Lucrezia… (BİYOGRAFİK ÖYKÜ)*********
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Başında Papa’nın bulunduğu, Katolik dininin merkezi, “Vatikan”, elli hektarlık bir alanda (0.44 km kare) kuruluydu. ve nüfusu beş yüz elli kişiden ibaretti. Dünyanın en küçük ülkesi, ama San Pietro Bazilikası, göz alıcı Sistina Şapeli, yemyeşil bahçeleri, Fra Angelico, Raffaello ve Pinturicchio tarafından fresklerle bezenmiş daireleri ve muhteşem on müzesiyle Dünya’nın ilgi merkeziydi. Tarihi, İtalya tarihiyle aynıydı.
Bakire Meryem’e adanmış Sistinya Şapelinde, duvarlarını süsleyen, Musa’nın ve İsa’nın hayatlarını betimleyen freskler, papa portleri ve nadide duvar halıları arasında bir araya gelen din adamları, devlet görevlileri ve halktan bazı saygın kişiler yerlerini almış, yeni papanın seçilmesinde oy kullanacak kardinallerin teşrifini bekliyorlardı. Kardinaller, kendilerine ayrılmış bir alanda düzenlenen missa ayinlerini dinleyerek, kimi yemek yiyor, kimi uyukluyor ya da zaman geçirmek için başka şeylerle oyalanarak oylama zamanını bekliyorlardı. Onların ihtiyaçlarını karşılamakla görevlendirilmiş hizmetçiler sağa sola koşuşturup duruyorlardı.
Kardinaller nihayet seçimi gerçekleştirmek için geldiler. Seçim yapıldı. Seçim sonucu açıklandı. Kardinaller, teker teker yeni Papa’nın, papalık ismini söyleyerek koltuklarına bağlı bir ipi çekip kanopilerini alçaltıyordu,
“Altıncı Alessandro…”
Bu bir saygı gösterisi olarak uygulana gelen bir adetti. Her kardinal hangi papa tarafından seçildiğini belirtmek için farklı renklerde kanopiler kullanıyordu.
Seçimde kullanılan oy pusulaları hizmetçiler tarafından götürülerek ocakta yakıldı.
Şapelin bacasından, oy pusulalarının yakılmasıyla ortaya çıkan beyaz bir duman yükselmesi yeni papanın seçilmiş olduğunu gösteriyordu. Aday üçte ikiden daha az oy alıp seçilememiş olsaydı bu dumanın rengi, oy pusulalarının yanında ıslak saman ve bazı kimyasal maddeler de yakılmasıyla siyah olacaktı.
Yeni papanın ikametgah olarak kullandığı malikanenin görkemli odalarından birisinde sarı lülelerle süslü başı bir yarı tanrıçaya ait gibi duran henüz on iki yaşındaki genç bir kız az önce seviştiği on yedi yaşındaki genç adamın yatağından çıktıktan sonra giyinmek için elbiselerini bıraktığı yere gitti. Kızın uzun saçları incecik çıplak bedeninin üstüne dökülüyordu.
Genç adam, yattığı yerden doğruldu, kalkıp pencereden dışarı bakmaya başladı. Sistina Şapeli’nin çatısındaki bacadan yükselen beyaz dumanı o da gördü. Sevinçle haykırdı. “Yeni papamız Peder Rodrigo Borgia!”
Kız, giyinmeyi bırakıp pencere önüne geldi, şapelin bacasına baktı.
Genç adam kızın saçlarını eliyle omuzlarından arkaya itti; uzandı, kulak memesini nemli dudaklarının arasına alıp, “Kutlnacak bir şeyimiz oldu!” diye mırıldandı. Bir elini gür saçlarıyla ensesinin arasında tutarken kızın kalçalarını okşadığı öteki eliyle beline dolandı, kızı yeniden yatağa çekip üstüne çıktı.
Genç Kız, üzerine şehvetle abanan bedeni iterken, cilveli bir sesle, “şımarma, yeter artık, gitmeliyim!” dedi. Gülümserken yanaklarında gamzeler uçuşuyor, etli dudaklarının arasından inci dizisini andıran dişleri görünüyordu.
Genç adamın renkli gözlerindeki parıltı bir anda kayboldu. İnleyerek, “Olmaz,” dedi, “gidemezsin!”
Genç kız onun altından sıyrılıp kendini kurtardı. “Gitmeliyim,” diyerek ayaklandı. “Babamızı karşılamak için hazıtlşık yapmalıyım. Bu akşam kutlama var…”
“Hazırlıklar biraz daha bekleyebilir.”
Akşama az bir zaman vardı. Genç kız, “Olmaz Cesare, hiçbir iş bekletilmemeli!” diyerek çıplak bedenine elbiselerini geçirmeye başladı.
Cesare Borgia genç kızın korsesinin iplerini çekerek bağlayışını ve siyah kadife elbisesini telaşla üzerine giyişini seyretmeye başladı. Genç kızın kusursuz güzelliği onu derinden etkliyor, tüm hayatını süslüyordu. “Seni çok seviyorum Lucrezia, mümkün olsa hep yanımda kalmanı sağlarım,” dedi.
“Yakında Alfonso Sarayına taşınacağız. Hep elinin altında olacağım nasıl olsa…”
Giyinmeyi tamamlayıp, saçlarına dantelli ince başlığını geçirdikten sonra eğildi, genç adamın dudaklarına küçük bir öpücük kondurup hızla çıktı odadan.
Cesare Borgia onun ardından mutlulukla bakakaldı.
Cesara ve Lucrezia Borgia, babalarının gücünden ve ayrıcalığından yararlanarak yetişmiş iki kardeşti. Lucrezia, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca konuşur, biraz Latince ve Yunanca bilirdi.
Cesare, eğitimini tamamen babası Rodrigo Borgia’nın planları doğrultusunda sürdürüyordu. Bu doğrultuda on iki yaşına dek Roma’da özel öğretmenlerden ders görmüş, daha sonra da Perugia Üniversitesi’nde hukuk okumuştu. Hukuk öğreniminden sonra başladığı Pisa Üniversitesi’nde Teoloji eğitiminin de bu yıl son yılıydı. Kardeşlik ve akrabalık duygularına pek önem vermeyen biriydi, zevke ve paraya son derece düşkündü. Arzularını gerçekleştirebilmekte güzel kız kardeşi Lucrezia’yı bile kullanmaktan çekinmiyordu.
Lucrezia da abisine aynı şiddetle düşkündü, hayatını sevgili abisi Cesare’in kollarında yaşamak onu çok mutlu ediyordu.
Onların arasındaki bu ensest ilişkiyi başlatan, yeni papa seçilen Rodrigo Borgia olmuştu. Zira küçük kızının bir an önce erkeklere kadınlık yapabilecek duruma gelip evlenmesi gerekiyordu. Bunu yapan kendi kanından bir erkek olmalıydı. Üç oğlundan İspanya’da bir asi olarak yaşarken oradaki metresinden doğan büyük oğlu Giorgio Borgia, ona o günlerini anımsatırcasına sert mizaçlı biriydi ve bu ilişki için uygun değildi. Ona ve metresi Vanozza dei Catanei’den olan Cesare ve Lukrezia’ya üvey annelik yaparak büyüten Givlia Farnese’den doğmuş olan Gifrie ise henüz Lukrezia’dan küçüktü. En uygun olan Cesare idi.
Lucrezia kadınlık yapmak için hazırlanmış, papalık seçimlerinden başarıyla çıkılmış ve artık sıra bu küçük kızın siyasi işbirliğinden yararlanılabilecek bir asilzade ile evlendirilmesine gelmişti.
Lucrezia, bu amaçlar doğrultusunda, 1493’de, henüz on üç yaşına girdiği bir zamanda Aversa Kontu’nun oğlu Don Gasparo de Procida ile evlendirildi. Lucrezia bu evliliği istemeye istemeye dört yıl sürdürdü.
Bu süreçte VI. Alessandro, büyük üvey oğlu Giovanni Bagio’nın Papalık Ordusunun başkomutanı olarak atanmasını sağlarken, Kastilya kralının kuzeniyle evlendirdi ve Gandía (İspanya) dükü olmasını sağladı.
Oğlu Cesare Borgia’yı henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen ve metresi Givlia Farnese’nin erkek kardeşini henüz on beş yaşında olmasına rağmen kardinal yaptırdı.
