- 966 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BENİM ASGARİ ÜCRETLİM İŞİNİ BİLİR
Yakın siyasi tarihimizde, büyük bir devlet ve siyaset adamından sadır olmuş, ama her tarafa lastik gibi çekilebilecek türden bir vukuatlı söz vardır ya hani
“Benim memurum işini bilir”
8.Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın birtakım ezeli ve ebedi hasımları, uzun bir metnin arasında cımbızla çekip aldıklarını tahmin ettiğim bu siyasi duvar sözünü, bin bir itinayla işleyip dişleyip sonracığıma bir güzel yaldızlayıp ve akabinde cilalayıp neredeyse bir Atasözümüz kadar parlatmışlardır!
Sanki Rahmetli Özal böyle demekle rüşvet illetine bulaşılmasına kerhen onay vermiş ve hay aklımla bin yaşayayım işte memuruma rahat bir yaşam formülü geçinebilmeleri için ikinci bir kaynak gelir ne var bunda der gibisinden bu hususta memurlara yeşil ışık yakmış…
Külliyen iftira harbiden yalan, ama ben şuna hayret ediyorum mütemadiyen, bugüne kadar hiçbir Allahın kulu çıkıp da “Ey Millet elhak doğrudur Turgut Özal böyle bir söz sarf ermiştir amma bununla asla ve kat’a rüşvet rezaletini kastetmemiştir hiç Onun gibi bir insan böyle bir pisliği ve illeti teşvik edebilir mi el insaf el izan!” diyememiştir…
Ama işte ben söylüyorum, Özal gibi ulvi ve mümtaz bir şahsiyet toplumların kokuşmasına ve çürümelerine sebebiyet veren “Dön baba dönelim” ve “kitabına uydurma” kepazeliğini teşvik eder mi hiç, buna imkan ve ihtimal var mı?
Olsa olsa “Benim memurum işini bilir” demekle bir takım yan gelir yollarını anımsatmış olabilir, nedir bunlar, memurun köyünde arazisi vardır bakamadığı bu arazisinden ve bahçesinden toprağına iyice bakmak sayesinde ek gelir elde etmesini, yahut kimi memurların çalışmayan hanımlarının bir takım elişi takı eşyası ve giyim tasarımlarıyla evin bazı ihtiyaçlarının karşılamasını yahut bekar bi kızı varsa bunun için hali vakti yerinde bir damat seçerek zengin bir dünürle hısım falan olmasını yani bu gibi meşru kazanç yollarını teşvik etmiştir aksi halde başka türlü düşünmek Rahmetli Turgut Özal’a karşı büyük bir edepsizlik ve insafsızlıktır…
Bu zaruri açıklamayı yaptıktan sonra gelelim asıl konumuza, yani Asgari Ücretli denilen, ismiyle müsemma en düşük ücretle çalıştırılan ve kolay kolay kimsenin aklına gelmeyen, mucizevi bir yaşam savaşı veren ve geçimlerine kimsenin akıl erdiremediği cefakar ve fedakar isimsiz kahramanlara…
Ülkemizde asgari ücretlilerin gerçekten de hali pür perişan.En zor ve en ağır işlerde, hiç durmamacasına cansiperane bir şekilde çalışan ama tabiri caizse hiçbir hükümet tarafında insan yerine konulmayan bu insanlar gene de her şeye rağmen sessiz sedasız, gürültüsüz patırtısız kimseye pek sezdirmeden ağır aksak geçinip giderler…
Çoğunun aileleri kalabalıktır. Evleri kiradır. Köylerle kasabalarla bir bağlantıları yoktur! Gene çoğu asgari ücretlilerde sadece evin reisi çalışabildiği halde aldığı ücretin neredeyse yarısına yakın bir miktar olan kirasını, faturalarını, çocukların okul harçlarını aslanlar gibi öder bununla da kalmaz, mutfağını yiyeceklerle evini beyaz ve diğer muhtelif eşyalarla bir güzel donattıktan sonra inanılması zor ama ceplerinde de biraz mütevazı harçlıkları da kalır üstüne üstlük…
Yiyecek derken kastettiğimiz varsıl sofralarını süsleyen cicili bicili envai çeşit yiyecekler ve kırmızı et, enginar, brokoli, kivi, muz, havyar, mantar değil hani..
Ekmek, bulgur, makarna, patates, soğan turp havuç, Arnavut biberi falan…
Ucuzluğu esnasında haftada on beş günde bir iki kılçıklı balık
Gene armut yok, ayva yok, nar yok, çocukların gelişimini sağlayacak süt yok…
Bu alınabilenlerle bile onların bir ayın sonunu nasıl getirebildiklerini anlayabilmek akla ziyan… Ama bu koşullarla ve bu kısırdöngü içerisinde her ayın sonunu getirebildikleri de bariz bir gerçek…
Gazetelerde, televizyonlarda onlarla ilgili hiçbir müspet haber bulamazsınız!
Çalışma ve maliye bakanları, her zaman asgari ücretlilerin her kayıt ve şartlar altında geçinebilecekleri inancına bihakkın inanarak plan ve projelerini hayata geçirirler…
Hükümetler, memurlarının ağzına zaman zaman cüzi zamlarla da olsa bal çalmayı ihmal etmez Ama iş asgari ücretlinin ücretini tespit etmeye gelince hararetli tartışmalar, atışmalar, ardı ardına kalabalık toplantılar vs.vs.
Oysa her şey işin başından bellidir zaten. Yüzde kaç verileceği ve gene bir sürü vebale girileceği gün gibi barizdir ama gelin görün ki illa da danışıklı kavgalar her seferinde işin tuzu biberi olacaktır. Bu olmazsa olmaz bir kuraldır hatta çok iddialı bir açıklama olacak ama bir gelenektir!
Yok Türk İş böyle diyor, falan böyle filan böyle aaa hükümet bu defa sürpriz yapar bakın görün yüzde 50…
Sonra gün gelir devran döner o yüzde elli diye umut edilen yüzde üçü beşi geçmez ve her seferinde olan gene garibim asgari ücretliye olur!.
Benim asgari ücretlim, gizli kasalarına altın, döviz saklayamaz, hisse senedi borsa gibi şeylerin adını bilir sadece, ihale ve iş takipçiliği yapmaz, eh garibandır ya o sebepten mafyacılıktan da tırsar, inşaat, otomotiv gibi kıyak işlerin zaten semtinden geçmez, ihracat, ithalatın adını bilmez…
Gece gündüz, vardiyalı vardiyasız, yarı aç, yarı mutlu, uykusuz, her an işten atılma korkusu ve stresiyle çalışır ancak benim asgari ücretlim…
Benim asgari ücretlim Allah ne verdiyse yer, içer, giyer harcar…
Ne grev, ne eylem yapar,
Kendi âleminde, buruk bir yaşam telaşıyla geçinip gider
Benim asgari ücretlim işini bilir!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.