- 983 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
KAPİTÜLASYONLARDAN DUYUN-U UMUMİYE- DUYUN- U UMUMİYEDEN TÜRKİYE VARLIK FONUNA -4-
Geçen bölümde demiştim ya hani ‘’ Hırsızın hiç mi suçu yok?’’ Diye; gelin o konuda bir başka örnek daha vereyim, ondan sonra Duyun-u Umumiye’ye geçelim.
İlk Osmanlı banknotları ( Yani kağıt paraları) Abdülmecit tarafından 1840 yılında " Kaime-i Nakdiye-ı Mutebere " adıyla,( bugünkü dille "Para Yerine Geçen Kağıt") bir anlamda para olmaktan çok faiz getirili borç senedi veya hazine bonosu niteliğinde olmak üzere çıkarılmıştır. Bu paralar matbaa baskısı olmayıp, elle yapılmış ve her birine de resmi mühür basılmıştır. Kaimelerin zaman içerisinde taklidinin kolayca yapılması ve kağıt paraya olan güvenin azalması nedeniyle 1842 yılından itibaren matbaada bastırılmasına başlanarak, el yapımı olanlarla değişimi sağlanmıştır. Bu paraların en büyüğü 500, en küçüğü 10 kuruşluktu. ( Resim 1-2 )
Ancak kaimelerin matbaada basılması da kalpazanlığı önleyemedi. Dahası kalpazanlık uluslar arası boyuttaydı ve gerek İngiltere, gerekse ABD kendi matbaalarında bastırdıkları sahte kaimeleri Osmanlı Devletine sokuyordu. Bu dönemde sadece ABD nin Osmanlı Devletine soktuğu sahte kaimelerin tutarı 12 Milyon kuruşu bulmaktaydı ve bu kalpazanlığın önüne geçmek mümkün değildi. O bakımdan da 1852 yılında kaimeler toplatılarak imha edildi. ( Yani dış borç almamızdan iki sene önce piyasadaki tüm sahte ya da gerçek kağıt paralar imha edildi.)
Bu tarihten sonra 1863 de Abdülaziz döneminde, 1876 da üç ay tahtta kalan V. Murat döneminde 1877 yılında II. Abdülhamit Döneminde, 1912 de V. Mehmet Reşat Döneminde ve 1916 yılında VI. Mehmet Vahdettin dönemlerinde kağıt para basıldı.
Burada hemen bir noktayı belirtmeden geçmeyelim. İngilizler I. Dünya Savaşı yıllarında da sahte para basarak Osmanlı piyasasına sürmüşler ve böylece zaten iflas durumunda olan Osmanlı Devletini iyiden iyi çökertmeye çalışmışlardır.
Buraya kadar saydığımız tüm sebepler Osmanlı Devletini 1875 yılına getirmişti. Bu tarihte Osmanlı Devletinin dış borçları 200 Milyon altını geçmekteydi.
Mustafa Reşid Paşa’nın yetiştirdiği mükemmel bir diplomat olan Âli Paşa’nın Eylül 1871’de vefat etmesi, Osmanlı Devleti açısından içte ve dışta tam bir yıkım oldu. Zira devlet, kültürlü ama vasıfsız bir sadrazam olan Mahmûd Nedim Paşa’nın, ( Rus yanlısı olması sebebiyle halk arasında Nedimof diye anılırdı.) Mısır Hidivlerine dış borçlanma yetkisi vererek Mısır’ı İngilizlere bir nevi satan Mithad Paşa’nın ve tam bir cani olup Amerikalılardan açıkça rüşvet alan Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın elinde kalmıştı. Rus Büyükelçisi Kont İgnatiyev’in tahrikleri ve Sadrazam Mahmûd Nedim Paşa, Adliye Nâzırı Mithad Paşa ve Ticâret Nâzırı Mahmûd Celâleddin Paşa’nın tasarrufuyla 30 Ekim 1875’de ‘’Ramazan Kararnâmesi’’ diye bilinen ve istikraz faizlerini % 50 indiren Kararnâme ilan edildi. Yani devlet resmen iflas ettiğini açıklamıştı.
