- 2051 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR VAKIF İNSANDIR DR. İBRAHİM ATEŞ HOCAMIZ
İbrahim’le ateş bir arada bulunur da, hiç çile çekilmez mi?
Ve bu çilenin sonu selamet ve esenlik olmaz mı? Elbette…
Onun da bir çilesi vardı… 1949 yılında, Gaziantep’in İslahiye ilçesine bağlı Yeniceli köyünde dünyaya gelip etrafını ilk tanımaya başladığı o çocukluk günlerinden beri... Yoksulluk... Adı üstünde, yoksulluk işte. O insanoğlunun gönlünü burkan yoklukların ya da yok oluşların çoğalmış, sıradağlar hâlinde uzayıp gitmiş şekli. Maddi yoksulluk, ilmî yoksulluk, irfani yoksulluk.
İbrahim Ateş Hocamızdan bahsediyorum. O henüz köyünde, çocukluk yıllarında iken kafasına koymuştu ileride gerçekleştirmek istediği hedefleri. Büyük gayelerin dayanılmaz sızıları vardı, o tertemiz yüreğinin içinde. Vakıf insan olmak… İlmiyle irfanıyla etrafını aydınlatmak… Kardeşliği, birlik ve beraberliği yaşatmak… Geri kalmışlık ve yoksulluğu yok etmeye çalışmak… İşte bu yüksek ideallerle yola çıktı İbrahim Ateş. O yoklukların ve yoksullukların toz toz savrulduğu Yeniceli köyünden.
İLİM UĞRUNA İLİNİ VE YURDUNU AŞAN CEVVAL ÇOCUK
Önce, bütün yoklukların başı olan cehalet ve bilgisizlik illetini ortadan kaldırmak gerekiyordu. Bu da ancak okumak, yazmak ve öğrenmekle mümkün olabilirdi. Bu nedenle, Yeniceli köyündeki Abdullah Hoca’nın kapısını çaldı önce. Elif cüzünü ve Tanrı sözünü öğrenmek için. Ardından Mehmet Kaplan Hoca’dan Arapça okumak, Mahmut Şekeroğlu Hoca’dan da Kur’an ve tecvit dersleri almak amacıyla Kilis’in yolunu tuttu.
Ancak gün gelmiş, köy de Kilis de yetmez olmuştu bu ele avuca sığmayan, ilim aşkıyla yanıp tutuşan cevval çocuğa. Daha fazla okumalı, dört elle sarılmalıydı bütün maddi ve manevi zenginliklerin başı olan ilme. Gerekirse eve köye veda etmeli, uzun ince yollara düşmeli, ilim Çin’de dahi olsa gidilip tahsil etmeliydi. O da öyle yapmak istiyordu. Ortaokul ve liseyi okumak için köyünü terk ediyor, ilçesini ve ilini aşıyor, hatta yurdunu bile gerilerde bırakarak komşu ülke Suriye’nin başkenti Şam’a ulaşıyordu.
1960 yılında gittiği Şam’dan, beş yıl sonra dönmüştü Türkiye’ye. Ardından bir hamle daha. Doğruca üniversite tahsili için Libya’ya… Kral İdris zamanıydı… Ortada ne Kaddafi vardı ne yeşil devrim… Akdeniz sahillerine yaklaşık yirmi kilometre uzaklıkta bulunan Elbeyda şehri, Libya devletinin yazlık başkentiydi. Orada, Arap Dili ve İslam İlimleri Fakültesinde yükseköğrenim görüyordu. Ama nasıl bir yükseköğrenim… Susuzluktan dili ağzı birbirine yapışmış bir yolcunun, günler sonra buz gibi akan bir pınara dalışı vardır ya… İşte aynen öyle... Fakültenin tarihinde, ilk defa iki sınıfı aynı yılda okuyan bir öğrenci rekorunu kıracak kadar gayretli ve hevesli.
Yaklaşık dört yıl kalmıştı Libya’da İbrahim Ateş Hocamız. Çok şeyler öğrenmiş, sayısız ilim, bilgi ve malumat devşirmişti bu uçsuz bucaksız eski ecdat diyarından. Libya’nın millî kahramanı Ömer Muhtar’ı gören kişilerle sohbet etmiş, sanki arazisi binlerce şehidin ve gazinin kanıyla boyanmış izlenimi veren o kırmızı topraklı Bingazi vadilerinde gezinmiş, Kral İdris’in Türkiye sevgisine ve fakültelerini ziyareti sırasında “Beni alkışlamayın! Sadece ’En büyük Allah’tır’ deyin yeter” deyişine tanıklık etmişti.
