- 1103 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Zamanlar Torino
Lukaku topu ceza sahasına ortalıyor. Savunmadaki Besler topu uzaklaştıramayınca yuvarlak meşin De Bruyne’ün önüne düşüyor. O da bekletmeden yerden bir şut çıkarıyor. Gooool! Gol anasını satayım. Budur! Böyle filelere takılır. Ayaktayım, içim içime sığmıyor. Belçika ne kadar da güzel çaktı ama!
İster istemez sessizlik dikkatimi çekiyor. Koca İrlanda barında bir tek ben tezahürat yapıyorum. Bakışlar ekranlardan bana çevriliyor. Tek bir gülümseyen yüz göremiyorum. Belçika İrlanda’yla ikinci tur maçı oynamıyor ki; bu gerginlik neden? Golü yiyen Amerika. O zaman... Belki de İrlanda barının Amerika’nın göbeğinin ortasında, barda da benden başka herkesin Amerikalı olmasının bu sessizlikte etkisi vardır. Yanımda oturan Gordon “Otur istersen; öyle daha rahat seyredersin” diye fısıldıyor. Çaresiz oturuyorum.
On iki dakika sonra Belçika bir gol daha atıyor. Bu sefer ses çıkarmıyorum. Hatta heyecanımı bastırsın diye önümdeki çerezlerden ağzıma bir halepeno biberi atıyorum. Acı! Acı anasını satayım. Yine ayağa fırlıyorum. Bu sefer kollarımı havaya kaldırmadan ama acele ile tuvaletin yolunu tutuyorum. Tüm ağzımı yıkama çabam sonuç vermiyor; tuvalet çıkışında biber gözlerimden yaş getirmeye devam ediyor. Ben tuvaletteyken Amerika bir şeref golü atmış ama umurumda değil. Ağzım yanıyor Belçika’nın galibiyeti yüzünden. Biz bardan çıkarken Amerika da Dünya Kupasına veda ediyor.
...
Brüksel’deki ev sahibimiz Vincent ve eşi Veronique yerlerine oturma fırsatı bulamadan sürekli servis yapıyorlar. Bir yandan acelelerini hak veriyorum: Yemek faslını final maçından önce tamamlamaya çalışıyorlar. Yedi sekiz kişilik bir grubuz. Yerken sohbet ediyoruz, klasik sorular soruluyor: Final maçında kimi tutuyorsun? diye. Maç Fransa ile Portekiz arasında. Ben Fransa diyorum. Zaten üzerimde mavi, beyaz, kırmızı renkler var. Benim dışımda bir tek Geraldine adında bir kadın giydiği renklere dikkat etmiş.
Yemeğin bitimi maçın başlamasıyla kesişiyor. Salonda, duvara yansıtılan dev ekranda maç başlıyor. Tek başıma bir koltuğa ilişiyorum. Yanımdaki kanepede Geraldine var ama ben önümde oturan Jean-François ile sohbet ediyorum. Civardakiler Jean-François ile dalga geçiyorlar, Portekiz’i tuttuğu için.
“Portekizli kız arkadaşın mı var?” diye soruyorum.
“Yok, sırf millete zıtlık olsun diye”.
Geraldine ilginç bir kadın: Maça herkesten çok yoğunlaşıyor. Şarabını bir kenara bırakıyor, oyunculara saydırıyor. Fransız oyunların ne fahişeliği kalıyor, ne de eşcinselliği. Rakip takıma ya da hakeme ilişmiyor. Derdi kendi takımıyla.
Maçı seyrettikçe gönlüm Portekiz’e doğru kaymaya başlıyor. İkinci yarı başladığında artık tamamen Portekiz’i tutuyorum. Ataklarında heyecanlanıp yerimden kalkıyor, şut kaçırdıklarında “Hay seni...” diyorum.
Maç uzuyor, golsüzlük sürüyor, çimler büyüyor. Neden sonra Eder pası alıyor ve yirmi üç metreden topu filelere yolluyor: Gol! Gol anasını satayım. Budur! Böyle filelere takılır. Ayaktayım, içim içime sığmıyor. Portekiz ne kadar da güzel çaktı ama!
