Köprü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Haftanın üç dört günü, nehrin şehir merkezinde ikiye ayrılarak küçük bir adacık oluşturduğu yere muhakkak gelir, güvercinleri ve insanları seyrederdim. Şehrin merkezi olmasına rağmen, su boyunun diğer kıyılarına nispeten burası daha sakin oluyordu. Quadriga atlarının basit birer taklidi olan heykellerin karşısında köprünün üstündeki banklara oturur, tarihi helvacıdan aldığım bir avuç helvanın keyfini çıkarırken ya bir gazete ya da dergiye göz gezdirir yahut uzun zamandır büyük emeklerle uğraştığım Kültür Bakanlığı bünyesindeki şehir envanteri planlarımı yapardım.
Epey uğraşmıştım bu çalışma için. Yanımda görevli diğer arkadaşların aksine ben bu işi maddi bir kaygı gütmeksizin zevkle yapıyordum. Şehrin her caddesinde, her sokağında mekik dokumuş, her gün farketmeden önünden geçtiğimiz yerlerdeki saklı tarihi bir bir kaydederek meydana çıkarmıştık. Camiler, haneler, çeşmeler, mezarlar, köprüler derken binlerce girdi oluşturmuştuk. Ancak uzun zamandır arayıp bulamadığım bir tane vardı ki benim için artık gurur meselesi haline gelmişti. Antik bir kaç eserde adı geçen, ortaçağa ait bir kaç gravürde de rastladığım bir roma köprüsüydü bu. Şehirde bir çok köprü vardı ancak hepsi en fazla elli-altmış yıllıktı. Aradığım köprüye dairse ufacık bir iz bile yoktu. Tüm su boyunu ince ince araştırmama, suyun yatağının değişme ihtimallerini hesaba katmama ve arkeolog bir kaç arkadaşımdan yardım almama rağmen köprüyü bulamamıştım. Ama çok yaklaştığımı hissediyordum.
Telefonum çaldığında yine köprünün yeri üzerine tahminlerde bulunuyordum. Kız arkadaşım arıyordu. Yıllardır birlikteydik. Benim kahrımı çekebilecek tek insandı. Ancak aramızda evlilik mevzuu hiç açılmamıştı. Onun istediğine emindim. Bu konuda beni bir kez bile sıkıştırmamıştı. Ama sokakta küçük bir kız çocuğu gördüğündeki bakışları kendini ele veriyordu. Benimse bahanelerim vardı. Şimdi bakınca çoğunluğu sudan, ama o zaman gayet makul bahaneler. Son zamanlarda aramızdaki sıkıntılar da artmıştı. Ayrıca ailesi de beni kesinlikle istemiyordu.. Yine de bir evlilik durumunda ikna edebileceğimi düşünüyordum. Çalan melodiyi mırıldanarak telefonu açtım:
-Efendim canım.
-Müsait misin?
-Senden daha önemli bir işim olamaz biliyorsun.
-...
-Evet dinliyorum.
-Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
-Neyi?
-Aslında yüzyüze konuşmak istedim ama daha zor olacaktı.
-Anlamadım.
-Senden ayrılmak zorundayım. Sebebini sakın sorma. Ama böyle olmak zorunda.
-Ama...
-Hiç bir şey söyleme. Kendi yoluna devam et. Yeni insanlarla tanış, hatta bunu söylemek benim için çok zor ama yeni bir ilişkiye başla.
-Saçmalama, neden bahsediyorsun?
-Soru sorma lütfen, seni çok seviyorum..
-Şaka yapıyorsun sanırım. Beni dinle sana bahsettiğim köprüyü bulmak üzereyim, hatta belki de an meselesidir. O yüzden ben köprüyü bulmadan yanımda ol. Sonra tatlı yiyeceğiz söz.
-Hoşçakal...
Bu konuda şaka yapması hiç hoşuma gitmemişti. "Bir gel de ben sana sorarım" diyerek kızgınlıkla adımımı caddeye attım. Lafımı bitirmeden keskin bir fren sesi duydum ve ardından havada bir kaç takla attıktan sonra yere kapaklandım. O anda tırabzanların arasından gördüğüm köprünün alt kısmındaki görüntü yüreğimi ağzıma getirmişti. Dökülmüş sıvaların arasından kesme taş üzerinde, pişmiş tuğladan örülme roma köprüsünün kemeri görünüyordu. Yıllardır aradığım şeyin hemen hemen her gün üstünde oturduğumu düşündüğümde gülmeye başladım. Bunu görmek için yere yatıp bakmam gerekiyormuş. Neredeyse dönüp bana çarpan adama teşekkür edecektim. Sonra gözlerim kapandı, ardından derin bir karanlık.
...
Uyanmam iki sene sürdü. Olanları hatırlamamsa bir kaç günümü aldı. Başta neden ben diye çokça düşündüm ancak sonrasında Tanrı’nın benimle ilgili olan planlarını sorgulamaktan vazgeçtim.
Taburcu olduktan bir hafta sonra o köprüye gittim. Aynı yerde yere yattığımda dökülmüş sıvaların yerine yeni sıva yapıldığını gördüm. Doğruların er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır derler. Köprüler için de aynı şey geçerli miydi acaba? Eski çalıştığım kurumu arayıp son bir envanter kaydını kabul edip etmeyeceklerini sormak için telefonumu elime aldığımda, telefon çalmaya başladı. Bir kaç saniye tereddütten sonra telefonu açtım:
-Efendim.
-Müsait misin?
-Senden daha önemli bir işim olamaz biliyorsun.
-Tanımazsın diye korkuyordum, çok bekletmedim umarım?
