- 1053 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAPİTÜLASYONLARDAN DUYUN-U UMUMİYE- DUYUN- U UMUMİYEDEN TÜRKİYE VARLIK FONUNA -5-
Muharrem Kararnamesi ile Duyun-u Umumiyeyi ( Tam adıyla ‘’Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi’’ ) kurduğumuza ve yapısını da az çok yazdığımıza göre gelin şimdi de Duyun-u Umumiyenin olumsuz ve olumlu yönlerini irdeleyelim.
Eminim bu satırları okuyanlar ‘’ Hocam ! Yıllardır Duyun-u Umumiyenin olumsuz bir şey olduğunu öğrenmiştik de olumlu yönleri olduğunu ilk kez duyuyoruz ‘’ Diyeceklerdir.
Gelin isterseniz önce olumsuz yönlerinden başlayalım, sonra da olumlu yönlerini ele alalım.
DUYUN-U UMUMİYENİN OLUMSUZ YÖNLERİ
1-Bu yeni idare, imtiyazlı kişi ve kurumların bulunduğu bir toplum içinde kuruluyordu.
‘’Osmanlı Devleti’’ ve İmtiyaz ( Ayrıcalık ) kavramlarını yan yana getirdiğimizde ?
Şöyle formüle edelim:
Osmanlı Devleti+ İmtiyaz = ?
Bu sorunun cevabı Kapitülasyondur elbette.
Başlık olarak ‘’ Kapitülasyonlardan Duyun-u Umumiyeye, Duyun-u Umumiyeden Türkiye Varlık Fonuna’’ dediğim halde Kapitülasyonlar hakkında fazla bir şey yazmadığım için burada biraz konuşalım: ( Öteki olumsuz yönleri maddeler halinde geçeceğim.)
Peki kapitülasyon nedir?
Kelime olarak bir kaç anlama gelmektedir
A) Savaşan iki devletten birinin diğerine kayıtsız şartsız teslim olması
Bu manasıyla ele aldığımızda Kanuni’nin 1535 yılında Fransa’ya tanıdığı, Daha sonra III. Murat Döneminde İngiltere’ye tanınan ayrıcalıklara ‘’Kayıtsız şartsız teslim ‘’Diyebilir miyiz? Hayır. Çünkü bu tanınmış ayrıcalıklar bir yenilgi sonunda istenmeye istenmeye tanınmış değillerdir. Tam tersine bir lütuftur ve Osmanlı Devleti’nin ihtişamının bir göstergesidir.
Hatta 1740 yılında kapitülasyonların süresiz hale getirilmesi bile bir savaş yenilgisinin sonucu değildir.
O halde bizler ‘’Kapitülasyon’’ Deyince bu manayı anlamamalıyız.
B- Türkiye ile Fransa arasında imzalanan antlaşma metni, maddeler yerine BÖLÜMLER = CAPİTULA ihtiva ettiği için, Kapitüla sözcüğünden türetilerek bu tür antlaşmaları ve onun getirdiği özel rejimi Capitulation deyimi ile anlatmak adet, haline gelmiştir.
Ancak bu tanım da bizim için kapitülasyonları açıklamaya yeterli değildir.
C) Bir yabancı ülkede, anlaşmaya dayalı olarak, kendi hükümetinin koruyucu kanadı altında yaşayan, vatandaşlığını taşıdığı ülke kanunlarına tabi olan yabancıların bu imtiyazlı rejimine «Kapitülasyon Rejimi» denir.
Evet..İşte bizdeki kapitülasyonların tam karşılığı bu.
Osmanlı ülkesinde yaşayan Fransızlar kendi aralarında davalı, ihtilaflı, nizalı bir duruma düşer, suç işlerlerse; Osmanlı yasalarına tabi olmazlar, Osmanlı Mahkemelerine gitmezler; Osmanlı ülkesinde Fransız yasalarını uygulamaya yetkili merciler önüne çıkarılıp, orada muhakeme edilip hükme bağlanırlar
Kapitüler antlaşmalardan yararlanan ülkeler giderekten kendi tabaaları yanında mahalli halktan bir kısım insanları da himayeleri altına almaya başlamışlardır. Tabii bunu yaparken kendi çıkarlarına hizmet edecek kişileri seçmeyi de ihmal etmemekteydiler.
