- 1385 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İREM BAĞLARININ YOK OLUŞ HİKMETİ
Birçok şaire ve yazara ilham kaynağı olan İrem’in meşhur bağlarını çeşitli tarihi, dini ve arkeolojik kaynaklarla ele alıp, bunun yok oluş hikmeti üzerinde duracağım. Kuranı kerimde de geçen bu yerleşim birimi hakkında ana bilgileri sunmağa çalışacağım.
Günümüzün Ortadoğu’da Güney Arabistan’a Yemen dolaylarına seyahat eden bir kişinin en sık karşılaşacağı şey, geniş çöl alanları ve ıssız topraklar olacaktır. Şehirlerin ve sonradan ağaçlandırılmış bölgelerin dışında kalan yerlerin çoğu kumlarla kaplıdır. Bu çöller, yüzlerce belki de binlerce yıldır burada bulunmaktadırlar. Bu gün bu şekilde olan topraklar üzerinde Kuranda muhteşem bir yerleşim biriminin olduğu ve bağlık bahçelik güzel yer olarak tanımlanır. Buraya Ad kavmi Nuh tufanından sonra yerleşmiş, bunlara peygamber olarak ta Hz.Lud geldiği bildirilir.
Zamanla bu kavim bu bölgede yerleşip meşhur”İrem Bağları”nı”oluşturdular. Gururlandılar, kibirlendiler. Allah’a isyan edip putlara tapmağa başladılar, Bunun neticesinde ilahi gazap geldi. Kuraklık ve şiddetli kum fırtınası sonlarını hazırladı. Kısaca dini kaynaklarda bu şekilde bize intikal eden olay bu şekildedir.
Yeryüzündeki büyük iklim değişimlerinin bu olayın oluşumunda büyük sonuca yol açtığını iklim bilimciler ifade etmektedirler.. Tarihsel kayıtlar, günümüzde çölleşmiş bulunan bu yerlerin, bir zamanlar oldukça verimli ve yeşil bir toprak olduğunu göstermektedir. Bölgenin büyük bir kısmı, günümüzden birkaç bin yıl öncesine kadar Kuran’da anlatıldığı gibi yeşil alanlarla ve pınarlarla kaplıydı, bölge halkları da bu nimetlerden faydalanıyordu. Ormanlar, bölgenin sert iklimini yumuşatıyor ve yaşamaya daha uygun hale getiriyordu. Çöl yine vardı ancak günümüzdeki kadar geniş bir alan kaplamıyordu. Elde edilen tarihi bulgularda bugün çöl olan bu bölgelerde binlerce yıl önce büyük bir medeniyet yaşıyor bağ ve bahçelerinde tarım yapıyorlardı.
Uydudan çekilen resimlerde “Ramlat at Sab’atayan” isimli bir yerleşim bölgesinde çeşitli sulama kanalları ve baraj kalıntıları bulunmuştur. Bu bölgede 200 bin kişiye yetecek bir su ve tarım havzası vardı. Araştırmayı yürüten arkeologlardan Doe şöyle demişti: “Ma’rib çevresinde bulunan alan o kadar verimliydi ki, bir zamanlar Ma’rib ve Hadramut arasında kalan bölgede çok yüksek verimli bir tarım yapıldığı söylenebilir.”
Yunanlı klasik yazar Pliny de yazılarında bu bölgede bulunan verimli topraklardan, sislerle kaplı, ağaçlıklı dağlardan ve kesintisiz uzanan ormanlardan bahsediyordu. Hadramilerin başkenti Sabwah yakınlarında erken döneme ait bazı tapınaklardaki yazıtlarda, bu bölgede hayvanların avlandığından ve bunların kurban edildiklerinden söz ediliyordu. Bütün bunlar, bu bölgede bir zamanlar çöllerin yanı sıra verimli toprakların da geniş bir alan kapladığını gösteriyordu.
Kuran’da geçen kıssada Allah, Ad kavmine Hud peygamberi gönderdiğini bildirmektedir. Ad Kavmi ise Hud peygamberin bu çağrısına uymaz, onun uyarılarına rağmen putperest inanç ve tavırlarından vazgeçmezler. Bunun ardından Allah Ad kavminin yaşadığı yüksek sütunlu İrem şehrini helak eder. Bu şehirden şöyle söz edilir:"Ad kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik." (Zâriyât 41) Sadece Kuran’da geçen bu kavimin arkeolojik bulgularına, amatör bir arkeolog olan Nicholos Clapp tarafından bulundu. Bu şehri bulmak için uzun süre uğraşan Clapp, NASA ile orak çalışarak amacına ulaşabildi.
