- 1957 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
KIRK YILLIK KANİ OLUR MU YANİ?
Kani ismi Ülkemizde öyle pek de yaygın bir isim değildir. O bakımdan da altmış iki yıllık ömrümde bu isme sahip sadece üç kişi tanısam da biri ile altmış iki sendir birlikteyim. Yani tanıdığım Kani’lerden birincisi abimdir.
İkinci tanıdığım Kani ise rahmetli kör hafız ve mevlithan Kani Karaca’dır. Onu da daha 6 yaşımdayken İstanbul-İçerenköy camiinde tanımıştım ilk olarak.
Üçüncünü ise Erzurum- Pasinle’de tanımıştım. Kardeşimin ilk okul 3 ve 4. Sınıf öğretmeniydi.
Abimin isminden dolayı çok kullandığımız ve bildiğimiz bir deyimdi ‘’ Kırk yıllık Kani, Olur mu yani’’
Bu deyim genelde ‘’ Huylu huyundan vazgeçmez’’ Atasözümüzün / Ya da deyimimizin bir başka söyleniş şekli olmakla beraber işin doğrusu hikayesini bilmezdim.
Bu gün face bookta bir öğrencimin bir siyasi partinin darbe girişimi ile ilgili tavrını açıklamak için yaptığı bir paylaşımı görünce birden dudaklarımdan dökülüverdi : ‘’ Kırk yıllık Kani, olur mu Yani’’ Sözü.
Yok yok merak etmeyin. Siyasetten gerim gerim gerildik zaten. Hangi partiydi, öğrencim ne paylaşmıştı, bunları anlatmayacağım. Dudaklarımdan dökülen ‘’ Kırk yıllık Kani, olur mu Yani’’ Sözünün hikayesini anlatacağım.
Bu sözün hikayesini araştırırken baktım karşıma Ebubekir Kani Efendi diye biri çıktı.
Ebubekir Kani Efendi Tokat’lı bir zat olarak anlatılıyor ama aynı zamanda Divan şiirimizin ünlü bir şairi olduğu belirtiliyordu.
İşe oradan başladım. Adını daha önce hiç duymadığım böyle bir divan şairimiz var mıydı gerçekten de?
Evet varmış.
Önce onun şiirlerinden bir iki örnek vereyim, sonra da ‘’ Kırk yıllık Kani, olur mu Yani’’ nin hikayesini anlatayım.
1712-1791 yılları arasında yaşamış olan Ebubekir Kani Efendi’nin görev yaptığı Ruscuk ile ilgili şiirinden bir iki beyit:
Karn-ı evvelde seyâhatde iken
Gâh mihnet-gehi râhâtda iken ...
Gezdüm Eflak havâlisinde
Sonra nehr-i Tuna yalısında …
Bir yere varmış idüm Ruscuk nâm
Kendi ma’mûr ahâlisi be-kâm
Şimdi de İstanbul için yazdığı beyitler:
Çün kudûm-ı rûze ile dîdeler pür nûr olur
Şehr-i İstanbul menârâtı çü nahl-ı Tûr olur
****
Şehr-i stanbuli ol etrâfun
Bunda yok medhali hergiz lafun …
Gitmek ister gönül İstanbul’a
İstegin belki o yirlerde bula …
******************
Sen gibi bî-ser ü pâya ne gerek
Vara İstanbul’a zahmet çekerek
Kudretün var mı kirâ tutmag içün
Ya kirâcıları avutmag içün
Sen gibi yüz bini var her yolda
Kim ‘arar hîç seni İstanbul’da
Gel otur bunda i ün Hak düzedür
Geçinürsün hem agalar gözedür
Görüldüğü gibi İstanbul o devirde de kalabalıktır ve kiralık ev sorunu vardır.
*********************************
Ayasofiyye civârında pi er halka çörek
Şehr-i İstanbul içinde gün gibi meşhûr olur …
Dün Süleymaniyyede bir mûr-ı kem-kadre şebîh
Bir muharrâ cân gördüm zevkine me’mûr olur …
Topkapusı yâ Silivri yâ Edirnekapusı
Pîş -gâhında serây-ı sırça-i meşhûr olur…
Sen dahı Çamlıca seyrinde sanursun kendin
Üsküdar serviligi fikrini der-kâr iderek …
Şemîm-i ‘ıtr-ı hulkun itdi Göksuyı çemenlerde
Kanâdîl kebûd-ı sünbülî hem tâb-nâk âsı …
**************************
Ve İstanbul’un Vefa semti için yazdıkları:
Kûy-ı cefâya mı çıkacak hep güzer-gehün
Semt-i vefâya hiç güzerün yok mıdur senün …
Yine bir nev-nümâyi var ki cânâ mübârek bâd
Vefâ semtinden itmi sin güzer gûyâ mübârek-bâd
Alıntı:
EBU BEKiR KÂNÎ’NiN (1712-1791) ŞİİRİNDE İSTANBUL
ISTANBUL IN EBU BEKIR KANI’S (1712-1791) POEM
Dr. lyas YAZAR *
www.sosyalarastirmalar.com/cilt2/sayi6pdf/yazar_ilyas.pdf
Evet gelelim şimdi de hem Ebubekir Kani Efendinin hayatına hem de ‘’ Kırk yıllıuk Kani, olur mu Yani?’’ Sözünün hikayesine:
Tokat’lı Ebubekir Kani efendi (1712-1791), Osmanlı divan şairlerinin önemlilerinden biridir. Genç yaşında devlet hizmetinde görev almış, kırk yaşına kadar Tokat mevlevihanesinde hizmet görmüştür. Trabzon Valiliğinden ayrılarak sadrazam olarak İstanbul’a dönmekte olan Hekimoğlu Ali Paşa nın adamlarının arasına katılarak İstanbul’a gelmiş ve divan katipliğine atanmıştır. Paşanın Sadrazamlıktan ayrılması üzerine de Silistre Valiliğine gönderilen bir zatın divan katibi olarak Rumeli’ne geçmiştir.
