KAPİTALİZM DE YAŞAM 2
Rüşvete ve imtiyaza karşı insanın önemli bir zayıflığı olduğu bilinir ve bu da her fırsatta kullanılır.
İmtiyaz karşısındaki zayıflık, diğer bir hastalıklı özelliğidir insanın. Tanrı da bilir ki, rüşvet ve imtiyaz çok çekicidir. İlk imtiyaz ve rüşvet ise, <<şeytanın cennette adem ve havva‘ya teklifi ile başlamıştır.>> Bu bilinir. Meseleye bu açıdan yaklaşılırsa, kapitalizm adem ve havva zamanında başlamıştır da denilebilir. Bunun gülünç bir yanı yoktur aslında.
Dil, dil insanlığın gelişmesinde nerdeyse insanı hep aşmıştır. Kapitalizmde pazarı olmayan hiç birşey yok denirse bu abartılmış sayılmaz. Bu yüzden dil de önemli bir pazar malı sayıldığından, bunu kullanma işi, Pazardaki güce bağlıdır. Zamanımızın dil pazarı, paranın ve bürokrasinin denetiminde denirse bu yanlış söylenmiş sayılmaz. Dil kullanımı çok yönlü ve aynı zamanda okadar da çeşitlidir. Dilin görüntü ile kullanımı daha
etkileyici olduğu bilinir.
„Kültür» ile herşeyi öyle yapılmalı ki, ya da öyle anlaşılmaz hale getirilmeli ki, (dünyada bütün sürü toplulukları için) insanlar, açlığı, açlıktan ölmeyi, savaşı, krala tapmayı normal görebilsin. Hatta bayrağa tapsın.
Ekmeğin fiyatı ödenemez hale gelirse bile, bunu normal görmeli.. Neden herşeyin fiyatları ödenemez hale kadar gidiyor diye sesli sormamalı. Diğer yandan, zengilik ve lüks içinde, partilerde yaşayanları kıskansa bile, ileri gitmemeli.
Tanrı herkesi ayrı yaratmış» diye bilinmeli. Tanrı kralı kral, diktatörü diktatör, zengini zengin yaratmış. Açlığı-tokluğu sorgulamamalı. Hatta bu daha da önemli.
Yani, kapitaizmde insan ve doğa sömürüsü temel esasdır. Bir yandan devlet gücüyle bu sömürü kanunlaşmışken, diğer yanda binbir çeşit yalan ve kader aldatmacısıyla insanlar yanıltılmaya çalışılıyor. Devlet bu sömürünün devam etmesi için bir araçtır sade.
Dini temsil eden kurumlar,(onlarda sömürüden pay alan kesimlerdir) zaten bu hassas durumu bildiklerinden, ellerinden geldiğince bu kültüre katkıda bulunmaktalar. «tanrı herşeyi ayarlamış, en iyisi razı olalım» denir, fısıltıyla. Bu durumda bir hata, suç var ise, bu Tanrının suçu sayılmalı o zaman. Tapacak okadar şeyler üretmeli ki insanlar için, onlar neye tapacaklarını şaşırtmalı. Bu tapma işi aşılanmayla çocukluk döneminde başlayabilir, beyin yıykama kurslarında.
Tapılacaklar listesinden bir kaçı şöyle olabilir. Paraya, puta, krala, öndere, diktatöre bayrağa, devlete, kendi ırkına...ve böylece hasta toplumlar oluşmakta.
Kapitalizmde isteyen köle olur.
İstemeyen de köle olabilir.
Kölelik kolaylaştırılmıştır. İnsancık sürüleri zorluk çekmeden özgürce köle olabilsinler diye. Kapitalizmde her şeye sahip olunabilir, olunamayabilir de. ne iyi.
Bütün renkler gözünün önünde. Her şeye elini uzatsan dokunabilecek kadar yakın sana.
Öyle ki, nerdeyse, sen, dünyayı iyiye, ya da bokun içine doğru itmek de elinde imiş gibi yakınında insanın; hatta sorumluluğunda.