Nicholas Clapp bölgenin uydudan çekilmiş resimlerini kullanarak eski yolların izlerini takip etti ve İrem şehrinin kalıntılarını buldu. Yapılan kazılarda bu şehrin diğer antik şehirlerden farklı olarak her tarafında yüksek sütunların bulunduğu ortaya çıktı.
Acaba burası nasıl çölleşti? Bir bölgenin çölleşmesi için geçerli olan süre, çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Bunlardan biri, Smithsonian Enstitüsü’nün Pakistan’da yaptığı araştırmadır. Ortaçağ’da verimli bir arazi olduğu bilinen bir bölgenin günümüzde 6 metrelik bir kum tepesine dönüştüğü görülmüştür. Kumlar, günde 15 cm. kadar kalınlaşabilmekte ve böylece en yüksek yapıları bile zaman içinde yutabilmekte, bunları sanki hiç var olmamış gibi örtebilmektedir. Yemen’de Timna bölgesinde 1950′li yıllarda başlatılan kazılar sonucu ortaya çıkartılan yapılar, günümüzde tekrar kumlara gömülmüştür. Mısır piramitleri de bir zamanlar tümüyle kumlar altındaydı ve ancak çok uzun süren kazılar sonucunda tekrar yeryüzüne çıkarılmıştır.
Bu kavmin Helâk oluşları bütün insanlığa ibrettir ve hikmetlerle doludur. Güney Arabistan’da yaşamış olan bu kavim, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu ve çeşitli nimetleri bol, bağlık-bahçelik bir yerdi. Yerin üzerinde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer altında da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı. Hatta burası, “ İrem ” adıyla tanınmıştır. Meşhur “ İrem Bağları ” deyimi buradan gelmiştir. Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, uzun boylu ve uzun ömürlü idi. Ad kavmi, kayaları yontarak evler yapar, gösterişli binâlar yaparlardı. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve güzel havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştırıcı güzelliklerle doluydu. Bu bölgede yalancı cennet oluşturmuşlardı. Bu gün dahi birçok şiirde geçen meşhur “İrem Bağları” burasıydı.
Ad kavmi, Hz. Nuh Tufanı’ndan sonra putperestliğe dönen ilk kavimdir. Bu kavim, zamanla dünya nimetlerine gark olmaları sebebiyle Allah’tan gafil kaldılar, fitne ve fesat ile dinlerinden uzaklaştılar. Nuh Tufanı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip iyice dünyaya daldılar. Gelen nimetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Kibre kapıldılar, böbürlendiler. Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur. İlahi nizamıma aykırı hareket ettiler. Kuranda bu olay şöyle belirtilir:“Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim ayetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)
Onlar, ilâhî istikametten o kadar ayrıldılar ki, Samed, Samur, Sadâ ve Heba adlı putlar edindiler ve onlara tapmağa başladılar. Zâlim ve gaddar oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üstüne çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonra onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan zevk alırlardı. Yani kalpleri, bu kadar katılaşmıştı. Zulüm, akıl almaz derecede artmıştı. Zayıf kabilelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmişlerdi. Allah bu kavme elçi olarak Hz. Hud’u gönderdi O’nun nasihatlerini dinlemediler, azgınlıklarına devam ettiler neticede aşırı bir kuraklık ve amansız fırtınayla cezalandırıldılar.
Peki, bu eski şehrin Kuran’da bahsedilen Ad Kavmi’nin şehri olduğunu kanıtlayan şey neydi?
Yıkıntılar ilk olarak ortaya çıkarıldığı andan itibaren bu yıkık şehrin Kuran’da bahsedilen Ad Kavmi ve İrem’in sütunları olduğu anlaşılmıştı. Zira kazılarda ortaya çıkartılan yapılar arasında, Kuran’da varlığına dikkat çekilen uzun sütunlar yer alıyordu. Kazıyı yürüten araştırma ekibinden Dr. Zarins de, bu şehri diğer arkeolojik bulgulardan ayıran şeyin yüksek sütunlar olduğunu ve dolayısıyla bu şehrin Kuran’da bahsi geçen Ad Kavmi’nin kenti İrem olduğunu söylüyordu. Kuran’da, İrem’den şöyle söz ediliyordu: “Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? ‘Yüksek sütunlar’ sahibi İrem’e? Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi. (Fecr Suresi, 6–8)” Ad kavminin yaşadığı yer olan Yemen dünyanın ilk gökdelenlerinin inşa edildiği ülke. Yemen’de Sibam-Hadramut bölgesindeki gökdelenler Çölün Manhattan’ı olarak adlandırılıyor. Gökdelenler, Ad kavminin ve onun devamı olduğu varsayılan Hadramilerin eseri. Günümüzde de yöre halkı aynı inşaat teknikleriyle kerpiçten ev yapmaya devam ediyorlar. Bu gün UNESCO tarafından dünya mirasına alınan Yemenin Başkenti Sanaa şehrinde karmaşık bir çamur mimarisine sahip olan bu evlerin yanı sıra balçıktan inşa edilmiş 6–7 katlı yapılara rastlamak mümkün. Pencereleri olağanüstü vitray ve renkli camlarla bezenmiş binalar, Şibam ve Hadramut’ta yerini 10–12 katlı kerpiç gökdelenlere bırakır. Yüzyıllardır dimdik ayakta duran bu dünyanın ilk gökdelenleri, Batı’daki çelik konstrüksiyonlu yapılarla alay edercesine, çölün orta yerinde dimdik ayakta durmaktadır.
