- 720 Okunma
- 9 Yorum
- 5 Beğeni
Pusula
Telefonum çalıyor arayan halam.
Bu yaşlı kadını seviyorum dağ gibi bişey güçlü kuvvetli sert ve benim halam daha ne olsun
Sesi ağlamaklı
- Ne oldu diyorum tedirginlikle
- Amcan oğlum gitti diyor
Aslında herşeyi anlıyorum ama daha dün akşam ameliyattan sağlam çıkan konuşan adam nasıl gider lan diye direniyor aklım
- Nereye gitti amcam hala diyorum gelecek cevabı geciktirme çabaları hep bunlar
Ölümün soğuk nefesine alışmış bir nefse sahip olduğumu idda etmişimdir hep. Oysa ölüm her seferinde beni yanıltarak aslında ne menem birşey olduğunu hatırlatmakta direniyor…
Halam ağlıyor tabutun başında ailenin en küçüğü değil elbette ama en dirayetlisi en güçlüsü odur.
Halam ağlıyor evdeyiz eskiden rüyasında görmüş tüm kardeşlerini toprağa verip öyle ölüyormuş…
Halam çok ölüm görmüş aslında benden bile çok Anası Babası iki kardeşi Kocası Dört yaşında ölen evladı Kocasının anası babası.
Halam karanlık bir köşe olmuş koltuğun en dibinde
Aslında benim halam çoktan ölmüş olmuş mezar…
Tv yi açıyoruz haberler
Ölüm
Ölüm
Ölüm
Ölüm
Ölüm
Ölüm
Yine
Ölüm
Halam ağlıyor sanki ölen herkes onun içine gömülmüş…
Kapat şu televizyonu diye bağırıyor kumadayı elinde tutana
Kapanıyor televizyon nefretle.
Odaya çöken sessizliği yengemin hıçkırıkları bıcak gibi kesiyor ara sıra…
Başka bir şey yok…
Amcamın oğlunu yanıma alıyorum dışarı çıkıyoruz içerisi mezar olmuş bizi yutuyor
Abi bi sigara versene diyor
Uzun bir nefes çekiyor
Abi sen nasıl alıştın diyor
Alışamadım ki diyorum
Alışma sende diyorum bunu sadece babanla ilgili düşünme ölüme alışma…
Ölüme alıştığında asıl insanlığın yok olur…
Bak şu kan emici kente parlak ışıklarıyla kırmızılı bir yosma gibi nasıl davetkar bak şu ışıklara yıldızları bile engelleyen insan ışıklarına…
Bügün kaç kişi öldü sence Oğuz diyorum kaç bişi parça parça oldu kaç ailenim çiğerine ateş düştü düşüyor düşecek
En önemlisi düşürecekler
Bilmiyorum diyor
Öğren diyorum
Tek baba bizimkiler değil yada tek evlat biz değiliz
Hırsları için ölüme alışanlara bak Oğuz
Şu korkak şehre
Şu kahpe döllerine bak
Maddi hayatları için
Ölümü unutanlara bak
Ölümü unutma Oğuz
Doğruluğu unutma yanlışı unutma yalancıyı unutma
Dün aynı yatağa girip bugün düşman rolü oynayanları unutma
Maddi hırsları için kaypaklaşanları unutma…
Oğuz ağlıyor acısı yeni o sadece babası için ağlıyor
Ben ağlıyorum bugün nefes alırken yarın birilerinin ideolojileri hırsları koltuk sevdaları liderlik hevesleri devrimleri demokrasileri için öleceklere…
YORUMLAR
Hani o koşuşturmanın arkasından kendinle kalırsın bir süre sonra,
uzanırsın yatağına cenaze işleri bitmiştir, tanıdığın herkesi bir el vererek ya da gözlerinle teselli etmişsindir.
Tüm tesellileri dağıtmışsındır ve ölümün soğuk hazzı kalbine yaslanır, üşümeye başlarsın.
Gözlerini tavana dikersin, karanlıktır gökyüzü..
