- 796 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ANALİZ DENEMESİ
* Her olay, kendi bağlamı ve bütünlüğü içinde anlamlıdır.
* Her olayın en az bir oluş sebebi ve en az bir olay sonucu vardır.
* Her olay, kendi sonucuna ulaşmak için bir oluş sebebinden hareket etmek zorundadır.
* Her olayın niteliği, olaylar birbirlerine benzese ve birbirleriyle irtibatlı olsalar bile, kendine özgüdür.
* Olay niteliğini ayırt edilir kılacak en önemli fark, bir olayın kendi koşullarından doğup doğmadığıdır.
* Doğa olayları kendi koşullarında kendi oluş zamanını, yerini, etkenlerini bekler; insan tarafından kurgulanmaz. Olsa olsa, insan müdahalesi ve bu yolla doğal oluş sürecini olumlu veya olumsuz yönde bir etkileme söz konusudur. Bir nehrin önüne bir baraj yapmak, tarımsal ürünün genetiğiyle oynamak gibi...
* Doğa olaylarının üzerimizdeki etkisine karşılık, önlem alınabilir ve bu önlemler geliştirilebilir. Meselâ sel, deprem, küresel ısınma böylesi doğa olaylarıdır.
* Toplumsal olayları doğa olaylarından ayıran temel fark ise; toplumsal olayların kurgulanabilir, öncelenebilir, kendi içinde farklı yön ve alanlara dönüştürülebilir olmalarıdır.
* Toplumsal olayların öznesi de, nesnesi de insandır!
* Doğa olaylarında etkileşim alanı, oluşlarını gerçekleştirdiği yerküre ise; toplumsal olayların oyun alanı, bu yerküre üzerinde, insanların toplu yaşadığı her yerdir.
* Doğa olayları, toplumsal olayları tetikleyebilir. Kuraklık göçü, salgın hastalık nüfus yapısını ve ekonomiği etkileyebilir! Ama toplumsal olaylar, sadece yeni toplumsal olayları tetikler!
*******************
* Bir ülkenin meşru yönetimine müdahale veya müdahale girişimi kendi koşullarında aynı şey değildir ve bu yüzden, aynı etki ve sonuçlardan söz edilemez. Fakat her iki durumda da; bundan, farklı derecelerde olsa bile, toplumun tamamı etkilenir.
* Darbe veya darbe girişimleri; etki alanı, süresi, şiddeti dalgalar halinde genişleyen toplumsal olaylardır. Olayın etkisi, olay öznesi üzerine de döner; onu zaman içinde, kendi fiilinin nesnesi haline getirir.
* İç içe geçmiş dalgalar halinde hareket eden bu etkileşim sürecinde toplumsal yaşam alanındaki bütün kurumsal işleyiş ve toplumsal algı bozulur, değişime uğrar. Böylesi toplumsal olaylarla karşı karşıya kalan toplumlarda, olay öncesi ve sonrası hiçbir şey birbirinin aynısı ve tekrarı değildir.
* Darbe hangi aşamada kalmış olursa olsun, sorulması gereken öncelikli soru; “Kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden (5N1K)” sorusudur. Bu sorulara yanıt arayıp makul, mantıklı yanıtlar üretmeden olay analizi yapılamaz veya yapılması halinde olup biten doğru anlaşılamaz.
*******************
* Demokratik toplumlarda meşru yönetim; toplumun hür ve eşit katılımla müdahil olduğu hukuki bir süreç sonundaki iradesinin somutlaşmış karşılığıdır. Kuşkusuz, bu iradenin ne kadar somutlaştığına ve parlamento çatısı altında ne kadar karşılık bulduğuna göre bir ağırlığı olacaktır.
* Demokratik toplumlarda milleti meclisinde temsil etme yetkisi almanın da, bu görevden uzaklaştırılmanın da yolu, yöntemi, hukuki zemini ve zamanı anayasada belirtilmiş kanun ve esaslardır. Kimse, hiçbir grup veya örgüt, bu çerçevenin dışına çıkamaz, keyfi hareket edemez.