Luckezia için farklı boyutlarda yaşanan yıllar kocasını aldattığı genç aşıkların koynunda geçip giderken, kocasının hizmetkarlarından “zehir” uzmanı olan birisinden insanlar üzerinde denenebilecek ve bazısı ani ölümlere, bazısı da yavaş yavaş ölüme yol açabilecek bir çok zehir çeşiti öğrendi. Bu konudaki merakı onu tam bir zehir uzmanı yapmıştı.
Luckezia’nın bu mutsuz evliliğinden abisi Cesare Borgia da üzerine düşeni yaşıyordu, ensest ilişki kurduğu küçük kız kardeşini çok özlüyordu. Tabii ki, sevgili kız kardeşi de onu…
Papa VI. Alessandro, kızının her ziyarete geldiğinde mutsuzluktan şikayetçi olmasına ve oğlu Cesare Bagio’nun da kız kardeşinin bu mutsuz evlilikten kurtarılması için ona ricacı olmasına, kulaklarını daha fazla kapatamadı. Artık kuvvetli Procida ailesi ile işbirliği yapma zorunluluğu kalmadığında onu kocasından boşamaya karar verdi. Evliliğin iptal edilme koşulları pazarlık edildi. Kİlisenin onayı ile boşanmanın gerçekleşmesi için Lucrezia’nın bakire olduğu, evliliğin gerçekleşmediği ileri sürüldü. Luckezia, hamile olduğu halde boşanmasına müsade edildi.
Lucrezia’nın büyük bir ihtimalle abisi Cesare’den hamile kalarak henüz on yedi yaşında iken gizlice doğurmuş olduğu çocuğu bakıcılara teslim edildi. Çocuk, ileride büyüdükten sonra Lucrezia’nın üvey kardeşi olarak tanıtılacaktı.
Lucrezia döndükten sonra yumuşak yapısıyla ve dil kabiliyetiyle Vatikan’da babası VI. Alessandro’nun özel sekreterliğini yapmaya başladı. Gün boyunca işindeki yoğun ilişkileri ve geceleri de sevgili abisi Cesare Borgia’nın kollarında mutlu bir yaşam sürüyordu.
1497’de büyük abisi Giovanni’nin ani ölümü üzerine Cesare Borgia kardinallikten ayrılarak abisinin yerine, Vatikan ordularının baş komutanlığına geçti. O, orduların başında savaş meydanlarındayken Luckezia bir boşluk içine düştü.
Ve 1500’de, yirmi yaşına girmiş bulunan Lucrezia, Vatikan’da kendisinden bir yaş küçük ve kendisi gibi gayrımeşru biri olan, genç ve zengin asilzade Aragon Prensi Bisceglia Dükü Alfonso ile karşılaştıklarında çok etkilendi ondan.
Kısa bir süre sonra adam, Papa’nın huzuruna çıkarak kızıyla evlenmek istediğini belirtti. Papa, Napoli krallığı ile siyasi bir ittifak sağlayacağı için, kızının da istekli olduğunu görerek bu evliliğe izin verdi. Nikah sade bir törenle kıyıldı. Bu evliliği yaptığı Aragonlu Alfonso’ya aşık oldu.
Fransa, Aragon bölgesinde hak iddia ettiği bu dönemde Lucrezia’nın Aragon Prensi Bisceglia Dükü Alfonso ile evli olmasına tepki göstermekteydi. Cesare Borgia ise o dönemde Fransa kralı XII. Louis ile kurduğu ittifakın bu evlilik nedeniyle sarsılması üzerine zor durumda kalmıştı. Napoli Krallığı ile Fransa arasındaki savaş yüzünden Napoli Kralının yakın hısımı olan Aragonlu Alfonso karşı karşıya kaldı.
Sevgili abisi Cesare savaş arası saraya döndüğünde, kocasına sadakat göstermek isteyen Luckezia, sevgili abisi, Cesare’ye yüz vermedi. Lucrezia’nın onun cinsel isteklerine karşı çıkmaya başlaması bardağı taşırıyordu.
Cesare Borgia, sevgfili kız kardeşini Dük’e yar etmemeye karar verdi. Hem kız kardeşini yeniden ele almak, hem de XII. Louis’in itimadını yeniden kazanmak için Aragonlu Alfonso’yu öldürecekti. Lucrezia’ya bunu söylediğinde, kız çılgına döndü. Kocasını kurtarmak için abisini yok etmeye karar verdi.
Güçlü bir zehire buladığı sivri uçlu ve keskin bir bıçağı elbiseasi içinde saklayarak abisinin odasına gitti. Öfkesini dizginlemeye çalışarak yalvarmaya başladı.
“Cesare! Sevdiğim adamı bana bağışla, lütfen!”
O yalvardıkça, “benim olmayı kabul etmelisin,” diyordu abisi. “Sen bana aitsin!”
Lucrezia, bir müddet daha yalvarmayı sürdürdüyse de gördüğü karşılık hep aynıydı: “Soyun! Ve yatağıma gel!”
Anlaşılan o ki, yalvarmakla yumuşatamayacaktı onu; adamın talebini kabul etmeye karar verdi.
“Tamam! Senin olacağım.”
Gitti, dudaklarını uzattı, öpmesine izin verdi. O arada elbisesinin içinde gizlediği bıçağını aldı, saplamak için hamle yaptı.
Fakat Cesare Borgia, bir anda gösterdiği refleksle darbeden kurtuldu, bıçağı tutan eli yakalayarak büktü, yere düşürdü. Öfkeden kıpkırmızı kesilmiş kız kardeşinin haline kahkahalarla gülmeye başladı. “Beni öldürmeyi başarsan dahi kocanı kurtaramayacaksın,” dedi. “Emri çoktan verdim.”
“Lanet olsun sana Cesare! Sen kocamı öldürtürsen, seni öldürmemi asla engelleyemeyeceksin; bunun için mutlaka başka bir fırsat bulacağım…”
“Demek kocanı bu kadar çok seviyordun ha? Keşke daha önce söylemiş olsaydın. Artık iş işten geçti! Şu anda öldürülmüştür bile…”
Lucrezia kapıldığı korkunun telaşıyla kocasının odasına koştu. Hızla odaya daldı. Gördüğü manzara korkunçtu.
Aragonlu Alfonso, kendisine saldırmış olan dört askerin kılıç darbeleri altında can vermişti. Onu kurtarabilmesi olanaksızdı artık, çığlıklar atarak ağlamaya başladı.
Onu teselli etmek için yanına gelen Cesare Borgia oldu. Riyakarca sarıldı kardeşine, “bırak bu çırpınışları!” diyerek saçlarını öptü, “o gitti! Sadece sen ve ben varız artık…”
Lucrezia, Cesare Borgia’ya boyun eğerek, onu odadan çıkartıp götürmesine izin verdi. Yapabileceği başka bir şey yoktu.
Fransayla ilişkilerini kuvvetlendirmek isteyen Papa VI. Alessandro, oğlu Cesare’nin genç Alfonso’yu ortadan kaldırtmasını memnuniyetle karşıladı.
Papa VI. Aleksandsro’nun bu defa da Aragon Prensi Bisceglia Dükü Alfonso cinayeti yüzünden Napoli Kralı II. Alfonso ile arası gerilmişti. Bu gerginliği düzeltmek için, Alfonso’nun sanki bir terörist saldırıda suikastle öldürüldüğü iddia edilerek, suikastçi olarak Alfonso’yu bıçaklayarak öldüren askerler idam edildi.
Hemen ardından küçük oğlu Gioffre Borgia’yı Trastamara Hanedanından Napoli kralı II. Alfonso’nun evlilik dışı kızı Aragonlu Sancha Sancha’yla evlendirdi. (Gioffre Borgia yaptığı evlilikle Squillace Prensi ve Alvito Dükü oldu. İleride Borgio ailesi onunla devam edecek ve oğlu Francesco Borgio, iyi bir insan olarak soyunun kirli mazisini unutturacaktı. Onun devamından gelen Innocentius, 1644-1655 seneleri arasında Papa X. Innocentius adıyla papa olacaktı.)
Lucrezia, küçük oğlu ile dul kalmıştı.
Bu acıyla Nepi’de inzivaya çekilen Lucrezia, zamanını “Perişan prenses” diye imzaladığı mektuplar yazıp Alfonso’nun ruhu için ayinler tertip ederek geçirmeye başladı. Kocasını katleden ağabeyini ise asla affetmedi.
