- 2078 Okunma
- 9 Yorum
- 3 Beğeni
BU SEFER DE BİR NURTEN KOOOŞŞŞ HİKAYESİ OLSUN: NURTEN HANIM KAMİL’İ NİÇİN HUZUR EVİNE ATTI?
-Hanımefendi bakın. Bu gördüğünüz fritöz başka fritözlere benzemez. Bu fritöz mesela patatesleri kendi soyuyor, sonra ince ve minik dilimlere ayırıyor. Pipetle bir damla yağ koyun damlatın, hatta yağ tenekesini firitözün etrafında şöyle yedi defa tavaf ettirin anam avradım olsun anında size kilo kilo patates kızartır.
Öykü Mangırcıkoğlu marifetleri saymakla bitmeyecek bu fritöze sahip olmak için adeta çıldırıyordu ama yine zil durumdaydılar. ( yani paraları suyunu çekmişti)
Ikına sıkına..
-Yaaa, çok iyiymiş ama bende hiç para yok.
Pazarlamacı, genç hanımefendinin gözlerindeki ışığı anında yakalamıştı.
-Yani çok ayıp ettin ablacığım. Senden para isteyen mi var?
Öykü saf saf sordu.
-Aman Allahım ! Bedava mı veriyorsunuz yoksa? Oh, çok mes’udum. Çok mütehassiz oldum.
Pazarlamacı içinden ‘’ Bu iş de tamamm’’ Dedikten sonra devam etti.
-Ablacığım o kısım kolay. Sen beğendin mi onu söyle.
Öykü ışıl ışıl ışıldayan gözleriyle cevap verdi:
-Ay beğenmek ne kelime. Fevkaladenin fevkinde bu.
Bu arada iki buçuk yaşındaki minik Veli Kamil de annesinin eteğini çekiştiriyor ve ‘’Ey peder-i kebirim Kamil efendi ile Valide-i kübram Nurten’in yegane kerime-i güzini, medar-ı iftiharı, şehriyar-ı bağ-ı İremi muhteremler muhteremi mâder-i saadetim… Bi iznillahi teala iştira eyledüğümüz bu fritöz nam edevat-ı Frengistan ile evlad-ı sagirinize kızarmış patates nam taamı tabl eyleyüp de bendenüzü sevinçlere mı gark eyleyeceksünüz?’’ Diye sormaktaydı.
Şimdi diyeceksiniz ki ‘’ Hocam ! Fazla salladın. Daha iki buçuk yaşında bir velet bu lafları nasıl eyler? Hemen cevap vereyim: İki buçuk yaşında bir çocuk eğer odanın kapısının üstüne kadar tırmanabiliyorsa bilin ki bu lafları da rahatlıkla söyler. Bunlar bir acayip aile anacığım.
Pazarlamacı bir tomar senet çıkarttıktan sonra.
-Ablacığım at şunlara bir imza, al fritözü.
Öykü hemen senetleri imzaladı ama olayın tamamı bu kadar değildi. Pazarlamacı sordu:
-Ablacığım bir işlemimiz daha kaldı. Annenizin kızlık soyadı neydi?
Kara kara düşünmeye başladı Öykü. ‘’Neydi acaba?’’ Hemen annesini aradı.
-Anne. Senin kızlık soyadın neydi?
Bu sefer de Nurten Hanım düşünmeye başladı. İlkokula başladığı günden beri bu Kamil mendeburu ona ‘’ Nurteen Koşşş’’ diye diye zavallı masum kadıncağız kızlık soyadını bile unutmuştu da kendisine lazım olduğu bir zamanda sorduklarında ‘’ Koşşşş’’ demişti. Cevap verdi kızına.
- Koşşşş.
Öykü şaşırmıştı:
-Anneciğim sabahleyin beş kilometre koştum zaten. Şimdi bir daha niçin koşayım ki?
Nurten Hanım sitemkar bir edayla cevap verdi.
-Kızım! İnsan annesinin kızlık soyadını bilmez mi?( Sanki kendisi biliyordu da ) Sen bir yere koşma. Benim kızlık soyadım Koşşşş
Öykü, satıcıya döndü.
-Koooşşşş…Annemin kızlık soyadı yani, Koşşş
Satıcı merakla sordu.
-Kaç Ş li ?
Öykü tekrar annesini aradı
-Anneciğim ! Kaç Ş li?
İşte o anda Kamil Oğuz da duydu Öykü’nün ne sorduğunu ve bağırdı telefona doğru.
-Alabilidiği kadar.