Kalbinden boğazına bir düğüm takılıverir, gözlerin hala tavandadır..
Boğazındaki düğüm ağır ağır yukarı çıkar, gözlerin hala tavandadır..
Dilinin ucuna gelen bunca öfke, (hayata, kadere, yaşama) bunca hüzün bir lokma gibi yutulur, gözlerin hala tavanda..
Yuttuğun bu acı midene inmeyecek bu sefer;
bu acı gözlerine yerleşke yapmak üzere defnedildi bakışlarına..
Gözlerin hala tavanda, mavidir gökyüzü..
Ölüme alıştığını sanmak güçlü olmaya çalışmanın bir yanılgısı,
her yeni ölüm diğerlerinin acısını da katarak, bir çığ gibi gibi üstünüze gelir..
Zaten ölüme alışmak ne kadar doğru bilmiyorum..
Tebriklerimle mekansız, iç acın kederli ama güzel bir yazıya ışık tutmuş..
Eyşan Deniz tarafından 9/5/2016 11:37:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
yukarıda gökyüzü...gözlerimizin önünde önce mavi sonra kapkaranlık kocaman bir boşluk oturur gözlerimizde.gözlerimiz hala gökyüzünde. parlak ama pas parlak olanlar bazen, arasa sıra ama mutlaka bir süre sonra gözlerimize değil; yüreğimize düşer.
ama gökyüzü sonsuz karanlık değil mi? hepimize yetecek kadar büyük sonra kapkaranlık olduğunu anlıyoruz. sonra dayanamam ,dayanamazsın dediğimiz acılar düşer gözlerimiz. öyle kocamandılar ama yavaş yavaş küçülür ve bir damla yaş olur,dökülürler bedenimizden.
sıra gökyüzüne gelir. hiç bir ölçüye sığmayan o büyüklük, gözlerimiz kapanınca handı ve an'da nokta (.) oluverir ...
ne adımız kalmıştır ne adımız ...herşey nokta kadar anlamsız ve hiç'tir aslında
on yıl kadar oluyor, babaannemi kaybetmiştim; masallarıyla büyüdüğüm, yarım kalan masallarının devamını rüyalarımda gördüğüm kadını. en çok ve en son o zaman gözlerimden yaşlar boşalmıştı. onun masalları dışarısının süslü masallarından daha gerçekti.
ölüm durumlarında ne diyeceğimi hiç bilemem, sadece susarım, onlar anlarlar.
Herkes bir şekilde ölüyor ve ölecek...
Ama insanı çileden çıkaran, eceli elinde tutan hokkabazların oynadığı ölüm oyunu..
Figüranlar belirleniyor,asıl kahraman belirleniyor ve izleyenler ölen figüranları hatırlamıyor bile.
Perde kapanırken kahraman alıyor tüm alkışları.. Böylede garip bir dünya işte arkadaşım..
İnsanlar kendi acılarından başka acı duyan yokmuş gibi hissedebilir sevdiğini kaybettiğinde ama o esnada kimler sevdiklerini kaybedip aynı acıları yaşamıyor ki.. Kısacası bazen dünyada olup bitenleri gördükçe buna ülkemiz daha yakın bir örnek yaşamak zul geliyor insana... Kaleminize sağlık.. Ayrıca başınız sağ olsun.. Selam ve saygılarımla
...
unutmazsak iyi insan kalabiliriz... Gidenleri hep yaşatıyoruz
içimizde...
Alışmak çok zordur... Alışamayız ama çaresiz kabulleniriz...
...
Toprak olacağını bile bile hırsıyla dünyayı yaşanmaz hale getirenlere ise diyecek çok şey var lakin düzeni bozmaya gücümüz yetmiyor ne yazık.
buğün de doğduğum sehri kana bulamış terör... insan hep sıra bize gelmez diye düşünüyor... Ama geliyor işte...
Sude Nur Haylazca tarafından 8/18/2016 11:32:58 PM zamanında düzenlenmiştir.