- 942 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
SUÇLU KİM?!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her bayram olduğu gibi, bu bayram da ama bu bayram daha fazla çocukluğumu ve rahmetli babamı hatırlattı…
Babam bayramlarda kapı kapı dolaşmamızı, hele de tanımadıklarımıza gitmeyi yasaklamıştı. Ancak tanıdıklarımız ve ailece görüştüklerimize, o da babamdan küçüklerse ve de amcamlara. Çünkü onlar, anne babama geleceklerdi önce ve babam derdi ki: Ellerini öpmeniz için, ayağınıza gelmelerini beklemiş gibi olursunuz ve çok ayıp, önce siz gidin ellerini öpün ama kapıdan dönmeyin. İçeri girin ve kısa bir süre oturun. Öyle de yapardık, kardeşimle giyinir süslenir giderdik, adetimiz de bilindiğinden,"Aaa bizim küçük hanımefendiyle, beyefendi gelmişler" denilerek içeri buyur edilirdik. Eller öpülür, halimiz hatırımız, anne babamız, derslerimiz sorulur, büyük insanmışız gibi sohbete dahil edilirdik. Kendimi çok iyi hissetmeme sebep olurdu bu muamele, büyümüş, büyükmüş gibi hisseder, hoşnut olurdum.
İkramlardan ise, tembihlendiğimiz üzere, az bir miktar alır, ne kadar ısrar edilirse edilsin, ikinci bir kez kabul etmezdik. Çok da fazla oturmaz, müsaade ister, ellerini tekrar öperdik, o esnada da, cebimize, mendil içinde harçlıklarımız konurdu...
Sonrasında da, ailece aile büyüklerine, çikolatalar, hediyelerle giderdik. O zamanlar, bayramlarda hediyeleşmek adetti. Gerçi bu adet herkeste var mıydı, sadece bizde miydi bilmiyorum.
Ertesi gün de, aile büyükleri, yine çikolatalar ve hediyelerle iade-i ziyarete gelirdi…
Sonrasındaki gün ise, komşulara ziyaret başlardı.
Her evde günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Misafirlerin gelebildiği saatlere uygun, ayrı ayrı ikramlar hazırlanırdı. Yemek saatlerine denk gelenler için çeşit çeşit yemekler, çay saatine denk gelenler için de, çayın yanında ikram edilebilecekler…
Akraba ziyaretlerinde, zaten mutlaka masalar kurulur, kardeşler, kuzenler, çoluk çocuk masa etrafında bayramın kendine özgü hazzını neşeyle paylaşırdık.
Uzakta olanlara ise, bayramdan önce, özenle seçilmiş, çok güzel temenniler ve özlemle kaleme alınmış kutlama kartları gönderilirdi. Bu kutlama şeklinde de, iade geleneği vardı.
O zamanlar, şimdiki gibi, neredeyse her sokakta bulunan çocuk oyun alanları, hele de lunaparklar yoktu. Bayramlarda, kentin boş ve genişçe bir yerine lunapark gelir, onlarda da, sadece, kayık şeklinde, büyükçe salıncaklar ve dönme dolap, atlıkarınca olurdu. Bayram harçlıklarımızın adresiydi o lunaparklar. Macuncular, kâğıt helvacılar, elma, horoz ve düdük şekerciler gezinirdi sürekli…
Balon da şimdiki gibi her yerde ve bolca satılmazdı. Sadece bayramlarda baloncular satardı. En büyük sevincimizdi en büyüğüne, en güzeline sahip olmak. Hatırlıyorum da, Amerikan balonu dediğimiz, kocaman beyaz balonlar vardı, tanesi de 1 liraydı. Hele de ona sahip olmak, sevinç yanı sıra, gurur vesilesiydi de. Çünkü 1 lira büyük paraydı çocuklar için, bayram harçlıklarının en fazlası 1 liraydı… Sadece amcam, o arkasında, fındık toplayan kızların resminin olduğu kâğıt 5 lira verirdi. Kâğıt para hele, çocuk için ulaşılmazdı, amcam beş, diğer akrabalardan da, yine kâğıt 2,5 lira verenler olduğunda çok mutlu olurduk. Amcamın ilk kez kâğıt 50 tl verdiği bayramda ise, kendimi iyiden iyiye büyümüş hissetmiştim. Bir de uzun, rengârenk ve pullu balonlar vardı, onları da çok severdik ama onların bir süre sonra, pulları dökülmeye başlar, güzelliği yok olurdu…
Sakız da önemliydi; genellikle kavanozlarda, markasız ama hâlâ tadını çok özlediğim sakızlardan alırdık normal günlerde. Annem ise, kim yapmış, nasıl yapmış belli değil diye yasaklar, bize evde kendisi damla sakızı yapardı. Bayramlarda o zaman tek olan bir marka sakızı alırdık. Sanırım ya yeni yeni de Amerikancı olmaya başladığımız günler olduğundan ya da özentiyle, sakız demeyi de, çok alaturka bulup jiklet (çiklet) demeye başlamıştık.