Öykü satıcıya ‘’Alabildiği kadar ‘’ dedi, satıcı da ‘’ Koşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş’’ Diye kaydetti ve Fritözü uzatıp ‘’Güle güle kullanın’’ dedi.
Öykü o firitözle daha sonra hemen mini minnacık Veli Kamil için patates kızartması yaptı mı bilinmez. Zaten hikayenin kahramanı o olmadığı için onu orada bırakarak biz Kamil Oğuz ve Nurten Hanım’ın ikamet eyledikleri o fukara köyüne dönelim. Yani Zekeriyaköy’e…
Nurten Hanım hâla kara kara düşünmekteydi ‘’ Benim kızlık soyadım neydi?’’ Diye. Acaba Kamil bunağı hatırlar mıydı?
-Kamil ! Ben seninle evlenmeden önce soyadım neydi?
Kamil internette seyrine dalmış olduğu Rus mankenlerin resimlerini Nurten görmesin diye alel acele kapatarak Vikipediye dönüp 8. Henri maddesini açtı ama aklı Rus manken Anna Vyalitsina’da kaldığı için şaşkınlıkla ‘’ Vyalitsina’’ Diye cevap verdi.
Nurten Hanım şaşırmıştı.
-Ne yani ben Rus muydum?
Kamil baltayı taşa vurduğunu anlamıştı. Nurten Hanım bir anlarsa Rus Mankenlerin resimlerine baktığını?
Önce yufka açmakta olan Nurten Hanım’ın elindeki oklavaya sonra kendi gerisine baktı..’’ Aman Allahım!’’ Diye ürperdi. Acilen kıvırması gerekiyordu.
- Yok hayatım. Sen özbe öz Türksün.
Ya tamam Türk olmasına Türktü de kızlık soyadı neydi?
Allah’ın bir mucizesi olarak bir anda olmayan beyninde bir şimşek çaktı. Cenab-ı Rabbülalemin bir nebze de olsa kırıntı bırakmıştı demek ki
-Evettt. Sen Öz be öz Türksün. Kızlık soyadın da Öztürk idi.
Nurten Hanım düşündü. Öztürk güzel bir soy isimdi ama ı ıh. Bu değildi. ‘’Amaaan ya ne ise ne.’’ Dedi. Senelerdir Koşşşş olarak kullanıyordu lazım oldukça.
Oklavaya az un serpti hamura yapışmasın diye.
Kamil merakla sordu:
-Hayırdır ne yapıyorsun. Mantı mı?
Nurten Hanım öfkeyle cevap verdi:
-Hee çok biliyon sen. Mantıymış. Mercimekli bükme neyine yetmiyor? Bir kilo kıymayı çiğ çiğ mideye indirirken düşenecektin mantıyı.
Efendim, mercimekli bükme Afyon İlimize has bir tür hamur işi olup Afyon ilimize has siyah mecimekle yapılır. Öyle sanıyorum ve hatta eminim ki Isparta ilimizin damadı olan Bedri Abi de oldukça iyi bilir bu yiyeceği. Bendeniz dahi şu anda bu satırları yazarken ‘’Olsa da yesek’’ modundayım. ( Unutmadan, Nurten Hanım Afyonludur)
Kamil neşeyle ellerini çırptı.
-Hamur işi olsun da fark etmez.
Nurten Hanım daha da öfkelendi.
- Boşuna sevinme sana değil onlar. Yarın Öyküler geliyor. Veli Kamil için hazırlıyorum. Yavrum çok seviyor bükmeyi.
Kamil’in suratı buruştu. Bu Veli Kamil denen yumurcak ne zaman gelse o yiyip de iyice doyuncaya kadar Nurten Hanım zırnık koklatmıyordu bükmelerden. İşin kötü tarafı Veli Kamil de öyle kolay kolay doyamıyordu ninesinin…Pardon burayı okumaz inşallah…Anneannesinin hamur işlerine. O yüzden Kamil, Veli Kamil’e resmen gıcık oluyordu.
- Söyle gelmesinler. Ben çok yorgun ve hastayım. Çocuk zırıltısı çekemem.
Nurten Hanım oklavayı şöyle bir sıvazlayıp doğruluyordu ki Kamil atıldı.
-Hayatım ben kendim için istemiyorsam namerdim. Sen yoruluyorsun. Namussuz sıpa bir saniye bile uslu durmuyor ki.
Nurten Hanım tekrar işine dönerken Kamil’e cevap verdi:
-He sen çok biliyon. Benim içinmiş. Dede olacaksın bir de. Utan, utan.