*
BİRAZ DAHA DEVAM EDECEK…
Lucrezia, 1501 yazında Apostol Sarayına döndü.
Sarayın kalın taş duvarları bile bunaltıcı sıcaklara direnemiyor, değdiğin her şey ellerini yakıyordu. Lucrezia, babası ve abisinin ayin ve ibadet için Sistina Şapeli’nde bulunmalarından istifade etmek isteyerek bahçede atla dolaşmaya çıkmıştı. Dalları birbirine girmiş sık ağaçların serin gölgesine sığınmış toprak yolda beyaz bir atın üstünde yanlamasına oturmuş, yanıbaşında seğirten dinamik yapılı genç seyisinin komplimanlarına gülümseyerek karşılık veriyordu. Genç adam, bir asilzade dahi olsa, her genç kadını baştan çıkartabilecek kadar yakışıklı ve hoş sohbetti. Lucrezia ondan hoşlanmıştı.
Genç seyis, “Cesaretimden ötürü beni bağışlarsanız size bir itirafta bulunmak istiyorum signorita!” dediğinde, onun bulunacağı itirafı merak etmişti.
“Bağışlıyorum, söyle!” dedi.
“Ben size aşığım!” dedi genç adam.
Lucrezia’nın çok hoşuna gitti bu itiraf. Cevap olarak, “Bana kaldığın yeri göster!” dedi adama.
Genç seyis bu karşılığı görmüş olmaktan çok mutlu oldu.
Bahçenin uzak bir köşesinde yer alan hizmetçi barakalarına ulaştıklarında, genç seyis kendi atından atladığı gibi uzanıp gemliğinden yakaladığı beyaz atı durdurdu, Lucrezia’yı belinden tutup aşağı indirdi. Kendi atıyla beraber onunkini de çekiştirerek götürdü, ahıra soktu. Koşarak barakanın kapısına gidip açtı.
“Haydi gelin signora!”
Lucrezia çevreye bakındı, kimseleri göremedi. Bu saatlerde herkes sarayda, işinin başındaydı. Hızlı hareketlerle genç adamın açık tuttuğu kapıdan içeri geçti.
Genç adam kapıyı sürgüledikten sonra geldi, Lucrezia’ya sarıldı. “Ah numero di donne! Yıllardır bu anın hayaliyle yaşadım.”
Lucrezia, adamın onu öpmesini beklemeden uzandı, etli dudaklarını genç adamın dudaklarına teslim etti. Hırıltılı bir sesle, “beni çok mu seviyorsun?” diye fısıldadı.
“Çok,” diyebildi genç seyis onu öpmekten vaz geçiremediği dudaklarının arasından.
*
Lucrezia, on beş yıllık yaşamına uğrayıp sonra da yok olan erkeklerin hiç birisinde tatmadığı şehveti bu genç seyisin kollarında yaşıyordu.
Henüz on yaşındayken abisi Cesare Borgio ile yaşadığı ilk tecrübeden sonra hiçbir zaman bu genç adam için soyunurken olduğu gibi isteyerek çıkartmamıştı elbiselerini. Seviştiği her adamdan aklında kalan sadece canının acıdığıydı. Hep Cesare’nin zalimce sapladığı hançerin acısını taşıdı kasıklarında.
Onu teselli edebilecek ne babası, ne de annesi olmamıştı hiç. Babası Rodrigo Borgio henüz on yaşındayken ona zorla sahip olan abisi Cesare’yi sevinçle kutlamıştı yaptığından ötürü. Erkeklere kadınlık yapabilecek duruma gelmiş bir kıza sahip olmak, babası için politik çıkarları için pazarlayacağı değerli bir sunuya sahip olmak demekti. Procida ailesinden Aversa Kontu’nun oğlu Don Gasparo de Procida ile ilk evlikliğini on üç yaşına henüz girmişken yapmıştı. Abisi Cesare’den sonra koynuna girdiği ikinci erkek olmuştu adam. Düğün gecesi, gerdeğe girdiğinde babası ve Procida’lardan iki kardinal götürüldüğü yatak odasında birer sandalyeye kurulmuşlar, evlendiği adamın ona sahip oluşunu seyretmişlerdi. Bu utanç verici uygulamayla güya evliliğin gerçekleştiği tescillenmişti. Evliliği resmileştirmek için cinsel birleşmeye çıplak gözle şahitlik etmek! Katolik inanışındaki evlenme yasağını aşmak için tek yol olan “birleşmenin gerçekleşmediği” bahanesinin önünü kesmek için gelenekleşmiş bir dini anlayış! Güç, iktidar ve ego her yerde aynı hastalıklı ruha sahipti. Babası Rodrigo Borgio, Procida ailesinin siyasi gücüne ihtiyacı kalmadığında onu bir başka nüfuslu aileye pazarlamak üzere, boşamıştı. On yedi yaşında anne olmuştu, ama anneliğin nasıl bir şey olduğunu anlamasına bile fırsat vermeden doğurduğu çocuğu alıp götürmüşlerdi. Abisi Cesare Borgio’nun kollarında oyalanmıştı uzun zaman. Nihayet Aragon Prensi Bisceglia Dükü Alfonso evlenmek için ona talep olduğunda mutluluğu bulduğunu sanmıştı. Oysa bu ikinci evlikliği Cesare Borgio’yu çıldırtmaktan başka bir işe yaramamıştı ve kocasını acımasızca öldürtmüştü.
Barakada, koynuna girdiği genç seyise sevgiyle baktı. Bir köylü kızı olup bu güçlü gençle evli olmayı o kadar çok isterdi ki! Ne yazık ki, olmayacak bir şeydi bu, onun babasının siyasi emelleri doğrultusunda evlendirileceği erkekler sadece asil ailelerin fertleri olabilirdi.
Çıplak teninde şehvetle gezinmekte olan dudakları eliyle az iteleyip genç adamı yanına devirdi, başını koluna dayayıp ona döndü. “Perotto, öğlen gezilerimde yanımda bulunman çok mutlu ediyor beni,” dedi adama. “Beni senin gibi güldürebilen hiç kimse olmadı hayatımda. Fakat, senin adına kaygı duyuyorum. İlişkimiz anlaşılırsa çok güçlü düşmanların olur ve seni yok etmeye çalışırlar…”
Genç Peretto da yüzünü ona döndü. “Bir insanın en güçlü düşmanı duygularıdır signora!” dedi. “Size olan duygularım ise sizi göremezsem yok ederler ben! Size olan aşkım o kadar güçlü ki, uğrunda ölmem için hiçbir silahı kullanması gerekmiyor.”
Lucrezia, sevgiyle baktı onun gözlerine. “Bana duyduğunuz aşk yüzünden ölmeni istemiyorum Perotto… Hayır!” diye söylendi.
Peretto’nun gözleri aşktan kör olmuştu. Göremiyordu gerçekleri. O da, “Kendinizi suçlamayın signora! İnsanı öldürmek, insanı aşktan mahrum etmekten çok daha küçük bir suçtur inanın…” diye mırıldandı.
Sistina Şapelindeki ayin bitmek üzereydi, saraya dönme vakti gelmişti. Yataktan çıktı, çabucak giyindi. “Haydi, dönelim artık,” dedi.
Apostol Sarayı,’nın arka cephesinde koyu bir yeşilliği barındıran bahçede hiç konuşmadan yol almaya başladılar. Seyis Peretto bu defa hanımının bir at boyu kadar gerisinde gidiyordu. Lucrezia yüreğindeki mutlulukla bahçenin tüm oksijenini derin derin soluyarak tüketmek istiyordu. Her metre karesi mahir bahçıvanların hünerli elleriyle doğanın tüm renkleriyle süslenmişti. Açelya, sümbül, leylak, lavanta,begonya, siklemen, fesleğen, küpe,gaillardia, fulya, karanfil, kana, kardelen, kasımpatı, adları sayılamayacak kadar çeşit… Dünyanın dört bir tarafından getirilip yetiştirilen nadide çiçeklerin kendilerine has kokuları insanın başını döndüren bir aroma oluşturuyordu.
