- 820 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SANMAK, BİLMEK DEĞİLDİR
Fatih Bey bu okula gelmeden önce birçok işte çalışmıştı, deneyimliydi. Beş yıldan fazla da burada müdür vekili olarak çalışıyordu.
Kadrosu “Müdür Yardımcısı” olarak geçiyordu, fakat uzun süre kuruma müdür atanmadığından, genellikle müdür vekilliği yapmaktaydı.
Fakat bir gün bile müdür odasındaki makam koltuğuna oturmamıştı. Görevini, kendi adına düzenlenmiş olan, “Müdür Yardımcısı” makamından sürdürmekteydi.
Atama şekli bakımından, hakkı olduğu halde, “asil müdür olmadığından”, müdür koltuğuna oturmak O’na ters gelmekteydi.
Bu tavrını soranlara; “müdür sevdalısı değilim, gönüllü olarak özveri ile çalışıyorum” derdi.
Bir arkadaşı, “müdürler panosuna, “ikinci müdür” olarak fotoğrafınızı asarsınız” diye hatırlattığında, şiddetle karşı çıkarak; “dalga mı geçiyorsunuz, aklımın köşesinden bile geçmedi. Bunlar formalite şeyler. Gerçek yönetici olmak lazım. Bu okulun büyük sorunları var. Bunları çözmek lazım”, diye dert yanmıştı.
Gerçekten de okulun çözümlenmesi gereken birçok sorunu vardı. Daha önceleri seyyar köfteciler, köfteyle birlikte tek sigara satıyorlardı öğrencilere.
Bunu önlemek adına, seyyar satıcılarla çok uğraştı Fatih Bey. Menfaatleri engellenen satıcılar, kendisini birçok kereler tehdit etmişlerdi. Bunlara gülüp geçmiş ve aldırmamıştı. Bu sefer Milli Eğitim Bakanlığına, Valiliğe, İlçeye şikâyet etmişlerdi iftiralar atarak.
Fatih Bey, her soruşturmadan yüzünün akıyla çıkmıştı. Üstelik de amacına ulaşmış, tüm seyyar satıcıları okulun etrafından uzaklaştırmıştı.
Çocukların aç kalmaması için de okulda yemek çıkarmaya başlamıştı. Tespit ettirdiği fakir öğrencilere ücretsiz sunuyordu bu hizmeti. Okulda herkes halinden memnundu.
Bir ara, öğrenciler arasında saçları uzun, bakımsız, pejmürde bir öğrenci dikkatini çekmişti Fatih Beyin. Bu öğrencinin vurdumduymaz halini yadırgamış, hatta olumsuz bir anını yakalayarak hırpalamak için takibe almıştı.
Fatih Beye göre bu öğrenci; “vurdumduymaz, bakımsız, dağınık ve kendisini bırakmış serseri haliyle” kurallara uymayarak kötü örnek olmaktaydı arkadaşlarına.
Hatta, “belki de uyuşturucu alıyor” normal öğrenci bu denli dağınık ve derslere, kurallara ilgisiz olamaz” diye de içinden geçirmişti.
O yüzden kendisini ikaz ederek, ya da cezalandırarak, haddini bildirmek istiyordu. İzlemeye devam ederken, bir gün bu öğrencinin serseri mayın gibi ortalıkta dolaştığını gördü.
Nöbetçi öğrenciyi göndererek odasına gelmesini istedi. Az sonra nöbetçi öğrenci koşarak geri geldi, telaşla:
“Öğretmenim söylediğiniz arkadaş koridorda bayılmış, öğrenciler etrafında yardım etmeye çalışıyorlar” dedi.
Fatih Bey, “bali mi kokladı, yoksa esrar mı içti? ” diye düşünmeden edemedi. Koşarak olay yerine gitti. Kalabalık bir öğrenci grubu toplanmıştı. İlgili öğrenci halsiz ve benzi soluk şekilde yerde yatıyordu Açılmalarını söyledi.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Öğrencilere, neler olup bittiğini nasıl bayıldığını sordu.
Öğrenciler, “Bilemedik öğretmenim, birden yere yığıldı kaldı, kendinde değil, çok halsiz” dediler.
Fatih Bey, yardım etmelerini söyledi. Uygun şekilde taşıyarak odasına getirip koltukların üzerine yatırdılar. Fatih Bey, yüzüne kolonya sürdü, yakasını açarak rahat nefes almasını sağlamaya çalıştı.
Öğrencinin ağzını kokladı, nahoş bir koku yoktu. Bir anlam veremeyerek başını salladı. Az sonra öğrenci kendine gelir gibi oldu. Fatih Bey, ne olduğunu anlayarak gerekli işlemi ona göre yapmak istiyordu:
“Oğlum ne oldu, nasıl bu hale geldin?” diye sordu.
Öğrenci kendisini toparlamaya çalışarak mahcup ve halsiz bir biçimde; “bir şey yok öğretmenim içim geçti başım döndü birden” dedi.
