ORDU'LU BİR KIZ SEVDİM!.. (CENNETTE AŞK!) 5
Acil’de sıra gelesiye kadar neredeyse birbuçuk saat geçmişti ki, anca sıra gelebilmişti. Doktorun odasına girdiklerinde doktor gözlüğünü düzelterek onları iyice süzdü. Günün ortamlarında karşısına öyle çok vakalar geliyordu. Her üniversitede çıkan olaylar neticesinde darbe alanlar, yaralananlar genelde Çapa hastahenesi ilk tercih edilen yerdi ve İstanbul’un en tanınmış hastahanelerinden biriydi. Doktor bey yine siyasi sağ-sol çatışmasında ’bir gazi daha’ dercesine Alparslan’a baktı. Omuzlarını silkti, ellerini yana açarak;
’Allah Allah! Nedir bu derdiniz ya? Siyasi kavgadan geliyorsunuz değil mi? Arslanlarım paylaşamadığınız nedir bu ülkede de birbirlerinize acımasızca saldırıyorsunuz! Gül gibi ülkemizi ne hale getirdiniz! Benim zamanımda da vardı ama bu kadar değildi ki!’ İki yanağını ramazan davulu gibi şişirerek geçip oturdu koltuğuna sinirli sinirli.
Bilgehan’a kalmıştı derdi anlatmaya;
’Doktor bey, siyasi gavgadan falan gelmedik! Ben Beyazıt’ta kahvede otururken arkadaş bu vaziyette, bitkin halde kendini zor attı kahveye. Ardından da bir sürü genç buna saldırmaya çalışıyordu. Önlerine geçerek önledim. Oratmı yumuşatarak bir taksi tutup geldik acile. Arkadaşı ben de pek tanımıyorum; sadece ona yardım etmek istedim hepsi o! Lütfen yardım ediniz!’ söylediği son cümledeki sert tavırlarla sinirlendiğini belli etmişti doktor beye.
Doktor bey Bilgehan’dan böyle bir sertlik beklemiyordu. İlkildi!
’Tamam tamam. Hergün aynı şeyleri yaşadığımız için sitem ettim size. Hemen bakarım, mesele değil. Sizler bu memleketin pırlanta gibi çocuklarısınız. Gönlüm razı gelmiyor kardeşlerin birbirleri ile boğazlaşmasına. Emperyalizmin oyunlarına gelen gençlerimize üzülmemek elde mi? Lafı uzatmayayım, arkadaşını şu hasta muayene masasına yatır bakayım, neyi varmış göreceğiz!’
’Derhal doktor bey!’
Alparslan’ı hasta masasına yatıran Bilgehan doktor beyin masasının yanındaki sandalyeye geçip oturdu. Doktor bey, boynuna vücud dinleme kulaklığını takıp, eline de bagalitten yapılmış küçük bir çekiş alarak Alparslan’ın yanına gitti.
’Delikanlım, üzerindeki gömleği ve atletini çıkar! Böyle bakamam, soyunmalısın!’
Bilgehan yerinden fırlayarak Alparslanın yanına gitti. Onu doğrultarak üzerindekileri çıkartıp tekrar yatırdı. Vücudunda muhtelif yerlerindeki morluklara bakan doktor;
’ Oğlum sana ne ile vurdular? Her yerinde morluklar, hem de koyu morluklar oluşmuş. İnşallah iç kanama yoktur! İyice bi kontrol edeyim seni. Baktık durum kötü, rötgene göndereyim seni.’
Alparslan ığıltılı bir şekilde;
’Demir çubuklarla saldırdılar. Düşünce altlarında kaldım. İki büklüm kıvrılarak, iki ellimide başımın üstüne koyarak ancak bu kadar savunabildim kendimi. Sonra iki polisin bağırtısına kaçtılar ve bende kendimi zor toparlayarak kahveye sığındım!’
’Allah korumuş seni oğlum! Buna da şükür! dedi doktor.
Doktor Alparslan’ı iyice inceledi. Morluklardan korktuğu için onu rötgene göndermeye karar verdi.
