- 1345 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EMPERYALİZM’İN CAN SUYUDUR DARBELER...
Dünyanın ortalama son iki yüzyıllık siyasi ve ekonomik dönemi, kategorik anlamda biçimlendirildiğin de bilindiği gibi güçlü ülkeler olarak belirleyici konumunda olan pramit’in uç noktasındaki, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve tabi ki,etkili lobi gücüne sahip ve sonradan devlet olan İsrail oluşturur.
Pramit’in diğer noktalarını da emperyalist güçler olarak Fransa, İtalya, İspanya, gibi kıta Avrupasında yer alan ülkeler şekillendirmektedir.
Emperyalist ülkeler Kapitalist çıkarları gereği sistemsel hegemonyası altına aldıkları ülkeleri,(emek yoğun) iş gücü de dahil, petrolünden madenlerine, su kaynaklarından tarımına kadar vs ekonomik anlamdaki değerlerinin tümünü sömürmek için o ülkenin ‘’siyasi’’ yapısını ele geçirmeye çalışırlar.
Ortalama 19.yy kadar olan sürede bizzat kendi ordularıyla kanlı bir biçimde istila ettikleri ülkelerin tüm ekonomik değerlerini sömürüp o ülke insanlarını açlığa mahkum edecek düzeyde mağdur bırakmışlardır. 20.yy ın ortalarına gelindiğinde ise sistematik taktiksel değişiklikleri gereği bu kez kendi askeri birlikleri ile yapabildiklerini onlar adına o ülkenin silahlı kuvvetlerine yaptırmışlardır.
Amaç hem savaş maliyetinden ve asker kaybından kurtulmak hemde sömürü düzenini kesintisiz sürdürebilmektir.
Bunun içinde tarih boyunca kendilerince taktiksel stratejiler geliştirip uygulamışlardır. Bu stratejik planlarında sömürmeye karar verdikleri ülkelerin siyasi yapısını ele geçirmek için çıkarları gereği eylemsel bazda şeytanda dahil işbirliği yapmayacakları hiçbir unsur yoktur. Bundan dolayıda kullanabilecekleri milli ve manevi değerleri rahatlıkla kullanırlar onlar için her şey serbest ve mubahtır.
Ancak bir tek şeyi asla yapmazlar, öyle ki literatürlerinde bile yoktur ‘’Merhamet’’
Bu konuda en açık örnek birleşmiş milletler teşkilatının 2016 dünya kalkınma konferansındaki bildiri niteliğindeki raporudur. Dünya kamuoyuna sunulan o çarpıcı bildiride de açıkça görülmektedir ki, o rapora göre dünyanın nüfusunun % 1 nin geliri % 99 unun gelirine eşittir. Bildirinin devamında vurgulanan en çarpıcı veri ise dünyanın ekonomik yapısını elinde tutan zincirin en uç halkasında yer alan gücün seksen beş aileden ibaret siyonist yapı olmasıdır.
Başka bir bakış açısıyla değerlendirilecek olunursa dünyada her gün binlerce insan açlıktan ölüp milyonlarca insan da yoksulluk sınırının altında yaşarken birleşmiş milletlerin açıkladığı o rapor aslında vahşi kapitalizm’in ne kadar adaletsiz ve insafsız olduğunun da bir göstergesidir.
Dolayısıyla vefa ve acıma duygusu olmayan Emperyalist ülkelerin devlet politikalarında da dostluk veya düşmanlık diye bir kavram yoktur. Sadece ekonomik çıkarları vardır. Başka bir ifadeyle dostluk ve düşmanlıkları ekonomik menfaatleri gereği anlık değişime müsaittir.
Orduları ile istila ettikleri ülkeden çekilmeden önce o ülkenin siyasi yapısını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirip sürdürebilecek kadroları oluşturup halkın yapısına göre despotik ve sempatik toplumun saygı duyacağı bir lider belirlerler. Sonrada o liderin etrafında olacak itaat edecek ve liderin her emrini yerine getirecek yapıları oluştururlar. Bunun için de ülke insanın ekonomik yapısına göre nispeten daha iyi konumda olacak ve o devletin olanaklarından istifade etmelerine kısmen izin verecekleri ve kendilerini toplumun seçkin kesimleri olarak görecek ordu, yargı ve bürokrasi kesimlerinden oluşan (mutlu azınlık) diye bilinen kesimleri yapılandırırlar.
