FUTBOL KÜLTÜRÜMÜZÜN GELİŞMESİ İÇİN ŞİDDETİ DURDURMALIYIZ”
“FUTBOL KÜLTÜRÜMÜZÜN GELİŞMESİ İÇİN ŞİDDETİ DURDURMALIYIZ”
Beyaz televizyonun spor muhabiri Devrim Zengi’ yi kanalında ziyaret ettik. Zengi, bize mesleği nasıl seçtiğini, bu meslekte nasıl ilerlediğini, mesleğin altın kurallarını, yaptığı röportajları ve deneyimlerini anlattı. Son dönemlerde futbola hâkim olan şiddeti ve Türk futboluna etkisini konuştuk
Bize kendinizi anlatır mısınız? Bu mesleği nasıl seçtiniz?
-Benim dayım hürriyet gazetesinde gazeteciydi. Onun vasıtasıyla hem futbola merakım vardı hem de amatör sahalarda resim çekiyordum. Maçlara gidiyordum. Derken daha profesyonel maçlara gitmeye başladım. Özel resimler çekmeye başladım. Bu işin asıl başlanması gereken yer orası olduğunu düşünüyorum. Lisans okumadım. Tabi ki okullu olmak iyi bir şeydir. Okula gidip öğrenmek, okullu olmak, tozlu sıralardan gelmek özellikle futbol ve spor branşları için diyorum her zaman daha iyi bir avantajdır. Ancak öğrenci arkadaşlar geliyorlar, pratik yok. Sadece öğrenmişler. Ne olduğunu bilmiyorlar. Ama sahadan gelmiş olsalar oradan başlamış olsalar belki daha çok hayata atılacaklar.
Buralara nasıl geldiniz?
-Ben dayımın vasıtasıyla o işe girdim. Tercüman Gazetesinde amatör olarak başladım. Sonra günaydına geçtim. Yaklaşık 8,9 yıl gazetecilikte kaldıktan sonra Flaş TV’ de televizyonculuğa başladım. Bugün televizyonculuk piyasasında görmüş olduğunuz muhabirlerin, kameramanların yüzde yetmişi mutlaka Flaş TV’de çalışmıştır. Bir şekilde herkes oradan geçmiştir. Gazetecilikten televizyona geçiş biraz zor. Kameramanlık, montaj sunumunu yapıp program hazırladım. Orada başlamam çok büyük bir avantaj oldu. Ondan sonra Star’ a geçtim orda Telegol’de 5 yıl çalıştım. Telegol bizim şimdi yaptığım Beyaz Futbol’un bir okulu. Sinan Ergin, Adnan Aybaba, Erman Toroğlu, Ahmet Çakar olsun Reha Muhtar olsun bunların hepsi Telegol’de çalıştılar. Telegol bu işin en iyi yapıldığı yer. Flaş’ta televizyonculuğu, futbolu da Telegol’de öğrendik. Yaklaşık 15,16 yıl orda çalıştım bize çok şey kattı. Beyaz futbol çok iyi bir format, yani futbollun arka bahçesidir.
Siz işe başlarken birileri yardım etimi yoksa kendi çabalarınızla mı oldu?
-Benim avantajım dayımın spor gazetecisi olmasıydı. Evet, o yardımcı oldu ama yardım ettiği birçok insan da vardı. Onlar hiç gazeteci olamadılar. Birileri size el uzatırsa uzatılan o eli iyi tutmak gerekir. iyi değerlendirmek gerekir. Sıkı tutarsanız bir yerlere gelirsiniz. Herkesin gördüğü ama herkesin yapmadığı şeyleri yapmak zorundasınız. Başarılı olmanın, en iyi işler çıkarmamın nedeni budur. İnsanların hepsi görür. Ama ya cesaret edemiyor ya da yetenek meselesi. Herkes yapamıyor. Soğukkanlı tez canlı olmam benim için en büyük avantaj.
İlk gazeteciliğe başlarken, yöneticilerle, teknik direktör ve futbolcularla nasıl ilişki kuruyorsunuz?
