- 399 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-SİYASET VE DİPLOMASİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ-
Genellikle totaliter rejimler düşman, dış düşman üzerinden siyasetlerini yürütür ve pekiştirirler. Nazi Almanya’sı ve eski doğu bloğu sisteminde dikkat çekici örneklere rastlanabilir. Sözgelimi, Naziler hayat alanı oluşturmaktadır. Ele geçirmek istedikleri ülkelerde Alman azınlığın tehlikede olduğunu öne sürerler. Akabinde hayatım der, o ülkenin koynuna girerler.
Bir devrin Romen Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku’da bunlardandır. Ancak onun farkı, sistem içi düşman oluşturabilmektedir. Doğu Bloğu mensubu olmasına rağmen öyle değilmiş gibi davranmaktadır. Mesela, tüm Varşova Paktı 1984 Los Angelos oyunlarını boykot ederken Romanya oyunlara katılmaktadır. Bu, Çavuşesku’nun blok ülkelerine karşı bir manevrası olarak düşünülebilir. Blok lideri Sovyet Rusya’da böyle algılamış olmalı. Öyle ki, Politbüro’da homurdanan bir siyasi; hmmhh, cilveleniyor kaltak! Dememiş midir acaba?
Tarih boyunca bu tarz ilginç teknikler vardır. Meşhur Napolyon’un ortalama insan yapsa ihtimal delinin teki denilecek tutum ve davranışlarından söz edilebilir. Mesela, 1805 tarihli Trafalgar deniz savaşında Birleşik Fransa-İspanya donanması İngiltere’ye mağlup olur. Gerçi harp sırasında ünlü İngiliz Amirali Nelson hayatını kaybeder. Bundan dolayı acep İngiltere mağlup sayılabilir mi? Öyle ya Kosova savaşında 1’inci Murad Hüdavendigâr’ın şehit düşmesinden ötürü Sırplar yüzyıllardır zafer naraları patlatmıyor mu?
Ancak Napolyon sonu yenilgi olsa da bir dehadır. Kendisine Nelson’un ölümü üzerinden zafer bildirimi yapacak komutanına valla! Böyle bir zafer ne gördüm, ne de duydum diyebilecek biridir. Nitekim harbin sonunda müttefiki İspanya’ya harp ilan etmesi de bunu gösteriyor. Sonraları Avusturya ile ittifak yapıp kaybettiği bir harbin sonunda da Avusturya’ya saldırması hiç tereddüt etmeden onun yenilgiden zafer çıkartmak isteyen ve bunu başarabilen biri olduğunu gösteriyor bana. Bu açıdan aldığımda Napolyon ile tımarhanelik bir deli arasında ince bir çizgi farkı olmak gerekir. Ne ki, onun sonununda bir tür tımarhane olmadığı söylenemez. Kuşkusuz, hayatın limitsiz kredi açtığını söylemek çok zordur.
Peki, bu tip insanlarla nasıl başa çıkılır? Hiç şüphe yok ki, diplomasiyle. Örneğin, Napolyon’un arkasında bankerler olduğu gibi karşısında ise Metternich vardır. Avusturya’lı diplomat, yıllarca ülkesinin Paris büyükelçisidir. Napolyon ile dostluk ve iyi ilişkiler kurarken gerçekte kinini kalbine gömmektedir. Gülün solacağı akşamı beklemektedir.
Nitekim 1815’den itibaren otuz yılı aşkın bir süre Avusturya başbakanı olarak Avrupa’nın gerçek lideri olacaktır. Açıkçası Viyana Kongresi ile beraber Napolyon sonrası Avrupa’nın planlamasını yapar ve yönetir. Metternich Fransız ihtilalinin ürünü olan Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik, Hürriyetçilik gibi kavramlara karşı çıkar. Bunları düşman ilan eder. Bu tip unsurlar ünlü diplomata göre anarşi unsurudur. Metternich, Avrupa’nın giderek Osmanlı’ya karşı kullandığı tüm unsurları Avrupa sathında devre dışı bırakacaktır.
Bu arada diplomasi demişken Keçecizade Fuat Paşa fıkrası da fena gitmez hani. “Fransız imparatoru 3’üncü Napolyon bir gün opera salonuna girerken Osmanlı sefiri Keçecizâde Fuat Paşa’nın ayağa kalkmaması üzerine protokol nâzırı olan memura der ki: ‘gidip sorun bakalım. Yoksa kendisini Kanunî’nin elçisi mi zannediyor?’ Bu suale Keçecizâde’nin cevabı şu şekilde olur: Hâşâ! Eğer ben Kanunî’nin sefiri olsa idim, sizin kralınız, benim olduğum yere, benden izin almadan girebilir miydi?"
Siyaset ve diplomasi… Ülkeleri idare etmenin, edebilmenin sırrı buradadır. 16’ıncı yüzyılın meşhur İtalyan tarihçisi Makyavel’de hükümdara tavsiyelerde bulunurken entrika ögesinden geniş ölçüde faydalanmasını salık vermektedir. Makyavel halka karşı müşfik, ülkede ki etkin unsurlara karşı ise ezici bir hükümdar tipi çizer. Şüphesiz Makyavel’in, devrinin şartlarında prensliklere bölünmüş İtalya’yı toparlayacak bir formülasyon geliştirdiği de söylenebilir. Diğer yandan ünlü düşünürün gerçekte siyasi tarihi ve hükümdarlıkları hicvettiği de söylenir. Mesela, Fransız düşünürü Rousseau Makyavel’i böyle okur. Rousseau’ya göre; İtalyan tarihçi’nin önerileri insana öyle insanlıkdışı gelir ki, ancak tersinin kastedilmiş olması umulur.
Ne çare ki, Makyavel bir mizah adamı ya da karükatürist değil, Medici ailesinin yanında yetişmiş bir siyasi tarihçidir. Bu yüzden de Makyavel ve eserinin yankıları genellikle entrikanın kutsanması yönünde olacaktır. Makyavelizm bir cümleyle dürüst olmayan siyasettir. Amaç doğruysa vasıtalar mubahtır. Din ile metafizik boyutta ilgilenilmez örneğin. Siyasi bir vasıtadır. Amaç araçları meşru kılacaktır.
Evet, siyaset ve diplomasi; ne onlarla ne de onlarsız. Ülkeleri ve dünyayı idare edenler bu dili bilen ve konuşanlardır, neme gerek.
L.T.
YORUMLAR
"Bu, Çavuşesku’nun blok ülkelerine karşı bir manevrası olarak düşünülebilir. Blok lideri Sovyet Rusya’da böyle algılamış olmalı."
Belki de sadece iç politikaya yönelik bir harekettir. Doğu Bloku ülkelerinin yokluğunda Romanya ABD'den sonra en çok altın madalyayı alan ülke olur. Bunun yaratacağı iç destek sanırım diğer Doğu Bloku ülkelerinin kızgın bakışlarına değmiş olmalı. Saygılarımla.
levent taner
Diktatörler içeride halklarına baskı yaparken milliyetçiliği de kullanırlar
Neden olmasın dediğiniz
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...