13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1451
Okunma


Haftanın üç dört günü, nehrin şehir merkezinde ikiye ayrılarak küçük bir adacık oluşturduğu yere muhakkak gelir, güvercinleri ve insanları seyrederdim. Şehrin merkezi olmasına rağmen, su boyunun diğer kıyılarına nispeten burası daha sakin oluyordu. Quadriga atlarının basit birer taklidi olan heykellerin karşısında köprünün üstündeki banklara oturur, tarihi helvacıdan aldığım bir avuç helvanın keyfini çıkarırken ya bir gazete ya da dergiye göz gezdirir yahut uzun zamandır büyük emeklerle uğraştığım Kültür Bakanlığı bünyesindeki şehir envanteri planlarımı yapardım.
Epey uğraşmıştım bu çalışma için. Yanımda görevli diğer arkadaşların aksine ben bu işi maddi bir kaygı gütmeksizin zevkle yapıyordum. Şehrin her caddesinde, her sokağında mekik dokumuş, her gün farketmeden önünden geçtiğimiz yerlerdeki saklı tarihi bir bir kaydederek meydana çıkarmıştık. Camiler, haneler, çeşmeler, mezarlar, köprüler derken binlerce girdi oluşturmuştuk. Ancak uzun zamandır arayıp bulamadığım bir tane vardı ki benim için artık gurur meselesi haline gelmişti. Antik bir kaç eserde adı geçen, ortaçağa ait bir kaç gravürde de rastladığım bir roma köprüsüydü bu. Şehirde bir çok köprü vardı ancak hepsi en fazla elli-altmış yıllıktı. Aradığım köprüye dairse ufacık bir iz bile yoktu. Tüm su boyunu ince ince araştırmama, suyun yatağının değişme ihtimallerini hesaba katmama ve arkeolog bir kaç arkadaşımdan yardım almama rağmen köprüyü bulamamıştım. Ama çok yaklaştığımı hissediyordum.
Telefonum çaldığında yine köprünün yeri üzerine tahminlerde bulunuyordum. Kız arkadaşım arıyordu. Yıllardır birlikteydik. Benim kahrımı çekebilecek tek insandı. Ancak aramızda evlilik mevzuu hiç açılmamıştı. Onun istediğine emindim. Bu konuda beni bir kez bile sıkıştırmamıştı. Ama sokakta küçük bir kız çocuğu gördüğündeki bakışları kendini ele veriyordu. Benimse bahanelerim vardı. Şimdi bakınca çoğunluğu sudan, ama o zaman gayet makul bahaneler. Son zamanlarda aramızdaki sıkıntılar da artmıştı. Ayrıca ailesi de beni kesinlikle istemiyordu.. Yine de bir evlilik durumunda ikna edebileceğimi düşünüyordum. Çalan melodiyi mırıldanarak telefonu açtım:
-Efendim canım.
-Müsait misin?
-Senden daha önemli bir işim olamaz biliyorsun.
-...
-Evet dinliyorum.
-Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
-Neyi?
-Aslında yüzyüze konuşmak istedim ama daha zor olacaktı.
-Anlamadım.
-Senden ayrılmak zorundayım. Sebebini sakın sorma. Ama böyle olmak zorunda.
-Ama...
-Hiç bir şey söyleme. Kendi yoluna devam et. Yeni insanlarla tanış, hatta bunu söylemek benim için çok zor ama yeni bir ilişkiye başla.
-Saçmalama, neden bahsediyorsun?
-Soru sorma lütfen, seni çok seviyorum..
-Şaka yapıyorsun sanırım. Beni dinle sana bahsettiğim köprüyü bulmak üzereyim, hatta belki de an meselesidir. O yüzden ben köprüyü bulmadan yanımda ol. Sonra tatlı yiyeceğiz söz.
-Hoşçakal...
Bu konuda şaka yapması hiç hoşuma gitmemişti. "Bir gel de ben sana sorarım" diyerek kızgınlıkla adımımı caddeye attım. Lafımı bitirmeden keskin bir fren sesi duydum ve ardından havada bir kaç takla attıktan sonra yere kapaklandım. O anda tırabzanların arasından gördüğüm köprünün alt kısmındaki görüntü yüreğimi ağzıma getirmişti. Dökülmüş sıvaların arasından kesme taş üzerinde, pişmiş tuğladan örülme roma köprüsünün kemeri görünüyordu. Yıllardır aradığım şeyin hemen hemen her gün üstünde oturduğumu düşündüğümde gülmeye başladım. Bunu görmek için yere yatıp bakmam gerekiyormuş. Neredeyse dönüp bana çarpan adama teşekkür edecektim. Sonra gözlerim kapandı, ardından derin bir karanlık.
...
Uyanmam iki sene sürdü. Olanları hatırlamamsa bir kaç günümü aldı. Başta neden ben diye çokça düşündüm ancak sonrasında Tanrı’nın benimle ilgili olan planlarını sorgulamaktan vazgeçtim.
Taburcu olduktan bir hafta sonra o köprüye gittim. Aynı yerde yere yattığımda dökülmüş sıvaların yerine yeni sıva yapıldığını gördüm. Doğruların er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır derler. Köprüler için de aynı şey geçerli miydi acaba? Eski çalıştığım kurumu arayıp son bir envanter kaydını kabul edip etmeyeceklerini sormak için telefonumu elime aldığımda, telefon çalmaya başladı. Bir kaç saniye tereddütten sonra telefonu açtım:
-Efendim.
-Müsait misin?
-Senden daha önemli bir işim olamaz biliyorsun.
-Tanımazsın diye korkuyordum, çok bekletmedim umarım?
-Hayır tatlım, zamanlaman harika, köprüyü buldum.