Ebubekir Kani efendi düzyazı (nesir) deki başarısıyla tanınan, hoşsohbet, şakayı seven, biraz da hicve meyilli bir insandır. Şakayı o kadar sever ki ölmeden önce: “Ben Fatiha dilencisi değilim, mezar taşıma Fatiha yazmayın." diye bir nükte söylemiş, ölümünden sonra mezarını yaptıranlar da bunu bir vasiyet sayarak yerine getirmişlerdir. ( Mezarı İstanbul- Eyüpsultan Mezarlığındadır)
İşte, bahsettiğimiz Kani Efendi Silistre’de görevliyken voyvoda Alexander’in yanında özel sekreter olarak da hizmet etmiş ve o sıralarda genç bir Rum dilberine gönlünü kaptırmış. Bu sırada yaşı elliye yaklaşmıştır ve aşkı dillere destan olmuş, herkes tarafından konuşulur hale gelmiştir. Güzel kız da onu sevmiştir. Ancak ortada bir sorun vardır: Rum dilber bir papaz sülalesinden gelmekte ve tutucu bir hayat yaşamaktadır.
Kani Efendi dillere destan olan aşkını mutlu sona erdirmek için kıza evlenme teklif eder, gider babasından ister, ancak nafile, kızın ailesinden ‘’Zinhar olmaz’’ cevabını alırlar.
Aşıkların aşkları bu sefer büyük bir acıya dönüşür. Sonunda kızın aklına bir çare gelir: Kani’nin Hıristiyan olması.
50.li yaşlara merdiven dayamış olan olgun aşık Kani Efendi zor durumdadır, ya dininden olacak, ya da çok sevdiği kızdan.
Gözü kara bir aşıktır aşık olmasına. Ama bir o kadar da dinine düşkündür, yıllarca Mevlevihanede hizmet etmiştir. Ne yapsın? Aşkı güçlü çıkar ve yalancıktan ‘’Hıristiyan oldum’’ der. Bunun üzerine kızın babası razı olur ve evlenirler.
Hayat mutlu bir şekilde devam etmekte, yeni evlilerin gözü birbirlerinden başka kimseyi görmemektedir. Bir gün kızın babası Kani Efendiyi kilseye çağırır. Kani Efendi gittiğinde ne görsün, kara kışın ortasında kendisi için vaftiz töreni hazırlanmıştır.
Kani Efendi, papaz tarafından kutsanan buz gibi suya sokulup çıkartılır. O buz gibi suda titrerken, etrafındakiler sevinç içinde bir Müslümanı dinlerine döndürmüş olmanın sevinci içinde dans ediyor ve koro halinde ‘’Şimdiye kadar KANİ idin, şimdi oldun YANİ’’ derler. Onlara göre Kani efendi kızlarını almış ama,kendi dinlerine girmiş ve artık resmen Hıristiyan olmuştur.
Olup bitenlere çok hayıflanan Kani Efendi içinden ‘’Eğlenin bakalım,ben size gösteririm.’’ Der. Ve bu intikamı almak için fırsat kollamaya başlar.
Aradan aylar geçer. Hıristiyanların perhiz yaptıkları günler gelir çatar. O günlerde Hıristiyanlar et,balık vb. şey yemezlermiş..yerlerse oruçları bozulur, günaha girerlermiş…( Hristiyanların böyle bir inancı var mı araştırmadım doğrusu. ) Kani Efendi bir akşam mükellef bir ziyafet hazırlar ve kayınpederini, hizmetinde olduğu Voyvoda Alexander ve hanımının diğer akrabalarını yemeğe davet eder. Perhizli Hıristiyanlara yasak olan her çeşit et, balık vesaire sofraya dizilir.
Kayınpederi ve diğer akrabalar çok memnundurlar bu davetten. Sevinçle akşam yemeği için Kani Efendinin evine gelirler.