Kuranın surelerinde Ad kavminden bahseden çeşitli sureler vardır. Ad Kavmi’nden bahseden diğer bir sure ise Şuara Suresi’dir. Bu surede Ad Kavmi’nin bazı özelliklerine dikkat çekilir. Buna göre Ad, “yüksek yerlere anıtlar inşa etmekte” ve “ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları edinmekte” olan bir kavimdir. Ayrıca bozgunculuk yapıp, zorbaca davranmaktadır. Hz. Hud, kavmini uyardığında ise, onun sözlerini “geçmiştekilerin geleneksel tutumu” olarak yorumlarlar. Başlarına bir şey gelmeyeceğinden de son derece emindirler:
Ad kavmi Hz. Hud’a inanmadı, yalanladı. Hani onlara kardeşleri Hud: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti. ‘Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir. Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz? Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının. Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti. Bahçeler ve pınarlar da. Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.’ Dediler ki: ‘Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da. Bu, geçmiştekilerin ‘geleneksel tutumundan başkası değildir. Ve biz azap görecek de değiliz.’ Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 123–140)
Kuran’da 1400 yıl önce haber verilen Ad kavmi, günümüzün teknolojik imkânları ile bir Kuran mucizesi olarak ortaya çıkmıştır. Görüldüğü gibi Kuran’da geçmişle ilgili verilen bilgilerin tarihsel bilgiler ve arkeolojik buluntularla paralellik arz etmesi, böylesine bir mutabakat içinde olması, Kuran’ın Allah Kelamı olduğunun ayrı birer delilidir.
Tarihi, dini ve arkeolojik kaynaklarla varlığı kesin olan “İrem Bağları” her türlü güzelliğiyle göz kamaştırıcı olmasına rağmen şiddetli kum fırtınasıyla yok olmuştur. Bu yok oluşun ana nedenlerinin hikmetini şöyle ifade edebiliriz.
1.Kendilerine gönderilen elçinin uyarılarına dikkat etmeyip, ona hakaret etmeleri, örneğin Hz. Hud’u beyinsizlik ve sapıklıkla itham etmek gibi.
2. Kendilerinin güçlü kuvvetli olduklarını söyleyip, Hz. Hud tarafından gelebilecek bir zararın olamayacağını ileri sürmeleri, kendilerine aşırı güvenmeleri gücün kendilerinde değil onları yaratanda olduğunun gösterilmesi.
3. Ahreti inkâr etmeleri ve hayatın sadece dünya hayatından ibaret olduğunu ileri sürmeleri, dünyaya aşırı bağımlığın sonucu,
4. Atalar dinine bağlılık, körü körüne batıl inançta olmalarının acı sonucu,
5. Dünyada zaman zaman oluşan büyük iklim değişikliklerinin önceden ılıman iklim olan bir bölgenin kurak (Çöl) iklimine dönüşmesini göstermesi,
6. Adaletten ayrılan zulüm yapan bir kavmin sonunun hazin olduğunu göstermesi,
7. Binlerce yıl öncesinde bile insanların ne kadar muhkem kaleler ve saraylar yaptıklarını göstermesi açısından önemli tarihi değerinin bulunması,
Kısaca İrem bağlarının yok oluşundaki hikmetlerin düşünülmesi gerektiğine inanmaktayız. Günümüzden binlerce yıl önce Ortadoğu’nun içinde oluşan bu olay bizlere birçok hikmetin olduğunu içermektedir. En doğrusunu âlemleri yoktan var eden bilir.
20.08.2008
Taha Tarık TORUN
GİZEMLİ GERÇEKLER
“Yeraltından, Yerüstünden”
YORUMLAR
Değerli dostum ciddi bir emek ürünü olan uzun yazını sabırla okudum.Sabırla diyorum çünkü uzun yazılar bu site ortamlarında fazla rabet görmüyor.Özellikle İrem Bağları'nın ana konu olarak seçilmeside bir edebiyat sitesi için önemliydi.Bilerek,bilmeyerek pek çok şair konu eder İremi.İman isbat istemez ama,yinede can alıcı konuları başlık yapmışsın.Gönlümce faydalandım ve yürekten kutladım.Selam,saygı...