*
Lucrezia bu kaçamaklarını uzun bir zaman sürdürdü. 1496 İlkbaharına gelindiğinde hamile kaldığını fark etti. Bunu önce herkesten saklamaya çalıştı; fakat yaz aylarında karnı iyice şişip de göze batacak duruma geldiğinde saklamayı sürsüremeyeceğini anladı.
Seyis Peretto’nun başını yakmadan halletmeliydi bu sorunu, ama nasıl? Her seferinde beline sıkı sıkı sardığı kuşaklarla bol elbiseler içinde karnını saklamaya çalıştı. Ziyaretine gelen küçük kardeşi Giofrie Borgio, ondaki fiziksel değişiklikten şüphelenerek elleriyle karnını yokladı, şişliği fark etti. Sinirli bir ses tonuyla sorgulamaya başladı onu.
“Lucrezia! Evli olduğun adam öldürüldükten sonra neredeyse bir yıl geçti. Bu hamileliğin ondan olamaz… Söyle, kimden bu çocuk?”
Adamın sertleşmiş vahşi mimikleri insana korku veriyordu. Lucrezia da korktu, konuşamadı bile… Herkes gibi Giofrie de biliyordu onun Cesare ile olan ensest ilişkisini, aklına gelen ilk şey onun Cesare’den hamile kalabileceği oldu. “Cesare’den mi?” diye sordu kestirmeden.
Cesare Borgio! Neden olmasın? Her fırsatta onu koynuna almıyor muydu? Belki de gerçekten de ondan hamile kalmıştı. “Evet Giofrie, Cesare’den!” diyebildi.
Giofrie, odadan geldiği gibi hızla çıkıp gitti.
Papa babasının çalışma odasına ulaştığında kapıdaki iki nöbetçinin arasından içeri daldı.
Odada Papa VI. Alessandro, Cesare Borgio ile birlikteydi.
Papa onu; “Niye geldin Giofrie, bir şey mi var?” diyerek karşıladı.
Doğrudan, “Lucrezia’nın kardinal Cesare’den hamile kalmış olduğunu öğrendiğimi bildirmeye geldim efendim,” dedi. Cesare’ye öfkeyle baktı. “Voglio che qui e pronto a cardinale provincia immorale lasciare la povera ragazza da sola ! "
“Fatti gli affari tuoi!”
VI. Alessandro iki kardeş arasındaki gerilime hemen müdahale etti. “Biz bir aileyiz” dedi. “Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalı, birbirimizi korumalı ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız ama eğer bu sadakat konusunda bir an bile tereddüt edersek, hep beraber mahvoluruz…”
Aile Lucrezia’nın gerçekten de Cesare Borgio’dan hamile kaldığına hükmetti. Papa VI. Alessandro tıpkı ilk hamileliğinde olduğu gibi doğumun gizlice gerçekleşmesi için onu saraydan uzaklaştırdı.
*
Seyis Peretto, sevdiği kadın saraydan gittikten sonra çok acı çekmeye başladı. Haradaki işinde de sürekli dalgınlıklar yapıyordu. Aynı barakayı paylaştığı arkadaşı Seyis Ambrogio birlikte sarap içip iyice sarhoş oldukları bir akşam, Peretto, Lucrezia ile olan aşkını, kadının ondan hamile kaldığını, çocuklarını doğurması için Roma dışına yollanıldığını anlattı. Ambrogio bu hikayeyi önce arkadaşının sarhoşkluğuna verdi, gülüp geçti. Bir zaman sonra hizmetçiler arasında yayılan dedikodulardan Lucrezia’nın evlilik dışı hamile kalarak doğum yapması için şehir dışına yollanıldığını öğrendiğinde kulaklarına inanamadı. Arkadaşı Peretto da aynı şeyleri anlatmıştı ona, “demek doğruymuş,” diye söylendi kendi kendine. Peretto’yu bir kenara çekip, “doğruymuş!” dedi.
Peretto onu, “Neymiş doğru olan?” diye tersledi.
“Papa babamızın kızı hamileymiş. Gayrimeşru bebeği doğurmak için yollanmış Roma’dan! Demek bebeğin babası sensin ha! Vay canına!”
Peretto, ona şarap içtiklerinde anlattıklarını hatırladı, büyük bir korku düştü yüreğine. Anlattıklarını uydurduğuna inandırmaya çalıştı arkadaşını, sonra yalvarmaya başladı. “Ambragio! Kardeşim… Sakın sana anlattıklarımı bir başkasının yanında ağzından kaçırmayasın Yemin ederim ki, öldürürler beni!”
“Merak etme kardeşim,” dedi Ambragio, “ölünceye kadar saklayacağım bir sır olacak bu!”
Ambragio, arkadaşının bu sırrıyla yaşadı bir süre, fakat bu sırrı saklamasının hiçbir kazancı olmuyordu ona; oysa öğrendiklerini Papa’ya anlatmış olsa alacağı ödülle zengin olması işten bile değildi. Bu çelişkiyle yaşamayı sürdürerek en sonunda kararını verdi. Papa’ya ulaşması mümkün değildi, ama sık sık haraya gelerek sahip olduğu atlarla eylenen Cesare Borgio’ya fısıldayabilirdi. Tabii, cömert bir bahşiş umarak…
O fırsat çabuk geldi. Cesare, “sizinle çok önemli bir konu konuşacağım efendim,” diyerek yanına sokulan Ambrogio’yu dinlemeyi kabul etti. Seyis Peretto’dan öğrendiklerini hızlı hızlı anlattı ona. “Bu bilgi karşılığında fakir ailem için bir yardımda bulunacağızı umuyorum efendim,” diye eklemeyi de unutmadı.
Cesare Borgio adeta çılgına döndü. Haradan çıkıp giderken duyduğu tek öfke Lucrezia’ya duyduğuydu. Şu an eline geçirmeli, onu paramparça etmeliydi. Papa VI. Alesandro’nun ofisine, “bebek benden değilmiş efendim!” diye bağırarak girdi.
Papa onun kıpkırmızı kesilmiş suratından nasıl bir öfke içinde olduğunu anladı. “Kimdenmiş?” diye sordu.
“Harada çalışan bir seyistenmiş. Meğer uzun zamandır onunla ilişkisi varmış…”
Papa VI. Alessandro’nun işittiği bu habere kulakları inanamadı.
*
Sistina Şapeli’nde Papa VI.Alessandro, Cesare Borgia ve beraberindekiler koronun seslendirdiği ilahiler eşliğinde günlük ibadetlerini yapmışlardı. Tören bittiğinde önlerine çıkan bir yüzbaşı, sertçe selamladı onları.
Papa VI. Alessandro, onun selamını başını sallayarak aldı, sonra, “ne oldu evladım?” diye sordu.
Yüzbaşı, “her iki seyisi de hallettik efendimiz. Cesetlerini de Tiber Nehrine attık,” diye yanıtladı onu.
Papa, “teşekkür ederim,” diyerek yürümeye devam etti.
Öz kızının öz oğlu ile birlikte olmasına göz yuman, bunu bir nevi “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” benliği altında uygulatan ensestlik anlayışı sınıf farkı olan bir ilişkiye aman vermemişti.
Lucrezia, Apostol Sarayı,’na döndüğünde seyis Peretto ve seyis Ambragio’nun Tiber Nehrinde boğulduklarını, cesetlerinin köylüler tarafından bulunmuş olduğunu oda hizmetkarından öğrendi.
BİRAZ DAHA DEVAM EDECEK…
Papa VI. Alessandro, Kilise işlerininin resmi idaresini kızı Lucrezia’ya teslim ettikten sonra Vatikan’da işler iyice çığırından çıkmıştı.
1495’de, ılıman ve yağışsız geçen Ocak ayından sonra Şubat karla beraber gelmişti. Tiber Nehrinin berrak suları çabucak kirlenmiş, rengi çamurlu bir kahverengiye dönüşmüştü. Romalılar, biraz eğlenebilmek için kendilerini sokaklara, sokakları beyaz örtüsüyle kaplayan kar yağışına salıvermişlerdi. Neşe içinde oynayan çocukların çığlıkları büyüklere de sirayet etmiş, onlar da onlarla kar topu oynayarak eyleniyorlardı. Yer er sohbet edenler de vardı.
“Fransız kralı Charles, Napoli’ye gelmiş, Türk Prensi yollayın bana, Fransa’ya götüreceğim onu, diyerek Papa’ya haber yollamış.”
“Papa, Osmanlı’dan gelen altınlardan vaz geçip de yollar mı ki?”
