- 955 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Yanarak
Fırtınalara yenik ağaçlar gibi köklerimden sökülüp, dipsiz karanlıklara çekiliyorum. Hınca hınç hayata sıktığım yumruklarım çözülüyor, tükenen tekatimle bu son diyorum bu...
Dört mevsim yağmur yağan bu şehre alışmış olduğumu fark ediyorum. Belki de aldırmıyorum artık, tepkisizim. Gidişatın akışını değiştiremiyorum nasılsa.
Güçlü olmanın aslında insanı içten içe çürüttüğünü artık biliyorum. Tek başına hayata karşı direnişin diğer taraftan su yüzüne çıkmamış korkularını tetikliyordu sinsice!
Sığınamıyordun hiç bir limanın sükûnetine. Hırçın denizlerin ortasında anoforlara kapılıp sonlanmaktan başka çaren olmadığını anlıyordun.
Onca emek heba oluyordu günü geldiğinde boşa kürek çektiğinle kalıyordun.
Her başlangıç bir sona mühürlüyordu seni. Yaslanacak, yaşlanacak omuz yine kendin oluyordun.
Göğsümde ateşin elleri, gülüşüm yangın... Kulaklarımda sessizliğin tıkırtısı cana vuran...
Ağustosun ortasında yanarak üşüyor bu şehir, ben yaşamın eksilen hanesine düşüyorum.
sude nur haylazca
YORUMLAR
İnsan ömrü bazen böyle, bazen de dünyanın merkezine seni koyup her şeyi çevrende döndürerek tüketiyor kendini... hem cenneti, hem cehennemi yaşıyoruz... Paylaşmanız vesilesiyle bu güzel yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum... Güzel paylaşımınıza, edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla