- 1405 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
MAKEDONYA' NIN İNCİSİ OHRİD
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tur rehberi Zafer Bey, o bölgede uzun süredir çalışıyor olmalı ki işini çok iyi biliyordu. Adanalı olduğunu konuşmalarının arasında öğrenmiştik. Her yeri tanıtma çabasındaki Zafer Bey, bizlere tavrını zaman zaman koyuyordu. Ne de olsa rahat bir millettik. Selanik’ten sonra Manastıra uğradık. Vakitten tasarruf etmek amacıyla Manastırda bulunan Atamızın okuduğu Askeri Okulun önünde sadece resim çektirdik. Aynı zamanda tadilat olduğundan zorunlu bir vazgeçişti aslında. Tekerlek durmadan dönüyor, biz ise etrafımızı seyrediyorduk. Yol üzerinde bulunan Resni ilçesinden geçerken, rehberimiz Niyazi konağını ve hikayesini anlattı. Niyazi, İttihatçilerin ikinci adamıymış. Gizlenmek üzere dağlarda yaşarken geyiklerle arkadaş olmuş. Geyiklerle konuştuğu rivayet edilirmiş. Geyik muhabbeti deyimi de ondan kalmış. İkinci bir hikayesi de: Niyazi Bey, çok güvendiği koruması tarafından öldürülmüş. Rehberin anlattıkları kulağıma ninni gibi geliyor. Daha çok yolumuz, dinleyecek daha çok hikayemiz var. Bir an önce iyileşmeliyim. Fakat nerde, gittikçe kötüleşiyorum. Ben hapşırdıkça yol arkadaşlarım “ İYİ YAŞA “ temennisinde bulunmaya devam ediyorlar.
Öğleden sonra iki buçuk sularında Ohrid kentine geldik. Halk dilinde Ohri olarak kentin dünyaca ünlü gölü, Van gölünün yirmiiki katı büyüklüğünde. Zaten deniz olarak adlandırılıyormuş. Etrafımı seyrediyorum. Yeşilin bütün tonları var. Ohrid gölünün çıkış kaynağını görmek üzere yola çıkıyoruz. Yaklaşık doksan kilometrelik bir yolculuktan sonra kaynağın olduğu yere geliyoruz. Muhteşem bir yer. Huzur veriyor insana. Amacımız sandallarla, bilek gücüyle kaynağın başlangıç noktalarını görmek. Öyle değer veriyorlar ki doğal yaşama böyle bir çözüm bulmuşlar. Balıklar sandalın altında raks ediyorlar. Dengeyi bozmamak, alabora olmamak için dikkat ediyoruz. On kişilik gruplar halinde çıkıyoruz. Türküler söylüyoruz sandalda. Bizim türkümüz Bolu türküsü. Tombalacık Halimem. Arkamızdaki grubun seslerini kesmek amacımız aslında. Farklı dilde konuşsak da müzik lisan oluyor sandalın küreklerini çeken emekçiye. Bravo diyor. Anlık bırakarak kürekleri. Elimizi daldırıyoruz arada suya. Bir yudum su içiyoruz şifa niyetine. Tekrar bindiğimiz noktaya geliyoruz. Vedalaşıyoruz emekçiyle. Dil önemli değil bunun için. Yürekler hissediyor samimiyeti. Sonuçta o da insanoğlu. Adı ne olursa olsun. Önemi yok bizim için. Kaç gündür doğru dürüst çay içemedik. En son Selanik’ te içmeye çalıştığımız çayı hesaba katmazsak. Bir dil, bir insan derler. Eşim ve Raif Bey’ in canı Türk çayı istiyor. Fakat bir türlü anlatamıyorlar garsona. Eşim Raif Bey’ in çantasını gösteriyor. Amacı siyahı anlatmak.Raif Bey de çay bardağını tarif etmeye çalışıyor. O sırada biz de yanlarına geliyoruz. Koskocaman bir demlik ve iki tane çorba kasesi, iki kulbu var. İki adet de sallama çay. Hep birlikte karnımız ağrıyana kadar gülüyoruz. Bundan sonra her sallama çayı görüşümüzde aklımıza gelecektir o anlar. Garson bırakıyor ve kaçıyor biz gülmeye devam ederken.
Bir zamanlar Osmanlı idaresi altında bulunan kentlerin dokusu korunmuş. Fakat Kavala’ nın çok milliyetçi olduğunu anlatıyor rehberimiz. Neredeyse çoğu binada iki göz ve gözden akan kanlar var. Bunun anlamı da Kıbrıs imiş. Camiler yok denecek kadar az. Kiliseler ve haç her yerde. Nereye baksanız karşınızda haç görüyorsunuz. Bu bölgenin iki ucu keskin bir bıçak olduğunu anlatıyor rehberimiz. Müslüman halk sindirilmiş. Azınlıkta kalmaları için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Osmanlı adaletine sığınan balkan halklarına Osmanlı tarafından dini inançları kısıtlanmadığı halde şimdi Müslüman halkın ibadethaneleri yıkılmaya bırakılmış. Arnavutların büyük bir çoğunluğu Müslüman. Müslüman halk daha çok dağlık arazilere yerleştirilmiş. İyi yerlerde Hristiyanlar oturuyor.
Yol boyu etrafımı seyrediyorum. Eşimin kökeni de Balkanlar. Tetovayı özellikle görmek istiyor o yüzden. Osmanlı şehri. Evlerin mimari yapısı tanıdık. Transit geçiyoruz. Kosova’ da var programda. Fakat yollar kötü olduğu için oylamaya sunuluyor. Oylama sonrası gidilme kararı alınıyor. İki araba zor geçiyor. Taşlar asılı duruyor. Kaptan, işinin ehli. Yılan gibi kayarak ilerliyor otobüs. Allahtan o sırada ben uyuyorum. Bir ara uyanıyorum. Tekrar gözlerimi kapatıyorum. Vahşi bir güzelliği var. Sonunda ulaşıyoruz. Karnımız aç. Varna nehri bizi takip ediyor. Güzel bir öğle yemeğinin ardından tekrar yola çıkıyoruz. Bu kez farklı bir yoldan Üsküp hedefimiz.
DEVAM EDECEK
BOLU EYLÜL 2016