Bilgehan’a dönerek;
’Yukarı katta Rötgen var. Arkadaşınızı oraya götürün ve size yazacağım yazıyıda oradaki görevli hemşireye verin. Rötgen çekildikten yarım saat sonra filimler çıkar. Onları bana getirin. Size gerekeni o zaman söylerim.’ dedi.
Masasından gerekli olan reçeteyi yazarak Bilgehan’a verdi. Bilgehan, Alparslan’ı alarak ikinci kata çıkarak sıradaki üç kişiyi beklemeye başladılar. O arada birbirlerini daha iyi tanıyabilmeleri için özel konularda bir birlerine sorular soruyorlardı. Bilgehan, Konya Beyşehir’den İstanbul’a ailesi ile geldiklerini, bir kız kardeşinin olduğunu, onun da kendisi gibi tahsiline devam ederkende babasının işlerine yardım ettiklerini anlatıyor, onunda başına bu şehirde çok kötü durumlar geldiğini, bu şehrin babasını çok yorduğunu, bazen kızıp tası tarağı toplayıp memlekete geri dönmeyi bile düşündüklerini dolu gözlerle anlatıyordu. Buralarda barınmak, iyi bir tahsil görmek için tüm imkanları ve sabırları zorlamaktı. Hele yalnızsan, fakir bir ailenin çocuğu isen çakallara yem olmamak imkansız gibi bir şey olduğunu anlatıyordu Alparslan’a. O da Diyarbakır’ın Silvan kazasından geldiğini, babasının çiftçilikle uğraştığını, dokuz kardeşin altıncısı, beş erkek kardeşi, üç kız kardeşi olduğunu, içlerinden sadece kendisinin okuduğunu belirtiyordu. Toprakların çoğu ağaların ve şeyh-şıhların ellerinde olmasından dolayı ancak yirmidört dekar dedelerinden kalma tarlalara sahip olduklarını, Köy ağaların bu tarları ellerinden almak için binbir çeşit şeytani oyunlar sergilediklerini, oralarda yaşamanın adeta mücize olduğunu anlatırken titriyordu. Alparslan ahvalini anlatırken ağrılarıda ona eziyet ve işkence ediyordu. Fazla yorulmaması için Bilgehan;
’Sen fazla yorma kendini gardaşım. Sizin oralarda güzel. Urfa’ya kadar gittim geldim. Sen iyileştiğinde uzun uzun konuşuruz. Şimdi seni daha çok sevdim!’
’Neden?!’
’Nedeni şu gardaş! Divanyolu üzerinde bulunan Türk Ocağının bahçesinde bir çok devlet adamlarımızın, yazarlarımızın, şairlerimizin mezarları var! O mezarlar arasında bir mezar var ki!..’
Alparslan dayanamayarak;
’ Bak beni yine konuşturacaksın! Merak ettim. Kimin mezarı var!?’
Bilgehan gülümser gözlerle Alparslan’a bakarak;
’O koca Türk şehri Diyarbakır’ın öz evlatlarından, Türk dünyasının mütefekkiri, Türkçülüğün babası sayılan hemşerin Ziya Gökalp’in mezarı var orada. Bütün kitaplarını okumuşum Alparslan. Bir gün birlikte ziyaretine gideriz!’
’Haa evet! Ben de biliyorum orayı gardaşım. Gururumuzdur o bizim. Türkçülüğün Esasları adlı kitabını kaç kez okudum, sayısını bilmem! O bizim yolbaşımızdır, önderimizdir Türkçülüğün yolunda!’
’O bütün Türklerin yoldaşıdır! Çok sevindim dediklerine Alparslan!’
’Her şey yoluna bir girsin, oraya gider, dualar okuruz. Ulu Hakan Abdulhamithan’ın mezarınada gider, onun büyüklüğünü yeniden yad ederiz! Ne zorluklar çekti, ne zulümler gördü kendi öz yurdunda; tıpkı bizler gibi... Mekanı cennet olsun O büyük Hakan’ımızın.’ cümlenin bitiminde ikisi aynı anda ’Amin’ dediler.