Ama, dünyayı gururla bokun içine iten, itmekten hiç çekinmeyenlerin kimler olduğu ortada aslında. Ama bunu çoğu farkedemez, etmemeli de. Diğer yandan, büyük çoğunluk için, onların dokunamadığı dünya mallarına sahip olmak mümkün olmayabilir. Bu başka bir durum. «Tanrı önceden belirlemiş bunu» dünya mallarını sadece sevdiği kullarına bağışlamış. Diğerleri ise, o malların üzerindeki tozu almak hakkına sahiptirler.
Dünyada 67 milyarder ailenin serveti 3,5 milyar insanın gelirine eşittir. Kapitalizmin adaleti böyledir. Bu gerçektir, iddia değildir...
Kölelerin bu durumda zorluk çekmemeleri için, bir yandan kader kültürü işlenmekte, diğer yandan ise herşeye sahip olmak mümkünmüş gibi, real olmayan boş umut aşılanmakta.
Köle sınıfına «siz özgürsünüz» ve her şeye de sahip olabilirsiniz“. Bununla ilgili atmosfer her alanda yaratılmalı ki, köle köle olmaktan rahatsızlık duymasın, hatta kendi köleliğini sevsin ve de savunsun.
Zamanımızda durumlar pek de parlak değil, hiç değil. Nere varacağı belli olmayan bir yük, (kara bir çığ) büyüyerek ve hızlanarak geliyor insanlığın üstüne üstüne.
İş yok, çoğunluğun iş bulma şansı ise hiç yok. İş bulacak olsalar bile, bu ancak köle ticareti yapan -özel firma- tarafından olabilir, bu da, (yapılan işin adiliğinin, aşağılanmanın, pisliğinden, zehirliliğinden hariç) insanın asgari şartlarda bile yaşamasına yetmez alınan ücret. Çalışarak yaşamak zorunda olan insanlarla, büyük tekellerin uzatmalı yardımcıları, bu insanlarla oynamaktalar. (bir ay, bir hafta, bir gün ve hatta bir kaç saat için oradan oraya yollanmaktalar.) Buna rağmen, eğer böyle adi ve insanı aşağılayıcı bir işi kabul etmeyecek olursa insan, ceza alması gerekiyor. Kanuna göre durum böyle. dünyaya gelmişsen, bu senin suçun.
Ne yaparsan yap. istemiyorsan geri git. kapitalizm’de yasalar modern köle ticareti yapmaya olanak sağlıyor.
Köle ticareti yapan özel firmalara politik bürokrasi sürekli övücü açıklamalar yapmakta. Hatta en çok köle kiraya veren, köleyi patron için en ucuza mal eden frimaya devlet ödül vermekte. Bravo.
Patronların çıkarlarını savunmaya yemin etmiş her renkten politikacılar ise, basın açıklamalarında ve tv de açık oturumlarda ne kadar da sakin olmaya çalışsalar yine de tam olmuyor bu, ve, modern kölelere, onların yaşamına, çocuklarının geleceğine de kızgınlıktan hiddetlenmekteler. Patronların politikacıları, köleler için bir şey söylerken ağızlarından köpük saçılmakta. Nerdeyse, belki yakında işsiz kalanı, ya da ücret isteyeni, hasta olanı, hemen yok edebilme izni çıkartacaklar, ve ya kanuna paragraf ekleyecekler bunun için. ya da bu işler gizli yapılacak.
Zaten, devletin kutsal görevi içinde yer alan, zenginlerin malını parasını, poposunu, tuveletlerinin kapısını da, aç sürüye karşı korumaktır. Böylece, onlar hiç durmadan partilerde coşsunlar eğlensinler ve birbirini düzsünler.
Dünya, onlar için açık bir genelevden başka şey değil. Uşak sınıfı onların çıkarlarını nasıl olsa koruyacakdır. Kısacası devletin oynadığı rol üzerine şöyle de denilebilir.
Bir yanda zenginlerin zenginliğini kanunen koruma altına almışken, diğer yandan ise fakirlerin fakir ve aç kalmasını da koruyan bir denge unsuru oluşturmaktadır. Yani, hem zenginlik hem de kölelik korunduğundan burda bir eşitlik var gibi..
