- 846 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YORUMLAR
"Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir." diyor Che...evet yakışıklı adamdı ama onu en çekici kılan ise cesur ve cesaretli oluşuydu..."peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir" de dediği gibi öyle gözü pek ve karaydı...ne var ki ben de onu önce resimlerinden tanıdım...beresi ve yüzüne yakışan kirli sakalları kendine daha bir yaklaştırıyordu sanki...sonra sonra savunduğu ideolojisi de çekici gelmeye başladı...
birlikteliğinizde veya evliliğinizde farklı ideolojiler ilerde sorun yaratabilir...ilk başlarda kanat takıp uçarken, ayaklarınız yere değmezken sonraları bu fikir ayrılıkları yüzünden daha temkinli atarsınız adımlarınızı...ilk başlarda el ele tutuşup, omuz omuza yolda yürürken; sonraları aradaki mesafenin gitgide açıldığı ve araya uçurumların girdiği kolaylıkla farkedilir...ayrılıkların olacağı gibi; birbirine zıt ve dikbaşlı karakterlerin inadına sürdürebileceği birliktelikler de olabilir...ama o fikir ayrılığı hiç saf değiştirmeden bir duvar gibi iki insanın arasında öylece dikilir...nadiren de olsa uzlaşmaya varabilir de çiftler...hani üzüm üzüme baka baka kararır tabiri devreye girebilir...haklı olan veya doğru dürüst galip gelen de yoktur...bu didişmeler uzatmalarda da duvarın araya ördüğü sınırlar boyunca böyle devam eder...
sınıflaşmalar, örgütlenmeler, ötekileştirmeler böyle zincirleme kaza sonucu uzayıp gider sonra insan ilişkilerinde...veya hayatlarında...güvensizlik de ordan doğar...
böyle cepten zor oluyor:)
p.s: Che dedin de yazmayı unuttum...kitapları aldığım yerde, sayfalara takılan resimli ve mıknatıslı sayaçlar (doğru mu söyledim:?) varya Che' nin de vardı hemen kaptım...bi yandan da aldığım kitap sayısı v.s tedirgin oldum kontrolde...artık dedim ya geçeriz, ya da ayvayı yeriz...neyse ki sorun olmadı:)
sayaçlar
Yaralım tarafından 8/29/2016 7:48:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yaralım tarafından 8/29/2016 10:01:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
ölüm gerçeği hem derman hem dert. hem yaşamak istersin hem de bazen ölmek. silahların olduğu yer de şuna inanıyorum; bir gün her şey düzelecek. Nasıl peki? Ölerek mi? Maalesef dünya tarihinde metamorfoz denilen evre sancılı oluyor. Okuyan birisin sen, 30'ların yaşanmış öykülerini okumuşsundur. Yakinen dinlemişsindir. Bizim topraklar son doksan yıldır hep debdebeli olaylar gebe. Huzur işin neresinde peki?
akşam yemek koymuştum ocağa. uyumuşum. bir uyandım ki ev duman altı olmuş. yemek yakmayan biri olarak değil yemeği yakmak tencere de dahil mahvolmuştu. odalar öyle bir dumana maruz kalmış ki, anlatamam. tesellim yangın çıkmaması. saatlerdir pencereler kapılar açık ama hava o kadar güzel ki, cereyan bile yapmıyor. ne yapayım diye düşünüyorum. (bu örneği bir yere bağlayacağım) çarşaflar, perdeler, kıyafetler tek tek yıkamam lazım. sonra duvarları silmeli. is lekesi yok ama koku sinmiş sonuçta. nefes almak için balkona çıktım. tesellim yangın çıkmamış. yemekte sebzeli tavuk yemeğiydi. semizotu bile koymuştum içine, lezzet katıyor. ama tencere içine bakınca manzara karşısında irkiliyor insan.
ülke de şu an böyle. tencere içinde köz olmuş yemeğim gibi aileler var. cenazeler ailelere tabutla getiriliyor. tabutla gömülüyor. kefen yok. tabut vidalarla kapatılmış halde. aileler açın bakalım diyorlar oğlumuza kızımıza ama içinde beden yok ki! ya bir kol ya bir parmak ya bir bacak ya biraz et parçası. yemeğe bakarken gördüm o hali. dumanlar odaları sarmıştı. ülke de dumanlar var ama komşularım gibi insanlar. kendisine bir şey olmadığı müddetçe iyiler. iyiyiz diyoruz. ha, Ahmet in babası ölmüş, Cemile de gitmiş, Kerim de ölmüş. Turan hapse atılmış. nemelazımcılık var. Kanuni Sultan Süleyman'ın sıkıntılı zamanında süt kardeşinden istediği çare gibi, demiş ki süt kardeşi; bir halk nemelazımcı olursa iflah olmaz.
