- 972 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
BİRAZ DA SPOR DİYELİM Mİ?
Evet..Bu gün biraz spor diyeceğiz ama hiç heveslenmeyin, futboldan bahsetmeyeceğim. Eee neden bahsedeceğim o halde?
Olimpiyatlardan ama Türkiye’nin oplimpiyat maceralarından bahsetsem?
‘’Olur hocam !’’ dediğinizi duyar gibiyim o halde başlıyorum.
Mesela milli formamız olan ay yıldızlı formayı giyen ilk milli sporcumuz kim? Ya da kimler.
Bu sorunun cevabına geçmeden önce Türk Milletini uluslarsarası bir yarışmada ( Olimpiyatlarda ilk kez temsil eden sporcuu kim?) Oradan başlayalım.
Türklerin olimpiyatla tanışması ilk kez 1908 yılında olur. Aslında o dönemde Osmanlı Devleti de bir Olimpiyat Cemiyeti kurmuştur aynı tarihte ama olimpiyatlara katılmak gibi bir amacı yoktur.
İşte o yıl İstanbul’a gelen Ulıslararası Olimpiyat Komitesi başkanı Pieerre de Coubertin’e Galatasaray Lisesi öğrencisi Aleko Mulos tercümanlık yapar. Aleko aynı zamanda Tatavla Heraklis Jimnastik Klübünde de Jimnastik yapmaktadır. Pierre de Coubertin bu genci olimpiyatlara davet eder ve hatta alır götürür. Böylece ilk olimpiyat sporcumuz işte bu Aleko Mulos olur. Tabii ki Aleko Mulos’un katıldığımız ilk olimpiyat olan Londra Olimpiyatında elde ettiği hiç bir başarı yoktur.
1912 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti Stocholmde yapılacak olan 5. Dünya olimpiyatlarına katılma kararı alsa da bu iş için para harcamak istemez. Ama işin garibi bir olimpiyat komitesi kurulmuştur ve başına da Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmiştir.
Selim Sırrı Bey olimpiyat için zamanın Sabah ve İkdam gazeteleri vasıtasıyla sporcu arar. Ancak sporcular her türlü masraflarını kendileri karşılayacaklardır.. Öyle olunca başlarda üç beş beş kişi müracaat etmişken sayı sadece ikiye düşer.
Gelelim işin daha da ilginç kısmına: Bu iki kişi Ermenidir. Yani iki Ermeni vatandaşımız olan Mıgırdıç Makaryan ve Vahram Papazyan ‘’ Bize lisans ve izin verin, biz Devletimizi temsil ederiz’’ derler.
Lisanslar Selim Sırrı Tarcan tarafından hazırlanır. Vahram Papazyan 1500 Metre koşuda, aslında bir gülle ve disk atıcı olan Mıgırdıç Makaryan ise pentatlonda Osmanlı Devletini temsil edeceklerdir.
Her şey hazırdır ama para önemli bir sorundur. Çünkü bu iki Ermeni vatandaşımızın her ikisi de öyle zengin aile çocukları değillerdir. Mesela Vahram Papazyan bir gazete bayiinin oğludur.
Paranın cüz’i bir kısmı Vahram’ın spor yaptığı Ardavast Kulübü tarafından, önemli bir kısmı da Arnavutköy Tiyatrosunda tertiplenen özel bir gecenin geliriyle sağlanır.
Vahram ve Mıgırdıç Stockholm’e geldiklerinde caddelerin olimpiyatlara katılan devletlerin bayraklarıyla süslendiğini, buna mukabil Osmanlı Devleti’nin bayrağının hiç bir yerde olmadığını görürler. Doğruca Türk elçiliğine giderek buraya Osmanlı Devlitini temsil etmek için geldiklerini, olimpiyat kortejinde Türk Bayrağı taşımak istediklerini belirtirler. Bu istekleri büyük elçi tarafından elbette sevinçle karşılanır. Ama bu kadar da değil. Bu iki sporcu kırmızı birer atlet alıp bunun göğsüne beyaz ay yıldız dikilmesi için büyük elçinin eşinden ricada bulunurlar. Tabii ki bu ricaları da yerine getirilir. Böylece olimpiyatlarda ilk kez ay yıldızlı formayı giyemek şerefi, daha da doğrusu ay yıldızlı forma fikri bu iki Ermeni sporcu olan Vahram Papazyan ve Mıgırdıç Makaryan’a aittir.