-Antrenmanlar, toplantılar, genel kurullar, kamplar oluyor. Takip ederek başlıyor ilişkiler. Her muhabirin baktığı kulüpler vardır. Mesela ben uzun yıllar Fenerbahçe’ye bakıyordum. Yani kulüp muhabiriysen bağlı bulunduğun kurumda bu kulüple ilgili her şeyi sana sorarlar. Başkanlarla röportaj mı yapılacak, başkanlar konuk olarak mı çağrılacak vs. her şeyden siz sorumlusunuz. Bunun için de sizin sorumlu olduğunuz kulüp yöneticileri, futbolcular ve taraftarlarla aranızın iyi olması lazım.
Spor gazeteciğinde İngilizceyi ne derece önemli buluyorsunuz?
-Şu anda beni en kötü noktamdan vurdunuz(gülüşmeler). Bugüne kadar benim pişmanlık duyduğum her şeyin başında İngilizce bilmemem gelir. Her yurt dışına çıktığımda diyorum ki:” Döner dönmez hemen bir İngilizce kursuna başlayacağım.” İngilizcenin mutlaka öğrenilmesi gerekiyor. Ne kadar dil bilirseniz o kadar avantaj sağlar. Her kulüpte nerde bakarsanız bakın 8, 10 yabancı futbolcu var. Bunlarla, teknik direktörlerle iletişim kurmanız gerek. İngilizce olmazsa olmazlarındandır. Araya tercüman koyduğunda söylediklerini belki de birebir aktarmıyor, makaslayıp öyle aktarıyor. Adamın verdiği cevabı daha farklı yansıtabiliyor.
Spor gazeteciliği seçmek isteyen arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz? Mesleğin altın kuralları ya da püf noktaları nelerdir?
-Bir kere bu işi yapmak isteyen insan gündemi çok iyi takip etmeli. Bütün günlük gazeteleri, dergileri okumalı; ajansları, haberleri futbol yorumlarını çok iyi dinlemeli; ilişkilerini iyi kurmalı, takipçi olmalı, bir işi alıyorsa onu mutlaka yapmalı. Bu meslek çok nankör diyebiliriz. Eğer bugün bu işi yapıyorsan, kalıcı olmak istiyorsan çok çalışmalısın. İnsanlarla iyi ilişkiler kurmalısın. Herkesin görüp yapamadığını, farklı bir şekilde yapmalısın ki bir adım öne geçebilesin. Gazeteci olmak, çok güzel bir şeydir. Eskiden daha da güzeldi. Şimdi şartlar, koşullar değişti. Gazeteciliğin çok albenisi kalmadı. Eskiden haberi saklardık şimdi ise internet haberciliği çıktı. Kulüpten çıkıp buraya gelene kadar bir bakıyorsun her yerde haber var. Doğru ya da yanlış bir şekilde o haber internette yer alıyor. Gazetecilik eskiden saygı görürdü. Ama maalesef günümüzde öyle değil. Bu yüzden gazeteciliğe başlayan arkadaşlar sosyal medyayı kullanmaları çok önemli bir şey. Bir kere kendilerini çok iyi ifade etmeleri gerekiyor. Bu işin içinde olan insanlarla iyi diyalog kurmalı, bir şekilde kapağı buraya atmaları lazım. Bu birinci adım. İkinci adım ise çok iyi çalışmaları lazım. Şimdiki arkadaşlara bakıyorum çok rahat insanlar. Biz eskiden amatör maça giderdik. Amatörden lig maçlara gönderildiğimizde üç gün uyumazdık. Daha birinci ayda arkadaşları Fenerbahçe, Galatasaray maçlarına gönderiyoruz adamın umurunda değil. Burada ne yapabilirim, neler çıkarabilirim diye
Düşünmüyor. Kendini göstermen gerekiyorken o, işimi bitirdim gidiyorum diyor. Üçüncü hedef ise bu sektörde yaptıklarıyla var olmak. Bugün birileri görmezse yarın mutlaka birileri görür seni.
Futbol dışında hangi spor dalıyla uğraşmak isterdiniz?
-Futboldan sonra en popüler olan basketbolu seçerdim. Burada çok önemli bir basketbol yazarı vardı. Şimdi ismini vermek doğru olmaz. Yıllarca gazetelerde yazdı. Ama insanlar onun farkına bir türlü varamadı. Sonra adam basketboldan futbol yazarlığına geçmeye karar verdi. Üç tane köşe yazısı yazdı. Bir anda herkes onu konuşmaya başladı. Sohbet ederken bana:” Yıllarca boşu boşuna basketbol yazarlığı yapmışım. Üç tane futbol yazısı yazdım herkes benden bahsediyor” Demişti.