Bundan başka, sürüye köleliği sevdirme işi var. Bu iş titizlik isteyen bir iştir ve kutsal bir görevdir aynı zamanda. Sürü için çeşitli avutucu programları aralıksız yürütecek yetişmiş elemenlar gerekli. Onlar sürü için umut üreten oyunlar, çoşkulu yaşam, kader oyunları, olmayan eşitliğin varlığını anlatmak için gereklidirler.
Bundan başka, yetişmiş elamanlar, sürünün yavrularını da gelecek yaşamlarında itirazsız köleliğe hazırlamak için sistemin vazgeçilmez yardımcısıdırlar.
Devlet, her zaman, (ortaya çıktığından beri) azınlık olan güçlüyü güçsüze karşı savunmuştur.
İnanç işleri de aynı, amaca uygun, sürekli etkileiyci ve ayarlı dozda olmalı. İnanç, köleliğe karşı olmadan köleye yardım elini uzatmalı. Köleliği sevdirici, acıların sonunda bir ışık olacakmış gibi...
Geçen yüzyıllarda da aynısı olmuştur. İnancın temsilcileri aracılar, her zaman güçlüyü güçsüze karşı koruma yoluna gitmişlerdir. Bundan başka çürümüş, kokuşmuş düzenlerle ortak çalışmışlardır.
İşte herşeyin üstü kendine özgü bir örtüyle örtülmel. Bunun için, yeni çağdaki gelişmeye uygun, medya, sinama, edebiyat, ve daha onlarca sanat dalının bu amaç için beslenip yetişmesi gerekmektedir.
Çeşitli «sanatçıklar» çirkinliğin üstünü örtmeye ve onu korumaya yöneltilmiştir. Yani, bu kültür insanı öyle hale getirmeli ki, (geldik bile) yalan söylemek, kandırmak, ayrımcılık, ırkçılık, kötülük yaparken «elimden ne gelir ki, değiştiremem» diye düşünmek, gördüğün haksızlıklara susmak ve kafanı çevirmek. Kendini satmak, onurunu, vicdanını, insanlığını, aslında her şeyini satmak, (satıyor insan). Savaşı, açlığı açlıktan kırılmayı, denizlerin ormanların yok olmasını da görmemeli, kapatılmalı. Çalışan insanın da aç kalmasını normal görmeye alışmalı. İnsanın insana yaptığı her tür haksızlığı, zulmü ve adiliği görmemeli.
Açların olmasını da, tokların olması kadar olağan bir durum gibi görmeli ve bunu, kör ezberi ile savunmalı. Diğer yandan ise buna karşı -sınırlı- şikayet etme özgürlüğü de olmalı insanın.
Buna alışmalı, hatta savunmalı bu çürümüş kültürü. Bakıp da görmemeye alıştırılmalı sürü. İnsanın zayıf yanını kullanmak, kötü yanlarını ise güçlendirmek bu sistemin en önem verdiği bir durumdur.
Planet, devamlı su alarak batmaya doğu giden bir gemi halinde olmasına rağmen, bu durum yine görmezlikten geliniyor, ciddiye bile alınmıyor. Bu konuda aralıksız yanıltıcı ve kasıtlı olarak kafa karırıştırıcı yayınlar yapılmaktadır. Eğlence ve partiler devam ediyor, onlar eğlenirken dış dünya onları hiç ilgilendirmez..
Dünyadaki bu küçük azınlık ve onların yardımcıları, eğitimci demegoglar, yalakalar, polisler, askerler, azıcık da işkence edenler. Bu batan kütürü temsil edenler, koruyanlar, üretenler, insanlık tarihindeki batışları, çürümeyi ve yok oluşu bilirler aslında. Yine de bu batışı engellemek, ve hatta durdurmak gibi bir illüzyona kapılabilirler.
Bu sonun ne zaman olacağı kesin olmamakla birlikte, hiç belli olmayan gelişimeler ile herşey değişebilir. Bunun bile korkusu küçümsenemez.
Kapitalist devlet ve onu yönetenler, köle sınıfı için, hayatın gerektireceği bütün incelikleri düşünüyor.