Oluşturdukları bu yapılar da despotik uygulamalara riyakarlıkla bağlı, kendi ulusal tarihinden değerlerinden utanan ve dışlayan, demokrasi kültürü gelişmemiş, kendi yaşam standartlarının korunması adına bağımsızlığından vaz geçebilecek düzeyde kişiliksiz, insan kesimleri üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışırlar.
Her şey hazırdır artık iş kurgulanan sistemin emperyal güçlerin kapitalist çıkarları için doğru şekilde ve aksamadan işlemesidir.
Bu konuda da görev demokrasi kültürü gelişmemiş ancak halinden memnun o mutlu azınlık diye şekillenmiş kesimlere düşmektedir. Mutlu azınlık diye tanımlanan o kesimler de bilerek veya bilmeyerek hem despotik rejim için hemde emperyalist ülkelerin çıkarları gereği çalışırlar.
Ülkenin demokratik ve ekonomik yapısının gelişip güçlenmesi ya da güçlenme ihtimaline karşı görevleri gereği o kişiliksiz kesimler devreye girip, emperyalist güçlerin çıkarları adına toplumda kaos ve anarşi ortamı oluştururlar. Bir yandan şovenizmi körükleyip bir yandan da dinsel kavramlar üzerinden gericilik iltica gibi sanal korkular yaratıp insanların kültürel farklılıklarını düşmanlık nedeni olarak gösterip toplumu oluşturan kesimleri birbiriyle çatıştırırlar. Sonrada aslında kendilerinin bozdukları toplum düzenini sözde yeniden inşa etmek için emperyalist ülkelerin emirlerindeki orduya darbe yaptırıp ülkenin ekonomisini ve demokrasisini sakatlayıp ülkeyi yeniden borçlanacak konuma getirirler. Dolayısıyla ülkeyi merkezinde emperyalist ve siyonist güçlerin olduğu çok uluslu finans kuruluşlarına yüksek faizle borçlandırırlar.
Başka bir ifadeyle bu sistematik çarkın işlediği o ülke halklarının durumu kum tepesine çıkmaya çalışan insana benzer tırmanmaya gayret ettikçe kayıp tekrar sıfıra iner.
Emperyalist güçlerin sömürgeci anlayışlarını engellemenin tek yolu, ülkede demokratik sosyal hukuk devleti yapısını oluşturmak sonra da ülke insanın öz güven duygusunu demokrasi kültürünü geliştirmek ve toplumun insan hakları bilincini güçlendirip yasalarla koruma altına almak mümkün olur. Ordu, yargı ve ülke bürokrasisinin siyasetle eş güdüm halinde hareket eden sağlıklı işleyişiyle birlikte, Milli gelirin topluma olabildiğince adil dağıtılması da ülke barışı ve insanların devletine sadakatle bağlılığını güçlendiren önemli bir etkendir.
Tarih göstermiştir ki, onurlu toplumlar kültürel değerlerinden utanmayıp, kendi insanını küçümsemeden demokratik devlet yapılarını oluşturup ülkelerini zengin ve güçlü duruma getirmişlerdir. Böylece ülkelerini dünya ülkeleri arasında ki hak ettikleri saygın konuma taşımışlardır.
Serhat BİNGÖL 24.07.2016
YORUMLAR
Serhat bey,
Din sınıfsallığın saf tuttuğu ekonomik sistem türü (liberal-serbest piyasa) ve siyasi yapı (Abd tipi başkanlık veya benzeri yönetsellik) değişmedikçe, dinsel anti-emperyalizm Lenin'in tespitleriyle söylersek; bir sapma veya toplumsal hastalık türü olarak "ekonomizm"den öteye evrilme dışında sonuç vermeyecektir.
Esenlikle...