Kamil Oğuz fena bozulmuştu ama Nurten Hanım’a itiraz etmek sıkardı biraz. Oflaya puflaya tekrar bilgisayarına döndü ve ‘’ Yemişim 8. Henrisini’’ Diyerek tekrar Rus mankenler sayfasını açtı.
O gün bir taraftan Rus mankenleri seyredip ‘’ Of ulen offf’’ çeken Kamil, öte taraftan da yalakalık sanatının Nirvanasına ulaşmış bir şair olarak Nurten Hanım için bir sürü şiir yazdı. Hatta ‘’ Ben deli, sen bayram. Bana her gün sen’’ Bile dedi ki hani yalakalık olur da bu kadarı olmazdı. Nurten Hanın çok temiz kalpli bir insan olduğu için yutuyordu bu yalakalıkları ama eski kulağı kesiklerden olan Sami Emekli’nin gözünden kaçmıyordu elbette.
Her neyse. Bu minval üzere akşamı ettiler.
Daha hava kararmadan oturduğu yerde çaydanlık kaynatmaya başlamış olan ( Yani horuldayan) Kamil erkenden uyumuştu. Çok yorulmuş olan Nurten Hanım da bükmeleri evin dışındaki toprak köy ocağında pişirdikten sonra elini ayağını yıkayıp derin bir uykuya geçti.
Sabah olmuştu.
Nurten Hanım hamur açmaktan yorgun ve bitap belini yataktan zorlukla dışarı attı. Baktı Kamil de uyanmış ve pis pis sırıtmaktaydı. Merakla sordu.
-Ne o öyle. Niçin kelepir bulmuş Yahudi gibi ve de pişmiş kelle misali sırıtıyorsun?
Kamil minnet ve şükranla baktı eşinin yüzüne.
-Hayatım çok çok teşekkür ederim. Tuvaletin kapısını ne kadar güzel yapmışsın öyle. Kapıyı açtım, ışık kendiliğinden yandı.
Nurten Hanım ok gibi fırladı yataktan ‘’ Aman Allah’ım !’’ Diye bir feryat kopararak doğru mutfağa koştu. Evet yanılmamıştı. Bu bunak buz dolabına işemişti.
O hışımla tekrar salona döndü.
-Hemen toparlan. Doğru huzur evine gidiyorsun.
Ve işte o günden sonra Kamil Oğuz’un huzur evi günleri başlamıştı. Sami emekli ise kimbilir ne halt etmişti de huzur evine atılmıştı. Onu da sanırım Kamil Oğuz anlatır sizlere.
RESİM: Buzdolabının halini gördüğü andaki Nurten Hanım.
YORUMLAR
hocam..gönlün gamdan uzak olsun ve yaşam süresince hep mutlu olunuz..kalem tutan ellerinizden öperiz..iyiki varsınız...sizleri okudukca cehaletimi bile unuttum bilesiniz haa
sami biberoğulları
Cehalet, bilmediğini bilmemektir. Sen neyi ne kadar bildiğini, neyi ne kadar bilmediğini bildiğine göre kendine haksızlık etme.
Senin de gönlün gamdan azade olsun inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Ya Hu!
Ben ne yazacaktım? Okuduklarıma gülmekten ne yazacağımı unuttum.
En iyisi Sami Hocam yazsın, biz okuyup gülerken kendimizi unutalım.
Eyvallah!
sami biberoğulları
Allah razı olsun. Çok teşekkürler.
Konu Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu olunca kantarın topuzu kayıyor bende ))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Hiç olmazsa bir nebze de olsun elinizin zonklamasını durdurabilmişsem ne mutlu bana.
Hep mutlu olmanız ve mutlu kalmanız dileklerimle.
Çok güzel sürükleyici bi okadar keyifle okuduğum bir yazınız o güzel yüreğiniz kaleminize sağlık saygıyla selamlıyorum çok kıymet hocam sayın Sami bey saygilatılma selam dua ile kalin saygilar
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler bende.
Anoooooo!!!!
Ahada Mangırıcıkoğlunu beklemeye başladım!
Bakalım ki cevabı ne olacak?
Utanmasam kahkahalarla gülecektim ammaaa Fabrikadakiler bu adam kafayı yedi demesinler diye kenara çekildim de kıs kıs güldüm.
O kadar kelimeyi bulup ta bir araya getirmek vallaha insan işi değil Sami ağabey! Sen nesin necilisin be ağam? Keşfedeceğim ama zaman alacak.
Yüreğine sağlık.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Söz konusu bizim Mangırcıkoğlu olunca ilham pınarı adeta çağlıyor )))))))
Rabbim yüzünden tebessümleri eksik eylemesin.
Selam ve sevgilerimle.