Olimpiyatlarda ise Mığırdıç pentatlon dalında hiç bir başarı elde edemezken, Vahram 5 Mayıs 1912 de 1500 metre koşuda yarışın son 25 metresine kadar pek çok sporcunun önündeyken son 25 metrede yığılır kalır. Çünkü bir yarış pistinde koşmak her gün Galatadan Cağaloğlu’na koşmaya benzememektedir. ( Vahram’ın koşu idmanı buydu. Babasının satacağı gazeteleri almak için her gün bu mesafeyi koşuyordu. Bir antrenörü filan yoktu.)
Peki bu iki genç Türkiye’ye döndüklerinde nasıl ödüllendirildiler dersiniz?
İleride Türk siyaset ve sporunda ismini çok duyacağımız Selim Sırrı Tarcan Türkiye’ye dönüşte bir gazetede yazdığı yazıda ‘‘Gözlerim doldu. Olimpiyatlarda bütün milletler temsil edilirken Türkler yoktu’’ diyerek ödüllendirmiştir (!) olimpiyat tarimizde ilk kez ay yıldızlı forma ile ülkemizi temsil eden temsilden de öte ay yıldızlı forma düşüncesini ortaya atan bu iki Ermeni genci Osmanlı vatandaşını. ( Günümüzde Elvan Abelyegese için ‘’ Devşirme sporcu istemiyoruz’’ Diyen gerzeklerin atalarından biri sanırım bu Selim Sırrı Tarcan’dır. O Selim Sırrı Tarcan ki bir İsveç halk şarkısının ( Tre tradelle şantör= Üç şırfıntı kız ) notalarını alıp Türkiye’ye getirmiş, bu şarkı daha sonra Türkiye’de ‘’ Gençlik Marşı ( Dağ başını duman almış) olarak okunup söylenmiş ama ‘’ Yahu bu devşirme bir şarkı’’ Diye milliyetçilik damarları kabarmamıştır ama olimpiyatlara ilk kez ay yıldızlı forma ile çıkan sporcularımızın Ermeni olması gözlerini dolu dolu etmiştir.
Neyse…
1920 de Anvers’te yapılan olimpiyatlara Almanya ve Almanya ile aynı safta I. Dünya Savaşına katıdığı için savaş suçlusu olarak görülen Osmanlı Devleti davet edilmemiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında Atatürk’ün teşvikleri ile Spor Bakanlığına ayrılan 50.000 Tl lik bütçenin 27.000 Tl si olimpiyat için haracanarak 35 kişilik bir sporcu kafilesi Paris Olimpiyatlarına gönderilmiş ancak gerek 1924 Paris gerekse 1928 Amsterdam olimpiyatlarında sadece Güreşçimiz Tayyar Yalaz dördüncü olabilmiştir.
İlk madalyalara gelince:
Olimpiyatlarda aldığımız ilk madalya 1936 Berlin olimpiyatlarında gelmiştir. Güreşçimiz Ahmet Kireççi ( Ki Mersinli Ahmet olarak bilinir.) ilk madalyamızı almıştır: Bronz madalya… Ancak hemen iki gün sonra Altın Madalya da gelmiştir. Yine güreş bransından…Güreşçimiz Yaşar Erkan Türkiye’ye olimpiyatlarda ilk altın madalyayı getiren sporcumuz olmuştur.
Peki olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcumuz kimdir?