Sürünün kendince bağımsız düşünmesine hiç gerek kalmamalı. Herşey önceden hazırlan-malı. Sürü sadece gösterilen yolada yürümeli, söyleneni yapmalı, başka birşey değil. Bunun olabilmesi için ise demegoglar, profesyönel yalancılar, sürünün aynı yolda kalmasını sağlayan çobanlar da yetiştiriliyor.
Tarih gösteriyor ki, insanlığın doğasına karşı, onun gelişmesini engelleyen, ilerlemesini ve mutlu olmasını engelleyen, en güçlü, en zorba baskı aracı devletler, kültürleriyle birlikte yok olup gitmişlerdir.
Buna göre, günümüzün modern zamanında, insanlar her tür çılgınlığa itiliyor. Tok olan üst kesimdekiler ise, çılgınlık partilerinde coşuyorlar sade.
İnsanları sersem etmek, herşeyi anlaşılmayacak kadar karıştırmak, insanları uyuşturacak herşeyin tüketimini kolaylaştırmak; kışkırtmak, köle etmek, savaşa itmek, aç bırakmak, ve daha ne eklenirse eklensin. Bunların hiç biri de çöküşe engel olamıyacaktır. Tek bir insanın bile, sadece yaşamak istemesi yetecektir bunun için..
Dünyanın bir yerinde savaş çıkarılacaksa, bunda kazanç varsa, bunun düşünülmesi, ön hazırlığı, nasıl olacağı, hangi saçma «değerin» uydurulacağı, insanların uğruna ölünebileceği yalanın tesbiti gibi.
Bilgisel zehirlenme gerçekleşmeli. Felçli olduğunu bilmemeli insan. Dünya çapında dönen dolaplar ve ondan sonraki planlı haberler, kasıtlı olarak çarptırılıyor. Böylece insanların bağımsız ve tarafsız bilgi edinme hakkı da ortadan kalkmış oluyor.
Görüntülü basında, talkshow kültürü bir virus gibi yayılmış bulunmakta. Milyoner olmak ister misiniz? Çocuk mu önemli köpek mi? Bundan başka, devamlı gösterilenler arasında bibirini düzen zengin ve modern kişilerin yaşamları, yedikleri-içtikleri, giydikleri moda, mal varlıkları -yani milyonları- köpelerinin cinsi ve köpek sevgisinin önemi anlatılmakta. Sapık ve zengin, şarkıcı, artist, pornocu, iş sahibi gibi kişilerin, zenginlikleri, lüks villaları, arabaları, lüks yatları, birbirlerini nasıl düzdükleri; kulak küpeleri, tatoları, tangaları; bunlar televizyonda gösteriliyor sürekli. Bu çürük ve kokmuş yaratıkların, onların şımarık ve sorumsuz yaşamlarından parça göstermeyi bir iş sanıyor onu yapanlar. Hatta hallerine bakılırsa gurur duydukları belli oluyor bu yaptıkları işten dolayı. Ayrıca özenti yaratma çabası da var işin arkasında.
Hiç sorulmayanlar ise; onlar, bu zenginlikleri hangi çalışma karşılığı elde etmişler?
Kültür çoktan beri talkshow’a teslim edilmiş durumda. Diğer bütün kültür etkinlikleri için yatırımlar ise gereksiz görüldüğünden hızla kesilmekte. Bu çürümüş kültürü çekici kılabilmek için, ne kadar suni ve yapay durumlar uyduruluyor. İnsanların realiteyi görmemesi için yapılan bu afyonlama kampanyasına her kesimi etkileyebilecek şahsiyetleri de kullanı-yorlar. Bu çürüyen afyonlu kültür, kendi içinde de sürekli, bir bant sistemi hızıyla de-ğişmekte…
Diğer yandan, sözde para kazanma oyunları da mantar gibi çoğaldı. Zaten az parası olanların nasıl olur da o az paralarını telefon ederek vereceklerinin yolları gösteriliyor. Her bir saçmalık için, -50 (….) kazanmak ister misiniz diye sorulduktan sonra- yine telefon edilmesi isteniyor. Sürüye telefon ettirerek para kazanan firmaların sayısı gittikce artmakta. Sözde «düşünceni» söylemek için bile, ciddi görünümlü yayınlar da aynı şekilde, telefon edilmesini tavsiye ediyorlar herkese. Her telefon ediş ise en az …. Cent.