Salonda çıt çıkmıyor. İnsanlar golün tekrarını seyretmek yerine bana bakıyorlar. Ne oldu ki? Hepiniz Belçikalı değil misiniz? Gözüm Geraldine’in mavi, beyaz ve kırmızı kıyafetine kayıyor.
“Geraldine Fransız mıydı?” diye fısıldıyorum Jean- François’ya.
“Anlamamış mıydın aksanından?”
“Yoo. Peki başka Fransız var mı salonda?”
Jean-François ev sahibimizi işaret ediyor. Sonra ismini hatırlamadığım bir kadını. En sonunda da kendini gösteriyor. Bu kadar Fransızın Belçika’da işi ne diyeceğim ama susuyorum.
Şampiyon Portekiz oluyor. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyorum.
...
Geraldine ilginç bir kadın: Herkesin bira içtiği bu yaz sıcağında o şarabında ısrar ediyor. Sohbet ediyoruz. Ona önümüzdeki ay Amerikan vatandaşı olacağımı anlatıyorum. Vatandaş olunca adımı değiştireceğimden bahsediyorum.
“Adın ne olacak?”
“Gaston... Gaston Laporte!”
“Niye bir Fransız ismi seçtin ki kendine?”
“İsmim kendi kulağıma yabancı geldikten sonra Amerikalı ya da Fransız olması farketmiyor. Ben de ilginçlik olsun diye Fransız’da karar kıldım.”
Düşünceli bir şekilde şarabından yudum alıyor.
“Sende alışkanlık olmuş sanırım: Düzenli olarak yanlış yerde yanlış ata oynuyorsun.”
...
Gecenin devamında Jean-François’yla uzun uzun sohbet ediyorum. Eğer dediğini doğru anladıysam Fransızca’da Gaston bizdeki Şaban’ın karşılığına denk geliyor. Taşlar yerine oturuyor.
YORUMLAR
İki gündür ha bugün, ha yarın okurum diye bekletmiştim yazınızı, şimdi fırsat bulup okudum. Güzel anlatıydı. Ben de bir Portekiz sempatizanı olarak seyrettim ve benzer heyecanlar yaşadım. Yazının finali süperdi. Aman Gaston adını almasın kahramanımız, hayatının sonuna kadar acısını çeker sonra. Tebriklerimle. Saygıyla....
İlhan Kemal
Öykümü beğenmenize çok sevindim. Saygılarımla.
Evet Hocam
Onca Fransızın arasında Fransız kalmakta var serde
Tabi latife yapıyorum da
Fransa yarı finalde Almanya'yı eleyince tamam dedim, Fransa ev sahibi kontenjanından şampiyon
Çünkü 84 ve 98 örneği var
Yalnız bir hususu göz ardı etmemek gerek
84'de Platini'nin liderliğinde hak edilmiş bir şampiyonluktu, 98'de ise Brezilya bir ölçüde Nike-Adidas savaşına kurban gitmiş gözüksede, Fransa Zidan'ın öncülüğünde zengin bir kadro idi, oysa bu Fransa Payet'in mükemmeliyeti dışında bana o denli tat vermedi, kim bilir ev sahibi kontenjanından şampiyon yapılabilecek gibi görünmedi belki de, hani çok göze batardı misali sistem namusa boğuldu biraz da,
Bunun dışında Portekiz'in hak ettiği düşüncesindeyim
Açıkçası 2004'den de bir alacakları vardı, işin esprisi gerçi de
Nihayet Hocam
Kemal derecesinde bir kalem lokum döktürmüş yine
Yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selam ve saygılarımla...