Osmanlı’nın Ramazan Kararnamesi ( Ya da kanunnamesi) Avrupa Devletlerini ayağa kaldırdı. Bu arada Hersek ve Bulgaristan isyanları da alabildiğine genişleyerek devam ediyordu. İngiliz ve Fransız konsolosları Selanikte katledilmişti ve her an her şeyin olabileceği bu ortamda Osmanlı Devleti olabildiğince borçluydu. Yani kambur kambur üstüne…
1876 Yılının Nisan Ayna gelindiğinde ise Devletin durumu aynen fıkradaki gibiydi:
Kadının biri kocasının derin derin düşündüğünü görünce sormuş.
-Kocacığım ne düşünüyorsun? Nedir seni böyle derin derin düşüncelere sevk eden?
Adam cevap vermiş.
-Hanım ! Bakkala borç, manava borç, kasaba borç, ev sahibine borç. Ben düşünmeyim de kim düşünsün?
Kadın hemen pencereyi açıp dışarı seslenmiş.
-Bakkal efendi ! Kasap efendi ! Manav efendi ! Ev sahibimiz efendi! Hele gelin. Borçlarımız ile ilgili olarak bir şey diyeceğim size.
Bakkal, kasap, manav, ev sahibi alacaklarının ödeneceğini sanarak ümitle pencere altına gelmişler. Kadın
-Sizlere borcumuz var değil mi?
Hep bir ağızdan yine ümitle cevap vermiş alacaklılar:
-Evet var.
Kadın umursamaz bir tavırla:
-Kusura kalmayın ama biz o borçları ödeyemeyeceğiz.
Deyip pencereyi kapattıktan sonra kocasına dönmüş.
-Artık düşünme, bırak onlar düşünsünler.
İşte Osmanlı Devleti de 1876 yılının Nisan ayında ‘’Kusura kalmayın, borç morç ödeyebilecek durumda değiliz’’ dedi.
Bu dahiyane (!)fikir aslında öncelikle Rus elçisi İgnatyef, dolayısıyla da Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya aitti ama kabak Sultan Abdülaziz’in başında patladı ve 1876 nın Mayıs ayında saçma sapan bir ihtilalle önce tahttan indirildi, akabinde de katledildi. ( Elbette Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve katledilmesinin yegane sebebi bu değildi. )
Abdülazizden sonra tahta çıkan V. Murat’ın o tahtta ömrü uzun olmadı. 93 günlük bir saltanattan sonra o da tahttan indirildi. Yerine geçen II. Abdülhamit ise ilk bölümde de bahsettiğim gibi ilk Osmanlı Parlamentosunun açılış konuşmasını yaparken ‘’ Ödemeler durduruldu. Bu tutum dürüst bir hareket sayılmaz.’’ Diyerek durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor, borçlardan kurtulmanın çarelerini arıyor, parlamentoya ‘’ Kurtarın bu memleketi borçlardan ‘’ Diye adeta yalvarıyordu. Lakin bu parlamento Osmanlı Devletini içinde bulunduğu borç bataklığından ya da başka sorunlarından kurtarabilecek bir parlamento değildi.
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında II. Abdülhamit Kanun-u Esasinin kendisine vermiş olduğu hak ve yetkiyi kullanarak parlamentoyu kapattı.
Geldik 1879 yılına…Yani Muharrem kararnamesi ile Duyun-u Umumiye idaresinin kurulmasından bir önceki aşamaya… Yani ‘’Rusum-u Sitte’’ ye… ( Altı vergi diye Türkçeye çevirebiliriz ) [Duyun-u Umumiye fikri bundan doğmuştur ]
Devlet, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Osmanlı Bankası’yla Galata Bankerlerinden savaş masraflarına harcanmak üzere bir hayli borç aldığı gibi öncesinden de borcu vardı onlara ve bu borcunu da ödemeyeceğini açıkladı. Bunun üzerine Hükümet ile Osmanlı Bankası ve Galata Bankerleri arasında 22 Kasım 1879 günü bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma 1879 kararnamesi diye anılmaktadır.