Evet olimpiyatlara kadın olarak ilk kez dünyaca ünlü bir profesörü gönderdik. Yanlış okumuyorsunuz. Dünyaca ünlü arkeolog Halet Çambel Türkiye adına olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcumuzdur.
Efendim Halet Çambel elbetteki bir profesör olarak katılmadı olimpiyatlara.
1916 Berlin doğumlu olan Halet Çambel Türkiyede Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde okurken eksrime merak sarmış ve bu sporu bayağı öğrenmişti. 1936 Berlin Olimpiyatlarına kadın sporcu olarak eksrim dalında Halet Çambel gönderildi. Ancak hemen belirtelim bir bayan sporcu daha vardı yanında: Suat Fetgeri (Aşeni)
Halet Çambel de Suat Fetgeri de Beşiktaj Jimnastik Kulübünün( BJK) sporcularıydılar ve her ikisi de eksrim dalında Türkiye’i temsil edeceklerdi. Suat Fetgeri aynı zamanda BJK nın kurucularından Ahmet Fetgeri’nin kızıydı.
Bu iki bayan sporcu Türkiye’nin olimpiyatlara gönderdiği ilk bayan sporcular olmanın dışında dünyada olimpiyatlara katılan ilk Müslüman bayan sporcu olma özelliğine de sahiptirler.
Olimpiyatlara katılan ilk Türk ve ilk Müslüman bayan sporculardan Halet Çambel Hitler’in ilgisini çeker her nedense. Onunla özel olarak görüşmek ister ille velakin Halet Çambel bu isteği ‘’ Hükümetin izni olmadan böyle bir görüşme yapmam mümkün değil’’ Diyerek geri çevirir.
Maalesef bu iki bayan sporcumuz eksrimde herhangi bir başarı elde edemezler.
1936 olimpiyatlarının bir başka özelliği işe şudur: Sporcularımız son kez bu olimpiyatlara kollarında ve göğüslerinde ‘’Altı ok ‘’ amblemi ile ile çıktılar.
2014 yılına kadar yani 98 yaşına kadar yaşayan Halet Çambel, Türkiyede daha sonraları pek çok arkeolojik kazılara başkanlık yaptı.
II. Dünya Savaşı sebebiyle 1940 ve 1944 yıllarında olimpiyatlar düzenlenmedi.
1948 Londra olimpiyatlarına gelince:
Türkiye’nin en fazla madalya topladığı olimpiyat bu oldu. Serbest güreşte altı altın madalya alan Türkiye bu dalda olimpiyat şampiyonu oldu. Grekoromende 1 altın 4 gümüş madalya elde edildiği gibi atletizmde Ruhi Sarıalp atletizmde Türkiyeye ilk kez bronz da olsa bir madalya getirmişti.
1960 Roma olimpiyatlarına sporcularımız ihtilal sebebiyle iyi hazırlanamadıkları halde bu olimpiyatta dokuz madalya çıkardılar ( Güreşte 7 altın 2 Bronz madalya )
Kadınlarda madalya çok geç geldi. Olimpiyatlarda ilk kez madalya alan kadın sporcumuz Hülya Şenyurt oldu. Hülya Şenyurt 1992 de Barcelona’da Judo dalında bronz madalya aldı. Gözteri sporu olarak kabul edilen teakwondo dalında ise aynı yıl Ayşegül Ergün gümüş, Arzu Tan bronz madalya aldılar.
Kadınlarda ilk altım madalyamız ise 2004 yılında halter sporundan geldi. Halterde Nurcan Taylan ülkemize olimpiyatlarda ilk kez altın madalya getiren sporcumuz oldu.
Spor bir derya..Yaz yaz bitmz elbette ama benden şimdilik bu kadar.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba hocam, Ermenilerle ne güzel anlaşıyormuşuz ne vardi sanki şu soykırım(!) sorununu çikarmasaydilar.
Yazdıklarına bakinca olimpiyatlarda güreşten başka gözle görulür bir başari yok. Ne de olsa yigit bir milletiz ya başkasi da beklenemezdi.