Şimdi çok özlüyorum o günleri… Biri hariç, hepsi vefat etmiş olan aile büyüklerimi, yine bir kısmını kaybetmiş olduğumuz kuzenlerimizle birlikte, diğer kuzenlerimi, çocuklarını, hele de o masa başı neşeli sohbetleri, gerek evde, gerek sokakta oynadığımız oyunları, kiminki daha çok tartışmalarıyla saydığımız harçlıklarımızı, anne ya da babamın, “Koyun onları cebinize, çok ayıp” seslenişlerini… Son derece sakıncalı olmasına rağmen, o mantar tabancası sesleri ve çatapat kokularını bile özlüyorum…
Şimdi bırakın akraba, komşu ziyaretlerini, kuzen çocukları, birbirlerini tanımıyor, bir yerlerde karşılaşsalar, akraba olduklarını bilmeyecekler!..
Komşular selam vermekten kaçınıyor, görüştükleriniz ise, buyur gel, beklerim derken, ikramdan mı, maddi külfetinden mi kaçınıyorlar bilmem, kahveye gel diye özellikle belirtiyor ya da yemek davetiyse, daha kolay diye kahvaltıya davet ediyor!..
Gözlemime göre de, hemen herkes bu durumdan şikayetçi, hemen herkes, eski güzellikleri, bayramları, akrabalık, komşuluk ve arkadaşlıkları özlüyor!..
Özlüyor özlemesine de, kimsede de eskiyi devam ettirme gayreti yok, yaşatma çabası yok, sadece karşısındakinden bekleyerek söylenmekten öte de gitmiyor kimse!..
Devam ettirme, yaşatma gayretindeyseniz de, gülüyorlar size, hatta amiyane tabirle dalga geçenler, çağ dışı bulanlar da oluyor!..
Bu daha da garip geliyor bana.
Dedim ya özlüyorum, hem de çok özlüyorum; aklıma geldikçe burnumun direğiyle birlikte yüreğim de sızlıyor, gözlerim doluyor…
Bekliyorum, hepsini bekliyorum akraba, konu komşu, arkadaş, hepsini tarifsiz büyüklükte özlemle bekliyorum…
Hiç değilse çocuklar gelsin, gelsin de içeri buyur edeyim istiyorum...
Yakına kadar, uzak yerlerden, hiç tanımadığım çocuklar gelirdi, itiş kakış, kavga dövüş, küfürleşerek!.. El öpmek falan da yok, uzatılan şekerlikten ise, çikolataları avuçlayarak!..
Bu bayram ise, onlar bile yok.
Ne çok güzelliğimizi ve değerimizi yitirdik!.. Düşündükçe, akla geldikçe insanın yüreği sızlıyor, içi acıyor!..
Balık baştan kokarmış; ben gençlerde, çocuklarda değil, kabahati anne babalarda buluyorum!..
Onlar sahip oldukları değerleri, güzellikleri, çocuklarına aktarmaksızın yok ettiler!!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Günün yazısını tebrik ederim. Güzel yazılmış bir yazı buldum mu, okuma keyfim katlanıyor... Anlattığınız adetleri biz ihtiyarların gençliğinde kaldılar sanıyordum hep; meğer sizin gibi genç bir hanımefendinin çocukluğunda da henüz yitmemişler... Sön dönemlerde ise maalesef değişen pek çok şey gibi onlar da değişime (erezyona) uğradılar...Paylaşmanız vesilesiyle bu güzel yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum... Güzel paylaşımınıza, edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
Toplumsal bir sorun ; ' kimsenin kimseye tahammülü yok ! o yüzden suçlu her birimiz .Ve güzellikleri çoğaltmak yerine ' sorgulamayı ya da ' var olan ışığa gölge olmaya o kadar meyilliyiz ki. Kendi karanlık gölgemizi gittiğimiz her yere götürüyoruz . Ne zaman sevmeyi ve paylaşmayı öğrenirsek asıl o zaman güzel olacak dünya ve asıl o zaman bu bayramların bir anlamı omalı değil mi
Geçmiş güzel evet 'ama geleceğe taşınmalı aydınlıklar..
Mutlu bayramlar sevgilerimle..