- 1808 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Özlenen aydın
Aydın ;Genellikle öğrenim görmüş, çok okumuş, kültürlü, bilgili, görgülü, ileri ve açık düşünceli, kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aydınlatabilecek nitelikte olan (kimse).
"Bu ülkede aydın olmak zordur."Himmete muhtaç dede kime himmet ede.
Geçmişte tahsilli, bilgili kişiye münevver denilirdi. Daha sonraları aydın sözcüğü "kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse)" anlamında kullanılmaya başlandı.
Osmanlı’da ulemalar (alimler) bilgiyi kuran, taşıyan, egemen hale getiren bir sınıftı. Cumhuriyet’te ise Türk aydınlanmasının aydınları ortaya çıktı. Fikir dünyasına ait bu tanım iki tip aydın üretti: Ruhban, gelenekçi entelektüel ve laik, yenilikçi entelektüel. Her ikisinde de ilkçağdan kalma misyonculuk, yani cahil kitleyi adam etme tavrı görüldü.
"Toplumun düzelmesi ve bozulması iki şeye bağlıdır; Alimler ve yöneticiler." Alimler ve yöneticiler iyi olursa o toplum da iyi olur.Aksi halde bu ikisi bozuk olursa, o toplum da bozuk olur.Önemli olan,makinayı üreten makinayı yapmaktır.Öğretmenler,din görevlileri,aydınlar iyi eğitilmezse ; yeni nesilden fazla birşey bekliyemezsiniz.
Kendisi oruç tutmayan,namaz kılmayan,ahlakı iyi olmayan bir din görevlisi, bir toplumu nasıl düzeltebilir ? Sadece maaş için görev yapan,Allah’ın rızasını gözetmeyen bir din görevlisinden ne beklenebilir ?
Bir toplumda ; Cinayet,hırsızlık,gasp,terör v.b. şeyler çoğalıyorsa; bundan aydınlar,din görevlisi, yöneticiler sorumludur !
"...Hiç bilenlerle, bilerek ibadet edenlerle, bilgi toplumlarıyla, bilmeyenler, bilgiden yoksun olan toplumlar bir olur mu ?’ Ancak akıl ve vicdan sahipleri bunları düşünüp ibret alır."(Kur’ân-ı Kerim »ZÜMER Suresi 9. ayet meali."
"Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"
Gerçek ilim, tanımaktır marifettir; gerçeği kavramaktır. Bu ilim, insanın basiretini, uzbakışını açar. İnsanın bu evrende var olan değişmez gerçeklerle bağ kurmasını sağlar. İlim, zihni dolduran, fakat evrenin büyük gerçeklerine ulaştırmayan, açık ve somut olan nesnelerin ötesine geçmeyen kopuk ve soyut bilgiler değildir.
İşte gerçek ilme ve aydınlatıcı marifete ulaşmanın yolu budur. Bu yol, yüce Allah’a boyun eğip O`na ibadet etme, kalbin hassasiyeti, ahiret endişesinin bilincine varma, Allah’ın rahmetine ve ihsanına umut bağlama, bu korku ve ürperti içinde Allah’ın kendisini gözettiğini hatırda tutmadır. İşte yol budur. Ancak bu yolla işin özü kavranabilir ve tanınabilir. Bununla, görülen, duyulan ve denenen şeylerden yararlanılır. Bu küçük gözlemlerin ve deneyimlerin ötesinde bulunan büyük, değişmez gerçeklere ulaşılabilir. Yalın deneylerin ve yüzeysel gözlemlerin sınırları önünde duranlar ise, malumat derleyicileridir; alim değildir onlar...
"Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır."
Sadece duyarlı, bilinçli, açık, eşyanın dış yüzeylerinin ötesinde bulunan gerçekleri kavrayan, gördüğü ve bildiği şeylerden yararlanan, gördüğü ve dokunduğu her şeyde Allah’ı hatırlayan; Allah’ı da, O’nun huzuruna çıkarılacağı günü de unutmayan kalblerin sahipleri bilebilirler.
"...Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır."(Kur’ân-ı Kerim » FÂTIR Suresi 28. ayet meali)
Kur’an’da okuduğumuz evren kitabının sayfaları, o kitabın tüm sayfalarının sadece bir bölümüdür. Bilginler bu şaşırtıcı kitabın sırlarını araştıran kimselerdir. O yüzden onlar yüce Allah’ı hakkı ile bilirler. O’nu sanatının eserleri ile bilirler, gücünün eserleri ile kavrarlar, yaratıcılığının mahiyetini gördükleri için, O’nun ululuğunun gerçek anlamda bilincine varırlar. Bundan dolayı O’ndan gerçekten korkarlar, gerçekten sakınırlar ve O’na gerçekten kulluk ederler. Onların kulluğu evrenin görkemi karşısında belirsiz bir heyecana kapılan kalbin geçici duygusallığına dayanmaz; ayrıntılı bilgiye ve dolaysız tanımaya dayanır.
Bu sayfalar evren kitabından derlenmiş seçme sayfalardır. Gördüğümüz çarpıcı renkler de yaratılış sanatının sadece birkaç örneğidir. Geride kalan sayfaları ve öbür örnekleri ancak bu kitabı sürekli araştırma alanı olarak seçen bilginler kavrayabilirler. Fakat bu bilgi gerçeğe erdirici olmalıdır; kalbi uyarmalı ve harekete geçirmelidir. Kalp, bu bilgi sayesinde yüce Allah’ın şu çarpıcı evrende işleyen yaratıcı, yoktan var edici koordine edici ve renk verici elini görmelidir. Anlaşılan güzellik, şu evrenin yapısına işleyişine özellikle yerleştirilmiş, bilerek konmuş bir unsurdur. Varlıkların güzellikleri yolu ile fonksiyonlarını yerine getirmeleri bu güzellik unsurunun vazgeçilmezliğini, varlığının gerekliliğini kanıtlar. Meselâ çiçeklerin çarpıcı renkleri, saldıkları özel kokunun etkisi ile birlikte arıları ve kelebekleri kendine çeker. Arıların ve kelebeklerin çiçeklere yönelik görevleri döllenmiş tozları taşıyıp çiçeklenme olayını sağlamaktır. Böylece çiçekler güzellikleri yolu ile görevlerini yapmış olurlar. Erkekte ve dişideki güzellik karşı cinsi kendine çeker. Bu da karşıt cinslerin fonksiyonlarını yerine getirmelerini sağlar. Böylece varlığın fonksiyonu, onun güzelliği sayesinde gerçekleşmiş olur.
30.8.2016
Kul Armağan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.