- 632 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alan Etkisi Ve İnsan 1
Alan; yer, mekân, mevzi olmakla; sahada denen bir çevre olmanın tanımıdır. Çevre; aşağı-yukarı; büyük-küçük; kısa-uzun, az-çok; birbiri olan ve zıttı olmak gibi süre durumlarıyla bir gerilimler alanıdır. Çevre ve alan etkisi birbiri olan, aynı şeydirler. Alanın bir etkisi olgu, olay ve akış ise diğer tür yüzünün yansıması da engel, kesikli, sınırlı sonlu devim etki olmaktı.
Her çevrenin ya da her alanın şeyler üzerine, iniş-çıkış; düz-eğri; sıcak-soğuk; korku-huzur; açlığınıza meyve, ruhunuza göl, dağ, deniz çayır çimen, orman vs. türü manzara oluş gibi türlü türlüce; birden bire ve topluca; hepsi bir arada olmakla boca etkili bir yansıması vardır. İşte üzerimize olan bu yaptıran durduran; olumlu olan olumsuz olan boca etkili yansımaya biz çevrenin alan etkisi diyoruz.
Alan etkisi sürekliliği; sosyal olanın alan etkisi, toplumsal olanın alan etkisi, ailenin alan etkisi, karşı cinsten olanın alan etkisi, sokağın alan etkisi, park ve bahçelerin, denizin alan etkisi, hastane ve okulun alan etkisi, alış veriş merkezinin; bir restoranın alan etkisi gibi daha parçalı alan etkilerine bölünmekle, genel olan durum boyutlar böylece kesikli sürekli edilirler.
Böyle olunca alan etkisi; bir alan içindeki belirlenmiş bir devimli süreç noktanın ya da süreç boyutun üzerine; o alanın ruhsal, duygusal, fiziksel, kimyasal, elektriksel (stres ve kaygı gibi) mekanik sel vs. oluşla etkiyen bir eylemlik güçtür. Alan, içindeki şeylerle ve şeyler de alan içindekilerle girişir, etkileşir. Alan etkisinin büyüklüğü kaçınılmazdır.
Bataklık, deniz, restoran türü her bir göreceli kısmilikler; kimi durumlarıyla çevreden izole olmakla kendi bağıntı ve ilişkinleriyle, kendi başına bir alan içi girişmeli alan etkisidirler. Çevreden izole olsalar da sürekli olabilmek için çevreyle genel bağıntılıdırlar. İşte kapalı, dışta üstel etkiyle açıktırlar.
Çevrenin alan etkisi sizde ısınma gibi gevşeme; korku gibi gerilme vs. boy uzaması boy kısalması gibi fiziksel değişmeli etki ile duygu, düşünce türü mana etkimelerine dönüşen yansımalarıyla; sizin bağıntılarınıza, eylem selliğinize dönüşürler. Girişmeniz olurlar.
Kimleri kendisine yarışmacı, dengi ve benzeri olmakla ortak aldığı belli olmayan Mamon; kendi alan etkili mekân olan arşını titretircesine öfkeyle bağırıyordu. "Çocuk edinmek ha... Kararlarında ortak edinmek ha... Siz mülkü paylaştırırken yanında mıydınız?" diye heyheyleniyordu.
Totem ve ilah aitliği sıfatıyla mülk ortaklığını (ön ittifakı) reddediyordu. “Rakip", "muktedirlik", "güç yetenlik" "gücü paylaşamamak" gibi kendi sorunsal mücadele içinde oluşlarını, ele almakla; "mülk benim. Ben mülkümden dilediğime dilediğim kadarla verdim. Dilemediğim kulumu da maldan mülkten yoksun kıldım" demesiyle, böylesine yüksek sesle konuştuğu ve kime kimlerle didiştiği belli olmayan Mamon; yaptığı işin önünü ve sonunu hiç hesaplamamıştı.
Yaptığı işin önünü, sonunu düşünmemek ve " insanoğlu yeryüzünde azgınlık bozgunculuk çıkardı" diye geri bundan şikâyet etmesi Mamon’un bizatihi ligi olan muktedirliğine sığmamıştı.
İnsanları rahatsız edip, hoplatmadan insanların nasıl mülk sahibi olacaklarını; sahibi olduğu malı, mülkü, meşru etmeyi düşünmekten başka; söylediklerinin alan etkisini de düşünüp yansımalarını aklının ucunda bile getirmemişti Mamon.
Geçim nesneleri ve geçim kaynağı olan emek gücü elinde alınan her bir insan, bu yoksunluğun kaygılarıyla; gözünü kırpmadan insanı öldürür olmakla birer robot olucu korumanlık ve fedailiğe dönüşmüştüler. Her şeyi yapabilir bir hazır durumun potansiyelliği, içine girmişlerdi.