Kapitüler Hukukun uygulandığı bir ülkede yaşayan yerliler bir yabancı devletin koruyucu kanadı altına giriverince, iktisadi faaliyetlerde, özel imtiyazlardan yararlanan insanlar oluveriyorlardı. Bu da rekabet esasına dayalı serbest iktisat rejimi içerisinde, iktisadi gelişmeyi engelleyen, sömürüye dayanak teşkil eden çok özel ve ilginç durumlar ortaya koyuyordu.
Türkiye’de ve başka yerlerde Kapitüler haklardan yararlanan devletler, zamanla, bankalar, borsa servisleri, ticarethaneler, imalathaneler, kurma yoluna gittiler. Özel imtiyaz sağladığı için onların kurduğu her kuruluş büyük kârlar elde ediyordu ve bununun ülkenin ekonomisini değil, bir takım ayrıcalıklı kişilerin kasasını ve göbeğini şişirdiğini söylemeye sanırım gerek yok.
Kısaca Duyun-u Umumiye ile kapitülasyonlar aynen devam ettirildiği gibi kapsamı ve alanı genişletilmiştir.
2- Duyun-u Umumiye Avrupa Kapitalizminin ülke içine sokulmuş bir ileri karakolu idi.
3- Duyun-u Umumiye İdaresi Emperyalizmin Ajanı ve Aracısıdır.
4- Duyun-u Umumiye İdaresi Açıktan Yapılamıyanı alttan alta yürüten bir kurum idi.
5- Muharrem Kararnamesiyle kurulan Duyun-u Umumiye İdaresinin özel olarak maliye üzerinde genelde Osmanlı Devlet yönetimi üzerinde bir yabancı denetimi kurduğu kesindir.
6- Muharrem Kararnamesi ile kurulan Duyun-u Umumiye İdaresi ve ona bağlı örgüt, zaman içinde, uluslararası politikanın bir oyun alanı haline gelmiştir.
Evet…Sanırım bu yazdığım maddeleri daha fazla açmaya gerek yok. Olumsuz yönler gayet açık.
Biliyorum, bu kadar olumsuz yönleri olan Duyun-u Umumiyenin olumlu yönlerini merak ediyorsunuz ama biraz daha bekleteceğim sizi.
Efendim, bunca olumsuz yönleri olan Duyun-u Umumiye 1882 yılından itibaren çalışmalarına başladı.
Duyun-u Umumiye İdaresi Meclisi, şirket yönetim kurulu şeklinde yapılanmış, kendisine bağlı İstanbul’da bir genel müdürlük oluşturulmuştu. İstanbul’da kurulan 4 merkez müdürlüğü ile bölge müdürlüklerinden oluşan taşra teşkilatı da genel müdürlüğe bağlanmıştı. İdare’nin taşra teşkilatındaki “nezaret” adı verilen bölge müdürlükleri ile buralara bağlı il müdürlüğü ve daha küçük birimlerin memurlarının sayıları yer yer değişmekteydi. 1898 yılı sonunda 26 adet bölge müdürlüğü ve bunlara bağlı 720 adet il ve ilçe müdürlüğü bulunmaktaydı.
Duyun-u Umumiye teşkilatı daha önceki Rusum-u sitte kararlarında belirtilen vergi gelirlerini toplama hakkına sahipti. Yani müskirat (alkollu içecek),pul, İstanbul civarındaki deniz ürünleri vergisi, Edirne, Samsun-Bursa ipek öşrü,tönbeki ve tütün tekeli vergilerinin toplanması ve işletme hakkı. Ancak çok önemli bir sorunla karşılaştılar :Kaçakçılık.
Evet, kaçakçılık Duyun-u Umumiyeyi de kısa sürede etkiledi. Hele de kısa adı ‘’Reji idaresi ‘’ olan ‘’Memalik-i Şahane Duhanları Müşterekül Menfaa Reji Şirketi kurulunca…’’
Reji idaresi 27 Mayıs 1883 tarihli sözleşmeyle yabancı sermaye ile kurulan tütün ticareti tekel ayrıcalıkları olan bir özel kâr ortaklığı şirketiydi. Ülkede üretilen tütünün tamamı bu şirkete satılmak zorundaydı. ( Tabii ki şirketin belirleyeceği fiyat üzerinden) İşte bu durum ve daha başka sebepler, özellikle tütün kaçakçılığına sebep olmuştu.
