- 1702 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜN_DÜZ SEFASI
Merhaba güne,
Merhaba doğaya,
Merhaba İnsanlığa...
Güne güzel başlamak, kaygılardan endişelerden uzak ne neden niçin demeden.
Bahçeli evin avlusu var, avlu beton sadece duvar yüzü bir metre genişliği 1 metre de derinliği toprakla dolu, ekili sarmaşıklar, agündüz sefas arkada, yediveren gülleri, üzüm asmaları, köşede zakkum ağacı bir yanda, kavak ağacı diğer yanda, serpiştirilmiş aralarda mevsimlik çiçeklerle buda yetmezmiş gibi saksılarda fidelerden ekilmiş her biri birbiriyle yarışırcasına boy boy rengarenk gökkuşağı gibi kasımpatılar, karanfiller, kadife güller, menekşeler, kaynana dili kaktüsler, barış çiçeği, kolonya çiçeği, papatyalar nergizler, aşkın gözyaşları çiçeği, küpeli çiçeğiyle renk cümbüşlerimiz.
Sarmaşıklar boy verdi bu müstakil evin bahçesinden dış duvarlar sokak kenarına sarkıyordu, gidecek yer kalmayınca evin çatısına özenilerk terasa belli aralıklarla eğimli demirlikler atıldı damın duvarlarınada eklendi. Bahçe teras etrafına da bahçe gibi yansıyordu. Zaman zaman budanıyor budandıkça şenleşiyordu. Sevgiyle dokunulan yapraklar, her güne gündüz sefasıyla merhaba günaydın diyerek başlıyordu.
Mis kokulu güller goncalar üzerinde kırılıyordu yediveren güllerine eşlik eden saksı gülleri asaletini koruyordu dimdik ağır başlı koparmaya kıyamadıklarımdı lakin fide zamanı Mart ayında alınır 1-2 hafta suda bekletilir köklenince isteyene verip çoğalmalarını sağlayabildiklerimizdi.
Kavak ağacı suyu seviyordu tulumbadan da binbir zahmetle çekilen kas yapmamı sağlayan suya doymuyordu. zakkum ağacı ne versek kabulüydü, Dut ağacı keyfi yerindeydi henüz aşılanmamıştı zira aşılanırsa taneleri dökülürken oldukça sorun olabilirdi. Asma narin ve naif duruyordu hergün boylu bounca uzuyordu taptaze yapraklarını esirgemiyordu. Neyseki o aşılıydı sevenlerini kendini tattırabiliyordu önce ekşimtrak sonra şiresiyle şirinlikleriyle meyve sepetinde ikrama dönüşüyordu.
Saksılarınızın sayısı kırk taneden az ise sakın çiçeklerim var diyemezsiniz. Heveslendiyseniz bu işe öyle dokunmayacaksınız da ucundan kıyısından.Her saksı çiçeği bir diğerinin gelişine vesileydi. Göz açıp kapayıncaya dek ekilen menekşeler rengarenk çiçeklenmeye durmasın ruhunuzu esir alıveriyordu. Her yaprak diğer saksıda kendini buluyordu.
Barış çiçeği yeşilin arasında beyazı sunduğunda bir geline dönüveriyordu. Difanbahya ne çok çeşidin vardı alacalı bulacalı yeşil beyazlar sade koyu yeşillerinle çayır çimen renklerini aratmıyordu. kasımpatılarım ne çok renginiz var sizler beyazlar sarılar tutuncular capcanlılar mevsimlikte olsalar koca bir yazdan alınan haz kışada yetiyordu.
Dikenlide olsa of pufta yaptırsa kendini kaktüsler, çiçek açmaya görsün, hem açmasada bir umuttu ya açarsa birgün kimbilebilirdi ki yaşamın gerçeği gibi duruyordu. Nazlı menekşeler konuşmazsanız küser dediklerimiz küserse iyleşmezdi ki hem nazlı hem edalıydı bakarken dokunurken hassasiyetinizle yaklaşmalıydınız. Yoksa keşke dedirtiir yanındaki menekşeleri de küstürebilirdi.
Kadifem karanfili hem acının hem tatlının habercisi gibi gülden sonra değeri bilinen, daanıklı sabırlı sukunet içeren açtı mı verilen emek işe yaradı dedirten. Papatyalar kendiliğinden biter hiç sizi terketmezlerdi, istediğiniz kadar koparıp seviyor sevmiyoru kendinizce yoklardınız. Şaşırtırdı hep mutlu ederken sevgiyi besler nadirde olsa sevmiyor çıksa asla kabullenemez bir diğerinde oldu diyerek tebbesümler açtırırdı güller arasında yüzünüze.
