- 689 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dünya mahsende!
Bir ıslığa ürkmüştü çığlık çığlığa boğuşan mesken. Durdurulmuş, durgunluktan sarsılmış bir demet hayal ürünü...
Dalgalanırsa ne çıkar denizden diye gusül abdesti almış kıyılar, buluttan umdu umacağını damlası deniz oldu!
İsminin son harfine dayatılan baskı iştirakiyle bu son hecesi; son sesi ve son dudaklarını bir birine değdirmesi olmuştu midye kabuğunun.. İncisi dökülmüş boğazında kalmış ve aç kalmıştı sözlediği sözlerden ötürü...
Bir atın kısrağında kıvrım kıvrım kıvranan dört nala gidip iki nal gerileyen semeri kırmızı halı yapan o kum tanesi!
Ne denizlerden ne kıyılardan kopup gelmiş? Şaha kalkarken boşluğa oturmuş, uçurum yutmuş düşünüldüğü sanılan, kurgusuz sualsız sırtı yere gelen her bir harfin kıvrımı!
Şimdi oturmuş uçurumun başında, dünyanın enginliğini anlatıyor... Bu kadar enginden düşülür mü? Bu kadar alçak nasıl sığardı dünyaya?
Başını kaldırıyor bulut kirpiklerinde... Tutunuyor güneşin halatlarına, var gücüyle çekiyor kendini. Ayaklarını sallıyor, deniz altında..
Bu kadar enginde büyük olmak... Kırbacı dayıyor kırıyor belini, elini eteğini çeken dağ başı!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.