Ama dert sadece tütün değildi Duyun-u Umumiye için. İpek kaçakçılığı da başlamıştı. İlginçtir tütünden sonra kaçakçılığı en fazla yapılan ürün tuz idi.
İşte bu kaçakçılığı önlemek için devletin de izniyle halk arasında ‘’ Kolcu’’ ya da ‘’ Korucu’’ denen silahlı görevliler tuttu reji idaresi ya da direkt Duyun-u Umumiye idaresi. Kolcuların sayısı zaman içinde 8931 kişiyi buldu ( 1912 yılı itibariyle ) Devlet memuru unvanına sahip, emekli olduğunda maaşını devletten alacak ama görevdeyken Duyun-u Umumiyeden ( ya da Reji idaresinden ) maaş alan ama devlete değil bağlı oldukları idareye karşı sorumlu olan 8931 silahlı adam….
Bu arada sorulabilir: ‘’ Hocam ! Kaçakçılıkla mücadele devletin görevi değil mi?’’ Diye.
1895 yılına kadar öyleydi. 1895 yılından itibaren Duyun-u Umumiyeye devredildi bu görev. Duyun-u Umumiye ise kendi isteği ile üzerine aldığı bu görevi başarıyla sürdürmek için kolcularını en modern silahlarla donatırken ( tabii ki bir jandarmada ne olur? Tüfek ) aynı zamanda denizleri kontrol altına almak için üç kruvazör satın aldı.
İşin ilginci bu kolcular çok iyi maaş aldıkları için kraldan çok kralcılık yapıyorlar hatta yetkileri olduğu için kaçakçıları direkt öldürebiliyorlardı. Duyun-u Umumiye kolcuları arasında gözlerinin tutmadığı masum insanları da kaçakçı diye öldürenler vardı. Dahası bazen olayı o kadar abartıyorlardı ki. Mesela?
Mesela : Adapazarı bölgesindeki göllerden avlanan balıklara bile karışmışlardır ve belgeden anlaşıldığına göre Adapazarılı olan İsmed Oğlu Ahmed ve eşi bir göl kenarında, kendilerine yetecek kadar, balık avladıkları esnada Düyûn-ı Umûmiye kolcuları tarafından eşyalarına el konulmuştu. Olay İzmit kaymakamına intikal edince kaymakam da maliye nezaretinden bu gibi durumlarda ne yapılacağına dair bilgi istemişti. Yani kaymakam bile şaşırmış, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Bu arada hemen belirtelim: Kolcular sadece Müslüman halka değil, gayri Müslimlere de kan kusturuyorlar ama hani arada silahına sarılan halk tarafından onlardan da sık sık öteki aleme postalanan olmuyor değildi.
Yani efendim ‘’ Çöketmeden çıktım da Halil’im ‘’ Türküsündeki ‘’ Kolcular geliyor da Halilim aman neler yapalım ‘’ ve akabindeki ‘’ Teslim olmayalım da Halilim aman kurşun saçalım’’’ sözleri kafiye uysun diye uydurulmuş sözler değil, bizzat yaşanan bir hakikattı.
Amma velakin?
Amma velakin reji idaresinin kuruluşundan sonra tütün üretici sayısında müthiş bir azalma olmasına rağmen tütün üretiminde muazzam bir patlama yaşanmıştı. İşin doğrusu ben bunu biraz modern tarım metodlarına , 1860 yılında yaptırılan İzmir- Aydın demir yoluna bağlasam da biraz da insanların ( Hâşa huzurdan ) eşek gibi çalıştırılmasına bağlıyorum.
Şimdi de gelelim Duyun-u Umumiyenin olumlu yönlerine. Ancak bu olumlu yönleri maddeler halinde sıralamadan önce biraz şiir, biraz da yabacıların sözlerine kulak verelim ve Osmanlı Devletindeki çürümüşlüğü görmeye çalışalım. Çünkü Duyun-u Umumiye denen bu bela hiç bir zaman tek başına bir kişinin ( padişah) veya bir zümrenin değil, ancak tüm toplumun ahlaken iflas etmesinin bir sonucu olabilir.