MEMLEKETE DÖNÜŞ VE İLK GÖREVE ATANIŞ
İbrahim Ateş Hoca; yetmişli yılların başında, Kaddafi’nin 1 Eylül 1969 darbesinden birkaç ay sonra döner yurda. O artık dinî ve edebî ilimlerle ziynetlenmiş, şevk ve heyecanın doruğunda, vatan ve memleket sevgisi ile dopdolu bir genç adamdır. Ancak ülkenin bürokratik işlemleri, onu âdeta bir kaleyi aşmak kadar yormaktadır. Bin bir emekle yaptığı onca tahsilin geçerli olabilmesi için; önce ortaokul, ardından lise ve fakülte diplomalarının denklik ve uyum işlemleriyle uğraşmak zorunda kalır. Aylar süren yoğun çabalar sonunda, onca bürokratik engeli aşar; ilk resmî görevine 1971 yılında Gaziantep İl Müftü Yardımcısı olarak başlar.
Aradan çok zaman geçmez. Yetmişli yılların başlarında Vakıflar Genel Müdürü olan Prof. Dr. Osman Nuri Çataklı bu genç müftü yardımcısının nasıl bir cevheri içerisinde sakladığını fark etmekte gecikmez. Önce genel müdürlüğe alır, bir süre sonra da Kültür ve Tescil Dairesi Başkanlığına getirir. Bu makamda, yirmi yıldan fazla görev yapar İbrahim Ateş Hoca. Bir yandan resmî görevini sürdürür, bir yandan merhum Başbakan ve Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın Türk-Arap ilişkileri çerçevesinde Arapça tercümanlığını yapar. Sayısı 35’e ulaşan kitaplarının büyük bir kısmını da, bu daire başkanlığı yıllarında kaleme alır.
HEM USULÜ HEM ÜSLUBU FARKLI BİR HOCA
Usulü ve üslubuyla farklı bir hocadır İbrahim Ateş. Dahası gönlü ve dimağı zengin; hem dertli hem tatlı bir insandır. Kendisini âdeta ilme ve iyiliğe vakfetmiştir o. Bilgisi derin, konuşması güçlü, hizmeti samimidir. Deyim yerinde ise onun bir gözü yeryüzünün en yüksek ümranında, diğer gözü de memleketinin en muhtaç garibanındadır. O yoksulların dostu, yoksulluğun düşmanıdır. Soğuktan ayakları sızlayan çorapsız bir çocuk, bakımsızlıktan benzi sararmış bir yaşlı, yoksulluktan beli bükülmüş bir baba, çok üzer İbrahim Ateş Hocayı. Bundan böyle o, 1988 yılında Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfını (YOYAV) kurmuş; kendi çapında, var gücüyle, hem maddi hem ilmî olarak yoksulluğu yok etmenin gayreti içerisinde olmuştur.
Kaleme aldığı eserlerinde de, genellikle sosyal bir yara olan yoksulluğa parmak basar İbrahim Ateş. Ve bu yaranın nasıl sarılacağına ilişkin, köklü çözüm modelleri sunar. Bu yönüyle onun eserlerinin; daha çok çözüm amaçlı, didaktik ve özgün nitelikli olduğu söylenebilir. Hatta bu özgünlük bazen öylesine bir hâl alır ki, okuyucu onun herhangi bir yazısını, yazarının kim olduğunu görmeden ona ait olduğunu rahatlıkla fark edebilir. Eserlerinden bazıları şunlardır:
İl İl Vakıflar (1986), Vakıf ve Çocuk (1987), Yakarış (1987), Kanuni Sultan Süleyman’ın Su Vakfiyesi (1988), Mimar Sinan Vakfı (1990), Rahmet Denizinden Damlalar (1991), Dayanışma Dünyasındaki Yerimiz (1995), Sosyal Dengenin Sağlanmasında Yardımlaşma ve Dayanışmanın Yeri (1996), Yoksullukla Mücadele Millî ve Dinî Bir Görevdir (1997), Yoksulluğun Fikrî ve Manevi Boyutları (2002), Manevi Mertebelerin Merdivenleri (2003), Vakıflar ve Dayanışma Kültürü (2004), Özlü Sözler (2012), Büyüklerden Öğütler (2012).
