- 644 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayal
Daha yeni yeni sararmaya başlamış kavrulmaya başlamış buğday tarlaları duruyor karşımda.Buğday tarlalarının bittiği noktada bir dere var hafif eğimle güneşin battığı noktaya doğru servi ağaçlarının gözetiminde akmaya devam ediyor.
Derenin öteki yanında dağın küçük göğüslerine adeta bir hışımla çarparak gölgede kalan kısmını da görünür kılıyor.Atım ne bir yol ortasında ne de bir tarlada duruyor. At arabaların sık geçmediği, genelde tek tük yabani hayvanların hareket hali havası var. Atımı servilerin altına sürüyorum. dereye diğer servilerden hafifçe daha uzak bir serviyi seçip altına bağdaş kuruyorum.
Ellerimi toprağa bastırıyorum ve ardından bir veyahut iki kere birbirlerine çarpıp güzümde gezdiriyorum. Sakallarımdan dolayı sertleşen yanaklarım hafif kuru bir hal alıyor. Kafamı yukarıya, selvinin dallarına bakmaya kaldırıyorum. Yapraklardan sızan küçük güneş parçacıkları sağ gözüme vuruyor. Parlak korneam beynimi göz kapaklarımı kapatması için uyarıyor ve ben kapatıyorum.
Sağ yanağımda apartman duvarlarındakine benzer ufak birkaç çatlak oluşuyor. Sırt tarafımdan sert bir rüzgar esiyor ve kulaklarımı gıdıklıyor Elime bir kalem alıyorum ve daha önce hiç gitmeyip hasretle yandığım memleketleri tasvir ediyorum.
Kafamı önüme doğrulttuğumda bir kağıt parçası çarpıyor gözüme. O da ne ? Bir adisyon ! . Neyse atımı satar öderim artık, iyi de benim atım yok ki... Kafamı yukarı kaldırdığımda bir de ne göreyim , sunni bir palmiye ağacının yaprakları... Eee karşımdaki buğday tarlaları ? Onlar buğday tarlası imiş çok şükür lakin duvara sabitlenmiş bir televizyon ekranında duruyorlar. Ya kalemim nerede? Kalem değilmiş o telefon imiş. Her şey iyi hoş da yazdıklarım ne olacak peki onlar nerede? Telefon ekranında bir yazı ile karşılaşıyorum anonim bir yazardan. Yazının şöyle başlıyor : Daha yeni yeni sararmaya başlamış kavrulmaya başlamış buğday tarlaları duruyor karşımda.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.