- 472 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Çobanın Oyu
’’Benim oyum ile çobanın oyu bir mi?’’ Fi tarihinde Tirmanya dan bir manken
Tirmanya’da seçimlerin yapılma zamanı gelmiş çatmıştı. Tirmanya’nın önde gelen, güzel manken ve aynı zamanda oyuncularından Hatice Taşçıoğlugiller de akıl baliğ olduğu için oy kullanma ehliyetine sahip bir bayandı. Bilgi ise bilgi, kültür ise kültür, güzellik ise güzellik, bunların hiç birisi manken kızımızın beş on santim yöresinden yakınında bile geçmemişti. Her ne kadar siyasi bir partiye aktif üye değilse de zaman zaman da olsa yani ayda bir bilemedin iki kere gazetelerin köşe yazarlarının bir iki tanesini, gündelik fal yorumlarını bitirdikten sonra mutlaka okurdu. Hele hele de seçimler yaklaştıkça, bu okumalar hafta da, on beş günde bire bile çıkardı. Bir de hakkını yemeyelim, televizyonlarda ki siyasi tartışmaları mutlaka sonuna kadar izler, hatta tuvalete bile gitmez, o an da nereye denk gelirse bırakırdı. Lafı çok uzattık gelelim seçimlere...
Güzel bir pazar günü Tirmanya seçim sandıkları Tirmanya halkının önüne konmuştur. Ve ne tesadüf ki Erzincan’ın bir köyünden altı ay önce İstanbul’a göçmüş olan Çoban Rüstem’de bu seçimlerde Hatice Taşçıoğlugiler’in kullandığı sandıkta oy kullanacaktır. Hep peş peşe mi gelir bu tesadüfler. Yine ne büyük bir tesadüf ki oy kullanma sırasında Hatice Hanım ile Çoban Rüstem oy kuyruğunda arka arkaya sıradadırlar. Aralarında konuşmaya başlarlar, bakalım kulak verelim ne konuşuyorlar...
Rüstem - Ben seni bir yerlerden tanıyorum sanki abla.
Hatice - Tanırsın nerede gördün söyle bakalım?
Rüstem - Reklam mıydı yoksa televizyon muydu abla?
Hatice - Biraz daha zorla bakalım.
Rüstem - Yoksa dur bakayım, sen bizim karşı apartmanda olmayasın?
Hatice - Televizyondan karşı apartmana dönme şimdi.
Rüstem - Hah şimdi buldum sen bizim on numaranın geliniydin sanırsam.
Hatice - Yok deve, ne güzel televizyondan gidiyordun, devam et, manken ya da oyuncu olabilir miyim?
Rüstem - Yok be abla senden oyuncu olmaz gibi.
Hatice - A bak darılırım şimdi kız niye ki?
Rüstem - Ben çobanım abla, Erzincan’da dağda oyuncular ile pek işim olmazdı.
Hatice - Dur bakalım çoban, gel ben sana bir imzalı resmimi vereyim de sakın beni unutma, bak vallahi küserim bilem unutursan.
Rüstem - Tamam abla sağ ol.
Bu arada oy verme zamanı iyice yaklaşmıştır. Hatice Hanım sandık başkanına yaklaşır ve mührü alır. ’’Mühür kimdeyse Süleyman O’dur’’ veciz cümlesini hatırlar bir an da lakin O bir bayandır, Süleyman olacak durumda değildir. Oy verme yerine doğru sakince ilerler. Oy verme işlemini gerçekleştirir ve mührü geri verirken sandık başkanının kulağına eğilerek bir şeyler söyleyecektir.
Hatice - Sayın Başkan benden sonra oy verecek arkamda ki arkadaş çobanmış, herhalde benim oyum ile onun oyunu aynı derecede değerlendirmeyeceksiniz umarım?
Sandık Başkanı - Siz ne diyorsunuz Hatice Hanım ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? İyi misiniz, sarhoş musunuz? Her oy bir değerdedir.
Hatice - Yapma kız, sandık başkanı. Vallahi bir daha ki seçime oy vermeye gelmem bak, benim oyum ile çobanın oyunu bir sayarsan.
Sandık Başkanı of puf çekmekte ve saçını başını yolmaktadır. Hatice Hanımı başından savamayacağını anlayınca işletmeye karar verir inceden inceden.
Sandık Başkanı - Tamam Hatice Hanım sandıklar kapansın, oy verme işlemi bitsin, sizin oyunuza farklı bir muamele yapar iki ya da üç saydırmaya bakarız. Seçim Saydırmaları Genel Müdürü arkadaşımdır, bizzat görüşeceğim onun ile...
Hatice - Aaaa Öyle bir müdürlük mü var? İlk defa duyuyorum.
Sandık Başkanı - Evet, evet bu çok yeni bir müdürlük. Hallederiz sizin işinizi...
Hatice Hanım rahatlamıştır.
Hatice - Hah bunu de Sayın Başkan ciğerimi ye.
Sandık Başkanı - Aman estağfurullah, sizin oyunuz kıymetli olduğuna göre ciğeriniz de kıymetlidir, ne haddimize efendim. Açlıktan ölsek yine de yemeyiz ciğerinizi.