Göktürkmen tarafından 7/25/2016 7:26:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Ha şu doğrudur emperyalist güçler taktiksel nedenlerden dolayı sömürmeye çalıştıkları toplumlarda bu değerleri yok saydırıp ilkesiz ve köksüz bir toplum oluşturup rahatça sömürecekleri ülke insanlarının direncini kırmak istemişlerdir ve kırmışlardır. Bunu anlarım çünkü adamlar hırsız ruhludur ve acıma duyguları yoktur dolayısıyla kendilerininde inkar etmediği emperyal siyonist öğretilerinin kapitalist çıkarlarının gereğini yapıyorlar. Tamam da
Buradan şuraya gelmek istiyorum elin adamı kendi iki yüz üç yüz yıllık tarihi geçmişiyle ve tenekeden dinleriyle övünürken ben niye binlerce yıllık tarihi geçmişimle kültürümle ve aydınlıkçı dinimle övünmeyeyim.
Son cümle olarak da şunu söyleyeyim lenin’in tespitleri veya ne dediği değil Mustafa Kemal Atatürk’ün ne dediğini ne kadar algıladık ne kadarını uyguluyoruz. Kemal Abimin (kemnur) yorumuna verdiğim cevapta da dediğim gibi ‘’ne mutlu türküm diyene’’ demekle ya da arabalarımızın arkasına atam izindeyiz demekle olmuyor bu işler ne zaman eylemsel bazda gerçek manada cumhuriyetimize ve ülkemize sahip çıkacağız birbirimizi ötelemeden fikir ayrılıklarının zenginliğimiz olduğunun yaşamsal bazda dinamizm kazandırdığının farkında olacağız ve demokrasimizi şovenist söylemlerin arkasına sığınmadan geliştireceğiz sorun burada.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli dostum, yerinde tespitlerdi, tebrik ederim... Globalleşen dünyada üç tür yapılanma söz konusu. Emperyalist güçler, emperyalizme boyun eğenler ve antiemperyalistler... Atatürk'ün bıraktığı antiemperyalist ülkemizi emperyalizme boyun eğenlerin arasına taşıyan güruhtan ne kadar nefret etsek azdır... Saygıyla...
böl-yönet... emeryalizxmin düsturu ve işşte bu düstura hizmet edenler: https://youtube.com/watch?v=00BsnEH54hI
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimizle.
Kemnur
Serhat BİNGÖL
Buna karşı olduğum gibi,aynı zamanda mevcut hükumetin bu ülke için yaptıkları iyi ve güzel işleri (icraatlarını da) körü körüne sırf muhalif olmak adına küçümsenmesine ve yok sayılmasına da aynı şekilde karşı çıkarım. Toplumda ki bu muhalif refleks aslında cumhuriyet tarihi boyunca siyonist yapıların sistemli olarak uyguladıkları ret ve inkar politikalarının bir yansımasıdır.
Hocam ben siyasal anlamda Atatürkçü değilim Ancak bu = Atatürk düşmanı olduğum anlamına gelmez. Hoş Atatürkçülük nedir? nasıl bir olgudur? Onuda anlamış ta değilim ya neyse....Ama yinede içtenlikle söylüyorum ve Samimiyetime inanacağınızı düşünüyorum, ilk gençlik yıllarımdan bu yana Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi şahsiyetine yapılan her türlü hakarete gücüm yettiğince dilim döndüğünce karşı durmuşumdur. Üstelik bu konuda en çok tartıştığım yani papazlık olduğum kesimde ‘’söylem bazında’’ kendini Atatürkçü olarak lanse eden bana göre riyakar ve sahte insanlar olmuştur. Sonuçta Atatürk haşa ALLAH değildir peygamber hiç değildir. Bir devlet adamıdır dolayısıyla aldığı siyasi kararlar eleştirile bilinir. Ancak bu ülkenin kurucu lideri olduğunu unutulmadan ve o günün şartlarını göz önünde tutarak ve tabi ki, Atatürk'e saygılı olmak kaydıyla.