Fatih Bey, yalnız kalırsa daha rahat konuşacağını düşünerek yanındaki öğrencileri dışarı çıkardı. Baş başa kaldıklarında tekrar sordu:
“Yoksa zararlı bir şey mi içtin? Ne olduğunu söylersen, ona göre hastaneye götüreceğim seni” dedi.
Delikanlı birden ağlamaya başladı. Fatih Bey korktuğunu sanarak ; “Hadi anlat, sana yardım etmeye çalışıyorum. Bir şey mi içtin? Acele etmezsen geç kalabiliriz” diye kararlı, biraz da sert bir üslupla tekrar sordu.
Delikanlı Fatih Beyin gözünün içine bakarak, korkmaktan ziyade, utangaç bir tavırla fısıldadı: “Galiba açlıktan böyle oldum öğretmenim…”
Fatih Bey bu cevap karşısında afallamıştı. “Acaba suçunu saklamak için yalan mı söylüyor” diye düşündü.
Sonra da; “insan açlıktan nasıl böyle olur, daha sat 11.00 civarı, sen kahvaltı yapmadın mı? diye sordu.
Bu sefer daha da şaşırtan bir cevap aldı Fatih Bey.
“Hayır öğretmenim, ben sabahları kahvaltı yapamıyorum” dedi.
Fatih Bey bu sefer iyiden iyiye meraklanmıştı: “Yanlış anlamadıysam kahvaltı yapmadığını söylüyorsun, peki neden?
Öğrenci birazcık kendine gelir gibi olmuştu, fısıldar gibi konuşmaya başladı:
“Öğretmenim benim babam öldü, annem başkasıyla evlendi evi terk etti. Bir kız kardeşim var. O da burada okuyor. Hiç bir gelirimiz yok. Sabah evden çıkarken aç geliyoruz. Çünkü yiyecek bir şeyimiz yok. Okulda öğle yemeğine kadar aç bekliyoruz. Bize okulda öğle yemeği bedava veriliyor. Bu gün de öğleyi beklerken dayanamayarak açlıktan böyle oldum.” Diyerek başını yere eğdi.
Fatih Beyin başına sanki kaynar sular dökülmüştü. Alnı sıkıntıdan ter içinde kalmıştı. Masum bir öğrenci hakkında bilmeden anlamadan kötü şeyler düşündüğü için kendinden utandı.
Çünkü önyargılı davranarak, bir öğrencisini, “başıbozuk hergele” biri sanmış ve takibe almıştı. Bir fırsatına getirip cezalandırmayı düşünürken, hiç ummadığı bir sonuçla karşılaşmıştı.
Öğrencilerini yeterince, daha iyi tanıyamadığı için kendine sitem etti Fatih Bey. Bu hatasını telafi etmek için hemen talimat vererek kız kardeşini de getirtti.
Gerçekten O da sabahtan açtı, tavırları isteksiz konuşması sönüktü. Sanki güç ela ayakta durmaktaydı.
Kaybedilecek zaman yoktu. Fatih Bey, hemen kantinciyi çağırarak bu çocukların duymaması için ayrı odada özel konuştu:
“Benim odamda iki öğrenci var. Babaları bana para vererek bundan sonra okulda sabah kahvaltısı ve öğle yemeğinden istifade ettirmemizi söyledi.”
“ Haberin olsun bu çocuklar her gün okulda kahvaltı ve öğle yemeği yiyecekler. Bu gün kahvaltı yapamamışlar, şimdi hemen iki kişilik kahvaltı hazırla bu çocuklar bir an evvel kahvaltı yapsınlar, öğle yemeğine kadar dayanamazlar” dedi.
Kantinciyi gönderdikten sonra çocukların yanına gelerek: “Haydi şimdi hemen kantine inip beraberce kahvaltı yapıyorsunuz. Bundan sonra her gün okulda kahvaltı ve öğle yemeği yiyeceksiniz” diye tembihledi.
Çocukların yanına nöbetçi öğrenciyi de katarak yakından ilgilenmesi için tembihte bulundu. Öğrenciler kantine gitmek için odasından çıktılar.
Fatih Bey, rahat bir nefes almıştı. Vicdan azabı bir nebze olsun azalmıştı. “Demek ki her şey gözüktüğü gibi değilmiş” diye de söylendi kendi kendine.
Sonra da, “bu okuldaki tüm çocukları yeterince tanımam gerek. Herkesin derdini, kim olduğunu bilmeliyim. Ancak bu şekilde öğrencilerime daha yararlı olabilirim” diye düşündü.
“Haydi bakalım Fatih görev başına” diyerek ayağa kalktı. “sorumluluk, şefkat ve sevgi adına, öğrenmem ve yapmam gereken ne çok şey varmış meğer” diye söylendi.
Yeni göreve başlayan bir stajyer öğretmen gibi yüreği ürpermeye başlamıştı. Daha güzel şeyler yapmak adına azimli, kararlı ve mutluydu…