Bir Varmış Bir Yokmuş
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Artık tanışmıyoruz, belki bir zamanlar...
Hiçe sayılmak için sevilmişim, senin hiç dediklerinden daha var değilim şu an, sadece hiçim...
Suya yazdığımız yazılarımız var, hiç kimse okumamışken buhar olup gittiler.
Kızgınım, tutup saçlarından sokak ortasında azarlamak istiyorum seni, sonra yedi cihana “işte adam dediğiniz buymuş” demek, sevdiklerinden intikam almak istiyorum, nefreti bilmeyen şu çocuk yüreğime ektiğin tohumlar var ya; şimdi boy verdikleri için memnunum, senden daha çok nefret ettiğim hiç kimse yok.
Çelik gibi duruşunun ardında yedi yaşında bir oğlan çocuğusun, bunu bir ben biliyorum, lütufların için kendinle gurur duyuyorsun, bense lütuflarının altında yatanlarla ilgileniyorum, kimi daha çok sevdiğini merak ediyorum en çok?
Bir masal kahramanı için en uygun kıyafetler ve en uygun zamanlama varken senden vazgeçmek için deli olmalıydım, şimdi senden vazgeçmiş olmayı yeğliyorum, ama kıyılarında gezindiğim sevda tarlasında uçuşan polenler var ya, bana bir dahaki baharı bekle diyor, bende kalan son tekliğimi bozdurmadan öylece duruyorum.
Son tekliğim sana elveda demek için, nasıl gittiğimi bile anlamayacaksın, neden gittiğimi ise, belki... Seni tam yolun ortasında düşlerinle ve düşlemekten korktuklarında bıraktığımda, kızgınlığın ve öfken buğulandığında cama değen parmakların gibi “bir varmış, bir yokmuş” diyerek dökecek içini.
Seni kendimden azat ediyorum, artık emekliye ayrılma vakti, toplayıp pılımı pırtımı, yaşam salına atladığım gibi açık denizlerdeyim.
Bir lokma ekmek, yetecek kadar su ve senden aşırabildiğim ne varsa hepsi yol arkadaşım, kah kendimle dertleşeceğim kah yalnızlığımla, seni aramak aklıma bile gelmeyecek, ama bileceğim; sen beni hep anacaksın!
Çoraplarından yayılan kokuya rağmen değiştirmek aklına gelmeyecek, saçlarından mesul olduğu bileceksin, ama öyle dağınık bırakacaksın ki, adını berduşa çıkaracaklar, arada sokağa çıkacaksın, belki aylarca sonra, güneşin seni ısıtmadığını göreceksin, güneş ateş topu olmuş yüreğinde duracak. Paraya kıymet vermediğin için bir apartmanın bodrum katında sabahlayacaksın, üç kuruşa talim etmeye alışmış bedenin isyan etmeyi bile lüks sayacak.
En çok beni anacaksın!
Dostlarından arınmış görünüyorsun, dostların ardımdan yas tutuyorlar, bir kendinle barışmış gibisin, diğerleri için meydan savaşları sürüp gitmekte...
Gerçekten kendinle barıştın mı?
Artık dibimde bitemeyeceksin, ne sen, ne bir başkası...
Bir daha ki baharlarıma elveda demek en akıllıca olanı, bu bile sana bir ödül belki, ama o kadar yorgunum ki; buna dahi aldırmıyorum.
Birazdan, bütün bir hayatı, kocaman bir poşete kaldırıp, ağzını sıkıca bağlamış olmanın büyük hüznü, ama kendimi bulmanın derin hazzıyla senden koşarak uzaklaşıyor olacağım, sen kocaman bir dünyanın minicik yüreğini barındıran hoyrat adam;
Nehirde akıp duran suyu hatırla, sen o susun, önüne çıkan ne olursa olsun, hiç umarsızca yanında götürdün, bir tek an bile olsa sorgulamadın “gelmek istiyorlar mı?” diye, artık nehir bensiz akmak zorunda, ben kendimi o çamurlu kıyıya bırakıyorum.
TALAN AYŞE KANCA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.