Geçmişte Türklükle kafayı bozmuş okul müdürü emeklisi ülkücü hareketin önemli isimlerinden bir olan yakın bir akrabam, yememiş içmemiş üşenmeyip iki yılık aralıksız bir çalışmayla Konya'ya gidip oradaki köklerimize dönük bir çalışma yapmış. Anne ve baba tarafından bizim sülalenin iki yüz elli yıllık soy ağacını çıkarmış. Bir metre kare büyüklüğünde bir kartona hangi beyliklerden geldiğimizi kimin kiminle evlendiğini falan filan hepsini bir şema halinde yazmış çizmiş. şimdi bu manyak bizim köklerimizin katışıksız Türk olmasından dolayı tarifsiz bir sevinç yaşıyor ve sanki iki yüz yıl öncesinin ne olduğunu biliyormuş gibi bir gurur halinde bizlere şema üzerinden köklerimizi anlatıyordu. Kazayla farklı bir ırktan karışım olsa resmen adam kendi kafasına sıkıp intihar edecek. Türklük üstün ırk diye topluma şovenist bir anlayışla pompalanırsa insanlar giderek böyle akıl dışı bir hal alırlar. Oysa mesela nenelerimden birinin balkan kökenli yeşil gözlü güzel bir kız olmasını çok isterdim, ya da mavi gözlü güzel bir laz kızı, ama gel gör ki, bu manyağa anlatamazsınız.
Bu örneği şunun için verdim. Ne mutlu Türküm diyene derken Türklüğümüzden niye gurur duyacağız salt ırksal nedenlerle mi? Emin olun ben bu güne kadar ulan lanet olsun ben niye İtalyan doğdum, Fransız doğdum vesaire diyen, ya da tersine bununla övünme gereği duyan kompleksli birine rastlamadım.Ama adamlar şununla övünüyorlar benim ırkım dünyada en modern ülkeyi oluşturmuştur. ülkemde herkes özgürce kendini ifade edebiliyor, hatta göçmen olarak gelenler bile devlet adamı olabiliyorlar ya da benim ülkemde kişi başına düşen milli gelir dünya ortalamasının en üst seviyesinde diye biliyorlar. Uzatmayayım ırklarıyla övünmek için bu ve benzeri söylemleri sıralıyorlar.
Osmanlıya belli bir hayranlığım vardır ama siyasal anlamda Osmanlıcı değilim. Murat Bardakçı’nın dediği gibi Avrupa bu günkü medeniyetinden dolayı övünme hakkına sahiptir. Ama medeniyet tarihini oluşturmak için Osmanlı tarihine saygı duymak zorundalar çünkü Osmanlıya değinmeden tarihlerini oluşturamazlar. Peki biz ne yapıyoruz? Bırakın ülkemizde ki sizinde saydığınız o etnik yapıları Devlet politikası olarak kendi ceddimizi reddediyoruz. Yani sistemli bir biçimde Ülkemizde ki siyonist yapılarla işbirliği içinde olan bir kesim Cumhuriyeti kabul ettirmek adına bizlere akıl dışı İzan dışı bir şekilde kendi tarihimizi inkar ettirip koskoca bir imparatorluğu yalanla iftirayla aşağılatıp yok saydırıyorlar. Ve emin olun dünya bize resmen kıs kıs gülüyor. Ne mutlu Türküm diyene ha!’’
Dünya üzerinde Türklerden daha fazla işçi statüsünde insanı yurt dışında çalışan başka bir millet yok. Yaklaşık on milyon insanımız o emperyalist ülkelerin sokaklarını süpürüyor, fabrikalarında çalışıyor, kanalizasyonlarını temizliyor. Sonrada ‘’ne mutlu Türküm diyene’’ diyeceğiz öyle mi?’’
Yıllık kişi başına düşen milli gelir de seksen yıl boyunca dünyanın en fakir on altı ülkesi arasında olacağız. Sonrada ‘’ne mutlu Türküm diyene’’ diyeceğiz öyle mi?’’
İnsan hakları ihlalinde dünyanın ilk üç ülkesi arasında olacağız. Sonrada ‘’ne mutlu Türküm diyene’’ diyeceğiz öyle mi?’’
Doksan yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca militarist bir anlayışla beş darbe ve darbe teşebbüsünü alkışlayıp demokrasi ihlali yaşayacağız. Sonrada ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ diyeceğiz öyle mi?’’
Osmanlı döneminde adı sanı duyulmamış baldırı çıplak (Malezya, Singapur, Kore, Brezilya vs gibi ülkeler) bizim en az iki buçuk katımız büyüklüğünde ekonomik ve demokratik gelişmişlik düzeyine sahip olacaklar. Sonrada ‘’ne mutlu Türküm diyene’’ diyeceğiz öyle mi?’’
