- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yapının Temelinde Ne Var? 3
İzin verirseniz burada felsefi motivasyonuma girmek istiyorum. Benim görüşümce felsefe bilimler sentezi bilimsel düşünce olmak zorundadır. Yani bilimler bilimidir. Genel bilim yasalarından açılımla, bilimsel olmak zorundadır. Boş söz tartışması felsefe değildir. Boş söz tartışması imanın ve inancın işidir.
Erken dönem anlaması; inanç olan sanı kanılarla başlayıp, deneysel oldukça bilim ve felsefe olmuştur. İnanç; mana ve anlamalar oluşuyla zihin yetileri olmaktan öte; inancın fiile ve fiili açılımların deneysel olan yeni yeni gelişmelere dönüşemeyen her bir anlamaları, inanç oluşuyla kalmak zorundadır.
İman; totem dönemden ön ittifakı dönem içine geçen sosyal yapıların akdidir. İman ilk kez ön ittifaklı gruplar arası sosyal yapıların kült merkezinde ön ittifak içine (söz ile) okudukları bildirgeleriydi. Bu tür manifesto ya da deklarasyonlar ön ittifak içi grup yapılarının ön ittifaklı ilahi yapıya olan sadakat ya da bağlılık dediğimiz yeminleşmelerini içeren antlardı (ahitlerdi).
Sosyal sözleşmenin kişiler nazarındaki manası; kişilerin o ittifaka bağlılık ve sadakatleri olmakla imanlarıydı. İnanç kişilerin çevrelerini ve çevrelerinde olup bitenleri çevresel yansımalardan etkilenişi ile bu etkilenmelerini gelişi güzel dile getiren mana anlamalarıydı. Pekiyi de iman niye vardı?
İman, totemi mana anlaması olan sadakate karşı; ittifakı sözleşmeye bağlılık olmakla ortaya kondu. Yani yalın ve izole totem sürece bağlılık olan zaman değişmişti. Değişenin eskinin yerine; gruplar arası ilişkilere sadık oluşla, İttifaka bağlılık andı; iman olmuştu.
İttifaka bağlılık totem gruba bağlılığın önüne geçmişti. Buna karşın kişiler totemi aitlikten kolay kolay vaz geçemiyorlardı. Kişiler totem aiti olmalarından ötürü, ilah aiti olmayı benimser olmayı hiç içlerine sindiremiyorlardı. Totem gruplar arası kültürel çelişki çok büyük ve çok derindi.
Bu nedenle ilk imanı belirmeler, ön ittifak içinde ortaya kondu. Kişiler imanları gereği ön ittifaklı ilah aitleri oluşlarını yinelemek zorundaydılar. Kişiler kült merkezinde imanlarını yinelemek ve imanlarını tazeleme törenleri içinde yaptıkları seremonilerle kendilerini göstermeyle yükümlüydüler.
Bu nedenle totemi damgaya karşın, ittifaka bağlılık önemle ve kuvvetle vurgulanmaktaydı. İttifakı dek aitliklerin imanı olan ritüelleri ön plana çıkmıştı. İttifak hafızası geçmişi ve geri beslenmeyi biliyor ve unutkan olmuyordu.
Buna karşı kişi hafızası unutkandı. Unutkan olan hafıza ezber yapıp, imanı ritüel içindeydi. Sosyal anlama içinde kültürel söylemlerin kolay anlaşılır olması nedenle abartılıp öne çıkması sonucunda sentezi yapan nesnel nedensellik unutuldu. Nesnel nedenselliğin geri beslenmesi kişiler nezdinde unutulmakla kültürel geleneksel totemi aktarımlar giderek gizem sel bir havaya büründü.
Kısacası ön ittifaklı oluşum süreçleri içindeki çatışan totem kültürleri nedenle sosyal alandaki kişiler ittifaka bağlılık yerine; toteme bağlılık ifade ediyordu. Toteme bağlılığın kırılması gerekiyordu. Toteme bağlılığın kırılması, ittifak aiti olmakla olasıydı. İttifak aiti olmak ta iman oluşla söyleniyordu. Ve ittifak aiti olmak ta (mensupluk ta) imana bağlılıkla,” imanı” ritüelime etmekle tescil ediliyordu.
Köleci dönemle birlikte, üreten emek ilişkili, totem meslekli sentezci olan sosyal manifestolar; üreten totem meslekli girişmeler; totemdi sosyal gruplar arasında yapılan mukaveler (sözleşme) olmaktan çıkmıştı. Totemdi gruplar arası ittifakı sözleşme olmaktan çıkan antlaşmalar; köleci sistemde efendiyle köle arasında bir sözleşme (mukavele) oldu.
Köleci dönemle birlikte mukaveleler özel mal mülk sahibi efendilerle; çalışmasından, emeğinden gayrı bir şeyi olmayan; maldan, mülkten yoksun köleler arasında mukavele ve ant içme oldu. İşte efendi ve köle arasında yapılan mukavelelerin (sözleşmelerin) kişiler üzerinde içilen andı köleci dönemle birlikte köleci iman oldu.
Köleci aşmadan sonra iman, totem gruplar arası ittifakı gözeten sosyal mukavele olmaktan çıktı. Mal ve mülkün eşitsiz biçimde rızk olarak Mamon tarafından keyfi dağıtılmasına inanmaya; iman dendi. Mal mülk neye karşı eşitsiz dağıtılıyordu? Ön ittifak içindeki iman sözleşmesine göre gruplar arası totem meslekli üreten ilişkilerin ortaklaşmasından doğan sağlama ve zenginlikler ittifakın olmakla herkesindi.
