Şimdiye kadar hiç kimse taklit yoluyla büyüklüğe ulaşamamıştır. -- samuel johnson
galaoğlu
galaoğlu
@galaoglu

Küçük balıkçının öyküsü

28 Ağustos 2016 Pazar
Yorum

Küçük balıkçının öyküsü

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1007

Okunma

Küçük balıkçının öyküsü

Küçük balıkçının öyküsü

Telinde soğuk bir şubat akşamı; Sırtımda balık çantası, onun üstünde 8 kiloluk balık ağı, ayağımda annemin ördüğü yün çorap, Elimde el feneri cebimde biraz kavurga, tandırlığın yanındaki merdivenleri yavaş yavaş iniyorum. Alt kattaki ahırdan koyun ve keçilerin evin diğer bölümlerine yayılan kokuları genzimi yakıyor. Zıvanalı kanatlı kapıyı açıp sokağa çıktığımda dizkapaklarıma kadar kara gömülüyorum. Her taraf be beyaz, Kerpiçti gilin evden yana dönüp yürümeden kapıyı çekip kapatıyorum. Sonra duvardan tutunarak Meşdöğünde doğru ilerliyorum. Calıkların tedirbenin altında kar yok ayaklarımı hızlıca yere vurup karı döktükten sonra Hallöğ gilin kapının önünden geçtim. Meşdöğünde camiden çıkıp evine doğru gidenleri görünce sorulara muhatap olmamak için Gaygılı gilin sokağa saptım. Güley Alisinin evinin önünden geçerken koyunlar üzümlüğe girmiş diye kestiği ceza aklıma geldi. Cezayı çok bulmuş olduğum için biraz kızgınlık vardı içimde. Kendimce eve bakmayarak onlara tepkimi gösteriyordum. Kar taze yağdığı için yumuşaktı hızlıca geçtim kapudan. Pamukların evi geçince Irzanın kanatlı kapının açık olduğunu gördüm. Irza emmi kapının ardında el fenerinin ışığında bir şeyler yapıyordu
Kolay gelsin dedim.-Söyle kafayı bana doğru çevirdi sağ ol canım dedi. Soru sormasına fırsat vermeden Ürfetin eve doğru yürüyerek uzaklaştım. Hafız Ehmetlerin, Hoca gilin Duranın,bedriyenin garaptıllagilin alinin evini geçtim.
Köyün en sonunda okul arkadaşım Cevahirlerin evi vardı. Onuda geride bıraktığımda yarın başına varmıştım. Kapkara Kürdağlı, buzluk, elma dibi bembeyazdı. Arkası yarın
Doğa ne kadar zorluk çıkarsa da her şey gözler önünde olduğu için ona göre tedbir alabiliyorsun. Ama insanlar öyle değil. Nerde ne zaman ne yapacaklarını kestirmek zor. Kimseler benim önüme geçmesin diye karlara bata çıka mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Karahisar köyünün önünden geçtim. Gökpınarın o hırçın dalgalarının sesinden başka ses yok. Tabir yerindeyse in cin top oynuyor. Karda hafiften yağmaya devam ediyor. Omuzumda bulunan serpme ağı karın üstüne indirdim. Balık torbamı düzelttim. Artık ya nasip deyip ağı hırçın akan Gökpınarın soğuk suyuna atmaya hazırdım. Ağın ipini sağ bileğime bağladım, ağın eteğinde bulunan kurşunların yarısını bir elime diğer yarısını da diğer elime alıp dengeledikten sonra bir iki adım atıp diz kapağıma kadar suya girip ağı savuru verdim. Bir dakika kadar bekledikten sonra yavaş yavaş ipi çekmeye başladım. Ağda küçük kıpırtılar vardı anlaşılan daha ilk atışta bir iki balık yakaladım diye düşündüm. Ama ağı sudan çıkardığımda içinde balık olmadığını gördüm. Ya yanlış anlamıştım yâda ağı toplarken balıklar kaçmıştı. O gece denizin gözüne(bizim yörede Gökpınar gölüne denizin gözü denir) kadar ağ atarak çıktım. Çantamı kırmızı benekli doğal alabalıkla doldurmuştum. Ağımı topladım. Torbamın ağzını kapattım. Bu hazırlıkları yaparken üşümeye başlamıştım. Çünkü su dışarıya göre daha sıcaktı(Bu suyun özelliği yaz kış sıcaklığının değişmemesi). Ayrıca sürekli hareket halinde olduğumdan soğuğu hissetmiyordum. Ama karın üstünde biraz bekleyince sırtımda bulunan tordaki su hemen donmaya başlamıştı. Bir an önce toparlanıp hareket etmezsem tordan sırtıma akan sularda donacak bende donacaktım. Kendime çeki düzen verip toru sırtıma iyice yerleştirdikten sonra hemen yola koyuldum. Ne kadar hızlı yürüye bilirsem o kadar ısına bilecektim. Patikaya çıktım elli yüz metre kadar gittim ama yürünecek gibi değildi. Kar yer yer göbeğime kadar geliyordu. Bu da yürümemi zorlaştırıyordu. Hemen ordan ayrılıp tekrar köpürerek akan Gökpınarın suyuna girdim ve alma dibinin köprüsüne kadar suyun içinden yürüdüm. Eve geldiğimde tükenmiştim. Kapıyı zorla çaldım, ama kimin açtığını bile hatırlamıyorum. Genelde kız kardeşim açardı. Sırtımdaki balığı, toru tandırlığa koyduktan sonra gidip yatmışım.