Bu böyle devam eder gider daha fazla saymanın bir anlamı yok, nasılsa yine gerçeklerle yüzleşmekten kaçıp ne mutlu Türküm deyip işin içinden çıkacağız.
Büyük ihtimalle Mustafa Kemal ATATÜRK, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE derken önce bunu hak etmemizi de istemiştir diye düşünüyorum.
Kemnur
Ancak düşman hangi mevziyi kaybettiğini hemen anladı. Türk milletinin milli birliği ve bütünlüğü konusunda tezahür eden birliği ve bütünlüğü parçalama hareketi devam ettiriliyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Onuncu Yıl Nutku”nda söylediği NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE özdeyişi kendi özümüze dönmek vakti gelmiştir. YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR.
Kemnur
Serhat BİNGÖL
Son yazdığınız tek satırlık cevabınız da söylediğiniz ‘’ ne mutlu türküm diyene sözüne karşı son savundukların ne yazık ki, düşmanı olduğun siyonizmin de TÜRK gernçliğine empoze ettiği düşünceler.... :)'' Aslında çok doğru bir tespit en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim çünkü böyle düşünmemi gerektiren önemli etken apoletli siyonistler olmuştur....:) neyse yarı ciddi yarı şaka bu satırdan sonra şunu söyleyeyim. Kemal hocam. Naçizane ben on dört on beş yaşlarım da bu işlere kafa yoruyordum,78-79 yıllarına gelindiğinde yani on yedi on sekiz yaşlarıma geldiğimde öğrenci temsilciliği yapıyordum. Darbe sonrası göz altına alındığımda siyonist unsurlarca birinci derecede arananlar listesindeydim. Özetle Bu kardeşinizin fikirlerini beğenmeseniz de savunduğum düşünceler resmi öğretin dışında kalan belli bir birikimin ürünüdür.
Saygı ve sevgilerimle.
Kemnur
DÜŞMANINI İYİ TANI TÜRKİYE
CELLADA BAK TUTANLARDIR İPLERİ
SİLİNİR GİDER KUKLALARIN TİPLERİ
DÜŞMANINI İYİ TANI TÜRKİYE
SİYONİSTLERE YEDİRME YİĞİTLERİ
HİÇ DURMAZ BU EMPERYALİST İTLERİ
Serhat BİNGÖL
Vurgulayıcı güzel paylaşımınız için çok teşekkür ederim
Sayfama ilginiz ve ziyaretiniz renk kattı sağ olun.
Saygı ve sevgilerimle.
Kavramı algılamak çok önemlidir, algı düşünsel ve duyumsal öğreni dizgede hep giriş kapısı oluyor.. devamında ayrıksı bir tekilliği olmamasıyla koşut, elbette !
Çok sevindiğimi belirtiyorum, emperyalizmi algılayan bir din sınıfsallık heyecan ve umut vericidir.
Devamını getirmek kaydü şartıyla; kapitalizm ve kolonyalizmle beraber hani ve yani...
Esenlikle.
Göktürkmen tarafından 7/24/2016 4:05:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Naçizane ben o sınıfa girmem benim din anlayışım tarikat veya cemaatten değil yaratıcıya olan hayranlığımdan beslenir. Dolayısıyla da yüce İslam dinin aydınlıkçı öğretileri bu hayranlığımı destekleyici bir işlev üstlenir. Asıl sorun kendisini ulusalcı çizgide görüp ulusalcılığı ret politikaları üzerine oturtup kültürel değerlerinden uzaklaşıp hazcı yaşam felsefesine indirgeyenler dedir. Maalesef o kesimler öz eleştiri yapma noktasından çok uzaklar bırakın emperyalizmin işleyişini dünyanın yuvarlak olduğunun bilincinde değiller.
Umarım ve dilerim hep küçümseyip durdukları dinci ve/veya muhafazakar kesimlerin ulaştığı demokrasiyi algılama seviyesine ulaşırlar. Yani tankları alkışlamaktan vazgeçerler.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Tarihini okuyan yaşayan bir kalem olarak yazılarınızla fikirlerimiz kendini tazeliyor...Bu yazıya söyleyecek sözümüz yok;katılıyorum...O ki kuran var sağ elimizde; o ki yahudi zihniyetinin haberi içinde sabit; biliyoruz ki dünya döndükçe durana kadar ülke tarihleri hiç kansız geçmeyecek!..