Kolonya çiçeği ufacık birrüzgar görmeyiversin esans, parfüm yanında halt yemişti adeta. Aşkın gözyaşlarında ne kadar damlacık var ne çok ağlıyor her gün hem sevinir hem üzülürdük içten içe bu yüzden sevdalar önemliydi. Mutlu başlangıçlar mutlu sonlara varlığıyla dönüştürüdü.
Onca çiçeğe rağmen Nergiz ekilmez eve gelenler arada yolda satılandan bir demeti getirebilirdi her an. Nergiz nadir bulunuyordu lakin kısa ömürlü mis kokulu gülleri kıskandırırdı. Tek tük şaşırtıcı kendiliğinden gelen lalelere ne demeli, gelincik çiçeği anlık yaşardı muhteşem görünüşüyle gözkırpardı baksana geldim.
Gün nasıl mı başlardı?
Olanca renk cümbüşünde sabah erkenden tabiki...
Kelebekler tırtıllar sizi karşılardı. Birde uğur böcekleri hiç korkmadan yanaşırdı asla zarar vermeyeceğinizi bilirdi bilakis avucumuzun üzerinde dilek tutar uçmalarını sağlar özgürce başkalarına uğrasın istenirdi. Çekirgeler, arılar karıncalar yine çalışkan kendilerine hep bir yol bulmuşlardı, sümüklü böcekler, kenarda kıyıda duvarda ışıl ışıl izler bırakır bizde varız burdayız diyerek.
Malesef çeşmelerden her daim su akmaz genelde kesik olurdu, bu yüzden tulumbadan elle çekilen su kovalara doldurulur saksılara bir bir. Her birine kararında verilir, hiç usanmadan bahçe avlusundaki sarmaşıklara taslarla savrulurdu, avlu yıkanırken suyuda tüm bahçeye kayar giderdi. Su, toprak ve hava kokusu aldıysanız yorgunluk dahi kalmazdı.
İlaçlamaya ihtiyaç yoktu birinden diğerine savrulan polenler koruyucu aşılar gibiydi. Peyzaj henüz anlaşılan bir kelime bile değildi. Toprak buldukça kendiliğinden sıralanırdı yeterki güvercin gübresi ekleyebilelim.
Serçeler sabahın gündoğumunda öter nasibini bahçe diplerine dökülen ekmek kırıntılarındann alırken, mahallenin yaramaz kedisi ne yapıp edip bahçeye yetişirdi. İyice dinlenir güne öyle başlardı. Ne aç olan vardı, na açıkta olan kaygısız gamsızdı bahçeli avlu herkese yetercesine...
Sabahın ilk saatleri yıldızlar sönükleşip kaybluyor, çok hafif rüzgar esintisinden sonra güneş doğmuş gözkırpıyor, aheste aheste bulutlar kayıp gidiyor, herkes yerini ve sırasını biliyor ahenkle dansedercesine. Bahçe zemini kurmaya yüz tuttu, hafif nemli olsun sabır kalmadı ya güne aceleci davranmak gerek, kilimleri minderleri kırlentleri yerli yerince dizerek, yumurta pişirp, peynir, zeytin eşliğinde, domates salatalık dilimlenmiş, çay taptaze daha ne olsun.
Yüksek sesle avludan yankılanan bir ses tüm sessizliği bozuyor
“Çabuk olun kahvaltı hazır sakın soğumasın”
Bir yeni güne GÜNAYDIN diyerek.
Nasılsın söylemleriyle nasıl yerin rahatmıydı, rahat uyuyabildi mi sorusunuda sorarak, kahvaltı keyfinden sonra bir kahve keyfinde eş dost, akraba, arkadaş komşu buluşmalarıyla. Yalnızlıklarımızı ve sessizliklerimizi bozan muziplikleri ve mızıkçılıklarıyla sokağa taşan çocukluklarımız.
Anladıklarımız anlamadıklarımızdan ibaret.
Tüm bilindiklerdi kimbilir yazılanlar üç aşağı beş yukarı dercesine.
Ne önemli değerler, ne ölçüde yer değiştirdiler...
Olmak yada olmamayı mı yaşıyoruz?
En güzel çiçekleri sizlerde yüreğinizle büyütün artık emek vererek...
Saygı ve Sevgilerimle
Yazan Hülya COŞKUN
YORUMLAR
Hayatın güldeki anlamı
Kırmızı ve mavi gül, aşkı iki kişiliktir, BEDEN VE NEFS, oh hayat ne güzel
Sarı gül solmaktır, HİÇLİK, FENAFİLLAH, OLMAK YADA OLMAMAK, NİRVANA, aşk yokmuş gibi görünür
Beyaz gül ebedi diriliştir, RUH, ruh var diyenler yaşadı,
Siyah gül AŞKTIR, GÖNÜL, aşk var diyenler vuslata erdi, esenlikler dileklerimle...