ölen insanları, acı çekenleri yanmış yemeğe benzetme küstahlığımı affet. profesör diyor ki, şu ülke de hep ayrılıyor insanlar. Yahu insan olarak bakın, insan. Solcusu hak arar yani göre kendi adamına yalnız, sağcısı kendi adamını acısını yüceltir. dini kullanır, ırkı kullanır biri, okumuşluğu kullanır diğeri, başkası cahil der, o dur şudur budur derken geldiğimiz noktaya bakın.
inanır mısın karşısına alıp konuşacağın insan da kalmıyor. yanlışı yanlışla kapatmaya, sahtekarlığı beslemeye hep devam ediyoruz. bazen deliliğe vuruyorum. cidden bir delilik, konuşamadığım insanlar arasında susunca Niye susuyorsun oluyor. şüpheleniyorlar. ben de deliliğe vuruyorum. taklit yapıyorum, şarkı söylüyorum. şarkı da bile ocu bucu oluyorsun.
olayların bazen içinde bazen dışında bazen kötü haber bombası karşısında da umursamaz kalıyorsun. umursamaz olmak da nedir? neye kayıtsız kalıyorsun, kalıyoruz?
evin içinde nefes alamazken, yanık kokusu ciğerlerime saplanmışken, aynı halde günleri yaşıyoruz. bilmiyor çoğu belki ama askeri de polisi de moral olarak çökmüş bir ülke düşün. ahmakların çığlıkları karşısında emekli olup kurtulmak isteyen yüzbinlerce insan düşün, memur düşün, işçi düşün. insanlar işin oyununda, magazininde. aptalca yaşanan bir hayat. sanat, edebiyat, müzik filan yok. ruh yok yani. atışmalar, kavgalar, ölümler.
Ve hiçbir şey olmamış gibi yaşayan, onurlu geçinen sürü.
Ben ne yapayım diyorum, kendi kendime konuşuyorum, düşünüyorum, sıkılıyorum. Çok var böyle içine kapanan insan. Çünkü insanlar insan gibi konuşmaya da aç, muhtaç.
Evlilik konusundaki örneğin de dikkat çekici. Açıkça söylüyorum da insanlara, bir bayandan bana hizmet etmesi, çocuk doğurması, af edersin beş dakikalık zevki için evlenilmesine de
HakkınSesi
konuşacak bir şey kalmadıktan sonra aile olmak nedir k? Elbette iş işten geçenler için bu bahane yapılıp, ayrılma sebebi de olmasın ama yeni evlenmeye niyetli bir insan en azından bunu düşünsün. Hatta kurum açılsın. Mümkünse bu aralar değil tabi ki.
İnsanları çürütmemek lazım. Bir insan çürürse aile çatlar. Aile çatlarsa topluluklar çürür. Sonra halka ilişir bu çürüme.
Bunları konuşunca ukala diyorlar, hıh, sen de çok bilmiş diyorlar. Yaşın, yaşlanmanın bilgi sahibi olma yetkinliği olduğunu sanıyorlar ama yanılıyorlar. Tarih bu, insanlık tarihi. Hiç değişmiyor. Masal değil diyor ya Mehmet Akif bir şiirinde, aynen öyle, tarih bu.
Nürnberg'i tekil bir tarihsel incelemesini yapsalar, o bile ne çok örnek verir ders alma konusunda. Mesela yani.
Ama inancım gereği kazanmanın sarhoşluğuna, kaybetmenin kederine kapılmamak lazım. Che vazgeçmenin ne kadar kötü bir şey olduğundan bahsedermiş hep. Düşün, o kadar kinlenmişler ki, adamı taramışlar. Güney Amerika tarihi de ayrı bir fecaat kronolojisi içeriyor ki, neyse..
Yaşamak her şeye rağmen yine de güzel şey ama.
Yani. Olması gereken o.
Sağ olasın. Fikirleri önemli birisin.
Gule
ilk soruna gelince özlemimi giderdim mi, yoksa daha da pekişti mi ben de tam anlayamadım...göz açıp kapayana kadar geldi geçti çabucak...bana hep şöyle olur geliş ve dönüşlerde; ilk gün 'bu rüya falan değil de mi? ben gerçekten burdayım!"...buraya gelince de işte sokaklar hep bomboş geliyor gözüme...hani Tom hanks'in bir filmi vardı ya uçağı Pasifik’te düşüyor, ıssız bir adada tek başına kaç sene kalıyor...sonra bir voleybol topunu bir paketin içinden buluyor...elinden yaralandığı gün kanıyla bir yüz çiziyor o topa...wilson ismiyle de çağırıyor...arkadaş gibi bütün gün konuşuyor wilson'la...yalnızlığını adeta o topla paylaşıyor...işte ben de tıpkı buraya dönünce sanki Pasifik’te uçağım düşmüş gibi sanıyorum veya ıssız bir adaya...sonra aklıma şu meşhur soru geliyor: yanınıza alacağınız üç şey?..
biz wilson'ı zor buluyoruz burda arkadaş üç şeyi nasıl bir araya getireceğiz peki?:)...benimki de öyle hesap...keşke herkes wilson olsa...gülen bir yüz çizip, dertleşirdik sonra...
anlat anlat bitmez işte...benim de elimden gelen bu...bazen kendime bile anlatmakta zorlandığım birtakım şeyleri bir başkasına çorap söküğü gibi anlatırım...
teşekkür ederim...sen de sağolasın...