Zalimlerin yaptıkları en büyük adım; Osmanlıyı kendi içinde kansızlara parçalatmalarıydı... Bizler bayıltılan bir ülkeydik çok şükür uyandık; her şerde bir hayır vardır..15 Temmuz Dirilişin Miladi oldu adeta arkadaşım ... Şehitlerimizin yerleri cennet mekan olsun :( ...Söyleyeceğim; bir Arap dünyasından zannedersem Lübnanın bu darbede söyledikleri sözü hatırlatmaktır sadece; çok gururlanmıştım Milletim adına ... 15 temmuz gecesi tankın önünde kaya gibi duran Türk milletini Gazete manşetlerine taşıyıp; şöyle yazmışlardı " Bizi yıllarca Osmanlının nasıl yönettiklerini şimdi anladık"
Arap dünyasını bile kendine getiren bir lider ve ülkesi Türkiye ye huzuru bırakırlar mı ; dirlik bırakırlar mı?..En Tehlikeli Türk diye manşetlerine taşıyan uzun bacaklı o ingiliz soysuzun bacaklarını biz ancak birlik ve beraberliğimizle bağlar, düğümünü atarız...Allah yar ve yardımcımız olsun!... İslamın son kalesini korusun! ..inşallah destanı yeniden yazacağız...Selam ve muhabbetlerim bu güzel kaleme..esen kalınız
Gül ESEN tarafından 7/24/2016 1:53:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat üstadım; dünya haritasında umman (Oman) ile Somali birbirine çok benzer.
İklim olarak ta aşağı yukarı aynı konumdalar fakat Umman ile Somali arasında ekonomik olarak resmen bir uçurum var.
Umman riyali abd dolarının neredeyse üş katı daha değerli. Kısaca anlatayım; Ummanda çalıştığım zaman 1400 umman riyali alıyordum. Buda aşağı yukarı 4000 dolar ediyordu.
Gelelim Somali ye öyle sine yoksul öylesine acınacak durumdalar ki; tek bildikleri iş balıkçılık… Avrupalı emperyalistler onu bile ellerinden almış.
Açlıktan ölen çocuklara aldırmadan, o medeni dediğimiz Avrupa ülkeleri Somali nin resmen kanını emiyor.
Somali kıyılarına özellikle Norveç ten İngiltere den gelen çok büyük balıkçı tekneleri trol sistemi ile Somali kıyılarındaki bütün balığı silip süpürüyorlar.
Anca kendi küçük sandalları ile pazarda balık satarak karınlarını doyuruyorlar.
Düşünün; ta Somali ye yıllardır kan kusturan bu emperyalist yamyamlar kapı komşusu olan bizlere neler yapmaz?
Selamlar saygılar olsun
Serhat BİNGÖL
Verdiğiniz örnekler çok doğru size katılıyorum bu aynı zamanda, Orta doğu halklarının hakkı olan petrol. Afrika halklarının hakkı olan altın madenleri. Güney Amerika ülkeleri halkının hakkı olan yine petrol ve kömür madenleri vs gibi kıta ya da bölge halklarının hakkı olan ekonomik değerlerini vahşice sömüren emperyalist anlayışlarının ne kadar acımasız olduğunun somut örneğidir. Emperyalist ülkelerin siyonist öğretilere dayanan sömürgeci anlayışlarının altında yatan şey ne kadar arsız ve hırsız ruh hallerine sahip olduklarının da aslında dışa vurumudur.
Kaldı ki, adamlarda ast olan bizim emperyalist çıkarlarımızdır diye açıkça söylüyorlar yani saklamak ya da utanmak gibi bir duygu taşıdıkları yok.
Bu durumda yapılacak tek şey milletçe bunun bilincinde olmak demokrasiyi geliştirip, toplumu ve gelecek nesilleri bu konuda eğitecek bir eğitim politikası oluşturmaktır. Aksi halde bunların iflah olup Bizans oyunlarından vazgeçeceklerini beklemek her halde saflık olur.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.