- 664 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cennet Nalburiye
“Kim nasıl zengin olmuş; fakir niye hala fakir? Akıl sorgulamaz, mantık yorumlamaz mı bunu? Buyurun öyle ise…”
Geçen yıl gelmiştim. Bir ev yapacaktım kendime; saraya, köşke benzemeyen. Saray, köşk değil apartman dairesine bile benzemeyip buram buram köy kokan, özgürlük kokan küçük bir ev…
Ama nerede görülmüş bedelsiz özgürlük? Gördüm ki burada da yok! Nelerin bedelini ödemedik ki biz bu yaşımıza kadar; mecburen bunu da ödeyeceğiz, öyle dedim kendime.
İyi de bedeli kime ödediğinizi biliyor musunuz? Ne tanrı denen olguya, ne de doğurgan, doyurgan doğaya? Bedeli ödüyoruz, insan denen bozulmuşa.
Yaa, gördünüz mü?
Zengin gene zengin, yoksul gene yoksul…
Sahi kimdi o; “senden buyruk sahiplerine itaat et” diyen? Allah mı, onu kendine şemsiye eden yüzsüz sırıtkan mı? Kutsal dedikleri Muaviye kitabı mı, onu kendi açgözlülüğüne kılıf yapan yezit evladı mı?
Sert mi oldu biraz?
Kızmayın!
Akıl ve mantık lütfen; çünkü biz insanız…
Geçen yıl gelmiştim ya, yıllardır buram buram burnumda tüten çocukluğumun ülkesine. Şehrine ve de köyüne…
Ne buldum dersiniz?
Kuşlar, böcekler, çiçekler, ağaçlar, otlar, dağlar, taşlar, gökyüzü, ay ve yıldızlar, bulutlar, dereler, göller ve sesler aynı ama insanlar tam bir hayal kırıklığı!
Dedikodu bol.
Adilik, fesatlık, orospuluk bol bol…
Ve bedava…
Ulan kaç kişisiniz siz? Kaçınız kör, kaçınız sağır? Gazete, kitap okumuyorsunuz tamam da televizyonda ne seyrediyor, radyoda ne dinliyorsunuz?
Kıçı kırık köy böyle de ya serhat denilen şehir? Kırk yıldan sonra ne katmış var olanın üzerine? Veya var olandan neleri kaybetmiş? İnsanlar neyin peşindeydi o zamanlar, şimdi neyin?
Biraz varlıklı olanlar kapitalist olmuş. Gemisini yürüten emperyalist köpekleri bunlar. Camiye gidip namaz kılanlar, sene de bir ay oruç tutup akşamları padişah sofrası kuranlar, hatta sınır ötesindeki Bulgaristan şehrine gidip rakı şarap içerek karı oynatıp oruç açanlar!
Ah kapitalizm, boynun kırılsın! Ve sen kapitalist soysuz; suyun kurusun, değirmenin dönmez olsun!
Yoksul hep yoksul; üç bin, beş bin yıl öncesi gibi. Babil denilen yerde Kral tanrılara haraç vermiyorlar, kız çocuklarını kurban etmiyorlar ama uzay çağının yirmi birinci yüzyılında demokrasi denilen güzel şeyi kendilerine amaç değil araç olarak gören günümüz din tacirlerine oy veriyorlar…
Davarcılar dindar mı? Din taciri mi? Badem bıyıklıdır kendileri. Hem de bürolarında Tayip posteri var.
Çok şey aldım kendilerinden; tuğla, kiremit, kireç, çimento, çekiç, keser, cıvata, vida, çivi…
Param varsa verdim, yoksa üç beş gün sonra dedim. Sorun etmediler…
Cennet Nalburiyeye de gittim. Orası çeşit açısından daha zengin… Yer ve duvar karosu, alçı plaka, duvar ve tavan straforu, yapıştırıcı, sıva harcı, taş kesici, delici, silikon, izolasyon köpüğü vs bir sürü şey aldım; parasını verdim sorun olmadı…
Bugün 22 Haziran ve canım çok sıkkın!
Geçen yıldan beri su ihtiyacımı hortumla taşımalı olarak komşudan karşılıyordum. Parasını ödüyordum ama fiziki koşullar beni zorluyordu. Toprağı kazıp suyolu açmak zor! Yolu kazıp ana boruyu bulmak zordan da zor. Ama yapmalıydım. Var mı öyle; hem Tekirdağ, hem köfte!
Karar verdim bir gün ve toprağı kazdım. Yol hazır olunca şehre gidip gerekli malzemeyi almalıydım. Öyle de yaptım. Malzemeler 273,80 TL tuttu. Kredi kartımı verip “çek bundan” dedim.
Yetersiz bakiye!
Allah Allah!
“200 çek” dedim.
Yetersiz bakiye!
“Yüz elli denesen…”
“İki kere fiş kestim” dedi cennetoğlu. Bir 270 TL. Bir de 200TL…”
“Ha, karttan parayı alamıyorsa bile fiş kesiliyor mu?”
“Evet, sistem değişti.”
“Öyleyse yarın maaş güm, nakit olarak öderim.”
“Olmaz, çıkış yapmam lazım! Borç da yazamam, o yetki patrona ait.”
“Yapacak bir şey yoksa ben de malzemeyi yarın alırım… Ama dur biraz!
Cebimde 130 liram var. Üstüne kaç ister? 140. Telefon ettim birine; “tesisat malzemesi aldım ama kredi kartımın limiti dolmuş; bana biraz nakit lazım, 200 lira gibi.”
“Bende var” dedi, “gel vereyim.”
Gittim; 200 değil 250 aldım. Ramazan ayındayız ama sahte ramazancılara inat için içilir, biraz da bira parsı kalsın istedim.
270 lirayı verdim cennetoğluna. Aldı, saydı, 10 lirasını geri verdi.
“Bu ne?” dedim.
İskontaymış, peşin ödediğim için.
Velaku vela!
Sonrasında; “sen patron değil misin?” diye sordum kendisine. Öyle baktı yüzüme. “O patron dediğinin oğlu değil misin yani?”
“Evet ama…”
“Siz şu meşhur eski cennet pastanesinin sahipleri değil misiniz?”
“Evet…”
“Ben ortaokulu ve liseyi burada okudum. Pasta, baklava pahalı gelirdi de supangilez veya keşkül yerdik sizin dükkânda.
“Öyle mi?”
“Siz Yahudi değildiniz. Yani İsrail oğullarından… Sanırım Arnavuttunuz. Veya Boşnak. Yani Osmanlının vezir veya sadrazam torunlarından…”
“…!?”
“Biliyor musun; benim atalarım Türkmen’di. Hani kaç yüz yıl önce Sünni olup Araplaşmadıkları için Anadolu’dan sürgün edildiler. Bilir misin? Ben de onların torunlarındanım…”
“!!”
“Sen zengin misin?”
“!!??”
“Akrep girsin cebine…”
“!!!”
“Ben fakir miyim?”
“!!!”
“Melekler gülsün yüzüme. Bir şey anlamadın galiba! Neyse, Osmanlı mirasıyla hala zengin yaşayan vezir torunu babana selam söyle. Görüşürüz cennetoğlu…”
LaTekmen 22/Haziran/2016 Lozengrat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.