Üçüncü sıradakide rötgen odasından çıktı. Bilgehan,Alparslan’ın koltuğuna girerek içeri gidiler. Hemşire kız hastanın kim olduğunu öğrenince Alparslan’ı diğer odadaki makinanın yanına götürdü. Bilgehan’da doktorun verdiği reçeteyi hemşire kıza vererek dışarı çıktı. Alparslan içeride rötgeninin çekilmesi için kendini mavi gözlü, sarışın, inceyapılı hemşireye teslim ederken, Bilgehan bekleme salonuna geçip önündeki masaya konmuş haftalık magazin dergilerine bakıyordu. Çay içmek istediysede, ta bodrum katına inmesi gerekiyordu. Hastahanenin çay ocağı ve kantini oraya konuşulandırılmıştı. Bir ara kalkar gibi yapsada, gözü basmadı bir kaç dakikalık rötgen için aşağılara inip çay almaya.
Hemşire işini bitirmişti.
’Haydi geçmiş olsun kardeşim, yarım saat sonra rötgen filimlerini biz teslim ederiz doktor beye. Siz gidin aşağıda bekleyiniz!’
’Ama doktor bizim getirmemizi demişti!..’ dedi Bilgehan.
’ Fark etmez kardeşim. Siz zahmet etmeyiniz diye ben teslim ederim doktora, endişelenmeyin!’
’Peki öyleyse, biz aşağıya iniyoruz’ diyen Bilgehan, Oğuzhan’ın koltuğuna girerek aşağıya indiler.
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
12 Ağustos 2016 Cuma 3.55 Akşehir
YORUMLAR
Evet Zafer bey ne zor yıllardı o yıllarımız, içtiğimiz sigara, okuduğumuz gazetemiz, giyim tarzımız bile problem olmaktaydı.Umarım o acı ve zor günlerimiz olmaz bir daha..Diğer yazılarınızı da okudum,lakin teknik bir hatadan dolayı yorum yazamamıştım, bilginize...
Diğer bölümlerinizi de okumak dileğimle efendim...
Selamlarımla...
direniş
Ben okumuş kabul ediyorum zaten
Sizin o vefalı yüreğinize selam olsun
saygı ile...
direniş
Elbette iyi günler değildi o günleri yaşayan biri olarak. Ger.i değişen ne ki?
Yıllara göre yeni yeni belalar tüketüyorlar vatan evlatlarını birbirlerine düşürmek için. +0 yıldır Hollana'da yaşıyorum; bizim ülkede olan öürenci olaylarına asla rastlamadım. Olay çıkaranların okulu derhal bitirilir...
Bir iki yazıdan sonra yolculuk Ordu Çamaş'a başlayacak ve aşk ateşi harlaancak üstadım :)
Vefalı yüreğinize selam olsun..
direniş
Elbette iyi günler değildi o günleri yaşayan biri olarak. Ger.i değişen ne ki?
Yıllara göre yeni yeni belalar tüketüyorlar vatan evlatlarını birbirlerine düşürmek için. +0 yıldır Hollana'da yaşıyorum; bizim ülkede olan öürenci olaylarına asla rastlamadım. Olay çıkaranların okulu derhal bitirilir...
Bir iki yazıdan sonra yolculuk Ordu Çamaş'a başlayacak ve aşk ateşi harlaancak üstadım :)
Vefalı yüreğinize selam olsun..
direniş
Elbette iyi günler değildi o günleri yaşayan biri olarak. Ger.i değişen ne ki?
Yıllara göre yeni yeni belalar tüketüyorlar vatan evlatlarını birbirlerine düşürmek için. +0 yıldır Hollana'da yaşıyorum; bizim ülkede olan öürenci olaylarına asla rastlamadım. Olay çıkaranların okulu derhal bitirilir...
Bir iki yazıdan sonra yolculuk Ordu Çamaş'a başlayacak ve aşk ateşi harlaancak üstadım :)
Vefalı yüreğinize selam olsun..