Kani Efendi henüz eve gelmemiştir. Kızları babasını ve diğer misafirleri karşılar. Onları yemek salonuna davet eder, ancak salonda onları bir sürpriz beklemektedir. Sofraya oturduklarında yasak olan et ve balıkları görünce şok olurlar, sevinçleri hüzne dönüşür. Kızlarına ‘’Bu ne haldir?’’ Diye çıkışırlar. Kızları bir cevap veremez, ‘’Kani gelince ona sorarsınız.’’ Der.
Nihayet damat Kani efendi de salona girer. Herkes hışımla ona döner ve ‘’Bu nedir? Sen de Hıristiyan oldun, bizim perhizli olduğumuzu ve bu günlerde et yemediğimizi bilmezmisin?’’ Diye çıkışırlar. Kani Efendi gayet rahat,kendinden emin bir şekilde onlara döner ve şöyle der: 40 Yıllık Kani olur mu Yani?
ALINTI:
www.yolackoyu.com/index.php?link=yazar&id=31&haber=4167&tarih=
Bilal Karslı.
RESİMLER:
1- Ebubekir Kani Efendi’nin İstanbul- Eyüpsultan Mezarlığındaki mezarı ve mezar taşı.
2-Ebubekir Kani Efendi’nin Temsili resmi.
3- Abim Hacı Kani Efendi ve torunları Zeynep ve Mehmet...( Biraz Ebubekir Kani Efendiye benziyor mu ne? )
YORUMLAR
Merhaba hocam, bu deyimi hep duyardım da hikayesini bilmezdim. Enteresan bir hikayesi varmış.
Aslında bu deyimleri araştırıp öykü halinde yazmak güzel fikir. Bilmediğimiz birçok deeyimin hikayesini öğrenmiş oluruz. (Benim, Ateş pahası, gibi )
Bir zaman önce ben de şarkıların dili diye bir seri öykü yazmıştım. Ama şarkıların gerçek çıkışı değil benim kurguladıklarımla hepsi.
Tebrik ederim, saygılar
sami biberoğulları
Aslında deyimlerin hepsinin bir hikayesi ve o hikayelerin yer aldığı kitaplar mevcut.
Ateş pahasının ise oldukça ilginç bir hikayesi var )))))
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, temelinde üretim çeşitliliği, ticaret çeşitliliği, dolayısıyla tüketim çeşitliliği olan kültür, bizim zihin dünyamızı, zihin kapasitemizi belirlemede en büyük etkendir...
İlkel şartlarda yapılan tarım toplumu olmaktan çıkalı çok olmadı...
[Yeri gelmişken hemen belirtelim; bu çıkışın ve kazanılan ivmenin durdurulması için meydana geliyor 'müdahaleler'...]
Evet, tarım toplumu insanının ufku, kendi tarlası, kendi köyü ile sınırlıdır...
Tarım toplumunda 'eski köye yeni âdet' getiremezsiniz...
Anlaşılmıştır ki, tarım toplumunun zihin kapasitesi, kazanılması gereken ivmenin getirdiği çeşitlilik ve kalite karşısında travma geçirir!...
Tarım toplumunun zihni köprüleri, bölünmüş yolları, Marmarayları, tüp geçitleri, devasa havaalanlarını ve bunların zorunlu olarak sağladığı hakları, hukukları almaz, hezeyanlar içinde, kırık plak gibi aynı şeyleri tekrar eder, durur...
Evet, Türkiye solu da bu sakatlıktan bağımsız değildir!...
Bu zihin yapısı kaçınılmaz olarak cahil, tutarsız, riyakar, sabit fikirli, yobaz, hatta saldırgan bir tipoloji çizer...
Fırsatçı da, bu yobazlığın, mevcut tarım toplumundan çıkış için sağlanan icraatlar karşısında sergilediği sabit fikirliliği, hezeyanları, 'hoşnutsuzluk' olarak etiketleyip, bir müdahalenin gerekçesi olarak kullanmaya kalkar!...
Başta M. Kemal Atatürk'ün bu zihin yapısına neden aman vermediği de anlaşılmaktadır...
Allah Türk'ü bu zihin yapısından korusun, değerli hocam...
Selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Aslında eski köye yeni adetler getirmek lazım ama köye faydası olmalı o gelecek yeni adetlerin.
Patates yiyen köylüyü patates cipsi yiyen köylü haline getirmenin o köye de köylüye de bir faydası yok.
Selam ve sevgilerimle.
Liseden bir Kani arkadaşım var.
Arada bir görüşüyoruz.
Enteresan bir hikaye idi hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hani Yavuz Selim Han'a 8 yıl sidikli abdest suyu götüren Hıristiyan gibi.
Güzel bir ders oldu Sami ağabey. İnşallah ibret alanlardan oluruz.
Yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Anaaaaa Ağabeyiniz Hacı Kâni Efendi de kelmiş ya ağabey!!!!!
DeliGarip(Sezai KAYA) tarafından 7/28/2016 8:49:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Sen de abim de Bedri abi de saçsızsınız ama sen Deli Garip olarak, abim Hacı Kani olarak, Bedri abim -şaka ile ''Kel Bedroş'' Diye takılsak da ''Damat'' olarak anılır ))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.