Kararname toplam 15 maddeden oluşmaktadır. Anlaşmaya göre: Hükümet, müskirat (alkollu içecek),pul, İstanbul civarındaki deniz ürünleri vergisi, Edirne, Samsun-Bursa ipek öşrü,tönbeki ve tütün tekeli vergilerinin toplanması ve işletme hakkını 10 yıl süreyle Osmanlı Bankası’na ve Galata Bankerleri’ne veriyordu.İşte Osmanlı Bankası’nın ve Galata Bankerlerinin adı geçen gelirleri toplayıp işletmek ve kararnamede belirtilen iç borçları ödemek amacıyla kurmuş oldukları yönetime Rusum-ı Sitte idaresi adı verilmiştir.
Rusum-u Sitte idaresi ile Osmanlı Devleti aslında tam manasıyla eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmişti. Öyle ya 1876 yılında ödemeyi durdurduğu dış borçları vardı ve alacaklı devletler de kara kara düşünmekteydiler bu borçları nasıl tahsil edeceklerini. Osmanlı Devleti Rusum-u Sitte idaresini kurarak bir yerde alacaklı devletlere ‘’Siz de bu yolla alacaklarınızı tahsil edebilirsiniz’’ aklını vermişti. ( Resim…Rusum-u Sitte idaresi kurucularından Osmanlı Bankası temsilcisi Morgan Hugh Foster )
Hükümet Rüsum-u Sitte İdaresi ile Galata bankerlerine karşı ayrıcalıklı davranmış oluyordu. Dış istikraz kupon hamilleri buna karşı protestolarda bulundukları gibi Fransa ve İngiltere hükümet büyükelçileri de Bab-ı Ali nezdinde resmen protestoda bulundular. Durum siyasal bir boyut kazanmıştı. Oysa ki hükümetin öteden beri çekindiği şey bu durumdu. Bu aksaklığın giderilmesi amacıyla bir proje hazırlandı ve hazırlanan bu proje nota şeklinde 23 Ekim 1880’de yabancı ülke elçiliklerine tebliğ edildi.
Bu notada Osmanlı hükümeti dış borçlara bir çözüm yolu bulunması için istikraz kupon hamillerine bir çağrı yapmakta ve aralarında yetkili murahhaslar seçerek doğrudan doğruya hükümetle görüşmeler yapmak üzere İstanbul’a göndermeye davet etmekteydi. Hükümet bu nota ile hükümetlere değil, doğrudan hamillere çağrıda bulunmakta ve hiçbir yabancı hükümetin müdahale etmesini böylece tasvip etmemiş olmakta idi.
Hamiller bu notayı iyi karşıladılar. Seçtikleri murahhasları İstanbul’a gönderdiler.
Gelen temsilciler, Devlet temsilcisi delegeler değillerdi. İngiliz, Fransız, İtalyan, Avusturya – Macaristan vs. Osmanlı borç tahvil senedine sahip kimseleri temsil eden kişilerdi.
Gelen temsilciler şu kişilerden oluşmakta idi:
Osmanlı borç tahvili almış İngiliz hamilleri temsilcisi, Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarı Robert Bourke, Fransız hamilleri temsilen, Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Dairesi eski umum müdür yardımcısı Valgrey, Avusturya Macaristanlı alacaklıları bu ülkenin eski Washington büyükelçisi Baron Mayr temsil edecekti, İtalyan hamilleri Sinyor Marcardi temsil edecekti.
Müzakerelere katılacak Osmanlı heyeti şu zevattan oluşmakta idi: Danıştay Başkanı Server Paşa (Başkan), Maliye Bakanı Münir Efendi…
Şimdi kuruldaki - Osmanlı Temsilcisi olan- diğer isimlere dikkat !
