ORDULU BİR KIZ SEVDİM!.. (CENNETTE AŞK!) 6
Zemin kata bulunan kantine indiler. Bekleme zamanını çay içerek, sohbete kaldıkları yerden devam ederek değerlendirmek istediler. Hastahane kalabalık olmasına rağmen kantin tenhaydı. Belki de insanlar telaşlarından, sağa sola koşuşturmalarından olsa gerek yorgunluklarına bir nebzede olsa dinlendirecek bir kaç yudumluk ince belli bardaktan çay içmeyi akıllarına getirmemişlerde olabilirlerdi. Fakat Bilgehan çay tiryakisiydi. Dışarıda yorgun düştüğünde ilk durağı çay ocağı veya kahvehanelerdi. Tiryakiliği baba ocağındandı. Rahmetli dedesinin önünden çayı hiç eksik olmazdı. Onun hatırası ve mirasçısı olarak tiryakiliği Bilgehan sürüdrüyordu. annesi demli çay içmesini istememesine rağmen dededen kalma alışkanlığı bırakmanın dedesinin ruhunu inciteceğini düşünüyordu. ’Belki bir gün anneni anlarsın oğlum’ sitemlerine kulaklarını tıkayan Bilgehan bazen annesi görmeden çayını demler odasına kaçardı annesi bir şeyler dememesi için!
Bilgehan kantinin ocağında çalışan gençe seslenerek;
’ Bilader bize iki çay getirirmisin demlisinden!’
Oğuzhan;
’Bilgehan, benimkisi açık olsun. Demli çay dokunur bana.’
’Gardaş istersen soğuk bir şey iç, açsan tost yaptıralım!’
’ Yok, sadece çay olsun’
Çay ocağına tekrar seslendi Bilgehan;
’Bilader, biri açık oluyor.’
Servislerini hazırlayan garson;
’ Tamam abi. Şu siparişlerimi hazırlayıp, getiriyorum çaylarınızı.’
Bilgehan derinden nefes alarak, aldığı nefesi hışımla dışarı boşaltırken sanki sıkıntılı tavırlar sergilermişçesine alt dudağını dişlerinin arasına sıkıtırken Alparslan bahçup bakışlarla;
’ Biliyorum gardaşım, seninde canını sıktım. Buraya kadar yardımcı oldun, Allah senden razı olsun. Gidebilirsin! Baban belki kızabilirini aksattığın.’
’Saçmalama ya gardaşım. Maşallah babam bizden dinç! O eski toprak. Gittiğimde durumu anlatarım. Mesele yok! Sen kaygılanma benim için. Benim sıkıntım şu kavgalı şehre, insanlara. Dünyanın incisi İstanbul’u ne hale getirdiler. İpini koparan buraya geldi. Okullar ilim, irfan yuvası olması gerekirken belalar, katiller üreten şeytani yuvalar haline getirildiler. Bizim okulda öyle. Okula zorluklarla gidiyorum. Ya halbuki kimsenin yanında değilim ama illada devrimci olmam için bana baskı yapıyorlar. Manyak mı ne bunlar?
Alparslan güldü;
’Yok yahu! Manyak falan değiller, aslında iyi gençler ama şartlandırılmışlar. Çoğuda zaten ortama uyuyor. Okulda hangi taraf fazla oraya kayıyorlar. Onlarada bir şey diyemiyoruz ki!.. Anadolu’nun ücra köşelerinden gelmiş çiftçi, işçi, köylü çocukları. Okumak, okullarını bitirip devlet kadrolarında yer alarak hayatlarını, ailelerinin durumlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ben bunların çoğu ile konuşurum. Ama gel gör ki; bu arkadaşları tehdit ediyorlar tıpkı beni de ettikleri gibi. Gardaş ben ülkücüyüm. Babamın sıkı sıkı tenbihi var! ’ Oğlum sakın o anarşitlere kendini kaptırmaü hakkımı helal etmem. Sen Ülkü Ocaklı gençlerin arasına katıl, onlarla gez, toz’ dedi. Ben babamın sözüne itaat ederek onlara katıldım ama iyikide katıldım. hepside eli abdestli, adaplı, her gece yutta Kuran-ı kerim okuyorlar. Minik bir de mescitleri var. Hiç birimizide zorlamazlar mecbur namaz kılacaksınız, şunu bunu yapacaksınız diye. Bazen yurdumuza Necdet Sevinç, Seyyid Ahmet Arvası hocalarımız gelip konuşma yaparlar. Bir gün gelip dinlemeni isterim gardaşım.’