“Fransa Kralı Napoli ile savaşı kazandıktan sonra, Papa’nın gözü korkmuştur. Yollamayacağım, diyemez…”
Lucrezia bu meseleyi Lizbon Kardinali’ne danıştı.
Lizbon Kardinali Lucrezia’yı sessizce dinledi ve “Papa bir konuyu Kardinaller Kurulu’na getirdiğinde, hakim yardımcısı ile başka bir kardinal önerilen çözümleri yazarlar. Bu da, şimdi şu konuşmamızı kayda alacak birinin burada olması gerekiyor demek” dedi.
Lucrezia, Kardinal’e cevap olarak gayet güzel yazabildiğini söyledi.
Bunun üzerine Kardinal, Lucrezia’ya Latince “Ubi est penna vostra?”(Hani nerede kalemin?) diye sordu.
Lucreazia, Kardinal’in sorusundaki kelime oyununu hemen kavradı. Asıl anlamı “kanat, tüy” olan “penna” o sıralar yazı aracı kuş tüyü olduğundan, “kalem” anlamına gelmekteydi. Bununla birlikte, kelimenin ikinci anlamı “penis”ti. Kardinal, Lucrezia’ya “Hani, nerede kalemin?” diye sorarken aslında kadın kimliğinin bu işlere uygun olmadığını, yani penisi olmadığını ima etmişti.
Böylece o gün Kardinal tarafından ’nazikçe’(!) reddedilen Lucrezia Borgia, her ne kadar Kardinallerce “testisleri olmadığı” gerekçesiyle önü kesilse de başarılı bir kadın olarak görevini etkili bir şekilde sürdürmüş, yaşadığı dönemin kaderini tayin eden güçlü figürlerden biri olmuştu.
*
Halkın sevgi ve saygısını küçük yaşta kazanan Osmanlı şehzâdesi Cem Sultan (1459-1495), babası Fâtih Sultan Mehmed’in 3 Mayıs 1481 günü vefâtı üzerine yeniçerilerin tahta çıkarmak istediği ağabeyi Bâyezid’e başkaldırmış, üzerine yollanan orduyu dağıtarak Bursa’yı ele geçirmişti. Adına para bastırıp hutbe okutmuş ve ağabeyine, “Devlet’in ikiye bölünmesini, Anadolu’nun kendisine verilmesini” teklif etmişti. Bu teklifi reddeden Bâyezid’le yaptığı savaşta Cem yenilmiş, yaralı olarak önce Konya’ya oradan Kahire’ye geçmişti. Bir süre sonra Karamanoğlu Kāsım Bey’in dâvetiyle tekrar Anadolu’ya dönmüş, birlikte bir ordu kurarak Konya ve Ankara’yı kuşatmışlar, ama bu iki şehri de alamamıştı.
Cem, Bâyezid’in üzerine geldiğini haber alınca kaçarak Rodos Şövalyeleri’ne sığınmış ve 13 yıl sürecek bu kaçış Hıristiyan âlemi için bulunmaz bir nimet olmuştu. Cem Sultan’ı korumak üzere Osmanlı Devleti’nden her yıl kırk-kırkbeşbin duka altını alan Hıristiyanlar, aynı zamanda herhangi bir savaş girişimine karşı Cem’i ellerinde koz olarak tutmuşlardı.
Papa VIII. Innocente, hayâl ettiği yeni bir haçlı seferinde Cem’i kullanmayı düşünmüş, bu yüzden Cem 4 Mart 1489’da Roma’ya götürülmüştü. Pâdişah İkinci Bâyezid bunu haber alınca, Cem’i korumaları için şövalyelere vermekte olduğu parayı Papa’ya göndermişti. Üç yıl için 120.000 duka altını tutarındaki parayı 30 Kasım 1490’da Roma’ya götüren Koca Mustafa Paşa’ydı. Papa Innocente’nin ölümünden sonra Fransa Kralı Sekizinci Charles, yine siyâsi emelleriyle yeni Papa VI. Alessandro’dan Cem’in Napoli’ye gönderilmesini istemişti.
*
Papa VI. Alessandro, bu taleple gelen Fransa Kralı Charles’in elçisini ağırlamıştı.
Elçi, elindeki şarap bardağını uşağın uzattığı altın tepsiye bırakıp bir yenisini almayı reddettikten sonra, “Ben gidiyorum. Konuşulduğu gibi öğleden sonra gelip Cem’i alacağım,” diyerek Papa’nın ona uzattığı elin orta parmağındaki yüzüğü öpüp, çıkıp gitmişti. Elçi gider gitmez konuyu sekreteri ve kızı olan Lucrezia ile uzun uzun konuşmuşlar ve sonunda bir karara varmışlardı.
Papa’nın Cem Sultan’ı Fransız Kralına göndermemesinin tek yolu Cem Sultan’ın da gitmeyi reddetmesine bağlıydı. Bunu sağlaması için kızı Lucrezia’yı görevlendirdi.
“Onu ikna etmek için bütün yeteneklerini kullanmanı istiyorum senden! Baktın ikna olmuyor, bizim menfaatlerimizin yok edilmesinin karşılığında Fransa Kralının da umduğu menfaatler gerçekleşmemeli! Türklerin bir atasözünde denildiği gibi, bize yar olmayan, ona da yar olmamalı. Anlıyor musun Lucrezia? ”
“Anlıyorum efendim. Yüzüğüm bu konuda gereğini yapacaktır.”
Lucrezia’nın yüzükleri içinde etkili zehirler bulundurulabilen bir hazneye sahipti.
*
Geniş bir avlunun etrafını sarmış tek Katlı, taş duvarlı, tek gözlü barınakların arasında Cem Sultan’a tahsis edilen malikane bir hayalet ev gibi görünüyordu.
Cem Sultan, pencereden, avlunun porte kapısında soğuğa karşı sımsıkı giyinmiş, nöbet tutan ya da etrafta dolanan askerleri seyrediyordu. Görünürdeki büyük avlunun zemini ve barınakların çatıları karlarla örtülüydü. Avluya giren dört atlı bir arabanın içindeki ziyaretçiyi merak ederek beklemeye başladı.
Gelen Lucrezia’ydı. Malikanenin geniş salonunda başbaşa kaldıktan sonra konuşmaya başladılar.
Lucrezia, Cem Sultan’a gülümseyerek, “Saygıdeğer Prens hazretleri, kesin olarak Fransa Kralı Charles ile Fransa’ya gitmek arzusunda mısınız?” diye sordu.
Cem Sultan, hüzünlü gözlerini Lucrezia’ya dikti. “On üç yıldır hem Rodos şövalyelerinin, hem de Papa’nın elinde yaşadığım esaret süresince hiç prens muamelesi görmedim. Sizin prens olduğumu hatırlatmanız hoştu, teşekkür ederim. Evet, Fransa’ya gideceğim! Benim için burada da, Fransa’da da yaşanacak esaret farklı olmayacak, eminim; ama Fransa’ya gitmek bir değişiklik olur en azından.”
Lucrezia, bu sözlerden etkilenmiş gibi şaşkınlıkla, “Tanrı korusun, siz burada bizlerin konuğusunuz! Ağırlanmanızda bir kusurumuz olduysa derhal telafi edebiliriz.”
“Bu malikanenin dışına çıkıp Roma’yı gezebilir miyim?”
“Tabii ki…”
“Şimdiye kadar niye müsaade edilmedi o halde?”
“Tamamen sizin can güvenliğiniz içindi, inanınız…”
Cem Sultan, omuzlarını silkti. “Ne yazık ki, doğru söylemiyorsunuz…”
Lucrezia, ortamın gerginliğini azaltmak için gülerek, “Size ben güvence veriyorum. Artık, çektiğiniz tüm sıkıntılar bitmiş olacak,” dedi. Gitti, adama iyice sokulup ona bedenini hissettirerek sırnaştı. “Bizzat ben bir cariyeniz olarak her hizmetinize amade olacağım. Çünkü, sizden çok hoşlanıyorum…”
*
Cem Sultan, ikna olmamıştı. Genç kadını sıcak bir şeyler ikram edip kısa bir süre daha ağırladıktan sonra yolcu etmişti. Lucrezia’nın, bulduğu bir fırsatta yüsüğünden adamın bardağına akıttığı birkaç damla zehir yüzünden karşılıklı içilen bu içecekler Cem Sultan’ın bir kadınla karşılıklı içmiş olduğu son içeceği olacaktı.