Sayıştay Başkanı Ohannes Çaniç Efendi, Maliye Müsteşarı Velendorf Bey, Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Kişer Efendi, Gümrük Müsteşarı Bertrán Efendi…
Osmanlı heyetinin yapısı çok ilginçtir. 6 kişilik heyette iki Türk asıllı üye 4 de Ermeni, Rum, Musevi kökenli üye vardır. [ Burada hemen bir not düşmem lazım: Bazı tarihçiler II. Abdülhamit’in Osmanlı Devletinde yetişmiş, tahsilli, bilgili, kültürlü Türk elamanın oldukça az olması, bir an önce devlet kadrolarının Türklere geçmesini sağlamak amacıyla okullar açıp eleman yetiştirmek için zaman kazanmak düşüncesiyle parlamentoyu kapattığını, yani parlamentonun kapatılma sebeplerinden en önemlisinin bu olduğunu iddia ederler.]
Heyet 1880 yılı Eylülünde İstanbul’da ilk toplantısını yaptı. Çalışmaları bir buçuk yıl kadar sürdü. 1881 yılı Ocağında görüşmeler tamamlandı. Taraflar inceledikleri her konuda uzlaştılar ve anlaştılar. Karar oy birliği ile alındı. Sonuç Osmanlı Kabinesi aracılığıyla Padişahın onayına sunuldu. Hazırlanmış bu kararnameyi padişah bir fermanla onayladı. O zamanki yazışmalarda Arapça aylar kullanıldı¬ğından Muharrem ayında tasdikten çıkıp yürürlüğe konan bu kararnameye sonradan Muharrem Kararnamesi adı verildi. (28 Muharrem 1299 yani 20 aralık 1881 )
Muharrem Kararnamesi 21 maddeden oluşmakta olup 3 gruba ayrılmaktaydı:
1.Grup: Borç miktarlarının tespiti (1-7. Maddeler)
2.Grup: Borçlara tahsis edilen kaynaklar (8-14. Maddeler)
3. Grup: Duyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması (15-21. Maddeler)
Bu anlaşmanın esası, borçların anapara ve faizlerinden indirimler yapılması, faiz ve amortismanların ödenmesi için sağlam gelirler bulunması, bu gelirlerin düzenli bir şekilde toplanıp dağıtılması ile görevli olacak bir teşkilat kurulmasına dayanmaktaydı. Komisyondaki genel kanaat borçların borçlanma sözleşmelerinde tespit edilen itibari değerleri üzerinden ödenmesi için devletin mali kaynaklarının kâfi gelmeyeceği şeklindeydi. Şayet Osmanlı Devleti böyle bir yükümlülük altına sokulursa ödemelerin tekrar ertelenmesi, hatta hiç başlanamaması dahi söz konusu olabilirdi. Bu bakımdan temsilcilerden çoğu borç miktarında indirime gidilmesinin gerçekçi bir yaklaşım olacağı düşüncesindeydi. Çünkü Osmanlılar sorumlu tutulmak istendikleri borcun ancak yarıya yakın bir kısmını almışlardı.
Bu şartlarda komisyonun gerçekçi bir yaklaşımla meseleleri ele almış olduğu söylenebilir. Böylece borçların itibari değeri üzerinden % 50’den fazla bir indirim yapılmıştır. Bu tespit Duyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Çünkü eğer Komisyon bu indirime razı olmasaydı, Osmanlı hükümeti için müzakerelere devam etmenin bir anlamı kalmayacaktı
Nihayet anlaşma sağlandı. Buna göre devlet tahvillerinin %40’ı Fransa, %29’u İngiltere, %7,93’ü Osmanlı, % 7,60’ı Hollanda, % 4,70’i Almanya, % 2,60’ı İtalya, % 0,97’si Avusturya–Macaristan vatandaşlarına aitti. Şayet Osmanlı Devleti alacaklılara karşı yükümlülüğünü yerine getirmezse, Berlin Anlaşması’nı imzalayan devletler, beraber veya ayrı ayrı Babıâli’ye karşı bir takım yaptırımlar uygulayabileceklerdi .
1876 yılında Osmanlı Devleti’nin iflas etmesiyle borçların ödenmesi 20 Aralık 1881’de yayımlanan Muharrem Kararnamesi’ne kadar durdurulmuştur. Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı’nın borçları indirilmiş ve ödeme koşulları yeniden düzenlenmiştir. Muharrem Kararnamesi, 1879 yılında başta Osmanlı Bankası olmak üzere Galata bankerleriyle yapılan anlaşmanın geniş bir temele oturtulmasından oluşmakta ve Avrupa maliyesiyle olan ilişki, devletin Galata bankerleriyle olan ilişki esaslarına dayandırılmaktadır.
Muharrem Kararnamesi Osmanlı Devletinde yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Çünkü artık hükümetten ayrı, fakat devlet gelirlerinin büyük bir bölümüne hükmeden yeni bir kurum ortaya çıkmıştır. Bu kurum borçlular tarafından seçilmiş bir yönetim kurulunca yönetilen Duyun-u Umumiye( Genel Borçlar ) İdaresi’dir.
Devam edecek.
YORUMLAR
Gözünü seveyim ağabey bırak sen kısır tartışmaları da anlat okuyalım.
Birisi çıkar sağdan yumruk atar diğeri çıkar soldan yumruk atar! Biz ortadan tam adamın alnına vuralım ki sersemlesin!!!
Bu gibi yazılar aslında ilgi çekici ve biraz da romanımsı(!) olduğu zaman okunuyor. Yoksa iki satır şiiri körü körüne okuyup ne anlama geldiğini dahi düşünmeden yüzeysel geçiştiriyoruz.
Ben 57 yaşındayım'''Duyun-u Umumi'''ve '''Kaptülasyon''' lafızlarını binlerce defa okudum-duydum ama merak edip ne anlama geldiğini araştırmamıştım bile. Devlet terimi diyerek üstün körü geçiştirmiştim. Sizin bu yazılarınız çıkınca (Biraz da Google emminin sayesinde) merak ettim ne anlam taşıyor diye baktım ki meğer bizlerin hayatında önemli rol oynamış terimlermiş. :))
Yüreğine sağlık ağabeyim. Lütfen devam.
Selam ve saygılarımla.
YOK. BÖYLE OLMAYACAK. BEN YİNE KEMAL'İN DEDİĞİ GİBİ MİZAHA DÖNEYİM BARİ.
DOSTLAR ARASI KAPIŞMALARA VESİLE OLMAK İÇİN YAZMIYORUM BU YAZILARI. KENAL'İN DE BELİRTTİĞİ GİBİ İKİ SATIR BİR ŞEYLER YAZABİLMEK İÇİN GERÇEKTEN DE SAYFALAR DOLUSU YAZI OKUYARAK VE BİR KEZ DAHA İTİRAF EDEYİM: BENİM EN AZ İLGİ ALANIM OLAN EKONOMİ ÜZERİNE BİR ŞEYLER YAZMAYA ÇALIŞIYORUM.
YAPMAYIN BÖYLE ARKADAŞLAR.
ZATEN BİR İKİ KİŞİ OKUYOR BU TÜR YAZILARI, O SEBEPLE KIRILMIŞ OLAN ŞEVKİMİ BİR DE SİZ KIRMAYIN NE OLUR.
HERKESE SEVGİ VE SELAMLAR.
chaotica
Şevkiniz kırılmasın hocam. Bu yazınız çok çok önemli. Yekta Abi'yle de kapışa kapışa bir gün anlaşmanın yolunu buluruz diye düşünüyorum.
İlgilisine...