Bakın bunu Ziya Paşa nasıl dile getirmiş:
Bir zamanlar ben dahi düştüm belay-ı gayrete
Doğrulukla uğradım bin türlü derdü mihnete
Akibet oldum diliftar iş bu mühlik illete
Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete
--------------------------------------------------------
İstikamet mahzı cinnettir bu mülkü millete
Bir de yabancı gözüyle bakalım:
«Türkiye sanki memleket zararına zengin olmak isteyen devlet adamları ile, 30-40 mürabahacının ( 1- Bir malı aşırı kârla satan kimse. 2- Yasanın izin verdiğinden daha yüksek faizle ödünç para veren kimse, tefeci) çıkarları için kurulmuş bir devlete benziyor» (N.W. Senior, Souvenir from Turkey and Greece, 1851-1858, Londra)
Bu dönemle ilgili Türkiye izlenimlerini Edinbourg Reivew’da yayınlayan bir başka İngiliz yazar şöyle diyordu: ‘’Türk Kamu Yö¬netiminde çalışanların çoğu kendi kişisel çıkarları için didiniyor. Gücünü ve bilgisini kamu yararına adamış insana bu ülkede rastlamak çok zor’’
Hay Allah ! Uzattım da uzattım. Duyun-u Umumiyenin olumlu yönleri bir sonraki bölüme kaldı.
Resim:
Duyun-u Umumiyenin İstanbuldaki Genel Merkez binası: Bu binayı İstanbullular iyi bilirler zira bu gün itibariyle bu bina sabık Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun da mezun olduğu İstanbul Erkek Lisesidir. 1933 Yılında Atatürk tarafından İstanbul Erkek Lisesine tahsis edilmiştir bu bina. Okul her ne kadar halk arasında İstanbul Erkek Lisesi olarak bilinse de uzun zamandır kız öğrenci de okumaktadır. Duyun-u Umumiye idaresinin merkezi 1929 yılında Paris’e taşındığına göre 1929-1933 yılları arasında ne olarak kullanılmıştır? Bilmiyorum maalesef.
Bu bina 1890 yılında Bir Fransız Mimara yaptırılmıştır.
NOT: Duyun-u Umumiyenin ilk genel merkezi İstanbul- Sirkecideki Köprülü Handır. Bu hanın üst katları 1890 yılına kadar genel merkez olarak kullanılmıştır. ( Maalesef resmini bulamadım. Sanırım o da yok olan hanlardan biri. Kesin emin değilim )
YORUMLAR
'''Eşşek mühürdar olmuş''' sözü tam hatırlamadım ama ne güzel anlatmışsınız Kolcuları!!!
1992 yada 93 yılında Rize Pazar da görevliyken boş zamanlarımızda bir Otelci arkadaşım vardı ve onun yanına giderdik! Otele Kocaelinden 65-66 yaşlarında bir Alman Vatandaşı Rus bayan arkadaşını(!) ziyarete gelmişti.(Rus kızı da kızdı yani haaa18-20 yaşlarındaydı)Orada tanıştık ve biraz sohbet ettik. Adam Türkçe biliyor en az benim kadar, yoksa ben Almanca filan bilmem ağabey!!! Kocaelinde Karton Fabrikası var ve gayette zengin. Dedim ki '''Neden Almanyada Fabrika kurmadın da geldin Türkiyede kurdun?''' El cevap--- Almanyada Kanunlar çok katı! Türkiyede de bizlere tanınmış bazı haklar var!!! Ben Türkiyede nasıl işlerin çevrildiğini gayet iyi biliyorum!!! Onun için???
İnsanı nasıl ucuz çalıştırırım? Nerelerden vergi kaçırırım? Maliyeti nasıl pahalı gösterir, az vergi veririm hepsini iyi biliyorum!!! Onun için geldim burada Fabrika kurdum!!!
Yaaaaa ağabey demekki Kapitülasyon dediğimiz o zımbırtı halen günümüz de de geçerli! Adam kendi Ülkesinde Kanunların katılığından iş yapamıyor gelmiş bizim buralarda at oynatıyor!
Ellerine ve gönlüne sağlık ağabey.
Devamını bekleyeceğim.
Selam ve saygılarımla.
Sanırım son iki paragraftaki 1990 tarihleri 1890 olacak. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Klavye hatası bu sefer.
Teşekkürler.