalar yükseliyor otobüsten. Canımız şarkı dinlemek istiyor. Otobüsümüzün iki şoförü var. Biri İthal, diğeri yerli. Yan yana seyahat ediyorlar. O bölgenin hakimi olan İlhan Bey, rehberimizden daha iyi tanıyor balkanları. Nerde ne yenir, neresi temizdir her konuda bilgi ve tecrübesi var. Sonradan mola yerlerindeki sohbetimizde Boşnak olduğunu öğreniyorum. Fakat ısrarla Yugoslavyalıyım diyor. O da bölünmeyi kabullenmemiş anlaşılan. Neşeli bir yapısı var. Sohbet esnasında, Üniversiteye gidemeyişinden hayıflanıyor. Cengiz Bey, Bolu’ dan bizi Balkanlara turu düzenleyen şirketin sahibi. Aslen Karadenizli olan Cengiz Bey, neşeli bir kişiliğe sahip. Daha iyi vakit geçirmemiz için elinden geleni yapıyor.
Yolcuların çoğu sağlıkçı. Kimisi emekli, kimisi hala çalışıyor. Sağlık yönünden güvendeyiz. Arada biz maliyecilere yani bana ve Semra Hanım’ a bulaşıyorlar. Hatta ceza kesmeye kalkıyorlar. Ben hemen itiraz ediyorum.Biz ceza yemeye değil, kesmeye alışkınız diyorum. Semra bana destek çıkıyor. Bir taraftan cd durmadan dönüyor. Müzikler balkan müzikleri. Hep birlikte söylüyoruz dilimiz döndüğünce. Müziğe kendini kaptıran İlhan Bey, Müjgan’ ı hatırlıyor. Torpidoya kuvvetli bir yumruk atıyor ve “Ah ulan Müjgan! Yaktın beni “ diyor. Önce zıplıyoruz, sonra basıyoruz kahkahayı. Bu anlarda Müjganı hayal etmeye çabalıyorum. Fiziğini, göz rengini, duygularını… Ask böyle bir şey. İnsanı her daim ayakta tutuyor.
Dört saatlik yol, gırgır, şamata içinde bitivermiş. Hava kararıyor. Rehber, Üsküp’ e geldiğimizi söylüyor. Otele geliyoruz. Fakat bize bir türlü odalarımızın anahtarını vermiyorlar. Şehrin dışında bulunan otelin lobisinde bekliyoruz. Sonradan öğreniyoruz bir terslik olduğunu. Yanlışlıkla şehir merkezinden yapılmış rezarvasyonlar.Son anda yemekten sonra şehir merkezindeki otele gideceğimizi öğreniyoruz. Otelin sahibi Müslüman. Bu bizim için çok daha iyi. Yemek kültürlerimiz çok farklı. Yunanistan’ daki otelden sonra her şey domuz eti gibi kokuyor burnuma. Yemeğe oturuyoruz. Servis başlıyor. Önce salatayla başlıyorlar. Salataların üzerinde mutlaka rendelenmiş beyaz peynir var. Aç karna yemeye çalışıyorum salatayı. Sonra çorba servisi başlıyor. Aç kalma korkusuyla fazla alıyorum çorbayı. Gruptakiler temkinli yiyorlar. İlk kaşıkla çorbanın lezzetini alıyorum. Ne çorbası olduğunu anlayamadığım çorba çok lezzetli. O sırada rehberimiz bizden çok uzakta. El işaretiyle biraz daha almak istediğimi anlatmaya çalışıyorum. Garson geliyor yanıma. Telaş içinde, şaşırmış vaziyette. Adam anlamıyor benim konuştuklarımı. Tabağımı alıyor ve gidiyor. Kısa süre sonra elinde temiz bir tabakla dönüyor. Arkasında da çorbayı dağıtan görevli var. Bir kepçe koyuyor, işaret ediyorum daha istiyorum diye. Bu kez işaret diliyle anlaşıyoruz. Yüzü gülüyor. Sanırım beni yanlış anlamış. Büyük bir ihtimalle içinden bir nesne çıktığını düşünmüş olmalı. Tekrar yumuluyorum çorbaya. Diğerleri de istiyor çorbadan. Nihayet kaç gündür ilk kez akşam yemeklerinde karnım doyuyor. Yemeği yer yemez tekrar otobüse binip, yeni otelimize gidiyoruz. Şehir merkezindeki otelimize yerleşiyoruz. O kadar yorgunum ki oturacak halim yok. Oysa planlar yapıyoruz, gece gözüyle de gezeceğiz Üsküp’ ü. Bir ara balkona çıkıyorum yatmadan önde. Su sesi geliyor yakınlardan. Ama öyle güzel bir tınısı var ki! Sabaha kadar dinleyebilsem ne iyi olur. Haydi yat artık Nermin diyorum içimden. Yarın yine erkenden kalk emri var. Geç kalmak olmaz. Gezilecek daha güzel yerler var. Dişim zonkluyor, bir yandan hapşırmaya devam ediyorum.
Ertesi sabah güzel bir kahvaltının ardından sekiz sularında otobüsten belli bir noktada iniyoruz ve şehir turuna çıkıyoruz. Önde rehberlerimiz arkada biz ördek yavruları gibi gezmeye devam ediyoruz. Resimler çekiliyor. Medreseler, hanlar, hamamlar hakkında bilgi alıyoruz. Cuma vakti geliyor fakat bizim yola çıkmamız gerekiyor. Hedefte Sofya var. Yollar yine bizi bekliyor.
BOLU EYLÜL 2016
NERMİN KAÇAR