- 522 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AH ANNE AH!
Fırının önünde kuyruktayız; ekmek kuyruğunda. Çoğunluk, sessiz, sırasını bekliyor. Arkamda bir ses, bomba gibi düşüyor sessizliğin ortasına. Birden irkiliyor, ister istemez arkama bakıyorum, ne oldu diye. Anne, az önce buralarda dolaşırken gözüme ilişen dört beş yaşlarındaki oğluna gürlemiş, belli:
“Buraya gel; rahat dur; yoksa bir vurursam yere yapışırsın, haberin ola!”
Bunu der demez de uzanıp eline yapışıyor çocuğunun. O da ne? Çocuk, anında kurtarıyor elini annesinin elinden ve sağdaki boşluğun bitimindeki merdivenin dibinde alıyor soluğu. Annenin sesi duyuluyor yine, durduğu yerden. Ama bu kez daha umursamaz bir tutum ve düşük tınılı bir ses duyuyoruz; ancak yine tehdit dolu:
“Yanıma gel, diyorum sana; yoksa polise veririm, o zaman görürsün gününü!”
İlk tehdidinin işe yaramadığını bir kez daha anlayınca, daha güçlü olduğunu düşündüğü bir başka tehditten medet umuyor. Bütün bunları, evinde, evinin bahçesinde imiş gibi rahat, içinden nasıl geliyorsa öyle sahneliyor anne.
Bu kez daha dikkatle bakıyorum çocuğa. Yavrucağızın maşallahı var; kabına sığamayan bir hareketlilik içinde. Bir an annesinin yanında, saniye sonra bir başka noktada. Orada da saniyeden fazla kaldığı söylenemez. Çocuk değil, bir topaç sanki. Dönüp duruyor sağımızdaki boş alanda. Ancak bir noktaya açıklık getirmeliyim: Çocuk, kimseye, bir şeylere asla zarar vermiyor, kimseyi rahatsız da etmiyor, annesinden başka. Yalnızca sürekli deviniyor, o kadar.
Ne yapsın çocuk, doğuştan öyle ayarlanmışsa devinim hızı? Kimi çocuklar böyle etkin; kimileri de ağırkanlı oluyorlar işte. Olsunlar; ciddi bir zararı mı var fazla devingenliğin ya da ağır davranmanın? Yeter ki anne babaları, öğretmenleri, bu iki tipi de oldukları gibi kabul etsin; onlara iyi insan davranışları kazandırmanın yollarını bulsunlar. Yeter ki herkesi birbirine benzetmeye ya da kendi kafalarındaki kalıba sokmaya uğraşmak gibi anlamsız, suyu tersine akıtmaya çalışmak gibi çabalara girişmesinler.
Öyle anlaşılıyor ki annenin düşünüp taşınmadan söylediği, yalnızca söylemekle yetindiği bu sözleri çocuk, yüzlerce kez duymuş ve artık, onun için bir anlamı kalmamış bu sözlerin.
Ah anne ah! Çocuğunu kafandaki kalıba sokmaya kalkacağına, onun huyuna suyuna kulak versen biraz; çocuğuna, kendi eğilimine uygun bir eğitim uygulamayı denesen!
Bunun için de önce çocuğundan koşulsuz sevgini esirgemesen! Onunla tehditten, dayaktan, baskıdan, rastgele davranışlardan uzak ve sıcak bir toplumsal-ruhsal ortam içinde nitelikli ilişkiler kurmayı denesen! Bir denesen de görsen, nasıl çiçeklenecek senin dünyan da çocuğunun dünyası da! Çocuğun, itilmişlik kakılmışlık duygusu yerine, nasıl bir özgüven ve özsaygısı geliştirecek!. Sevilmenin, benimsenmenin verdiği güçle hem rahat, aydınlık yollarda yarınlara yürümeye başlayacak çocuğun hem de seni doğru dürüst sevip sayma olanağını elde edecek. Hem sana hem de toplum olarak bize yararlı bir kişi olarak yetişecek.
Değerli anne! Çocuk bu durumda, senden (elbette babasından da) olumlu davranış göremeyince iç dünyasında oluşan karmaşalarla mı baş etsin, yoksa senin tutarsız ve belirsiz isteklerini mi yerine getirsin? Diyelim ki 4+4+4 uygulamasının, çocuk gelişimi ve eğitimi açısından sakıncaları üzerinde kafa yormuyorsun. O zaman hiç olmazsa çocuğuna şu beş özgürlüğü; anlama özgürlüğünü, anlatma özgürlüğünü, duygularını yaşama özgürlüğünü, kabul etme ve reddetme özgürlüğünü ve kendisi olarak var olma özgürlüğünü tanı; olmaz mı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.