Ortaklaştıran kutsal grup, kutsal totem, kutsal ilah yerine; ayrıştıran kişi sel olmakla kutsal mal mülk sahipliği ortaya konmuştu. Mala, mülke ve mal, mülk sahipliğine tapılıyordu.
Yoksul insanlar her şeyi yapabilir potansiyel içinde, para uğruna (mal, mülk ve karın tokluğu uğruna) birbirini öldürürler. Birilerine suikast yaparlar. Birbirinin kuyusunu kazar olmuştular. Şimdiki gibi esrar, eroin türü yasa dışı kötü işlerle mafyalaşmakla uğraşır oldular. Darp, gasp içinde bulundular. Yankesici ve üçkâğıtçılıklarıyla bul karayı, al parayı deyici oldular.
Maldan mülkten yoksunlukla dilencilik yaptırılırlar (lümpenleşme). İrtkap, rüşvet alır oldular (lümpenleşme). Kayırmacılık yatılar. Su istimallere açık olurlar. Hırsızlığı meslek edinirler vs. (lümpenlik). En önemlisi ait eşlerin birbirine güvenleri yiter oluşla, ait eşler birbirine her duruma açık potansiyelli insan olurlar.
Ortaklaştıran sürecin sükûneti oluşuna karşın köleci mal mülk edinmenin tedirginlikleri ortaya koymasıyla davranılan süreç o güne kadar tarihin görmemiş olduğu durumdu. Ya da mana gücünün o güne kadar inşasını ettiği sosyo-toplumsa süreç içinde görülmemiş, duyulmamış bir şeydi. Mamon’un tekil takdiri, dengeleri alt üst etmiş; Mamon açlığın, zulümün kendisi olmuştu.
Bu olup bitenler ortak kararları olan bir ilah tavrı olmadığı gibi yüce bir mana gücü tavrı da olamazdı. İnsanları üreten ilişkiler üzerinde pare pare edip; insanların üreten emek güçlerine, insanın üretim güçlerine ve üretim nesnelerine sahip çıkmakla insanı, insana ve kendisine yabancılaştıran Mamon; "azıttılar, sapıttılar" diye yine suçu insanlara yükleyecekti.
İnsanları kudurtan kendisi değilmiş gibi üste çıkıp bir de bütün bu olup bitenler karşısında kendisine; "ben hikmetinden sual olunmayanım" diyordu. Kimi kişileri manaca mal mülk sahibi yapmakla yüksek potansiyelliliğin; malsız, mülksüz olan düşük ve alçak potansiyellik üzerine olan her tür alan etkisini göremeyen Mamon, yüce olamazdı.
Tedirginliklere sebep olan takdirinin isabetsizliğini göremediğine yanmayan Mamon kararlarından duyduğu huzursuzlukla üste çıkmağa çalışıp "hikmetinden sual olunmayan ben..." diyordu kendi kendisine. Yüksek potansiyelin verdiği bu hasara karşı olmayı Mamon; kâfir, imansız, zındık ilan edecekti.
Ortaklaştıran alan etkisi olan ilahlar kendi aitlerini bu ortaklaşma içinde tutmakla " ortaklaşmaya aykırı birçok duruma hazır olabilecekleri türünden olumsuz alan etkilerine dek kapıları olumsuzlaşmaya karşı, sıkı sıkı örtmüş" bulunuyorlardı.
Mamon; ortaklaştıran, üretim yapmakla zenginlik kaynağı olan ortaklaştıran alanı, özel ve kişisel tüzelliğe ait mal, mülk sahipliği yapmıştı. Ortaklaştıran alan etkili süreçleri parçalanan ön ittifak aitleri, birbirine karşı düşmanca olan bir hırsla, canavarca duyguların sahibi olmuşlardı.
Özel mülkiyetçi olan bu köleci girişimle, köleci dönem öncesinin içindeki ortaklaşmacı olan sosyo toplumsa yapıların için artık "birçok olumsuz duruma hazır oluşun kapıları olmakla ardına kadar açılmıştı".
Alan Etkisi Ve İnsan 2
Oysa Mamon ortaklaşan alanın kararlarına karşı çıkmakla; ortaklaşma içinde sıkı sıkı kapalı olan her türlü duruma açık olmanın kapısını, açmıştı. Mamon her türlü duruma açık olma kapısını açmakla, cini şişede çıkartmıştı.