Küçük Balıkçının Öyküsü

Soğuk bir Şubat akşamıydı. Sırtımda balık çantası, üstünde sekiz kiloluk balık ağı, ayağımda annemin ördüğü yün çoraplar, elimde el feneri, cebimde biraz kavurga vardı. Tandırlığın yanındaki taş merdivenleri yavaşça indim. Alt kattaki ahırdan koyun ve keçilerin kesif kokuları, evin diğer bölümlerine yayılarak genzimi yakıyordu. Zıvanalı kanatlı kapıyı açıp dışarı adım attım. Dizkapaklarıma kadar karla gömüldüm. Her şey bembeyaz, soğuk, ve sessizdi. Kirpiçti gilin evinden yana dönüp yürürken, kapıyı çekip ardımda kalan her şeyde, zamanın izlerini bırakmış gibiydim.

Duvardan tutunarak Meşdöğü’ne doğru ilerledim. Calıkların tedirbenin altında kar yoktu. Ayaklarımı hızla yere vurup karı döktükten sonra, Hallöğ gilin kapısının önünden geçtim. Camiden çıkıp evlerine doğru gidenleri görünce, sorulardan kaçmak için Gaygılı gilin sokağa sapıverdim. Güley Alisinin evinin önünden geçerken, koyunlar üzümlüğe girmiş diye kestiği cezalar aklıma geldi. O kadar çok cezayı hak etmediğimi düşündüğümden ,kafamı bile o tarafa çevirmeden içimdeki öfkeyi kendime saklayarak yürüdüm. Kar taze yağmış, yumuşak ve hüzünlüydü. Pamukların evini geçtikten sonra, Irza Emmi’nin kapısının açık olduğunu gördüm. Fenerin titrek ışığında, o bir şeyler yapıyordu.

“Kolay gelsin,” dedim.

Irza Emmi kafasını çevirip, “Sağ ol, canım,” dedi. Soru sormasına fırsat vermeden, Ürfetin evine doğru yol aldım. Hafız Ehmetlerin, Hoca gilin Duran’ın, Bedriye’nin, Garaptıllagil’in, Alinin evlerini geçtim.

Köyün en sonunda okul arkadaşım Cevahirlerin evi vardı. O evi de geride bırakınca, yara varmıştım. Kapkara Kürdağlı, buzluk, elma dibi bembeyaz, her şey bir kar tabakası altında uyuyordu.

Doğa, ne kadar zorluk çıkarsa da, her şey gözler önünde olduğu için ona göre tedbir alabiliyorsun. Ama insanlar öyle değil. Nerde ne zaman ne yapacaklarını kestiremezsin. Kimse önümden geçmesin diye, karlara bata çıka, hızla Karahisar köyünün önünden geçtim. Gökpınar’ın hırçın dalgalarının sesi dışında hiçbir şey yoktu. Tabir yerindeyse, in cin top oynuyordu. Kar hafiften yağmaya devam ediyordu. Omuzumda taşıdığım serpme ağı karın üstüne indirdim. Balık torbamı düzelttim. Artık, ya nasip diyerek, ağı hırçın akan Gökpınar’ın soğuk suyuna atmaya hazırdım.

Ağın ipini sağ bileğime bağladım, ağın eteğinde bulunan kurşunların yarısını bir elime, diğer yarısını da diğer elime alıp dengeledim. Bir iki adım atıp, diz kapağıma kadar suya girip ağı savurdum. Bir dakika kadar bekledikten sonra, yavaşça ipi çekmeye başladım. Ağda bir kıpırtı vardı, sanırım ilk atışta birkaç balık yakaladım diye düşündüm. Ama ağı sudan çıkardığımda balıkların olmadığını gördüm. Ya yanlış anlamıştım ya da ağı toplarken balıklar kaçmıştı. O gece, "denizin gözüne" (bizim yörede Gökpınar Gölü’ne böyle denir) kadar ağ atarak çıktım. Çantamı kırmızı benekli doğal alabalıkla doldurmuştum. Ağımı topladım, torbamın ağzını kapattım.

Bu hazırlıkları yaparken üşümeye başladım. Çünkü su dışarıya göre daha sıcaktı. Bu suyun özelliği, yaz kış sıcaklığının değişmemesiydi. Ayrıca sürekli hareket ettiğimden, soğuğu hissetmiyordum. Ama karın üstünde biraz bekleyince sırtımdaki tordaki su hemen donmaya başladı. Hızla hareket etmezsem, sırtımda akan sular donacak, ben de donacaktım. Kendime çeki düzen verip toru sırtıma iyice yerleştirerek hemen yola koyuldum. Ne kadar hızlı yürürsem, o kadar ısınabilecektim. Patikaya çıktım, ama kar yer yer göbeğime kadar geliyordu. Yürümek gittikçe zorlaşıyordu. Hemen oradan ayrılıp, tekrar köpürerek akan Gökpınar’ın suyuna girdim ve Alma Dibi Köprüsü’ne kadar suyun içinden yürüdüm.
Eve geldiğimde tükenmiştim. Kapıyı zorla çaldım, ama kimin açtığını bile hatırlamıyorum. Genelde kız kardeşim açardı. Sırtımdaki balığı, toru tandırlığa koyduktan sonra gidip yatmışım.




Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Küçük balıkçının öyküsü Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Küçük balıkçının öyküsü yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Küçük balıkçının öyküsü yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.