Emeğin için tesekkürler, selamlar.
sami biberoğulları
İnşallah güreş dışında da madalyaları topladığımız günler gelir. Haa bu arada halterde de bayağı topladık zaman zaman.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam çok ama çok güzel bir konuyu ele almış ve çokta güzel yazmışsınız gönülden kutlarım.
Söylemesi ayıp gençlik yıllarımda sırf siyasetle uğraşmadım. Naçizane ben de azıcık sporla ilgiliydim uluslar arası olmasa da ülke içinde organize edilmiş müsabakalarda çeşitli derecelerim oldu. Boks sporuyla ilgilenen bir arkadaşımın antrenman yaptığı fındıkzade deki spor salona gidip arkadaşımın ve diğer sporcuların yaptığı antrenman maçlarını tribünden izlerken adının Ahmet olduğunu arkadaşımdan öğrendiğim yetmiş yaşlarında bir adam, boş tribünde tek başıma otururken bana sen ne yapıyorsun burada diye sordu. Bende arkadaşımın ismini verip onu seyretmeye geldiği mi söyledim. Adamda bana yarın seni burada ringde göreceğim deyip dönüp arkasını antrenman yapan sporcuların yanına gitti. Şaşırdım ve kendi kendime manyak mı bu adam diye söylendim. Nitekim arkadaşıma da ben getirmesi için tembihte bulunmuş neyse ertesi günü salona gittik. uzatmayayım ısınma hareketlerinden sonra bana bir çift eldiven verdiler ve bir iki teknik bilginin ardından Ahmet hocanın talimatıyla işi bilen usta bir sporcu ile beni ringe çıkarttı o ana kadar eldivenle hiç yumruk yememiştim velhasıl maç başladı ne yapacağımı da tam bilemiyorum falan derken rakibim bana kroşe tarzı bir yumruk vurdu abartmıyorum ayaklarım yerden kesildi ve resmen çizgi filmlerin de olduğu gibi gözümün önünde yıldızlar uçuştu Ahmet hoca başıma gelip hadi kalk diye bağırıyor ama feleğim şaşmış kalkar mıyım, sonrası nemi oldu o kulübe kaydımı yaptırdım aradan geçen zaman içerisinde hem *oksu çok sevdim hemde Marmara bölgesi kulüpler arası turnuvalarda kulübümü temsiletme fırsatını yakaladım. Kulübümü temsilen orta sıklette katıldığım maçlarda nakavtla sonuçlanan önemli sayıda başarılarım oldu. Ama manevi anlamda ondan da önemlisi milli *oksörlerimizden sevgili abim ve hocam Cemal Kamacı ve Kadir Yüceler ile antrenman maçları yapma şansım ve ayrıcalığım oldu.
Biraz yorum biraz anı paylaşımı oldu ama idare et hocam...:)
İçtenlikle söylüyorum bu yazınız her yönüyle müthiş bilgiler veren nefis bir çalışma oldu mümkünse bu konuyu yazı dizisi olarak ele alırsanız çok güzel olur?
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Demek *oksördün.
Lisede okurken bizim beden eğitimi salonumuzda da *oks eldivenleri vardı. Bir gün amatör *oksörlük yapan bir arkadaşla karşılıklı taktık eldivenleri. Arkadaş bana vurmadı bile. Bir hareket yaptı gözlerim sulandı, önümü göremiyorum. Böylece başlamasıyla bitti benim *oks hayatı.
Bir dizi yapar mıyım? Sanmıyorum. Spordan o kadar uzağım ki...
Selam ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Ülkede kenarda köşede kalmış ne nice sporcularımız var onun için böyle bir yazı dizisi çok anlamlı olur diye düşünüyorum. Haklı olarak sen yaz o zaman diyebilirsiniz ama ben sizin gibi anlatamam hatta bunu bir fıkrayla da örneklerim ama yeri değil.))))))))
Saygı sevgilerimle.