Ön ittifakın etki alanı içinde olmakla ortaklaşan etki nedeniyle biyo kültürel sentezleriyle hemcinslerimiz her bir grubun saç, göz rengi; boy pos; hastalığa direnç vs. gibi şimdiye kadar izole alan etkisi içinde kalmış olan grup özelliklerinden görünüşün birleşmesiyle "insan" olmuşlardı.
İnsan yepyeni bir mana anlamasıydı. İçinde kölelik gibi mana anlaması barındırmayan, izole olmanın ayrı ayrı olan totem kutsallığına karşı gruplar arası birleşmenin ilahi mana anlamasıydı. İnsan ilahi takdirce olan ittifakın birleşme meyvesi olan üründü.
İnsan kutsaldı ve tarihte ilk kez gruplar arası temaslar yoluyla gruplar arası ortaklaşmanın ürününe "insan" denmekle insan; ilahi yolun grupları temas ettirir, grupları ortak üretim ilişkisi içine sokar olmanın yol ve yordamını takip edenlerdi.
Köleci dönemin kendi mana anlayışına göre ön ittifak ve ön ittifak insanı azgın oluş, sapkın oluş diye tarif ediliyordu! Köleci dönem, ilahi dönemin ortaklaşan insanına; ortaklaşan insanın kendi insanlığını unutması manasına "nesy" yani nas diyordu.
Nesy, ortaklaşmayanlar oluşuyla, Mamon yolu olmakla; nastı. Nas, köleydi. Kuldu. Nesy, ön ittifak ürünü olan insana, insan denmesini ve insani özellikleri unutturan manasına nastı. Eyyuh El nas (Ya seslenmesi olup; ya da ey El’in kölesi, Elin sahipliğinde olan ey kul) deniyordu. Veya Eyyuh El velet (ya El’in çocuğu)
El-ilah biliyorsunuz ki El, İlah olmakla ilah gibi takdirde bulunmanın simgesiydi. Ama ortaklaşma olmamanın takdirinde bulunandı. Ancak ilah ta El (Mamon) olmakla; keyfine göre özel mal mülk dağıtan ilahtı. Böylece mal, mülk sahibi olmanın keyfince malını mülkünü dağıtmanın takdirini yapan sürecin mana anlaması da "El ilahtı".
Artık MS. 1789 yılına kadar kahir ekseriyetle; ön ittifakın insanına; ortaklaşma yapmakla azıp saptığını unutması gereken, Mamon kararına karşı olan kişiler anlamına nas, kul, köle, maraba, azap, amele, ırgat vs. denecek olup karşıtına da seyit, seyidina, seyduna, melik, malik, efendi, sahip. habibi vs. deniyordu. Ancak 1789’la zenginde olsa fakir de olsa kişilere açık açık olmakla yeniden insan denecekti.
1789 da kişilere, insan denen anlamda köleci salınım aynen korunuyordu. Zengin de, fakir de; ağa da, köle de olsa kişiler İnsandı. Bu insan tanımı köleliğin aşağılayan anlamını unutturmak, ağalığın tahrik eden yüksek basıncını törpülemekti.
İnsan; insan haklarıyla, sadece köleliğini unutan "Eyyuh El nas; Ya El’in insanları" olacaktı. Oysa başlangıç koşullarının belirlendiği, ya da ön koşulların belirleyici olduğu ön ittifakın insan tanımı içinde fakirde e olsa zengin de olsa insan yine de bir insandır diyen, insan tanımı yoktur.
Bu yeni nas tanımı, çeşitli şekillerde, çeşitli zamana göre aldığı biçimlemelere göre yorumlana bilirdi. Söz gelimi yeryüzüne yayılma ve yeryüzünü mülk edinme olan imparatorluklar dönemindeki tek tanrılı dinlerinin ihsası sırasında El-ilaha "Allah’a" verilen sentezci mana anlayışına göre de "verdiği sözü unutan" anlamına "nesy", neys, nas, kul insan dendi.
Nas açık açık olan ön ittifakın insanı olmak yerine, doğma, vehim, kuruntu olana dönüşecekti. Ön ittifaklı gerçekliğin hakikatliği olmak yerine köleci sistemin doğmasına, kul köle anlayışına dönüşecekti. Milada doğru nas, topluluk, el âlem, halk, herkes oluşla belirtilecekti.
Nihayet İsa’dan sonra köleye karşı uyanan (!) merhametle kula da insan denmekle sürecin artan ivmesi içinde 1789 hareketi içinde şahika oluşacaktı.
Neydi El İlaha ya da Yahudiliğin Yehova olan Allah’ına verilmekle unutulan söz? "Ben, ben olanım (Yehovanım)". Sizlerin rızkını dilediği takdirle dilediğine dilediği gibi dilemediğine de rızkı kısmakla dağıtan rabbiniz değil miyim? Diyendi.
