- 426 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SAYIKLAMALAR-5 (çay)
Uzun yola çıkmayalı kaç yıl olmuştu, unuttum. Özlemiştim doğduğum toprakları; bir kerameti yok aslında, ama,özlüyordum işte; ne de olsa bir parçam oradaydı,kayıtsız kalamazdım uzun süre. Düştüm yollara yalın yapıldak..Batıdan doğuya doğru yol aldıkça herşeyin azaldığını farkettim, dağlar istisna. Azalıyordu her şey ve ben küçülüyordum sanki...
Köyler kasaba, kasabalar şehir olacaktı,hay Allah hiçbir şey değişmemiş.Yolları genişletiyorlardı, ama, hangi arabalar için ? Artık o dev konvoylar yoktu yollarda; o canlılık, o huzur, o beni çeken şeyler ne kadar azalmıştı...
Sahi doğudan batıya ülkemiz boşalıyor muydu ? Bunun farkında olan kaç kişi var ? Sahi biz ne oluyordu ? Otobüs ilerledikçe keyfim kaçıyordu. Keyifsizliğimi uykuya yatırdım. Sabahın ilk ışıklarıyla Erzincan’da uyandım. Şehir aşağıdan yeşile boğulurken, yukarıdan karlı dağlarla kuşatılmıştı. Karlar, her dağın koyağında beyaz kurdela gibi salınıyordu. Yeşil, dağ, kar ve masmavi gök. Erzincan o gün çok mutlu olmalıydı, olamıyordu.. Depremden yediği şamarı hala unutamamıştı.Kalabalıklar şehri kuşatan güzelliklerden çok uzaktı. Başlar hep öne eğik, uzakları süzüyordu kapkara gözler...
Karlı dağları seyrederek Aşkale’ye ulaşmıştık ki, muavinin feryadını duyduk ! Araba bozulmuştu. Onlar arabayı tamire dursunlar, hemen cadde kenarında bulunan tahta iskemlelerin çevrelediği bir çayocağına yürüdüm. Sigara yasak ya otobüslerde, içmesem olmaz ! Yaktım bir sigara, yerimi aldım bir iskemlede, on, oniki yaşlarında işletmeci çocuk yanıma geldi; ’Ne alırsın abi?’ Çay, dedim. Üst üste cam bardakta iki çay içtim. Çayı neden se hep cam bardakta sevdim; diğerlerine bir türlü ısınamadım. Otobüsün tamir işi bitmiş olacak ki,seslendiler..Canım, çay kaç para ? Dedim. Çocuk kara gözleri ile gülümseyerek yüzüme baktı;’Abi ayağın bir daha düşecek mi buralara ?’ Bilemem dedim; çok zor,düşsede seni bulamam canım,deyi verdim. ’Bir daha ayağın düşmeyecekse canın sağ olsun abi para istemez’...İçim burkuldu ! Ne demekti bu ? Devametti,’Abi askeriye buradan çekildi ya, onbeş fabrikamız kapandı..Aşkale bitiyor abi !..’ Evet gerçekten yıllar önce gördüğüm Aşkale’de canlılık tamamen bitmişti. Aşkale bitmesine bitmişti de kara gözlü Alim’in yüreği dağ gibi büyümüştü...Israr ettim parayı veremedim..Alim’den gözlerimi kaçırarak uzaklaştım...
Alim, senin yüreğin daha bir büyüyecek ve bizi de kuşatacak bir gün. Biz de bir bardak çay uzattığımızda gülümseyeceğiz insanlara ve arkaya bir daha bakmayacağız..Olur mu dersin, Alim ?!
Hayrettin YAZICI
YORUMLAR
Kıymetli hocam;
Ömrüm ANADOLU'MDA geçtiğinden olsa gerek, ben de İzmir'ime yedi yıl sonra kavuştuğumda anladım özgürlüğün tadını...
Sanki o sokaklar ve caddeler değildi koşturduğum ve gezdiğim. Kapana sıkışmış gibi hissettim kendimi kalabalıklar üzerime geldikce.
İnanın adres bile sordum doğduğum yerlerde :))
Ve en önemlisi...
Gidebildiğim her yerin "benim" olduğu hissiyle Rabbime şükrettim.
Ne kadar şanslı bir insan olduğum için de ayrıca mutlandım, umutlandım gönül gözümün gördükleryle.
Nefis yazınızla Beydağından daha bir hüzünle ayrıldım Başkent'e doğru yolculuğumda.
Kuruttuğum kayısıların tadında sevgi yüklü saygılar sunuyorum kabulünüze.
Karlı dağları seyrederek Aşkale’ye ulaşmıştık ki,muavinin feryadını duyduk! Araba bozulmuştu. Onlar arabayı tamire dursunlar,hemen cadde kenarında bulunan tahta iskemlelerin çevrelediği bir çayocağına yürüdüm.
Saygıdeğer;Hemşehrim! Bu güzel tefekkürlü sayıklamalarınız hiç bitmesin.Bu güzel yazıyı okurken o yereler gözümde canlandı.Ne de olsa serde coğrafyacılık var, o taprağın evladıyız.Ayrıca üslubunuz o kadar güzelki Reşat Nuri'in "ANADOLU NOTLARI'nı okuyormuş tadını hissetim.
Tebrik,takdir selam ve dualarımla efendim..........