- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜÇLÜNÜN ANAYASASI
Sonunda söz döndü dolaştı "başkanlık" arayışları üzerinden yeni anayasada düğümlendi. Sahi nedir anayasa? Güçlülerin, haklarını güçlerinden alıp oluşturdukları sisteme göre tüm toplumu yaşamaya mecbur etmelerinin yasal düzenlemesi mi? Hele güçlülerin; ellerindeki silaha, sermayeye, din ya da ideolojiye sırtını dayadıklarını gözlerinizin önünde bir canlandırın. Kendilerinden olmayanın halini düşünebiliyor musunuz?..
Doğrusu tam da bu tarz bir anayasa ve bundan kaynaklanan toplumsal düzenlerle yönetiliyor olduğumuz için kavga, kan ve gözyaşı içinde boğuşup duruyoruz. Cumhuriyetin ilk anayasasından bugüne, bilmem kaçıncı kezdir düzenlenen anayasaların hepsi bir şekilde gücü elinde bulunduran kesimlerin kendilerinden olmayanı yok sayarak oluşturduklarını artık bilmeyenimiz kalmamış olsa gerek. Elbette ki demokrat olmak gibi iddiaları olan toplumlarda da halktan aldığı güçle çoğunluğu oluşturan siyasal güç yeni bir toplumsal sözleşme yapma (yeni anayasa oluşturma) gereği duyabilir. Ülke, bir darbeci topluluğun silah zoruyla oluşturduğu anayasa ve siyasal sistemle yönetiliyorsa bu ahlaki bir zorunluluktur da.
Anayasa oluşturulurken temel sorun, gerçekten demokrasi bağlamında toplumun tüm kesimlerinin birey ve topluluk olarak var oluşlarıyla ilgili standart(eşit) haklarla donatılmasının amaçlanıp amaçlanmadığıdır. Çünkü akıl sahibi herkesin gördüğü gibi bizde Cumhuriyet ile birlikte bir toplum mühendisliği amaçlanmış, gücü elinde bulunduran kesimler "En doğru görüş bizimkidir, herkes bizim düşündüğümüz gibi yaşayacak." demeleriyle birlikte başlayan süreçte zaman zaman azalan ya da artan bir dozda sistemle toplum arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Sistemin kendisine biçtiği yaşam biçimini beğenmeyen kesimler onunla kavgalı bir ilişki sürdürürken, gücü ellerinde bulunduranlar çoklukla itirazcı kesimleri hain ve dış güçlerin maşası olarak tanımladılar. İşin ilginci bu durum iktidarı ele geçirenler ne kadar farklı kesimden olursa olsun hiç değişmedi. Ancak zamanla sistemi ele geçirenlerin farklılaşması onunla kavgalı olan güçlü bir itirazcı grubun varlığını hiç engelleyemedi. İşin gerçeği kişiler, anlayışlar, inançlar değiştiği halde kendinden olmayana bakış açısının hep aynı kalmasında yatıyordu. Asıl sorun da bu olsa gerekti... Yani toplumsal uzlaşmanın merkezi olması gereken anayasa ve ondan kaynaklanan siyasal-sosyal sistem, toplumun genelini farklılıklarıyla birlikte eşit haklar çerçevesinde kucaklıyor olmayı beceremiyordu. Daha doğrusu bu özellikleri taşısın istenmiyordu!..
Günümüzde ne yazık ki ülkenin dağ gibi büyüyen sorunları silahlı çatışmalar nedeniyle sağlıklı bir biçimde tartışılamamaktadır. Anayasa tartışmalarında bir kesim liderlerini geniş yetkilerle donatarak başkan yapma düşleriyle yatıp kalkarken, karşısında yer alan ve bu görüşe şiddetle karşı koyan taraf, bu düşe mutlaka engel olmaları gerektiğiyle ilgili alternatifler peşinde koşup durmaktadır. Toplumun zirvesinde gerçekleşen bu demokrasinin seçilmişlerinin kavgası insana ister istemez "Atlar tepişir, eşekler ölür." Atasözünü çağrıştırıyor. Zira her zaman olduğu gibi iç çatışmalardan toplumun ileri gelenleri değil, yoksul kesimleri büyük zarar görüyor. Çok da sorgulama ve yaşadıklarından dolayı kendisini yöneten ya da yönetmeye aday olan kesimler nedeniyle sıkıntılı bir yaşam sürdürmekte olduğunu düşünmeyen bu geniş kesimlerin elbette ki sonsuza kadar hep bu düşüncede olmaları söz konusu olamaz.
Gelecekte daha büyük sorunlarla boğuşuyor durumuna düşmemek için anayasanın var oluş amacına dönük olarak düzenlenmelidir. Bu bağlamda anayasa, tüm toplum kesimlerine eşit sosyal-siyasal hak ve görevlerle, bireylerin kendi var oluşlarıyla getirdikleri bireysel özelliklerini en üst düzeyde gerçekleştirerek, içinde bulundukları toplumu daha ileri bir yaşam standardına kavuşturmalarına katkı sağlayacak bir yapıda düzenlenmelidir. Oluşturulacak yeni anayasal düzenle batı toplumlarında olduğu gibi devlet, toplumun tüm kesimlerine eşit bir mesafede konumlanarak, onların hizmetinde olduğunu ilan edip, uygulamada da bunu kanıtlamalıdır. Unutulmamalıdır ki toplumsal-siyasal yapılar bir kişi veya grup çıkarları temel alınarak düzenlenemez. Üstelik bugün birtakım nedenlerle oluşturduğunuz ve bir kesim insanı öne çıkran tek tipçi yaşamı esas alan sistemler, gelecekte bu düzenlemeyi yapan kesimler için bir felakete dönüşebilir. Unutulmamalıdır ki sonsuz iktidar diye bir şey yoktur. İktidar kaybedilince de oluşturduğunuz yanlış düzen sizin canınızın fena halde yanmasına neden olma ihtimali taşıyabilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.