Dinler misin Gerçekten?
Konuşmayınca yazmaya verir insan kendini. Bu bir tür sığınmadır onun için. Anlatmak istedikleri vardır, anlatamaz, dile getiremez istediği gibi. Kekeler ya da yanlış anlaşılır. En güzeli susmaktır: İyi bir dinleyici izlenimi verip, arada bir başını sallayıp onaylamaktır karşındakini. Ve ara çıkışlarla kısa kısa sözcükler mırıldanmaktır. Ah konuşmayı seven insanlar için vazgeçilmez portrelerdir böyle insanlar. Saatlerce anılarını anlatır dururlar; kaygısızca ve mütemadiyen bitmeyen bir enerji ile. Dinlersin sen... Dinler misin hakikatten? Hayır hayır koca bir kütleye konuşmaktadır muhattabın. Sana söz hakkı tanımaktan aciz, amma velakin senin de söz hakkını çalmaktan aciz olduğun bir acınası tablonun tezahürleridir bu. Dinlemezsin; dinlemediğini belli etmediğin o sessiz sinemayı oynarken, ruhunun derinliklerinde korkunun, kaygının o bitmek bilmeyen ateşini kollar durursun. Ateş! bitmez mi gerçekten? Bitmez. Diner sadece. Yalnız kaldığında; köz halini alır. Sessiz sedasız içten içe yakar yine...
İşte bu sebepledir ki konuşacağın, anlatacağın, eleştireceğin, sevgini ve nefretini haykıracağın tek sığınağı olur insanın: Bir kalem ile bir kağıdı! Ve daha samimi... Sesli, neşeli, hüzünlü...
İşte! muhattabın geliyor... Bak gözlerinin içine. Ellerine bak sonra. Nasıl gülüyor, nasıl şaşırıyor. İncele. Kaçırıyor mu gözlerini? Hiç mi nefes almaz bu? Hiç mi benim fikrimi merak etmez? Peki ya benim fikrim onu etkiler mi? Dinlemiyorsun değil mi? Önemli değil... Ne mi önemli? İşte bak sen onu yazıyorsun!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.