Kadını yolcu ettikten sonra, Cem Sultan, kendine tahsis edilmiş malikanede son hazırlıklarını yapmaktaydı. Yanında mabeyncisi Haydar Bey vardır.
Cem Sultan, gözleri dolu dolu iken, iç çekerek, “Öğleden sonra bu cehennemden kurtuluyoruz,” dedi. “En başında Osmanlı tahtına talip olmamalıydım, bu perişanlığı çekmezdik. Zavallı annem, karım... Onlar da Kahire’ de kahır çekiyorlar. Her şey benim yüzümden oldu..”
“Şehzadem böyle şeyler söylemeyin. Siz hiçbir şey yapmasanız da nasılsa ağabeyiniz sizi yaşatmayacaktı. Gördünüz, rehin tuttuğu şehzadenizi nasıl hemen acımasızca öldürttü. Sadi’ yi de, veziri Gedik Ahmet Paşa’ yı da... Böyle kendinize eziyet etmeyi bırakın. Hayırlısıyla bir Fransa’ya geçelim, valideniz de, hareminiz de yanınıza gelecektir. Haydi artık yüzünüz gülsün.”
“Hayatımda bu kadar tiksindiğim bir başka yer daha görmedim. Utanç verici bir hayat sürüyor buradakiler. Papa gelmiş geçmiş en utanmaz adamlardan biri, çocukları da öyle. Kızını siyasi gücü uğruna ona buna peşkeş çekiyor. Her yerde büyük bir bir süs, zenginlik, resimler... Ama ne yazık, bütün bu görkeme karşın ruhları çok fakir bu insanların.”
Haydar bey, “Kral Charles, Napoli’ye kadar gelmeseydi papazın bize neler yapacağı belli değildi,” dedi. “Doğrusu bir kafire şükredeceğimi hiç düşünemezdim, ama işte Fransa kralına şükrediyorum. Gerçi o da, bütün gücüne karşın Papa’ya bağlı bir Katolik. Üstelik bağlılık yeminini de yinelemiş…”
Cem Sultan, elini sağlayarak, “Siyaset... Siyaset işte böyle bir şeydir, her an katiller maktul, maktul adayları da katil olabilir. Onların çıkarı şu anda böyle davranmakta. Bize gelince, ben yine de geleceğimden kuşkuluyum. Charles’a da ne kadar güvenebilirim? Ama ne yazık elden gelen bir şey yok. Sürüklenip gidiyoruz işte. Hakkımızda hayırlısı…”
*
VIII. Charles’in elçisi, Cem Sultan’ı teslim alıp götürmeye gelmişti. “Hazırlanırsanız, sizi bu gün Napoli’ye götüreceğim efendim,” dedi.
Cem Sultan, soğuk bir sesle, “ben çoktan hazırım. Ne zaman isterseniz yola çıkabiliriz…” diye karşılık verdi.
Güneş batarken Cem Sultan, Fransa Kralı Charles’ın elçisiyle birlikte Napoli’ ye doğru yola çıktılar. Cem Sultan, Vatikan’ dan gözü arkada ayrılmak zorunda kalmıştı.
*
Papa’nın çalışma odasında Papa ve Lucrezia keyifle gülmekteydiler.
“En fazla iki günü var efendim. Sonra hastalanarak ölecektir. Şimdiden ateşi çıkmıştır, eminim.”
Papa VI.Alessandro, elini kaldırmış, kandillerin ışığında yakut gibi parlayan şarap dolu kadehine bakmaktaydı. “Aşağılık Charles bütün planlarımızı alt üst etti. Neyse ki sonunda Cem’ in üzerinden o da menfaatlenemeyecek.”
*
Ve Cem Sultan işte bu yolculuk sırasında hastalanarak sekiz gün sonra 25 Şubat 1495 günü Napoli yakınlarındaki Castel Capuana’da öldü.
İkinci Bâyezid kardeşinin ölümünü haber aldığında üç gün yas ilân edip gıyâbî cenâze namazı kıldırdı. Tahnit edilmiş cesedi Napoli’nin kuzeyindeki Gaeta’da toprağa verilen Cem’in cenâzesi bile kazanç konusu yapılmak istendi. Pâdişah’ın 1495 Mayıs ayında bir elçi gönderip istettiği kardeşinin cenâzesini Fransızlar vermemişler, 1496 Şubat’ında ikinci bir elçi gönderildiğinde, “cenâzeyi 50.000 duka altınına satacaklarını” söylemişlerdi. Sonra ülkesini Fransızlardan kurtaran Napoli Kralı Frédéric’e gönderilen bir elçiye, bu kral da, elindeki cenâzeyi beşbin duka altına satmak istemişti. Ayrıca Papa, Cem’in cenâzesini Kral’dan alıp Pâdişah’tan para koparma gayretine düşmüştü.
Nihayet İkinci Bâyezid, 1499 Ocak ayında Napoli Kralı’na savaş gemisiyle bir elçi daha göndermiş ve sekiz gün içinde Cem Sultan’ın cenâzesi teslim edilmediği taktirde Türk Ordusu’nun İtalya sâhillerini işgâl edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine 29 Ocak günü, dirisi 13 yıl, ölüsü 4 yıl gurbette kalan Cem’in tâbutu törenle San Cataldo İskelesi’ne getirilip Türk gemisine teslim edildi.
Fâtih Sultan Mehmed’in 23 Aralık 1459 günü Edirne Sarayı’nda doğan üçüncü oğlunu taşıyan gemi, Avlonya’da bekleyen Türk filosunun refakatinde önce Gelibolu’ya, sonra Mudanya’ya gelmiş ve Cem Sultan, babaları Fâtih’in sağlığındayken ölen ağabeyi Şehzâde Mustafa’nın Bursa Muradiye’deki türbesine büyük ve hazîn bir merâsimle defnedilmişti. Cem Sultan’ın hâtırasını, kendisine ait bir mısrâ ile analım:
“Hayfâ ki geçdi bilmedik, ol hoş zemân idi…”
*
Giovanni Borgia, 14 Haziran 1497 gecesi kardeşleri Cesare, Lucrezia ve Gioffre ile karısı Aragon Sanche’nin de iştirakiyle, o gece Vatikan’da onuruna verilmiş olan bir şölenden ayrıldıktan sonra, Roma’da ki ikametgahına ulaşamadı. Ertesi sabah binmiş olduğu at üstünde binici olmadan saraya geldi. Ve sonra cesedi, göğsünde dokuz bıçak yarasıyla ve boğazı kesilmiş olarak Tiber nehrinde bulundu. Üzerindeki zengin giysi ve pahalı kemer gibi aksesuarlara, çantasındaki otuz duka altınına dokunulmamıştı, cinayet soyuguncu serserilerin işi olamazdı. VI. Alessandro, oğlunun katillerinin bulunması için yoğun bir soruşturma başlattı. Iken Orsini ailesinin Giovanni öldürmek için yeterli nedeni vardı, kardeşi Cesare Borgia’nın da, hatta karısı Sancha ile ilişkisi olduğundan küçük kardeşi Gioffre Borgia tarafından da… Sevgilisi Pedro Caldes yardımıyla Lucrezia’dan ve hatta Giovanni’nin ilişki kurup sonra terk etmiş olduğu bir fahişeden de şüphelenilmişti. Olayı gördüğünü söyleyen bir balıkçı bulundu ise de adam konuşamadan öldürüldü ve başka hiçbir tanık bulunamadı. Söylentiler Cesare Borgia üzerinde yoğunlaşmıştı. Zorbalığı ve acımasızlığıyla ünlü Cesare’nin, papa olan babasının güvenini yitirmemek ve kendi çıkarlarını korumak için, öz kardeşi Giovanni’i öldürtmekten kaçınmadığı söyleniyordu. Kardeşinin ölümü Cesare’nin tasarladığı bir cinayet olmasa bile, bu gizemli ölümden yarar sağladığı bir gerçekti. Bu söylentiler üzerine papa soruşturmaya son verdi ve kısa bir bildiri yayınladı:
“Gandia Dükü öldü, bu korkunç bir kader olmalı... Tanrı biliyor, Dük, böyle ölmeyi hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Tanrı, günahlarımız için bizi onula cezalandırmıştır. Ona sınırsız sevgimiz vardı. Başımıza bundan daha büyük bir felaket gelmemişti. Hayat bizim için tüm ilgisini kaybetti.”