* Böyle olduğu halde, eline geçirdiği güce ve fırsata göre meşru yönetime müdahale, nereden ve kimlerden gelirse gelsin yasadışı, meşruiyeti olmayan bir kalkışma, girişim ve faaliyet olarak kabul edilir. Her yasadışı fiilin yasalarla belirtilmiş bir yaptırımı ve karşılığı vardır.
* İleri demokratik toplumlarda bu türden fiillerin görülmemesinin iki ana sebebi olduğu anlaşılıyor:
1. Toplumda dengeler kurulmuş, demokratik anlayış kökleşmiştir; küçük itirazlar dışında darbeyi gerektirecek koşullar bulunmamaktadır.
2. Her darbenin arkasında darbecileri besleyen, destekleyen, yönlendiren “gizli” güçler olduğuna göre; birinci maddede sözü edilen toplumlar, kendi içinde sorunları çok olan ülkelere darbe ihraç ederek, kendi sürdürülebilir refah ve kalkınmalarını sağlamaktadırlar.
***********************
* 15 Temmuz 2016 başlangıç tarihli-dünden bugüne yaşanan örnekleriyle-darbe faaliyetini ve akamete uğratılmasını doğru verilerle anlamak ve anlatmak için, suçlama ve hamasetten uzak bir tahlile ihtiyaç vardır.
* “İki el bir baş içindir” diyerek, başta ülkemizin seçilmiş meşru yönetimi olmak üzere, bütün kurum ve kişilerin, bu türden kalkışmaların niçin “kaderimiz” haline geldiğini sorgulamak gibi, gerçekten ötelenemez ve önemli bir özeleştiri sürecinden geçmemiz gerekiyor.
* Birbirimizi “hain, yardakçı, yandaş, ahmak, şucu-bucu” diye suçlayarak alınacak yol yoktur veya bu tutum bizi ayrıştırır, birbirimize düşürür, hain beklentilerin ekmeğine yağ sürer. Eğer buna rağmen, toplumu bu yönde kışkırtan, bölen, çatıştıran fiil ve ifadelere ısrarla devam edenler varsa, bilin ki bu milletin düşmanıdır! Hiç tereddütsüz, “hain” odur, onlardır!
* Devleti ve milletiyle bütün bir kadim ortaklığı dağıtmak isteyenlere karşı birlikte hareket etmek, oyunu bozmuştur ve bundan sonra da bozacaktır. Yurdumuzu oyun sahası gören, bu vatan coğrafyasını oyun sahası haline getirecek şer devletlere ve içerdeki hainlere karşı dirençli olmak, onlara verilecek en uygun cevaptır.
* Bizim “sıksan şüheda fışkıracak” topraklarımızdan başka vatanımız yoktur! Atamız Osmanlı’dan tevarüs etmiş, canla başla koruyup sığındığımız bu vatan topraklarından başka sığınacağımız bir yer de bulunmamaktadır.
* Tarihin bize yüklediği sorumluluk salt kendi topraklarımızla ve değerlerimizle de sınırlı değildir. Dağılan İmparatorluk’tan koparılarak yalnızlaştırılmış, her türlü baskıya uğratılan mazlum Müslüman toplulukların gözü ve kulağı da bizim üzerimizdedir! Türkiye insanı; etnik kökeni, mezhebi ile birbirine düşman edilmeye çalışılırken, bu ayrıştırma ameliyesinin farkına varmamak, ancak iki şekilde izah edilebilir bir gerçekliktir: Ya gafilsiniz ya da hain!
..............................................................................................................................