İlhan Kemal
82 yarı finali. Fransa'yı tutuyorum. Uzatmada durumu 1-1 den 3-1 e getiriyorlar. 12 dakika kalmış. Derken sahneye sakat kaptan Rummenigge çıkıyor. Önce maç 3-3 e geliyor; sonra penaltılarla Almanya alıyor. Fransa zayıf bir takım mıydı? Hayır. Sizin dediğiniz gibi iki sene sonra Avrupa Kupasını kucaklayacak bir takım var ellerinde. Ama maçı Almanya gibi haketmeyen bir takım alıyor (Buna da manidar bir şekilde futbolun güzelliği diyoruz)
Bu sefer tam tersi oldu. Yarı finalde Almanya'yı tutuyorum ve haketmeyen bir Fransa finale çıkıyor; hem de penaltıyla filan değil. Belki de bu yüzden final maçında, etrafımdaki Frankofon atmosfere rağmen, pek de sevmediğim (İberik yarımada takımlarını sevmem) Portekiz'i tuttum. Finali de kötünün kötüsü aldı.
İşin acı tarafı öyküdeki durumlara gerçekten tutmadığım takımlar yüzünden düştüm. Brezilya maçında böyle durumlar başıma gelse gam yemem (Onlar da sağolsun, iki yarı finaldir sağlam hayalkırıklığı yaratıyorlar) Gaston'luk işte. Saygılarımla.
levent taner
82'de Brezilya ve Fransa göze hoş gelen oyunları ve bol gol atmalarına rağmen turnuvaya veda ettiler
Futbolun garip bir adaleti var ve bu bazen atalete de sebep olabilir
Hani atan kazanır derler ya, o futbolun tüm şiirselliğini yok edip şirretliği öne çıkartabiliyor
Tabi durumsal da
Göze hoş gelen futbol, tribün zevki bir yanda
Atan kazanır, avantalar, rant ögesi, vs. beri yanda
Tekrar tebrik ederim hocam
Saygılarımla...
Futbol sever birisi değilim hiç anlamam :)
buna rağmen film seyreder gibi okudum ve keyif aldım
kaleminizi kutluyorum ve günümün yazısı ilan ediyorum
İlhan Kemal
hastanede çalıştığım dönemde yanlış ata oynamanın acı örneklerine şahit olmuştum. yanlış tribünde bulunup orasını burasını kestirenler mi istersiniz... neyse, bu güzel yazının altında kötülüklerden bahsetmek istemiyorum.
futbol ve diğer oyunlar taraf tutmadan da çok güzeldir. en azından benim için.
İlhan Kemal
Bu yüzden bende hep güzel anıları oldu yanlış ata oynamanın. Saygılarımla.
Oldukça uzun bir aradan sonra sizi tekrar böyle eğlenceli bir yazı ile tekrar aramızda görmek ne güzel.
Oldum olası futbolla çok ilgili değilimdir. İnanın bana şu bahsettiğiniz final maçını bile seyretmedim de face bookta bizim Kemnur Kemal '' Helal Portekiz'' Yazınca maçı Portekiz'in aldığını öğrenmiş oldum.
Benim nazarımda olayda Türkiye yoksa ben de yokum. Türkiye varsa isterse bir mahalle takımımızın yabancı bir ülkenin mahalle takımıyla yaptığı maç olsun seyrederim.
Bizim evde kangallar seyreder maçı. Büyük kangal aynen sizin gibi ayağa kalkar gol olunca.
yahu daldım kendimi anlatıyorum))))))
Zevkle okudum değerli arkadaşım. Çok çok hoş bir yazıydı.
Selam ve sevgilerimle.
İlhan Kemal
Sizin Avrupa Şampiyonasına olan ilginizin bir benzeri Türk basınında olimpiyatlar için var. İlk beş spor haberi hala mahalli ligin transferlerinden bahsediyor. Dünyanın bir yerinde böyle bir organizasyonun yapıldığını ancak 'Amerikalı sporcular soyuldu' haberinden anlıyorsunuz.
Bir süredir kafamda on iki hikayelik bir seri var. Ama onları yazabilmek için bu 'yanlış at' öyküsünü kafamdan çıkarmam gerekiyordu. Beğenmeniz beni çok mutlu etti.
Saygılarımla.