İnadına Masum
İNADINA MASUM
Kentin tam ortasına kurulmuş çadırlar gibisin, burada ne işin var?
Mum ışıkları gibi titriyorsun, gerçekliğinden şüphe etmemek için nefes almıyorum, ha söndün ha söneceksin... Tam ortasında durduğum bir dairesin şimdi, varacağım tek yer yine sensin.
Terlemişsin, aldırmıyorum, rimelin akmış, gözlerinde dünden kalma bir yorgunluk var, saçlarınsa; taraktan bir haber... Ne yaptığını bilmez gibisin, ben miyim sebep?
Ağzındaki baklalar çıkmak için vakit kolluyor, sen “çıkmasınlar” diye diretiyorsun, bu kadar mı zor yüreğindekileri söylemek?
Bense saatlerce seni konuşmak istiyorum, dudaklarım aşınsın seni anlatmaktan, bir parçanı yanıma alıp uykuya dalmak istiyorum, sabah istersen gelip alabilirsin, ama aynı akşam bırakmak koşuluyla...
Çok mu aceleciyim?
Sen bilmiyorsun, ben tam yüz yıldır bekliyor gibiyim...
Ölüm uykusundan uyandığında insan böyle oluyormuş demek, sığmak istiyorum yanında ayırdığın o küçücük yere, kendimi dilimlemek elimde olsa, her bir parçam emrine amade...
Sol ayak parmağım ilk kez ağrımıyor, gözlüklerimi kaldırıp attım, saçlarım bugün inadından vazgeçip şekil aldı, sigarayı bıraktım, bu ilk günüm; ama başaracağım biliyorum, artık tek bağımlılığım sensin, gülmekte serbestsin, o bile canımı yakmıyor.
Anımsadıklarımla geçti koca bir gün, şimdi akşamın hüznü uzanmış boylu boyunca kumsala, ben dalgaları sayıyorum sen gelene dek, sen geldiğinde bütün bunlar anlamını yitirecek.
Elimde kendime bile yabancı gelen koca bir demet çiçekle oturuyorum, çiçekler senin kokunu yayıyorlar , kokunu duymak için çıldırıyorum...
İşte geliyorsun...
Saçlarındaki dalgalar denizinkilerle bir, rengi kızıl akşamların süsü, eteğindeki kum taneleri olmak için sabırsızlanıyor tenim, şu an susuzluktan yanıyorum.
Hırkanı çıkarıp usulca oturdun yanıma, sanki dans ediyor bedenin, gözlerini kaldırmadan “nasılsın?” diyorsun, ben söyleyemediklerine takıldım, kulaklarım sağırlığın eşiğinde, “hadi diyorum anlat”, anlat duymak istediklerimi...
Şaşkınlıktan ne söylemen gerektiğini düşünüyorsun, ben ruhunda yankılananları duymak istiyorum, ses ver biraz...
Diken üstündesin, sebebini bilmekten mutsuzum, seni fazla zorluyorum, ama anla beni...
Birden uzanıp kumlara, “biliyorum diyorum, beni seviyorsun!”
Derin bir sessizlik, sanki asırlar gibi..
Cevabın ikimizi de korkutuyor, ama artık söyle, ben bütün uzuvlarımla duymaya hazırım, biraz cesaret hepsi bu.
Martılar yaşadığımızı anımsatıyor, birkaç kişi akşamın serin sularında oynaşıyor yengeçlerle, çekirdek çitliyor komşu çocuklar, ben hala seni dinliyorum, sen korkudan sararmışsın, sabitlenmiş bakışların, neyi kaybetmekten bahsediyor aklın bir bilsem.
Sonra; gözlerinden akan yaşlara bakakalıyorum, bu kadar mı acı verdim sana?
Cırcır böceklerini özlüyorum ilk kez, senden uzaklaşsam mutlu mu olacaksın? Ağzım kurudu, endişe etmekten ne kadar sıkıldığım geldi aklıma, şimdi kurtlarla sarılı aklım, tek tek kemiriyorlar umudumu...
Sanırım duymaktan korktuklarım olacak son kez kulaklarımda yankılanan, daha vakit varken kurtarmalıyım seni, yoksa kayıp gideceksin avuçlarımdan, parmakların kumlarla geçmiş, kendini o kadar sıkıyorsun ki; ellerimi hissetmedin bile, şimdi tenteneyiz...
Birden başını çevirip ruhumdaki yalnızlığıma bakıyorsun, yalnızlığım seninkine sarılıp ayağa kaldırıyor bedenini, gözlerimizde zaman donup yerini mekansızlığa bırakıyor, saçlarını alıyorum alnından, sen sesini çıkarmadan duruyorsun, kendini bana emanet etmiş gibisin, o kadar naif bir duruşun var ki; öpmeye bile kıyamıyorum, sarıldığım bedeninde ben bir erkek sen bir kadın değilsin, doğduğumuz gün ki gibiyiz, inadına masum...
TALAN AYŞE KANCA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.