Kamerun’a gidip futbolcuları yasadıkları yerde ziyaret edip röportaj yaptınız. Bu fikir nasıl filizlendi sizde? Oradaki izlenimlerinizi aktarır mısınız?
-Webo Fenerbahçe’nin oyuncusuydu. Fenerbahçe de yaz sezonu başlamıştı. Lig bitti. Benim onlarla aram iyiydi. İngilizcem çok iyi olmasa da arada tercümanlarla iyi bir diyalog kurmuştum. Daha doğrusu Webo’nun menajeri benim arkadaşımdı. Onun vasıtasıyla oldu. Hem ben Afrika’yı çok merak ediyordum hem de Vebo ‘nun nasıl bir köyde doğduğunun Fenerbahçelilerin merak edeceğini düşündüm. Galatasaraylı Dany de kamerun’daydı. Gittim ama hayal kırıklığı yasadım. Afrika’nın bu kadar kötü olacağını, içecek temiz suyun dahi olmadığını, insanların sefalet içinde yaşadığını gördüm. Şehir merkezinin köyden bir farkı yok. Webo orda krallar gibi karşılanıyordu. Duvarlarda, her yerde resimleri asılıydı. Havalında yarım saat arabadan inemedik. İnsanlar abranın etrafını çevirmiş. Araba hareket edemiyor. Webo’ nun yardımcıları bizi karşıladı. Webo orda şato gibi bir ev yaparak kendine ayrı bir dünya kurmuş. Orasını bir şekilde yansıttık. Benim için çok iyi bir deneyim oldu.
Canlı yayın öncesi ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz?
-Genelde canlı yayın için değil genel anlamda çok titiz bir insan olduğumuz için bir yere gideceksem bir saat öncesinden orda olurum. Benim için sorun değil ama benimle çalışan insanlar için zor oluyor. Her zaman tedbirli olmakta yarar var. İşini sıkı tutacaksın. Yarım saat erken gitmez sana bir şey kaybettirmez. Ama sana çok şey kazandırabilir. Antrenman saat onda ise ben dokuzda orda olurum. Futbolcu gelirken illaki bir şey yakalıyorum. İşimi severek yaptığım için zaman benim için önemli değildi. Canlı yapacağım zaman yayın yapacağım arkadaşlardan en az onbeş dakika önce merkeze bağlanalım, kamerayı kontrol eldim derim. Teknik olarak tamamsan, geriye canlı yayında ne yapabilirsin neler yapmayabilirsin kalıyor. Tabi istenmeyen olaylar oluyor zaman zaman. Canlı yayında neler sorabilirim. Neleri sorarsam nasıl tepkiler alabilirim. Hep kafamda bunları kurarım. ?
Heyecanınızı nasıl kontrol edebiliyorsunuz?
-Heyecan her zaman olmalı. ilk canlı yayını mı Flaş TV’ de, stüdyoda yapmıştım. Çok heyecanlanmıştım. Nerdeyse konuşamıyordum. Benim için en büyük avantaj, yanımda konuklarımın olmasıydı. Tek başına çıkmak daha zordur. Bir sunum yaparsın topu hemen konuklara atarsın. O arada sen düşünürsün, kendini toparlarsın.
Canlı yayına hiç talihsiz bir olay yaşadınız mı?
-Bir gün Ankara’da Cnn ‘de çalışırken maç öncesi yayın yapacaktım. Yayında elimde kadroların isimlerinin yazılı olduğu kâğıt vardı. Ve hava rüzgârlı olmasından dolayı, kağıtlar elimden uçup gitti. Bozuntuya vermedim. Sonra kafadan muhtemelen oynayacak kadroları saydım. Diğer takımı saymadan futbola geçtim, maçı değerlendirdim. Dikkatli olmak gerekiyor. Bir gün de Trabzon’da maç izliyorum Trabzonspor kaybetti. Ve caddede yayın yapıyoruz. İnsanlar çok kızgın. Balkondan bir kadın terlik attı bana. Öbür yandan yaşlı teyzeler patates atıyor. Teyzeler bizi sorumlu tutuyor. Maçı bizim yüzümüzden kaybetmişler gibi davranıyorlar. Biz de hakemler gibi her zaman yalnızız. Futbolcu eleştirir, oyuncu, taraftar eleştiriri. Yeri geldiğinde hakem bile sizi eleştirir.
