- 482 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sahiplik İmanı 4
Yani saldıran ve bölgesi içinde saldırıya uğrayanlar El’in keyfine göre mal mülk dağıtma olan yazgısına uğrayanlardı. El’in; ya da El hakkın sıratı müstakim dediği özel mülkiyetçi sahiplik, saldırıya uğramakla, o dosdoğru yolundan çıkılmaydı!
Özel mülkiyetin kutsal (dokunulmaz) oluşuna dek vaaz edilen vahi veya ilhamı da saldıranla saldırıya uğrayanlar duyup ta unutmuş ta değildirler. Ya da saldırıya uğrayan, saldırgana o yerin tapusunu gösterememişte onun için saldırıya uğramış ta değildir. Kısacası vahiy ya da ilhamla söyleyiş köleci sistem öncesinin değil, köleci sistemin buluşu ve inşasıdır.
Hatta yurtlandığı yeri terk eden de, terk ettiren de akşamdan sabaha almış oldukları vahyin (ilhamın) unutulması nedenle kovma yapmak, kovulma yapılmakla azıtmış sapıtmış ta değildiler. Yine hiç kimse gaspçı olan kişimize de "bu yurdu biz sana arzı mevut” oluşla verdik. Bu sana rabbin El’den iyilik olan bir ganimettir. Ganimet helaldir. “Git te o ormanı; o dinsiz, imansız, kâfirlerin elinde al” demiyordu.
Totem dönem öncesi olan erken dönem içinde henüz orta yerde karşılıklı ittifakın imanı yoktu. Alan etkisiyle oluşan düzencin sesiz, alan etkili eğimden kaynaklı anlayışça olmanın imanı vardı. Groteski kaosları vardı. Ya da tüm canlı varlığın imanı ve imandan anladığı ortaklaşan hüküm olan güce boyun eğmekti.
Sürprizlere açık olmaktı. Fırsatını bulunca ortamdan “ananızın ak sütü” gibi yararlanmaktı. Eğer olası oluyorsa, ortaklaşa olan hayata saygı duymaktı. İstisna da olsa ortaklaşa olmanın gereğiyle yardım eder olmaktı. İşte başlangıcı, erken dönemin şimdisi olan (totem dönemli; toplumsal ve köleci dönemli) sürece getiren ileri süreçlerdeki mucizenin doğa karşısındaki tüm türler arası imanı, buydu.
Var oluşunuza isyan edebiliyor musunuz? Var oluşunuza isyan etseniz kaç yazar! Oysaki var olması ellerinde olmayan tüm canlılara El, daha en başta köleliği ve özel mülkü irade etseydi; bu tür El iradesi o günkü ortam şartlarına aykırı olurdu. Ve olanaksız olurdu.
Sık sık el değiştiren ve karşılaşma durumuna göre el değiştiren bölgesel özel ya da sürü olur şekildeki gruplar nezdinde olmanın alan içi yararlanışı vardı. Bu, kabil yararlanış El takdirli özel mülk ve köleci ilişki değildi. Eğer siz El’in takdir olan keyfi iradesini bu aşamada buraya getirirseniz mülk sahipliğini ve köleliği hüküm eden böylesi bir mana etkisi, o aşamanın üzerinde müessir olamazdılar.
Eğer varlıkların başlangıç içindeki yaratılış gayeleri, keyfi olan iradenin; özel mülk edindirtme, anlayışı içinde olsalardı; kişilerin var olmaları nasıl kendi ellerinde değilse, baştan beri böyle olduğu savlanan kölece özel mülk edinmeli var oluşa, kişiler boyun eğdirilirlerdi. Bu konuda hiç tereddüttünüz olmasın.
Nasıl bir yılanın, bir ineğin kendi ellerinde olmayan hayatları hakkında şüpheniz yoksa öncel takdirle varlıklara verilecek olan varlıklara özgü düzlem ölçekli tapu sicil kayıtlı mülk edinmeleri olan iradeye de ram olmaları, hiç kuşkunuz olmasın ki tüm canlıların yine ellerinden olmadan boyun eğecekleri bir husustu.
Eş deyişle hüküm olunan, tapusu hiç kimsenin olmayan bu dünya da, o hükmedicinin ya da kararlar sahibinin hayat alanlarını tapusuz kılmakla; yaşam alanlarını da pek ala ortak yaşam alanından saymış olabilirdi. Karar sahibi, çevrenin rekabet edilen yaşam alanları içinde yine çevrenin değişir sahiplikle olmasını istemiş olması da öncel takdirde bulunanın yine bir takdiri hüküm etmesi içinde olmalıydı.
Buradaki tezat (çelişki) şuydu. Doğayı kendi tür gücü oranında haramice, haydutça yaşantı kılan çoğu süreçler doğayı; ortaklaşa yararlanılan yer haline getirmişlerdir. Hayatlar hem yemdi, hem her şey olabildikçe türlü çeşitten yararlanılmaydı. Hem sakınılmaydı hem neşeydi. Hem böyleydi, hem değildi.
Garanti yoktu. Güçlüler kadar güçsüzler de hayatta kalabiliyordu. Güçlülük görece bir kavramdı. Olasılıkla dev gibi dinozorlar, hayatın sıcakkanlılığa geçtiği dönemde yok olmuştu. İlk sıcakkanlı kürklülerden olan fare, akşamları filim karesi gibi donup kalan soğukkanlı dinozorların yumurtasını yemekle üreyemeyen dinozor yaşamının sonunu getirmiş olması çok kuvvetliydi.