2002’de 129.6 milyar dolar olan dış borç Hazine Müsteşarlığı verilerine göre 31 Mart 2016 itibarıyla 411,5 milyar dolar oldu. Bu da ülke gelirlerinin yaklaşık %58'ine tekabül ediyor. Öyle anlatıyorsunuz ki geçiş ücretleri dolar üzerinden belirlenen yolu köprüyü ülke kaynaklarını kullanarak yaptı. (Bilginiz olsun halkından başkasını düşünmeyen hükumetin koyduğu rakamlara göre Körfez Köprüsü'nün geçiş ücreti 35 $ yani 105 TL olacak.) İşsizlik 2002'de %10,2 iken 2016 yılı %11,3 olmuş ama tek suçlu Gezi'de duvara yazı yazan çocuklar! (Pardon ünlemli yazdım.)
Siz hikayenizi ayrıca anlatın mutlaka bir dinleyen olacaktır.
Değerli hocam, basite indirgeyerek bir benzetme yapacak olursak...
Borç veren, köylüye borç veren kasabalı tüccara/aracıya benzer...
Mahsulü yüzde elliden daha ucuza kapatır...
Kendisi yüzde elliden fazla kâr yapar...
Böylece daha fazla borç verme gücüne ulaşır...
Vadeyi daha da uzatır...
Köylünün borç vadesi de uzar...
Bu arada da köylü traktör, biçerdöver vs. edinmekten uzak kalır... Veya bunları da edinmesini bizzat tüccar sağlar; daha sağlam borçlanmasına yol açar köylünün...
[Bize "siz uçak yapmayın, biz size her zaman yardım ederiz, daima arkanızda oluruz" denmesi gibi...]
Tabii, bu kadar sade değildir durum...
Mesela, köylünün mahkemelik işlerinde aracılık yapar, 'aBukat'(avukat değil, aBukat...:))) tutuverir gerekirse...
Köylünün oğluna da sahip çıkar, yurta yerleşmesini sağlar mesela...
Ne bileyim, köylünün kızı evleniyorsa, çeyizine katkıda bulunur...
Köylü de bir sevinir, bir sevinir!...
'gubara gubara' (kabara kabara) gezer yani...
Sonracıma...
Birgün biri çıkar, "Yeter ulan!...Siterim IMF'sini de, bilmem nesini de!..." der...
Vay!... Sen misin bunu yapan!...
Köyde ne kadar sığır, eşek, öküz, köpek varsa Gezi'ye çıkar!...
Her biri ayrı bir asker olur!...
Böğürtüler, anırmalar, havlamalar eşliğinde cam çerçeve indirirler, ateşe verirler sokakları, caddeleri, maydanları...
Duvarlara şöyle yazar hayvanat: "Zulüm 1071'de de başladı"...
Tabii hayvanat da haklı... Nesine onların köprüler, tüp geçitler, devasa havaalanları, bölünmüş yollar ve sayısız hizmetler...
Sığır, sığır olarak; eşek, eşek olarak; öküz, öküz olarak; köpek, köpek olarak kalacakken!...
Maymun gözünü açtı, değerli hocam...
"Su akar, Türkler bakar" yok artık...
Türk köşkte değil, sarayda oturmaya layıktır!...
Acizane yorumum böyle, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla.
Kemal Hocam'a katılıyorum zira şu mevzu hem çok önemli hem acı. Fakat yetkin kalemlerden okunduğunda değme politik gerilimlere taş çıkartacak entrikaların döndüğü bir süreci okurken tümüyle kurgu bir roman okuyor gibi oluyor ve Osmanlı Devleti'ne yapılanları okudukça ister istemez "oha lan bu kadar da olmaz" dediğiniz akıl almaz dolaplar döndüğünü öğreniyorsunuz. Başından beri söylüyorum, bu konu önemli. Önemli çünkü emperyal yapının zaten sersemlemiş bir devleti salt sürekli sömürebilmek amacıyla öldürmeyip devamlı olarak kanını emmesi üzerine kurulu düzenin tavan noktasından bahsetmektedir. Sami Hocam'a böylesi zahmetli ve sıkıntılı bir konuyu ele aldığı için sonsuz teşekkür ediyorum.