YAZIYA EK:
Hatırlanacaktır: A.F adlı cinayet zanlısı, Fransa’da bulunduğu sırada sebebi hâlâ tam açıklığa kavuşmayan bir cinayete karışır. Yakın arkadaşı olan bir generalin oğluyla yabancı uyruklu sevgilisini öldürür! Ardından sırra kadem basar; üç yıl kadar aranır, yerine izine rastlanılmaz. Ta ki, yeni bir cinayet olayının faili olduğu, cinayet sonrası firar ettiği anlaşılıncaya kadar! Maktul, öğretmen bir hanımdır ve aynı zamanda, çay bahçesi işletmecisi kişinin eşidir. Cinayet zanlısı kişiye iş veren, evini açan, maişetine destek olan da bu işletmenin sahibi ve aile bireyleridir. Cinayet sonrası, bu kişi, bir ay kadar süren ihbar ve takibin neticesinde İzmir-Menderes civarında görülür, yakalanır, tutuklanır. Yargısı halen sürdüğü için, açık ismiyle belirtilmeyen bu kişinin, kendisine adeta kol-kanat geren aileyle ilişkisi içindeki konumunu bir örneklemede kullanacağım, izninizle:
“Deniyor ki, FETÖ / PDY devlet kurumları içinde aşağı yukarı 40 yıldır örgütlenirken, gelmiş geçmiş siyasi iktidarlar buna göz yumdu; bu yapılanmanın tehlikesinden bahsedenlerin uyarılarına kulak tıkadılar. Taban desteği aldıkları için de, seçim başarıları hesabıyla bu sinsi yapılanmayla kol kola girildi. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri zamanında bu ilişki, örgüt lehine ivme kazandı. Devlet yönetiminde paralel bir erk ve yönetim ortaya çıkınca ayıldılar! Ülkeye ve iktidarlarına zarar vermeye başladıklarını görüp üzerine gittiler. Ve tabii, kıyamet de ondan sonra koptu. Bu yapılanmanın sorumlusu AKP iktidarlarıdır!” Bir an için bu suçlamayı doğru sayalım! Şimdi soruyorum: A.F. aile içinde himaye altına alınıp yemek-barınma ihtiyacı karşılanırken, ekonomik yönden önü açıldığında, kendisini aileye nasıl tanıtmıştı? Sessiz, kendi halinde, iş yükümlülüklerini yerine getiren bir kişi değil mi? Aile başlangıçta şüphelenmiş miydi bu kişiden veya şüphe çekecek bir durumu söz konusu muydu bu kişinin? Açıklamalara ve olayın seyrine bakılırsa, hayır! Peki ne zaman bazı sorular sorulmaya başlandı? Kimlik belgesini gösteremiyordu, kimliğini bilerek gizliyor, yalan beyanda bulunuyordu bu kişi. O zaman, aile nasıl bir tavır takınmaya başladı bu kişiye karşı? Kendi beyanların dan anlıyoruz: “Bizden bir şeyler sakladığını, çok ketum ve içine kapanık bir yapısı olduğu için, bu kişiye artık güvenilemeyeceğini düşünmeye başladık!” Bu durumda ne yapılır? O kişiyle yollar ayrılır. “Oğlum sana açtığımız evi boşalt! Bu sürdürülebilir bir ilişki değil!” demişler mi? Demişler! Bunun üzerine o kişi deşifre olduğunu anlayıp saldırganlaşmış mı? Evet! Maktulü öldürme sebebi de, yakalatacaklar korkusu değil mi? Şimdi alın bu olayı “AKP İKTİDAR ERKİ-FETÖ / PDY” ilişkisine uyarlayın! Deniyor ki; bu cinayetin sebebi AKP iktidar erkidir! Onunla ilişki kurmayacaktı, kurdu; ona evini açtı, onu işyerinde çalıştırdı, tehlikeyi sezince de, kapı dışarı etmek istedi! Eeee! Katil suçsuz, katili barındıran suçlu, öyle mi? Yemişim ben sizin hukuk anlayışınızı! Bari katil masum deyin de olsun bitsin; dilinizin altına sığmaz oldu ıslattığınız bakla!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.