Canlı yayında Fenerbahçeli taraftarların saldırısına uğradınız? O an neler geçti aklınızdan ?
-Bağdat Caddesi Fenerbahçe’nin kalesidir. Sanırım rekabetten dolayı oraya Galatasaray storu açtılar. Yanlış hatırlamıyorsam bir FB-GS yenilgisinden ya da bir demeç sonrası Fenerbahçe taraftarları o spor mağazasını yakıp yıktılar. Camlarını kırdılar. Ama olay akşam saatlerinde olmuştu. Haberini aldık. Biz gittiğimizde olay bitmişti. Biz onların yanında anons yapıp, canlı yayında şöyle oldu böyle oldu anlatırken, 20-25 kişilik bir grup geldi. Sanırım izleyip öyle gelmişlerdi. Sonra bize: “ neden Fenerbahçe’yi neden kötülüyorsunuz? Fenerbahçe yapmadı bunları. “ diye saldırdılar. İşin garip yanı polislerde 100 metre ilerde hiç müdahale etmeden bakıyorlardı. Onlar saldırdı bize. İki üç kişi fiili müdahalede bulundu. Canlı yayını kesiyim mi kes miyim mi? Diye aklımdan geçiriyorum. Ben olayların bu kadar büyüceğini düşünmemiştim. Sonra soğukkanlılığımı koruyup canlı yayını devam ettirdim. Bir itiş kalkış oldu. Darbe aldık. Karakola gidip şikâyetçi olduk ama sonuç hiçbir şey.
Müdahale etmemelerinin bir sebebi var mıydı?
-Ben de anlamadım. Ya olayın bu kadar büyüyeceğini tahmin etmediler ya da canlı yayında görülmek istemediler. Çünkü ekranda göründükleri zaman sıkıntı yaşıyorlar. Kötü bir şey söylemek istemiyorum ama zaman zaman bizi korumuyorlar. Tabi bu da bilinçli değil. Ekranda deşifre olmak istemiyorlar muhtemelen.
Futboldaki şiddeti nasıl değerlendiriyorsunuz.
-Avrupa’da futbol kültürü var. Holiganlar da var. Ama bizim gibi kavga etmiyorlar. Saha içine girip hakeme saldırmıyor. Az önce beni Karabük’ten hakeme saldıran çocuk aradı 16, 18 yaşında: “Abi benimle röportaj yapacak mısınız” diye soruyor. Ben kendi kendime soruyorum: “Acaba hatta mı ettim. Trabzon’da hakeme yumruk atan taraftarla konuştum. Kötü örnek mi oldu?” diye. Ama ben insanların onun nasıl psikolojide olduğunu görmesini istedim. Zor bir röportajdı. Soruyorum:” Karadenizlisin yakışıyor mu sana, arkadan hakeme saldırıp yumruk atmak.” Adam bana:” fark etmez abi önü dönük olsa da döverdim” diyor. Türkiye’de 6622 diyorlar. İşte şiddete karşı sizi koruyacağız diyorlar. Ama görüyorsunuz ki saldıranın yanına kar kalıyor. Türkiye’de futbol kültürünün gelişeceğini düşünmüyorum. 28 yıl öce mesleğe başladığımda belki daha iyiydi. Her geçen gün kötüye gidiyor. Çok ümitli değilim açıkçası. Türk futbolunun gelişmesini istiyorsak, şiddetin bitirmemiz lazım. Cezalar artırılmalı bence. İnsanların yaptıkları yanlarına kalmamalı. Suçsuz bir hakemi 17 yasındaki bir çocuk darp ediyorsa, yere yatırıp yumrukluyorsa bunun bir cezası olmalı. Cezalar caydırıcı olmalı. Bir daha yapmamalı.
Trabzonlu futbolcu Salih Dursun hakeme kırmızı kart göstererek hem Türkiye’de hem de Avrupa da çok konuşuldu. Siz bu olaya Türk futbol tarihi açısından nasıl bakıyorsunuz.
