- 678 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYAL-İ CİHAN DEĞER
İnsanlar her şey hızla geçip gidiyor hayatımızdan.Siyah beyaz bir film şeridinin karelerine sığıyor upuzun zamanlar,gündelik araçlar ve Koca koca insanlar.Geçenlerde bir kitabın sayfasında rastladığım pompalı gaz ocağı resmi fark ettim ki hafızamın siyah beyaz film karesinde çoktan yerini almış.Her şeyin içinde yaşadığı zamana ait olduğunu daha bir anlatıyor bu tür resimler.
Bugün tarih olmuş pek çok araç gibi pompalı gaz ocakları bizim ve bizden önceki nesillerin aşina olduğu emektar zamanla unutuldu.Şimdi tarihin tozlu sayfalarında çoktan yerini aldı.
Gaz ocağı yeni neslin pek bilmediği gaz yağı ve ispirto ile çalışan bir ocaktır.Çocukluğumuzda her mutfağın demirbaşı olan bu ocak öyle sanıldığı gibi kolayca yanmazdı.Pek bir nazlıydıı.Bir ön hazırlık gerektirirdi.Yakmadan önce kapağı açılır. Bakkaldan alınan gazyağı içine konur ve kapağı iyice sıkılarak kapatılırdı.Bir de pompası vardı. Pompasıyla içeriye hava basılır. Sonra alev başlığının altındaki hazneye ispirto konur ve yakılırdı.Bir iki buhar püskürtmesinden sonra ocak mavi bir alevle yanmaya başlardı.Şimdiki ocaklar gibi bir kaç gözü de yoktu.Tek göz bir ocaktı.Düşünün yıllar önce bu ocakta Annelerimiz bütün işleri sırayla yapmak zorundaydı. O zamanlar evdeki yemek ,bulaşık,çamaşır v.b işler hep gaz ocağıyla yapılırdı. Her işe yetmeye çalışan bu ocak,soba gibi mutfakta devamlı yanardı..Bazen üzerinde kaynayan bir kuru fasülyenin mis gibi insanı acıktıran o müthiş kokusu , bazen çay,bazen de üzerine konan bir kazandan yayılan, çamaşır ve sabun kokuları evlerimizden hiç eksik olmazdı.Küçüktü ama koca kazanı üzerinde maharetle taşırdı..Ancak dengesi sağlam değildi. Küçük bir dokunuşla bozulur ve koca kazan devrilirdi. Bir keresinde annem evin hayat dediğimiz bölümüne gaz ocağının üzerine kazanı kurmuş çamaşır kaynatıyordu.Ben de annemin çevresinde koşuşturup dururken kaşla göz arasında kazana dokunuvermiştim.Kazan devrilirken ben de yere düşmüştüm. Allahtan kazan yana devrilmiş,benim olduğum tarafa fazla su gelmemişti.Ama gelen kaynar su da beni yakmaya yetmişti.Sırtım baya bir haşlanmıştı.Annem çığlıklar içinde beni kucakladığı gibi odaya götürdü.Canım çok yanıyor ve ben son ses ağlayıp zırlıyordum Babaannem nereden duymuşsa yeldir yeldir geldi.Hemen bildiği her türlü yanığa karşı ilaçları karıştırıp sırtıma sürmeye çalışırken ,o arada da bir çocuğa sahip çıkamadın diye annemi paylamaktan geri durmuyordu canım babaannem .Neyseki babaannemin ilaçları sayesinde kısa sürede iyileşmiştim.Ama sırtımdaki yanık izi benimle birlikte büyüyerek o yılların anısı olarak sırtmda hep kaldı. Genç kızlığımda sırtımdaki o pürüzlü deriyi gördükçe annemin dualarını ve sadakalarını hatırladım hep.Ya sırtım değil de yüzüm yansaydı diye çok korkmuştu canım annem.
Bu ocaklar bütün gün her işe koşmaktan çok çalışmaktan(Yanmaktan). Bazen teklerdi.Par par par diye sesler çıkarır bir türlü yanmazdı.Ocak başının yanmasını sağlayan borunun içinde siyah karbonlar birikir,ocağın yanmasını engellerdi.Ve bu sorunu çözmek için bakkallarda bir tenekenin ucuna takılmış "L" şeklindeki iğneler satılırdı.Bu iğnne ile borudaki tıkanan delik itina ile açılırdı.Bilmem deneyeniniz var mı? Ben iğneyi alıp eve geldiğimde illaki de ben yapacam diye tuttururdum.Annemin gözetiminde ocak başını temizlemeğe çalışırdım.Tabiki annemin becerisiyle bizim emektar gaz ocağı tekrar mavi alevlerini püskürterek yanmaya başlardı. Tencere üzerine konur ve yine o bildik kokular evimize doluşurdu. O ocaklar için tasarlanan şimdi kullanılmayan kekin kabarması görülebilsin diye özel yuvarlak gözlü kek tencereleri vardı. Annem çoğunlukla akşam üzeri ocağın üzerine kek tenceresini yerleştiridi.Ve mis gibi kek kokusu her yere yayılır komşulara davetiye çıkarırdı.Annem ,babaannem ve komşular beş çaylarında buluşur sohbet muhabbet ve sıcak zamanlar geçirirlerdi.Her işi bilen becerikli babaannem bir tek kek yapmasını bilmezdi. Belki de annem iyi yapıyor diye öğrenmeye bile çalışmamaıştı. Kendi bildikleri ona yeterdi rekabet istemezdi. Gelini istediği zaman pişirirdi nasılsa :) Annem de onun börekleriyle rekabet etmezdi. Hanımannem ıspanaklı böreği çok iyi yapar der o da yapmaya yanaşmazdı. Mustakil,bahçeli evlerimize yaşam sıcaklığı getirirdi o gaz ocakları..
Şimdilerde hayat daha bir kolaylaştı.Apartmanlarda oturuyoruz.Ocaklarımız dört hatta beş gözlü. Çamaşır ve bulaşık makinelerimiz de var.Ama nedense.Zaman hala bize yetmiyor.Bir koşuşturma içindeyiz. İşlerimiz çoğaldı.Zamanımız ve özenimiz azaldı. Sevdiklerimize zaman ayırmadan,dokunmadan,görmeden,duymadan öylece yaşayıp gidiyoruz.
Zaman da değişiyor kullanılan eşyalar da.Ancak onca işin gücün arasında sevdiklerine zaman ayırmasını bilen nesilden gelen bizler ne yazık ki artık birbirimize zaman ayıramaz olduk .
Nasıl olsa zamanımız var."Yarın ona sevdiğimi söylerim. Yarın ona daha çok zaman ayırırım."Diye düşünüyoruz.Ve sevgilerimizi hep yarınlara erteliyoruz. Oysa ki zamanın içinde gaz ocakları gibi kaybolmadan,geniş zamanlar beklemeden ve yarınlara ertelemeden sevgileri söylememiz gerek çok geç olmadan....
Canan YÖNTER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.