-Hayır tatlım, zamanlaman harika, köprüyü buldum.
YORUMLAR
Değerli yazarım, tebrikler. Girişteki tasvir oldukça etkiledi beni. Olay kurgusu da güzeldi ya, belki öykünün fazlaca uzun olabileceği kaygısıyla gelişme bölümü oldukça hızlı geçilmiş, lakin anlatılanı anlamayı kolaylaştırarak. fİNAL DE OLDUKÇA ROMANTİKTİ... TEBRİKLERİMLE. SAYGILAR
nOT: Öyküyü yayınlandığında da okumuştum, bugün 2.kez okudum...
grafspee
Kemnur
Öncelikle günün yazısını ve yazarını can-ı gönülden kutluyorum.
Çok çok beğenerek okuduğum bir yazın daha...
İşin güzeli de ne biliyor musun? Diye sormayacağım. Çünkü mutlaka biliyorsun ama yine de yazayım: Her öykün birbirinden o kadar farklı ki, bazen tüm bunları hayal etmeyip bizzat yaşadığını bile düşünüyorum. Ve tabii ki her öykünün sonunda farklı bir sürpriz beklentisi...Bunda da sürpriz bir final...
Kısacası seni okumayı seviyorum. İyi ki varsın.
Selam ve sevgilerimle.
grafspee
Deus ex machina'yı beklenmedik çözümler için kullanırız. Peki ya beklenmedik problemler, düğümler için ne demeli? Sevgiliden gelen telefon o derece beklenmedik mi? Görünürde öyle. Yine de her gün, her an böyle bir telefon almayacağımızı kim garanti edebilir?
Roma köprüsünün tuğla temelleri. Genelde bu tip detaylar kaza anıyla uçup gider. Kahraman bu noktada şanslıymış. Ya telefonuna yanıt verilmesi? Şansından ötefi. Saygılarımla.
grafspee
grafspee
Çok bekletmedim umarım derken .))
İki sene sonra mı, erken olmuş .))
Bâzen bâzı kitapları okuduğumuzda birden öfkeleniriz hani; ilginç, tanımsız bir şekilde netice bulmuştur kitap ve okur anlam veremez okuduğuna... Biraz öfkelenir, kızar yazarına. Bu öykünün sonunda kapıldığım hissi de öfke olarak adlandırıyorum sanırım ama bu sefer yazarına değil, kahramanına duyulan bir öfke.. Genel itibarı ile gayet iyi bir çalışma olduğunu söylemek istiyorum. Anlatımı ve olay örgüsünü beğendim.. Kahramanları biraz farklı mı işlesek diyecek oluyorum da pencerenin ardında hafif rüzgâra kapılan yapraklar takılıyor gözüme.. Masal masal, nereye kadar.. İyi oluyor böyle.
Yorum için fırsatım olmayacağından ötürü burada söylemek istediğim bir şey var.. Son öykü serisini de okuma fırsatı buldum. Ve yine çok beğendiğimi söyleyebilirim.. Anlamıştım zaten ihtiyarda Baybars'lık bir mesele olduğunu.. Korkarım öyle garip öykü kahramanlarından, zaten ya öcü olurlar ya da kahraman... Sanırım bilinenden farklı bir hâl ile gerçekleşmiş bir kahramanlık öyküsüydü..
Zaman hiç yokken iyi hissettiren birkaç satır, güzel görünüyorlar..
Selâm ile..
grafspee
baybars için de teşekkür ederim. beğenmenize sevindim. baybars'ın hayatı başlı başına görkemli zaten.
Başlıkta yazı da güzel. İlişki ile köprü de birbirine bağlantılı. Köprüler insanları birbirine kavuşturmak için değil midir zaten. Öykü iyi bağlanmış. Beğendim.
(Aklıma gelmişken,bizim buralarda da var o taş köprülerden. hem de sapasağlam duruyor)
Tebrik ederim, selamlar
grafspee
sizin oralar çok güzel emine hanım, gerçekten insanın ömrüne ömür katacak yerlerden. hayran kalmıştım.
grafspee
sen daha iyilerine layıksın diyeceğim ama kelim melhemi olsa önce başına çalar dersiniz.. yani senin mantığınla gidersek ki başka seçeneğimiz yok kendin yazmışsın da ben özet geçeyim..
''eldeki kuş daldaki kuştan yeğdir..''
yazının içeriğine gelirsek, beni en heyecanlandıran bölüm köprünün bulunması,(zaten başka aksiyon yok içinde.. insan flashback yapıp iki sevişme figürü koyar extrem yaratır) kelime oyunları dizlişleri bağlantıları, hikayedeki geçişler zamanlamalar filan gayet iyi kurgulanmış, sevdim sadece başkada bişey demem
grafspee
grafspee
içim açıdı lan...
o kadar samimiyim ki bunda.
Fantenin toza sorunu okurkende böyle olmuştum.
grafspee
Bence, zamana yayılan bir bütünün içinde olmak aynı zamanda şanstır.
Hani, kaybedecekken ya da vazgeçecek duruma gelmiş iken bulmak ve kenetlenmek... Daha çok sarılmak için bir sebebtir. Köprü de görevini yapmış işte... Her şey zamanı geldiğinde...
grafspee
başlık dikkatimi çekti, başladım okumaya. bir önceki yazı dizisinden aklımda kalmış bir tarzınız var, sevdiğim.. burada da o akıcı üslup hakim. ancak hikayenin sonu biraz flu. yani hani bazı filmler vardır, sırf izleyicinin kafasını karıştırsın diye anlamsız biter. kusura bakmayacağınızı düşünerek yazıyorum ya da sadece ben anlamadım, hepsi bu.
selamla.