’Anlıyorum seni Alparslan. Bizde aynı düşünceleri taşırız. Yani vatanımızı, dinimizi, milletimizi, devletimizi düşünür; bu değerler için yapamayacağımız hiç bir şeyden esirgemeyiz canımızı. Ama ben Ocak, parti falan bir yerlere gitmedim. Babam CHP’li. O da dedemden dolayı. Ata partimiz. Onuda seçimden seçime oyunu verirler. Biz kimseyle kötü olmayı istemeyiz. Hem ticaretlede uğraşıyoruz’
’Sizin gibi CHP’lilere can gurban gardaş. Mustafa Kemal’i sevmeyenin niyetini sorgularım ben ama onu istismar edenlerin, onun maskesi altında Stalin’i, Lenin’i, Mao’yu önder diye bu millete yutturmaya kalkarlarsa kanımıza dokunur ve karşılarında dokuz yürekli Bozkurt oluruz! Sizin düşüncenizdeki CHP’liler ülkücüdür gardaşım!’
’Beni meraklandırdın ve heyacanlandırdın şimdi Alparslan!’
’Bilgehan gardaşım, gerçekler böyle!’
’ Kitaplarınızı okuyacağım. Sanırım Alparslan Türkeş’in kitaplarını okuyorsunuz? Bana da temin edersen okuyacağım. Gazeteniz Hergün’ü de alacağım. Ama okula sokamam bunları. Aksaray’daki kitapçılardan alınır herhalde?’
’Yok gardaşım! Almana gerek yok, ben tenmin edeceğim sana.’
’Hele sen bir iyileş de.’
Kantin görevlisi genç yanlarına yaklaşırken;
’beyler çaylaaarrr!..’
’Ooooo nefis gçrünüyor çayların ama tadı nasıl bakalım?’ dedi Bilgehan.
’Abi beğenmezseniz çaylarınız benden. Size özel yaptım bu çayları.’
’Neden!?’ diye soraraken Bilgehan gencin gözlerine dik dik baktı.
’Abi, konuşmalarınıza az kulak misafiri oldum da...’
’Anladım. Alparslan’ı dinledin sen. ’ dedi ve dik bakışlarını gülümsemeye bıraktı.
Sohbetler sıcacık çayların eşliğinde devam ederken otuzbei dakikayı geride bırakmışlardı ki; hastahanenin hapörlerinden anoslar yapılıyordu. Dikkatlice dinledikleri anoslarda kendileri ile ilgili bir şey söylemediklerini duyunca Alparslan;
’Galiba bizim rötgen filimleri henüz hazır değil.’
’Meraklanma, az daha bekleriz. Olmazsa gidip kendimiz sorarız.’
’Tamam gardaş. Bekleriz az daha.’
’Alparslan, sana özel bir soru soracağım ama yanlış anlama.’
’Hayırdır gardaşım? Asla yanlış anlamam!’
’Kız arkadaşın var mı? Aşk meşk yani!’
’Nereden icap etti Bilgehan gardaşım? Benim önce okumam lazım. Böyle şeyler bana şimdilik uzak. Asılan kızlar, tav olan kızlar yok değil ama benim derdim boyumu aşmışken aşka meşke zaman ayıramam. Hem benim gibi çulsuz birini kim neylesin. Kızlar iç durumumu bilseler dönüp bakmazlar bile. Temiz giyimli, okulda başarılı olmamdan olsa gerek kızların bana tav olması. Gardaş biz çok fakiriz. Okulda nasıl okuduğumu, yurtta nasıl barındığımı bir ben, bir de Allah biliyor. Eee anlat bakalım; senin var mı kız arkadaşın?’ dedi Alparslan.
’He var gardaş! Mahallemizden bir kız. Seviyorum da... Kız da beni seviyor. bazen pazar günleri kaçamak yapar gezeriz. Piyerlotti’de aşk fısıltıları arasında çaylarımızı yudumlarız. Gülhane parkında kokusunu taa çiüerlerime çekerim. O kadar temiz, dürüst bir kız ki; benimle konuşurken bile utanır, sıkılır, gçzleri gözlerime değdiği an başını çevirir. Öyle ’gel kucağıma’ tiplerden değil. Örf ve adetlerimize bağlı kızcağız. Liseyi bitirdikten sonra okumadı. Okumak istemediğini dedi bana ama mutlaka bir nedeni vardır. Maşallah çok güzel de. İnşallah onunla izdivacım olacak okul bitince.’ derken gözlerinin içi bir yıldız gibi ışıyordu Bilgehan’ın.
’İnşallah hayırlı olur gardaşım. Allah sizleri ayırmasın. Sevin birbirinizi Aşk’ın ötesinde... Yengeciğimin adını bağışlar mısın?’
’Elbette! Adı kendi kadar da güzel; Menekşe!’
’Hakikaten harika bir isimmiş. Ben de çok beğendim. Biliyor musun ben mor menekşeleri çok severim Bilgehan.’