Hatice - Buradayım, sandıklar açılınca bizzat başında durup bakacağım. Dediğiniz gibi benim oyumu iki üç daha fazla sayacak mısınız?
Daha sonra Çoban Rüstem sandığa gider ve oyunu kullanır. Bir müddet sonra sandıklar kapanmış, oy sayımına geçilmiştir. 617 Numaralı sandıkta sandık kurulu başkanı ve üyeleri, parti gözlemcileri ile Hatice Hanımında aralarında bulunmasıyla oylar sayılmaya başlar. Diyaloglar aşağıda ki gibi gelişir.
Hatice - Tüh hangisi ki acaba benim oyum.
Sandık Başkanı - Keşke zarfı işaretlese idiniz Hatice Hanım.
Hatice - Yok be anam, ben demokrat bir insanım, hiç zarfa işaret koyar mıyım.
Sandık Başkanı - O zaman nasıl biliriz ki?
Hatice - Hakkaten be tüh! Bu hiç aklıma gelmemişti. Oylar ile imza atanları saysak.
Sandık Başkanı - Tamam sayalım eşit çıkar zaten bu rakamlar.
Hatice - Deme kız. Hele düşüneyim biraz benim oyu nasıl iki ya da üç sayacağız.
Sandık Başkanı - Üç zorda biraz ikiye indirsek şunu.
Hatice - İki de olur be ama tek oyu saymam kesinlikle başkan bilesin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar bilem giderim diyeyim yani...
Sandık Başkanı - Tamam siz gidin, ben ayarlar akşam iki saydırırım Yüksek Seçim Kurulunu bizzat arayıp. Ayriyetten Seçim Saydırmaları Genel Müdürünü de arayacağım söz size, erkek sözü...
Hatice - Deme be başkan doğru ya Yüksek Seçim Kurulu ayarlar benim oyu nasılsa, senin orada adamların da vardır değil mi?
Sandık Başkanı - Siz hiç merak etmeyin, iyi adamlarımdır onlar benim, bizzat ben ilgilenip hatta cep telefonu ile de çekip size whatsap dan mesaj atarım.
Hatice - Aslansın sen başkan. Böylece demokrasiye büyük bir hizmetin olur senin de benim de. Başka bir daha ki seçimde de aynı sistem, çaktın köfteyi, benim oyum iki oy.
Sandık Başkanı - Tabi tabi ayarlarız ayarlarız dert değil.
Akşam olmuş sandıklar açılmış oylar sayılmıştır. Gece 24.00 sularında 617 Numaralı sandıkta ki oylar tutanağa dökülmüş ve şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır. Kullanılan Oy - 186, Geçerli Oy - 185 Geçersiz Oy - 1
Çok merak ediyorsunuz değil mi? O geçersiz oy kimin acaba diye? Herhalde çobanın değildir. Kimin olabilir? Tutmuş bir de iki yuvarlağın ortasına basmış...
YORUMLAR
Çobanı,mankeni bilmem ama çoğu insanın bilinçli oy kullanmadığı kanısındayım.
Saygılar Ahmet bey
Ahmet Zeytinci
Üstadım, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında mankenden çok çobanımız vardı...
Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki yapılanma girişimleri çobanların olağanüstü fedakarlıklarıyla ilerletildi...
Çobanların sayısının çok çok azaldığı zamanımızda ise mankenler organik et yiyememekten şikayet etmeye başladılar...
Şimdi soralım... Bir çobanın oyu kaç yüz mankenin oyuna eşittir?...
Şimdi bu kimisine demagoji gibi gelir...
Ne var ki hesap ortada!...
Saygılarımla.
Ahmet Zeytinci
güzel bir mesaj vardı ve gülümsettiniz Hocam teşekkürler kaleminize sağlık :))
Ahmet Zeytinci
Sevgili Ahmet hocam, ironi de, anlatış da süperdi. Demokrasiyi içine sindirememiş insanların takıntısıdır bu söz. "Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?" Yoksa dağdaki çobandan gerçekten daha aydın olduğunu varsayacağımız insanlar böyle bir üsluba baş vurmaz. Ben de bir zamanlar, "falancanın g.t kılıyım" söylemine kızıp, falanca kişiye oy verenleri o sözle niteleme gayreti göstermeye kalkışmıştım. Sonradan bu ön yargımdan dolayı, kendi kendimin suratına tüküremediğim için avcuma tükürüp suratıma sürdüm... Ben demokrasiye aşık biriyim, nasıl yapabilirim böyle bir ayırımcılık...Naim olduktan sonra seçimlerde filanca kişi kazanınca seçim sonuçlarını bu çobanlara ve g.t kıllarına bağlayıp tepki gösterenlere, bir iki yerde "demokrasiyi içinize sindirmelisiniz" diyecek oldum, ağız dolusu küfür edildi. Evet, demokrasiyi içine sindirememiş herkes ahmak ve ahlaksız oluyor maalesef... SELAMLAR, SAYGILAR