Büyük oğlu kim vurduya gitmişti.
Cesare, üvey ağabeyi Giovanni’nin yerine Kilise’nin başkomutanıydı artık. Kısa zamanda kılıç, tuzak, zehir, baskın gibi yöntemlerle Romagna dükü olmuştu. Babası Papa VI. Alexander ise, siyasal oyunları için destek sağlamak amacıyla Cesare’ye yanaştı.
Papa, Cesare’nin amaçlarını gerçekleştirmek üzere Fransız ordusundan gereken desteği almayı garantilemek için, Fransa kralı XII. Louis’nin işe yarayan ama skandal yaratan boşanmasını kabul ederek Anne De Bretagne ile evlenmesine izin verdi. Böylece Fransa kralı, krallığına bu kadının topraklarını da ekledi. Papa Alexander onay bildirgesini kendi amaç ve çıkarları için imzalayarak, Cesare ile krala gönderdi. Buna karşılık kral, Cesare’ye gerektiğinde de askeri yardımda bulunacağına söz verdi. Papa, “aile üyelerinin siyasi yararlar elde etmesi için kilisenin saygınlığını ve değişmez standartlarını feda etmişti.
Cesare’nin sürdüğü yaşam “vicdansızlıklarla dolu bir hikâye ve çok kan dökülen bir dönem” olarak tanımlanmıştır. Cesare, sonra bir Fransız prensesi ile evlenerek Valentinois dükü oldu. Daha sonra Fransız birliklerinin desteğiyle kuşatmalara ve suikastlara başlayarak Kuzey İtalya’yı denetimi altına almak istedi. 23 yaşındayken, İtalya’nın merkezinde yeni bir krallık kurmayı tasarlayan Cesare’in bütün amacı İtalya’nın birleşik bir devlet haline gelmesiydi. (Ünlü düşünür Niccolo Machiavelli, Hükümdar adlı kitabını ona bakarak yazmış ve ünlü sözü ’Amaca ulaşmak için her yol mübahtır’ı onun kariyerinden elde etmiştir.) Sloganı ’Aut Caesar aut nihil’ (Ya imparator ya hiç) olan Cesare, türlü hile ve hainliklerle bunu nerdeyse başarıyordu. En büyük yardımı kızkardeşi Lucrezia’dan alıyordu ve papa olan babasının desteğine güveniyordu.
O, orduların başında savaş meydanlarındayken Luckezia bir boşluk içine düştü.
Geleceğe yönelik olarak politik gücü ve çıkarları güçlü kılmak için yaptırılacak yeni bir evliliğin hazırlıkları başlatılmıştı. Lucrezia için uygun damad adayını bulmak zor olmadı.
Marche bölgesinde hükümran Sforza ailesiyle iş birliği içinde olmak Papa VI. Alessandro’nun siyasi faaliyetlerinde işini çok kolaylaştırabilirdi. Sforzalar, Pesaro limanından Dünyanın dört bir yanına ticaret gemileri yollayan, ayrıca balıkçılıkla uğraşan oldukça köklü bir aileydi. Kökenleri M.Ö. gelip bu topraklara yerleşmiş olan Galyalılara dayandığı söyleniyordu. Daha sonraki dönemlerde Romalılar gelip bu arazileri işgal ettiğinde pek çok Galyalı gibi Sforza ailesi de etnik olarak Romalılarla karışmış, asimiliye olmuşlardı. Sforza’lar, Rönesans dönemine kadar işgallerden ve iç karışıklıklardan uzak durmayı başarmışlar, sadece deniz ticareti ve balıkçılıkla uğraşmışlardı. Bu yolla ulaştıkları zenginlik 1445’de şehrin idaresini ele geçirmeleri için onlara güç kazandırmıştı. 1445’den beri şehri Sforza’lar idare ediyordu.
Papa VI. Aleksandsro, kızı Lucrezia’yı siyasi çıkarları için 26 yaşındaki Pesaro Senyörü Giovanni Sforza ile evlendirmeye karar verdiğinde, bu kararını “Kutsal Merkez” de görevli Sforza ailesine mensup bir papaz ile aileye iletti. Papa hazretlerinden gelen bir talebin reddedilmesi mümkün değildi. Kızı için Vatikan’a yakın bir saray ayarladı.
Trastamara Hanedanından 1.Fernandino bir yıl önce ölmüş ve Napoli Krallığının başına oğlu 2.Alfonso geçmişti. 2. Alfonso, Sforza ailesinden veliahtlarının annesi İppolita Maria Sforza’nın 1465’de şaibeli ölümünden beri Sforza ailesine karşı tavır sergiliyordu. Damadı Squillace Prensi ve Alvito Dükü Gioffre Borgia’nın kız kardeşi Lucrezia Borgio’nun bir Sforza ile evlendirilmesini hoş karşılamamıştı.
2.Alfonso’nun damadı, Lucrezia’nın kardeşi Gioffre Borgia, Apostol Sarayı’na son ziyareti sırasında babası VI.Alessandro’ya Napoli Kralının bu hoşnutsuzluğundan bahsettiğinde yanlarında Lucrezia da vardı.
Lucrezia daha sonra kocasıyla bir araya geldiğinde, ona, “Giovanni! Bu gün kardeşim Gioffre muhterem Papa’ya Napoli kralının bir mesajını iletti,” dedi.
Meraklandı Giovanni, “neymiş derdi?” diye sordu.
“Derdi, benim seninle evli olmammış…”
“İyi ya! Derdinden ölsün…”
“Öyle deme… Papa babam, Napoli Kralı ile aralarındaki dostluğun yine bozulmaması için bizim evliliğimize son vereceğini söyledi.”
Giovanni Sforza bu haberle sarsıldı. Evlendikleri henüz birkaç ay olmuşken, bir yarı tanrıça kadar güzel olan bu küçük kadını bırakamazdı. Hayır! “Hazırlıklarını yap!” dedi. “Pedaro’ya kaçacağız.”
Lucrezia, bu karara şiddetle karşı çıktı. Ancak damat kararını vermişti. Bir süre sonra Lucrezia’yı PeSaro şehrine götürdü. Roma’dan ayrılıp taşraya gitmek Lucrezia için dayanılmaz bir hal oldu, bıçak kemiğe dayanınca kocasını bırakarak Roma’ya tek başına döndü, kendisini bir manastıra kapattı ve babasından evliliğinin iptalini rica etti.
Cesare Fransa kralı XII. Louis’nin önde gelen komutanlarından birisi olarak fethedilen bölgelerden gelirken Sforza ailesine mensup Caterina Sforza’yı adi bir mahkûm gibi zincire vurulmuş şekilde Roma’ya getirdiğinde büyük tepki gördü.
Terk edilen koca durumuna düşen Giovanni Sforza, bunu gururuna yediremeyip baba-kız arasında ensest ilişki olduğu dedikodusunu yaydı. Ancak meselenin aslını bilenler, Giovanni Sforza’nın iktidarsız olmasından dolayı mutlu bir evlilik yapamadığının ve gerçekleri değiştirdiğinin farkındaydılar.
Evlilik bitti ve kızın çeyizi olan 31 bin Duka altını Lucrezia’ya iade edildi.
Bu olaylardan sonra papa ile Sforza ailesi, arasında onanmaz bir düşmanlık da başladı.
1501-1503 Rodrigo kızı ve oğluyla beraber sefahat alemlerine katıldı. Buna dair en önemli kanıt olarak 30 Ekim 1501 tarihinde Cesare Borgia Vatikan’da bir ziyafet düzenlemiş ve ziyafete elli adet fahişe çağırmıştı. Gelen konuklara dans eden fahişeler yemekler yendikten sonra üzerindekileri çıkartmışlar, masalarda bulunan şamdanları yere alarak salonda bulunan kestaneleri odanın her yerine fırlattıktan sonra dizlerinin arasına şamdanları alıp emekleme pozisyonunda kestaneleri toplamaya başlamışlardı. Papa ile Cesare Borgia’nın da izlediği bu gösterinin sonunda en iyi performansı gösteren kadınlara ipek gömlek, ayakkabı ve şapka gibi hediyeler verilmişti. Bu ziyafet, “kestane ziyafeti” adıyla bir skandal olarak papalık tarihindeki yerini almıştı.