Sadece eser yazmaktan ibaret değildir İbrahim Ateş Hocanın ilmî hizmeti ve faaliyetleri. O; yıllarca Libya Dostluk ve Kültür Derneği’nde, misafir öğretim görevlisi olarak Gazi Üniversitesi’nde ve kurucusu olduğu YOYAV Vakfı bünyesinde binlerce öğrenci yetiştirmiş; Arapça ve Kuran-ı Kerim öğretmiş, bir o kadar da öğrenciye burs vermiş, fakir ve yoksullara yiyecek ve giyecek yardımı yapmıştır. Hâlen ayda bir yayınlanan YOYAV Dergisi başta olmak üzere, günlük dersler, haftalık konferanslar, anma etkinlikleri, dinî günler ve kandiller şeklinde devam eden bir dizi faaliyet ve aktiviteyle hizmetini aralıksız sürdürmektedir.
NİYET GÜZEL OLSUN... GERİSİ GÜZELDİR ZATEN...
Bir insanın önce niyeti güzel olsun… Sonra elinden geleni yapsın, ardından da Allah’ın kendisine armağan edeceği hoş zamanlara ve sürprizlere hazır olsun.
Hiç unutmam. İbrahim Ateş Hocayı, ilk defa 1985 yılı yazında bir akşamüzeri görmüştüm. Sıcak bir perşembe akşamıydı. Annem rahmetli önüne iki tabak koymuş, taze fasulye ayıklıyordu. Ben de perşembe akşamları yayınlanan TRT’nin o meşhur İnanç Dünyası programını izliyordum. Okunan Kur’an’ın ardından İbrahim Ateş Hocam çıkmış “İslam’da Okumanın Önemi” başlıklı bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma, üniversite sınavlarını yeni kazanmış ve birkaç ay sonra Nazilli’den Ankara’ya gidecek olmanın heyecanını yaşayan bendenizi kendisine hayran bırakmıştı. Dahası onu dinledikçe içim içime sığmamış, arada bir görüntüsünün altında verilen ismi ve ünvanı bir kenara not etmiş, "Ankara’ya gittiğimde ilk işim, bu kıymetli hocayı bulmak ve elini öpmek olacak” demiştim.
Filvaki Ankara’ya geldiğim günlerde ilk işim, o yıllarda Kurtuluş Parkı’nın karşı tarafında bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü binasına gitmek, İbrahim Ateş Hocayı ziyaret etmek olmuştu. Esas sürpriz mi? O da, biz fakültenin üçüncü sınıfını okuyacağımız 1987 sonbaharının başlarında idi. İbrahim Hocamız, Gazi Üniversitesi Arap Dili Eğitimi Bölümüne misafir öğretim görevlisi olarak atanmış, bize de iki yıl kadar kendilerinden ders almak kısmet olmuştu.
Kısacası kendisini iyi tanıdığım, ilminden ve irfanından çokça istifade ettiğim bir kıymetli insan, bir mümtaz şahsiyettir İbrahim Ateş Hocamız. O; asla boş durmaktan hoşlanmayan, emekli olmayı -bırakın unu eleyip eleği duvara asmayı- daha esas işe yeni başlamak sayan bir hizmet ve faaliyet öncüsüdür. Rabbimden ömrüne ömür, gücüne güç katması dilek ve duasıyla...
Mesut ÖZÜNLÜ
* Bu yazı ilk defa 14/01/2015 tarihinde "Kendisini İlme ve İyiliğe Vakfetmiş Biri İbrahim Ateş" başlığı altında "dünyabizim.com"da yayınlanmıştır.
(Saygıdeğer Hocamız İbrahim Ateş Beyefendi 21 Temmuz 2023 tarihinde vefat etmiş, Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilmiştir. Mevla’dan kendisine gani gani rahmetler niyaz ediyor; ailesine, yakınlarına, YOYAV Vakfı Üyelerine sabırlar diliyorum. M.Ö.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.