’Bunu söylerim yengene. İnşallah sende bir gün yengen gibi değerli bir kız tanır, hayatınızı kurrarsınız.’
’İnşallah ama şuan için uzak bir hedef. Tıpkı bizim Turan, Kızıl Elma davamız gibi’ gülümsemelerini bırakıyordu Bilgehan’a Alparslan.
Sohbet en damardan devam ederken ikinci bir anons devreye girdi. Cırtlak sesi ile eline gelen bilgileri duyurmayan çalışan kız arada bir bogazıan kılçık kaçmışçasına duraksıyor, hafifçe öksürerek anonsuna devam ediyordu.
’ Rörgen çekilenlerin filimleri ilgili doktorlara teslim edildi. hastalarımızın bağlı olduğu doktorlara gitmelerini rica ederiz!’
Bilgehan;
’Hele şükür, iş tamam. Hemen kalkıp gidelim.’ diyerek saldaşyesinden fırlayıp ayağa dikeldi.
’Hemen gidelim. İnşallah filimler iyi çıkmıştır? dedi Alparslan. Endişeside yüzüden düşmüyordu.
’Yahu korkma! Sende bu iman, bu nur olduktan sonra inşallah bir şey olmaz!’
Bilgehan, Alparslanın yine koluna girerek sekteler adımlarla doktor beyin odasına vardıklarında beş kişi sırada bekliyorlardı. Bilgehan, kapıyı çalarken;
’Arkadaşlar, biz doktor beye göründük ama rötgene yollamıştı bizi. Filimler çıkar çıkmaz hemen gelip içeri girebilirsiniz, sıra beklemeyin, demişti. ’ dedi, demesine de, kapıda sıra bekleyen o dört kişinin bakışları pek de hoş değildi. Bakışlarına aldırmayan Bilgehan kapıyı tıkladı.
Doktor beyin odasından çıkan asistan kız;
’Lütfen sırayı bekleyiniz! İçerideki hastamız çıkınca sıra kimdeyse girer!’ demeye kalmadan Bilgehan;
’Kurusumuza bakma asistan. Doktor bey demişti rötgen filimleri çıkınca sıra beklemeden girersiniz, diye de; o nedenle kapıyı çaldım.’ dedi.
İçeriden doktor beyin sesi geldi;
’Kızım, tamam gelsinler. ben sadece filimlere bakıcam. sen filimleri al gel. Onlar orada otursunlar işim bitesiye kadar.’
Rötgen filimlerini asistan kıza teslimettikten sonra boş sandelye aradılar. Bulamayınca duvar dibine ikiside çöküp, doktor Beyden gelecek sonucu beklemeye koyuldular...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
15 Ağustos 2016 Pazartesi 21.00 Akşehir
YORUMLAR
ÜÇ GÜN GECİKMELİ OKUYABİLDİM, ÖZEL HAYATTAN DOLAYI... ÖĞRENCİLİK YILLARIMI YADETTİM. Ben Atatürk sevgisi ile büyütülmüş bir çocuktum, öğretmen ebeveyn tarafından, sağcılığa solculuğa kesinlikle inanmazdım. Rahmetli babam, bu bölünme Türkiye'yi bölmek isteyen emperyalist ülkelerin oyunu, derdi. Ne kadar haklıydı. Ankara öğretmen okulunda okurken bir arkadaşımın peşine takılıp TİP gençlik kollarına gitmeye başladım. Sonra Eskişehir'de oturduğum semtteki arkadaşlarım ülkücü olunca, onlarla takıldım, keza üniversitede onlarlaydım. Ama ne solcu olabildim, ne sağcı. Sevemedim ikisini de... Şimdilerde yine bir ayrıştıtma cabası sürüyor. Bu defa daha çok Kemalist, Dindar vurgulaması ön planda. Birbirlerini dışlamış durumdalar. Bizim neslimizin çektiği acılar ders olmadı insanımıza... Saygılar
direniş
Dikkat edersen bende sizin düşüncenize benzer düşünceleri serpiştirmeye çalışıyorum... bir daha yazacağım bu kısımları sonra AŞK kısmına adım adılacak.... :)
Ben Ülkücüyüm ama asla ülkemin insanıa karşı ters bakışlı olmadım.. benim gözümde devrimciside, islamcısıda, ülkücüsüde bu ülkeye ihanet olmadığı middetce benim yüreğimde hep sevgi ile anıldı...
Tek derdim, emperyalizm... Emperyalizim uzun zamandır inşaa ettiği tarikatlarla bizi vurmaya çalışıyorlar...
direniş
o vefalı yüreğinize selam ve saygılar...
amatör ruhumuzla devame diyoruz bakalım bir aksilik olmaz ise...
artık yavaş yavaş aşka gireceğim... :)