-Bence büyük bir skandaldı. Maalesef dünyaya rezil olduk. Adam futbol oynamadan halk kahramanı oldu. Salih Dursun Caddesi yapıldı. Türk futbolunun yöneticilerin en büyük hatası tribünleri oynamaktır. Tabi hakem hatta yapacak. Kim hatta yapmıyor. Bende yapıyorum. Sizde yapıyorsunuz. Herkes hatta yapar. Hakem de hatta yapacak. Önemli olan art niyetli olmaması. Bir reflekstir güler geçersin. Avrupa’da olsa bu, Dursun alır kartı gösterir hakeme, insanlar güler ve bitter. Ama bizde kulüp başkanının çıkıp, onu halk kahramanı göstermesi, caddelere adının verilmesi, tişörtlere resminin, bastırılması büyük bir skandaldır. Başarılı olmak için çok çalışacaksın, emek harcayacaksın ve bir yerlere geleceksin
Mesleğinizi yaparken umutsuzluğa hiç düştünüz mü? Bırakıp gitmek istediniz mi?
-Şimdi bile düşünüyorum(gülüşmeler)
Peki, sizi tutan nedir?
-İş yapamadığın ya da iyi yapamadığın zaman sorun oluyor. Gidiyorsun teknik direktör konuşmuyor, futbolcu konuşmuyor kanala bir şey vermek, ekranda bir şeyler göstermek zorundasın. Ben illaki bir şey yapmalıyım. O hafta ekranda bir şey göstermeliyim. İnsanlar benim yaptığı işi konuşmalı. Her hafta bunun mücadelesini veriyorsun. Vermek zorundasın, iyi bir yer gelmek istiyorsan. Eğer yapamazsam hemen bırakman gerekiyor mesleği. O yüzden yirmisekiz yıl öncesi heyecanımı şimdi bile sürdürmeye çalışıyorum. 46 yaşındayım. Her gün, her hafta bir şeyler yapmak istiyorum. Sorun çıkınca bırakmak istiyorsun. Ama yapınca mutlu oluyorsun ve daha yeni şeyler yapmak için çabalıyorsun.
28 yıldır bu mesleğin içinde olduğunuzu söylediniz. Bu zaman içinde yapmak isteyip de yapamadığınız bir şey var mı?
-Aziz yıldırımla röportaj ve canlı yayın yapmayı çok isterdim. Çok konuştum ama stüdyoda konuk olarak ağırlamayı isterdim. Uzun süredir planlıyorum yapmayı ama kısmet olmadı. Daha doğrusu o yapmak istemiyor. Onun dışında yapmak istediğim her şeyi yaptım.
Avrupa’da en beğendiğiniz oyuncu kim? Ronaldo mu Messi mi?
-Ben ikisini de seviyorum. Ronaldo tekniğini hızını, hırsını seviyorum Messi’nin de hızını seviyorum. Messi muhtar gibi adam. Geliyor işini yapıyor, gollerini atıyor, maçı kazandırıp gidiyor. Ama Ronaldo öyle değil. Ronaldo hem popüler.hem sahalarda.Tabi İbrahimoviç’i de unutmamak gerek.
Peki ülkemizde şuanda beğendiğiniz bir futbolcu ya da teknik direktör var mı?
-Beşiktaşlı Atilla’yı çok beğeniyorum. Ama maalesef insanlar çok eleştiriyor. Adam dünya yıldızı olarak bilmediği bir ülkeye geldi. Tüm olumsuzluklara rağmen adam kendini takımına ait hissetti. Mücadele verdi. Kendini gösterdi. Kaleci olarak Volkan’ı beğeniyorum. Profesyoneldir, iyi bir insandır. Zaman zaman tribünleri oynasa da volkan, Muslera iyi bir kalecidir
On yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Planlarınız, hedefleriniz var mı?
-Var hedeflerim. Emekli olduktan sonra bu işi muhabir olarak değil de bir yerde program yaparak devam etmek istiyorum. Öyle imkânlarımız da var. Örneğin tekliflerde var. Ama şuanda iyi bir ekibimiz var. Beyaz Futbol şu anda iyi bir markadır. Beyaz Futbol’un buralara gelmesi için ekip olarak çok iyi çalıştık. Başkan ve yönetim kurulu bizi her konuda çok destekledi. Şimdilik her şey çok iyi gidiyor. Muhabirlik benim için çok önemli. Beni çok mutlu ediyor. Belli bir yasa geldiğimde kendi programımı yapmayı düşünüyorum
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.