Papa VI. Alessandro, biricik kızının kocasız kalmasına izin veremezdi ve hemen siyasi bir eş arayışına girişti. Ve, aradığı bağlantıyı hemen buldu: Napoli Krallığı ile ilişkileri düzeltmek için kralın gayrımeşru oğlunun damadı olmasına karar verdi. Düğün hazırlıkları, 1501 Noel’inde başladı. Lucrezia, Avrupa’nın en varlıklı ve en şöhretli ailesinin gelin adayı olarak 200 şövalyenin eşliğinde sayısuz müzisyen ve beş piskoposla beraber Roma’dan ferrara’ye hareket etti. Çeyizi 150 katırla taşınabilmil, gelinliği 15 bin duka altınına, tacı da gelinliğinin yarı fiyatına malolmuştu.
Lucrezia böylece son evliliğini Alfonso d’Este ile yaptı. İlk kez evlendiği kişiyle duygusal bir bağ kuran Lucrezia bazı yasak ilişkilerine rağmen evliliğini sürdürdü.
VI. Alessandro, kızıyla kolay kolay vedalaşamadı. Bir daha göremeyeceğini hissettiği kızının tören alayına gizlice gidip Lucrezia’yı uzaktan son defa seyretti.
Borgia ailesi aşırılıklarıyla çok düşman kazanmıştı ve çok eleştiriliyordu. Papa, genellikle eleştirenleri görmezden geldi; fakat görmezden gelinemeyecek biri vardı ki o da Girolamo Savonarola’ydı. O, Dominiken bir keşiş, hararetli bir vaiz ve Floransa’da siyasi bir liderdi. ”Zengin bir kardinalseniz, paralarınıza konmak için, cantarella ile yavaş yavaş öldürülürsünüz” diyerek kardinalleri etkilemeye çalışıyordu. Alman Başmabeynci Johann Burchard’ın, Diarium adını verdiği günlüğünde, “İspanyol Papa, kendi kızıyla bile ilişki çekinmiyor,” diye yazdığını söylüyordu. Papanın görevden alınmasını ve kilisede reform yapılmasını savunarak hem bizzat papayı ve politikasını, hem de onun papalık sarayındaki ahlaksızlıklarını mahkûm etti. Savonarola şöyle haykırdı: “Kilise liderleri, gece metreslerinize gidiyorsunuz, sabah ise kutsama törenlerine.” Sonra şöyle söyledi: “Bu liderler, bir fahişenin yüzüne sahipler, onların namı Kilisenin zararınadır. Size söylüyorum, bunlar Hıristiyan inancına sahip değiller.”
Papa, sesini kesmesi için Savonarola’ya kardinallik teklif etti; fakat o bu rüşveti reddetti. Mahvolmasına neden olan ister onun papaya karşı sürdürdüğü politika isterse de vaazı olsun, sonuç olarak Savonarola kiliseden aforoz edildi, tutuklandı, kendisine yöneltilen suçu itiraf etmesi için işkenceye uğradı ve sonra asılarak idam edilmesine karar verildi.
Asılmadan önce, “Son sözün nedir?” dediler.
Son sözü, “İşinize bakın!” oldu.
Cellat, kolu çekti. Ayaklarının altındaki kapak açıldı. Alttaki boşluğa düşecekken boynundaki ip engelledi bunu. Son sözünün hemen ardından son duyduğu ses, vücudunun ağırlığını taşıyamayan boynunun kırılırken çıkarttığı bir “çıtırt” sesiydi.
Yetmedi asılması. Ona ait her şey yeryüzünden tamamen yok edilmeliydi, bedeni de… Hatta, yakıldıktan sonraki külleri de…
Papa VI Alexander 18 Ağustos 1503 tarihinde hasta yatağında yanındakilere ’Bir dakika’ diye mırıldandı. Tarihin en çok tartışılan papalarından biri olan VI Alexander, bu sözlerle ebedi uykusuna daldı. Vatikan’a bitişik S. Maria delle Febri şapeline gömüldü. Sadece dört kardinali Requiem ayinine katıldı.
Papa VI. Alexander dönemi yoğun yolsuzluk, cinayet, adam kayırma, hırsızlık, tecavüz, ensest ilişki ve zehirleme iddiaları ile anılır.
Kardinalken Vanozza dei Cattanei’den dört çocuğu olur. Bunlar Giovanni, Cesare, Lucrezia ve Gioffre’dir. Papalığı sırasında ilişkide bulunmuş olduğu Giulia Farnese’den bir kızı olduğu bilinmektedir. Papa olduktan sonra uyguladığı siyasetle çok iyi bir devlet adamı ve diplomat olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak papalığı sırasında aşırı harcamalar, dinsel görevlerin satın alınması, şehvet düşkünlüğü ve adam kayırma gibi eleştirilere maruz kalmıştır. Hükümranlığı dönemince ailesinin üyelerinin kuvvetlenmesine ve zenginleşmesine çalışmıştır.
Gelmiş geçmiş papalar içinde en vicdansızıydı denebilir. Papalığı süresince türlü rezaletlerle ünlenen Rodrigo, başta oğlu Cesare Borgia ve kızı Lucrezia Borgia olmak üzere, ailenin gücünü ve zenginliğini artırmak için çalıştı.
Cesare Borgia Babasının ölümünden sonraki papa seçimlerinde belirleyici olmuş, hakimiyetindeki bölgelere ve iktidarına sorun çıkartmamış olacak bir aday arayışına girmiştir. Cesare’nin adayı Papa III. Pius papa olması için emri altındaki bir tabur askerle Roma’ya girdiğinde, Roma halkı ani bir refleks göstererek sokaklara döküldü. Sistina Şapeli’nin önünde büyük bir kalabalık oluşmuştu. Herkes onun yeni papayı seçmek üzere olan kardinaller meclisini etkilemeye çalıştığını konuşuyordu. Kalabalığı aşarak şapele ulaşamayacağını anlayan Cesare, askerlerine, “geri dön!” komutu vererek geldiği yoldan geldiği gibi gitti. Halkın koruması altındaki kardinaller Sistina Şapeli’nde toplandılar.
Seçim yapıldı ve Francesco Todeschini Piccolomini, III. Pius adıyla yeni papa ilan edildi
Cessare’nin istediği olmuştu.
Ne var ki, 1 Ekim’de kutsandıktan birkaç hafta sonra öldü.
Ondan sonra papa adayı olan Papa II. Julius’u desteklemek zorunda kaldı. Yeni papa Cesare’yi destekleme sözü verse de iktidara gelince en büyük düşmanı olacaktı.
Yeni papa tarafından göz altına alındıktan sonra kaçarak ülkeyi terk etmek durumunda Cesare 1507 senesinde Navarre bölgesindeki Viana Kalesi kuşatması sırasında yaşamını kaybeder. Kral III. Juan’a sığınan Cesare isyancı Louis de Beaumont güçlerine saldırırken başarısız olacak ve öldürülecekti.
Lucrezia Borgia (1480-1519), babası ile ağabeyinin siyasal entrikalannda araç olarak kullanıldı. Siyasal çıkarlar uğruna dört kez evlendirildi. Bu evliliklerden ikisi papanın kararıyla, üçüncüsü de Lucrezia’nın kocasının, öldürülmesiyle sona erdi. Lucrezia, kan dökücü eylemlerle ve zorbalıkla suçlanırsa da bu suçlamalara ilişkin somut bir kanıt yoktur. Lucrezia, gençlik yıllarıyla ilgili olumsuz söylentilere karşın, sonradan adını temize çıkarmayı başardı. Dönemin birçok ünlü sanatçısını koruması altına alan Lucrezia, İtalyan edebiyatı ve resim sanatının gelişmesinde etkili oldu. Lucrezia, Çok sayıda çocuğu olmasına rağmen büyük kısmı küçük yaşlarda yaşamını kaybetti, ölmeyen dört erkek, bir kız evlat yetiştirdi. Bu kadar sık doğum yapması nedeniyle, doğum sonrası hastalıklardan dolayı 1519’da, henüz 39 yaşındayken yaşamını kaybetti.
YORUMLAR
değerli hocam kaleminizi ve şahsınızı selamlıyorum efendim.
varlığınız daim olsun.
selam ve saygılarımla...