Bu ortaklaşmacı yararlanmalar rekabeti alan içinde olmakla, rekabetler birbirini destekleyen niş-hol süreçleri veya birbirini desteklemeyen aynı düzlem alanının süreçleri içinde olabiliyordu. Hayatın bu türden ortaklaşma ve rekabet yaşantılaması içindeydi. Hiç kimse olan hiç kimseye; bu tutumu ona o isnat etti, bu tutumu ona o ilham ettiydi dememekle günümüz ortaklaşan süreci meşrulaşamamışlardı!
Çünkü doğa hayat sahibi olan hiç kimsenin emek ürünü olan bir çaba ve gayretin eseri olmamakla hiç kimsenindi. Hem de herkesindi. Hem değildi. Biliyordu ki yurt sahipliği olan tutumları kişi ya da grup sahipliği gücüyle sınırlıydı. Her an bir başkası gelip alabilirdi.
İlk başlarda kendi özü gibi olan organiklerle enerji transferi yapmanın beslenmesi içinde olan hayat başka türlü zıtlaşıp yaşantılaşamazdı. Hayat, her şey gibi kendisi de doğanın ürünü oluşla akış şekliydi. Doğanın ürünü olan her şey gibi kendisi de tutumları da gelip geçiciydi.
Gelip geçici ilişkileri içindeki hayat biçimlerinde salt olan yoktu. Hayatın hangi tarz hayatlar üzerinde akacağının da, hayatın kendisinin de güvencesi yoktu. Her hayat ortama denk düşme oluşla; değişme dönüşme öngörülü yaşama (başlangıç koşullarına) sıkı sıkı bağlılıktı.
Hayatın kendisi de büyüğün küçüğe; yukarının aşağıya oranı gibi eşik eğimleri içinde olmakla eşikleri yükselip eşiklerin seviyesini düşürmeleri, eşikleri taşırmaları vs. içinde yol alan yararlanmalar ortaya koymakla çevreye yöneliyordu. Güçsüz olana karşı meydan okuyordu. Bu girişmeleri içinde enerji dönüşümleri hayatın eğilimlerine zorluk kolaylık gibi fren yaptıran ve akış yaptıran ilişkileri tutum ve bilinç (alışma) yaptırıyordu.
Değişen dönüşen enerji; enerji işlem kalıplarını ve hayatı da değişip dönüştürüyordu. Enerji çevre şartları içinde çevre yapısına uygun akış yapmak için bin bir kılığa uğruyordu. Çevrenin topoğrafyası enerjiye klonlanıyordu, Hayat ta buna paralele değişmelerini yapabildikçe var kalıyordu
Hayat bu değişme dönüşmeleriyle karşısındakinin buna saygı duymasını ve zorla ya da tehditle oradan çekip gitmesini istiyordu. Kendisinden güçlü karşısında da, ya saygıyla orayı terk ediyordu; ya korkuyla oradan tezikiyordu. Her güçlünün de saygı duyduğu başka güçlü vardı. ‘O’ olan; mana gücü o zamanın koşulu içinde size diyemediğini, şimdiki zamanın içinde uzaya gitmenizle şimdi sizlere demiş oluyordu.
Güçlülük güçsüzlük iri bir vücuda sahip olmak kadar; farklı bir donanıma sahip olmakla ortam koşulları olan (alan etkisine) denk düşmelerdi de. Bir aslan bir sinek istilası karşısında kovuğunu ya da mekânını terk edebiliyordu.
Karada aslan kesilen dinozor, su içinde süt dökmüş kediye dönebiliyordu. Sahipliğin el değiştireceği baskı ve basıncı her an hayatın aklında tuttuğu bir gerçeklikti. Bir ilham varsa hayata ilham olanlar da bu türden yaşantısallar ve görüngülerdi.
Baştan beri takdir böyleydi deyişle, köleci ve grup mülkiyetçi sahipliği kutsayan bu ilhamı ancak; sosyal dayanışma olan kolonilerde ortaya konabilirdi. Yine bir sosyal dayanışma olan sürü sel güçlerle; böylesi ilham olanaksız değilse de, pek rastlanır bir durum da değildi.
Yine başka bir sosyal dayanışma olan totem alan gücü içinde köleleştiren tarz ilhamdan ziyade totemi mana gücü olmanın ilham söz konusuydu. Başka bir sosyal dayanışma düzeyi olan özellikle de "üreten sosyo-toplumsa alanlı ön ittifaklar düzeyi içinde olmanın alan gücü; ilhamınızın ya da vahyiniz ana kaynağıdır.
Çünkü ortada her gün yeniden ve yeniden üretim yapmasıyla ‘sömürülebilir’ bir üreten emek gücünüz vardır. Bu nedenle köleleştirdiğiniz insanla, insanın emek gücü sömürüsünün üzerine; köleleştirdiğiniz bu insanları, üretim gücünden ve üretim aracı nesnelerinden yoksun bırakmak vardır. İşte bu nedenle kutsadığınız özel mülkiyetçi vahiy ve ilhamlarınız ortaya çıkacaktı.
Var olan öznel ve nesnel manalar, belli koşul ve belli şartlar altındaki ilişki düzenleri dışında hiç bir zaman salt değildiler. Zaten ilişki düzenleri ve ilişki koşulları da salt değildi. Aslında başlangıcın takdiri ve kararı olan mana böyleydi. Köleci sistem içinde de ilham olmanın başka frekanslarıyla yansıma bağıntısı içinde olmanın başka düzey düzlemlerin varyant bağıntılarıyla, uzaya gederek te yaşardınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.