Kapital sahiplerinin isimleri var ama kendileri yok gibiler. Gerçekte kimse onlarla yüzyüze gelmez. Adlarını herkes bilir. Nasıl yaşadıkları ise gizli kalır.
Bütün işleri tutmaları yapar. İşlerin teorisini de, pratikte silahının mermisini dolduran ve yine tetiği de, tutmaları çeker onlar için. Bu yüzden tutma sınıfı onlardan ayrı düşü-nülemez. Tutma sınıfı zaten kendilerini onlar gibi sayar. Bu hizmet sınıfı devletin bütün işlerini üslenmiştir. Devlet hiyeraşisi hizmet sınıfının elindedir.
İşte bu «zavallı» azınlık, sürünün tüm yükünü çekiyor. Bu hiç de kolay bir iş değil. Sistemin ayakta kalması için herşey haktır. Bu yalaka sınıfı çok çalışıyor ve çalışırken parmakları bala değiyor. Ballı yaşamaya sarhoş olan yalaka sınıfının parmakları tetikte titriyor, her an…
Diğer yandan, kapital için, çalışan yığınların her biri, sade bir rakamdan, numaradan öte birşey değildir. Kapitala göre, insanın değeri, onuru, sevgisi, ailesi, çocuğu hesaba katılamaz, ve hiç anlamı olamaz bunların.
Bu insancık sürüleri, elbette hesabın içinde bir tür vardırlar saten. Bir diğer şekilde ise şöyle de söylenebilir.
Zenginlerin yaşamlarının akışı, sürekli birbirlerine ve kendi dışındaki öteki dünyaya, zenginliklerini göstererek gururlanmak. Korkuları ise, bu varlığı kaybetme durumu. Bu korku, hastalık derecesine varan histerilere kadar ilerleyebilir. Erkekler dış dünyada, kölelerin ürettiği puro ile poz vermekten hoşlanırlar. Kadınlar ise, günlük harcamalarının yüksekliğiyle, köpeklerinin saç modasıyla ve taktıkları pahalı pırlanta ile övünüyorlar.
Zamanlarının büyük bölümü ardı arkası kesilmeyen partilerde geçer. Yaptıkları kirli işlerinin ancak milyonda biri dışarı sızabilmektedir. Her hangi birşeyin dışa yansıması halinde ise, uşaklarının hazırladıkları sanaryolar uygulanmakta, nasıl duyulması gereki-yorsa o şekilde duyrulmaktadır. Hukuk onlar için önemli değildir.
Bütün devlet onların hizmetindedir. Ormanların kesilerek yokolması onların kazancı için yapılır. Savaşların çıkması, daha fazla para, daha fazla hakimiyet için. İlaçlar hastaları iyileştirmesi için değil de, para getirmesi için üretilir. Alkol, düşmanları yenmenin en iyi aracı olduğundan üretilir ve, tüketimi en kolay, en cazip hale getirilir. Alkol tüketmek bir yüce kültür gibi gösterilir. Sistemin sürüye sunduğu özgürlük, kendi kendini ye, ve kendi kendini tüket, hem köle kal, hem de köle olduğunu unut.
Köle olduğunu unutman için bir sürü avutucu ve caydırıcı fantazili hafif sarhoş edici ortamlar hazırlanır. Uşaklar -aslında onlarda köle sayılır- devamlı sanal bir dünya yaratır sürü için. Sanal dünya her alanı kapsar ve bu durum geçeklerden ayırdedilemez olur çoğu için..
Gün geçtikce kölelerin yaşam şartlarının gittikce ağırlaştığı ve dayanma sınırını da zorladığını görmemek mümkün değil. Yönetici bürokrasi bu durum karşısında öyle duyarsızdır ki, tam bir körlük içinde.. Geçmiş tarihlerde çöken kültürleri temsil edenler yönetenler de, bu hassas durumu göremediler. Belki görmek de istemediler.
Tanrılıklarına ve tanrısal güçlerine öyle inanmışlardı ki, hiç birşeyden korkmalarına gerek yoktu.
„Sezar bir tanrıydı“...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.