Herkesin olana karşı mal mülk, eşitsiz ve keyfi dağıtılıyordu. Ortaklaşma üzerinde ola gelene karşı fiili bir olupbitti durum vardı. Bu olupbitti, mal mülk cinayetleriyle ve sosyo toplumsal tedirginlikleriyle ayyuka çıkmıştı. Bu çatışmaların mana anlaması köleci iman üzerinde yürütülüp geniş kitleleri köleci iman üzerinde ikna edeceklerdi. Yani köleci iman sözleşmesi efendi ve kölenin varlığını onaylıyordu.
İçilen yemin; irade sahibi efendiye bağlılıktı. İradesiz ve aciz olan köleliğe razı olmayı dile getirmekti. Mülksüzler kendisini kul oluşla (köle oluşla) kulunuz-köleniz diye tarif edip; efendilerine, sahip ya da sahibim diye hitap ediyorlardı. Köle mülk sayılmıştı* "... Mülk edinilmiş bir köle ile kendisine temiz rızk verdiğimiz ..." diyen manaca oluşmalar sonunda efendiler iradesi olanlardı. Köleler eşitliği ve iradesi olmayanlardı.
Köleci dönemle birlikte iman efendiye teslimiyet ve itaatti (biatti). Efendiye kul-köle (abd ve abdetun) olmaktı. Abd erkek köleydi. Abdetun; cariye, halayık da dediğimiz kadın köleydi. İsimler artık falanın kölesi anlamına... abd’la başlayacaktı. Abd el lat, abdetun el uzza gibi.
Köleci dönemle birlikte efendiye kölelik ve bağlılık olan iman; totem gruplar arası totem meslekli ittifak sentezini oluşan sosyal mukavele olmaktan çıkıp; köleci inancın içine sokulup, kalmıştı. Bu açıklamadan sonra ana felsefeye yeniden döneyim.
Varlık ya da varoluş, hem bir etkilemedir hem de bir etkilenmedir [yansıma ve yansıtma oluştur (yansılanmadır)]. Eş deyişle (eşleyişle) nesne; etki ve etkilenme oluşla manadır. Somuttur. Mana olan nesnedir. Nesne olan da manadır. Yani varlık ikili ya da çoklu yansımadır.
Varlık ve mana birlikte olan, birlikte giden, birlikte yansıyandır. Biri değişerek ötekisi olandır. Bir arada ve birbirine bağlı oluşla birlikte yansıma ve bağıntı şeklidirler. Varlık ve yokluk manası her ikisi birlikte kavranmakla, biri varken diğerinin olmamasıdır. Biri burada yokken, diğer tarafta bir bağıntı belirmesi oluşla var olandır.
Etki, etkiye uğrayan üzerinde anlam olur. Etki; anlam oluşla nicelce etkiye uğrayanın üzerinde birikir (şarj olur). Birikmeler, etkiye uğrayanın üzerinde çelişkiyi oluşurlar. Çelişki, kesikli sürekli olay ve oluş olmakla devinimdir.
Çelişkiye düşmeyen hiç bir var oluş anlamını oluşturamaz. Etki etmeyen hiç bir nesne anlamını ortaya koyamaz. Evrendeki her şey çelişkili birliktir. Çelişkilidir. Görecedir. Göreceli olmayan bir şey yoktur. Çelişki, özde kutuplaşma ve polarmalanma olan alan etkisidir. Dışta bir bağ ve bağıntı yansıması olan görecelik bir şeyin bir şeye göre girişmesidir. Yalıtan ortam girişmesiyle görece olan, özel bağıntıdırlar.
Görecelik bir çelişme türüdür. Söz gelimi saf madde yoktur. Saf dediğimiz oksijen, altın vs. aynı atom yapısına ait; belli enerji düzeyli oluşlarından ötürü, şeyler bu tür atom sal yapılarından dolayı saftırlar.
Oysa atom; nötron, proton ve elektronla bileşiktirler. Nötron, proton, elektron da atom altı kuarklar, leptonlar, fotonlar vs. ile sentez olmakla; altın ve oksijen de görece saftırlar. Yani saflık ta sentezi oluşta görecelidir. Yani saflık ta çelişikliktir. Aynı atom düzeli enerji konumu safken; atomların kuark, lepton gibi parçacıklar içermesi görece hem sentezdirler, hem de sentez olanlarıyla çelişikliktirler.
Her düzey ve düzlem görecedir (bir şeye göre olmaktır). Çelişkilidir. Gelip geçici çelişkili birliktirler. Tabi ki sosyal yapılar da, toplumlar da bu sondan kurtulamazlar. Her düzey ve düzlem bağıntısı bu görecelik ilişkisiyle işlerledir (kesikli sürekli, çalışır, çelişir, gelişir, dönüşür, devinir, ölür, zamanı akıtır vs.).
Bencilliklerimiz de görece bir düzey düzlem ilişkisi oluşla, görecelik ilişkisi içindedirler. Her bir görecelik ilişkisi; çelişkin bir enerji düzey ve enerji düzlemi biçimlenmesi olmakla durumsal (potansiyel) etki ve eylemselliktir.
Su molekülü bileşik olmasına rağmen, görece saftır. Molekül zaten bileşik demek ve bileşiklerin en küçük yapı taşlarıdır. Yani su molekülü; hidrojen, oksijen düzlemine göre sentezdir. Hidrojen, oksijen düzlemi su molekülünün geçmişidir. Tıpkı kuarkların, fotonların, leptonların, mezonların vs. atomun geçmişi olmaları gibidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.