İşte insanlar " rızklarınızı dağıtmakla ve kısmakla takdirde bulunan ben değil miyim? diyen bu doğmayla yaptıkları ve güya bu ahitleşmeye "tanıkları" oldukları bu ahit sözleşmeyi, "unutanlardı".
Tanıklık biliyorsunuz ki ön ittifakların katılımcı gruplarının açık açık toptan somut şekilde birbiri ile yaptıkları ilahi sözleşmeli imana, imanın tanığı oluşlardı. Top top ilahi sözleşmeye iman edenlerdi (söz verenlerdi). Köleci mana bu geleneği kendi amacına göre kullanıyordu.
Köleciliğin gelecekteki devamı olam tek tanrılı dinlerin nas’ı; yani Mamon takdirli Mamon’a ait kullardı, kölelerdi. Hiç te insan değillerdi. Bu nedenle 1789 ihtiralı (beraatla) beyanname de burjuva insanlığıydı. Feodal toprak köleliğinde sanayi köleliğine ve para adamlığı köleliğine güya kendi iradeleriyle serbestçe geçebilmeyi desteklemenin insanlığıydı!
Malın, mülkün hemen hemen her şey olduğu bir sistem içinde; malı mülkü olmayanın (poşet içinde verilen olmak dışında) ne iradesi olurdu ki? Poşete ikna olmayan tarihi bilinç sahibi beş on kişinin iradesi de tarih sellikten yoksun dogmacı ve fatalist (yazgıcı) olan 90 kişilik irade karşısındaki iradeleri, ne ola ki?
İlahi dinler de ön ittifakın insanına insan demeyecekti. Çünkü kendisi de savunduğu köleci sistemin mana anlayışı olmanın ürünüydü. Köleci sisteme karşı çıkmıyordu. Sadece köleci sistemin içine acıma, merhamet, sadaka gibi köleci basıncı düşüren anlayışları ikame ederek "yeni" oluyordu.
Yeni olan davetini yine El baal, El-ilah, El Hübel- El uzza, El Lat üzerinde ki kimi kültürlerle uzlaşarak yapıyordu. Bu alana seslenmez ise zaten hiç bir şey yapamazdı. Çevresindeki kültürler içindeki Kudüs’ede, seslenecekti; Kâbe panteonuna da seslenecekti. İncire de zeytine de ant (kasem) edip; kisraya da roma lejyonlarına da hitaplı olacaktı. Yayılmacı siyasetin kuralı buydu.
İnsan olmasını unutan anlamına kul köle deyip nas diyecekti. Âdem dahi bu gelenek üzerine sanki insanlığını unutmamış ta; "eleste birabbikum"u; Kulluk kölelik sözleşmesini unutan olacaktı. Sözünü unutan oluşla anılacaktı. İnsan demeyecek Âdem ve Âdemoğlu diyecekti.
Aynı kökten gelme birbirine yakın olma anlamına uns, ins, unase gibi anlamlar, köleci düzenli alan etkisinin maldan mülkten yoksun insanla mal mülk sahibi insanlarının her duruma açık halli oluşlarında duyulan tedirginlikleri nedeniyle efendi köle kavramını yeniden üns, ins kavramı içinde yorumlayıp bu kez de efendi köle çatışmasını unutturacaklardı.
Bu nedenle köle olan nas, unas edici yansıtılışla; "birbirine yakın olandan gelenler anlamına"; "anase"’den ilhamla insan söylenecekti. Tabii ki bu, sözcüklerin zamana ve zemine göre evrilmesiydi.
Bu nedenle mamon; insanı, insanlığı değil, köleci dili inşa ediyordu. Köleci dili kullanıyordu. Kutsal kitaplara bakar bakmaz eyyuh El nas’ı görürsünüz. Kutsal kitapları yorumlayanlar sözcüklerin eski kullanım inşası yerine, yeni kullanımını söylemekle kelime içindeki anlamlardan hayli yol temizliği yapmışlardı.
Bu türden temizlikler bağlamında "eyyuh El nas" acıma, merhamet edilmeyle kuşatılan "ey kul insandı". Neden acınıyordu? Neden merhamet ediliyordu? bunun cevabı yoktu. Olan cevaplar da gerçeği gizlemekle gerçeği (tarihi) unutturan dogmalardı.
Köleci insan ya da dinlerin Eyyuh el nas dediği insan ile burjuva insanı Mamondu öğretiler doğrultusunda öğretilmiş çaresizlik olmaktan öte gidemiyorlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.