- 1303 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIKKALE'DE HER AY KÜLTÜR MERKEZİNDE TOPLANAN GÖNÜL DOSTLARI ŞİİR GRUBU ÜYESİ ŞAİRLERİMİZLE SÖYLEŞİ...
,
Kırıkkale’de ikamet eden, Gönül Dostları adı verilen Şiir Grubu üyesi Hidayet Doğan ile yaptığımız söyleşiyi sizlerin okuması için paylaşıyoruz:
1.Bize kendinizi kısaca tanıtmak isterseniz neler söyleyebilirsiniz?
1961 yılının soğuk bir kış günü ocak ayı başında Çelebi’de doğmuşum.Eskiden günü gününe yazdırılmazmış yol parası varmış.Nüfus memuru birkaç çocuğu birden yazarmış bu nedenle yılın başında yazılmış tüm nufus bilgileri doğum tarihleri doğru olmayabilir diyebiliriz..
Beş çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum.Dört erkek birde kız kardeş olan büyükçe bir aile..Birçok da ölen olan doğumda doğum sonrasında yaşamayan kardeşler.
Bugünkü Vilayet Binasının yerinde ilk önceleri mezarlık vardı.Oraya birkaç kardeşimin defnedildiğini bende görmüştüm.Orada şimdi ki Atatepe caminin yerinde bir şehit mezarı da vardı.Oradan aşağıya kumlardan kaymak suretiyle çocukluk bu ya kayak yapardık.
Sonra orası park sonra DSİ.sonrada Vilayet binası oldu.Park varken gazino gibi de kullanılırdı düğünler yapılırdı.Çocuklar bilmez ama biraz aklı erenler hemen hatırlayacaklardır.Kırıkkale’de doğdum büyüdüm.Aslen Çelebi ilçesinin Karaağaç Köyün’denim.Çelebi 1989 da ilçe statüsü kazandı.
Ondan önce ilimiz Ankara,kazamız Keskindi ve Çelebi de nahiye merkeziydi.Mersin’de Antalya’da çok önceden yerleşmiş bir hemşerimizi arıyorsanız Ankaralı veya Keskinli demezseniz bilmiyorlar.
Köyümüzde pek kalmadım yazın amca ve halamızın evlerini ziyaret ettiğimi hatırlıyorum.
Köyde ekin biçtiğimizi düven sürdüğümüzü ve birkaç büyükbaş hayvanı güttüğümü hatırlıyorum.
Şimdilerde köyle ilgimiz biraz toprağın insanı çektiğini söylerler biraz artmaya başladı.
Emekli de olunca köyümüze yılda bir defa olsun mutlaka gidip geliyorum.Bizim köyün eğitim seviyesi çok yüksektir.
Karaağaç Köyü denildi mi akla ilk önce öğretmenlerinin çokluğu gelir.
Köyümüzde her evden mutlaka bir öğretmen vardır.
Öğretmenleri çok olduğu kadar ebe hemşire mühendis,akademisyen ve subayı da çoktur.Bir zamanlar bir Müfettiş büyüğüme sorduğumda yüzden fazla sayıda öğretmenimizin olduğunu söylediğinde şaşırmıştım.
Bizim köyün öğretmenleri meşhurdur anlıyacağınız..Bunda bizim köyden yetişen rahmetli Halil Avcı ve diğer öğretmenlerimizin büyük emeği vardır.
Sağolsun bu fedakar öğretmenlerimiz yaz kış tatil demeden köyümüzde görev yaparken bu köyün çocukları okusun adam olsun öğretmen olsunlar diyerek canü gönülden çalışmışlar bu seviyeye gelmesinde çaba sarfetmişlerdir.Bizim evde abim ve kardeşim,üç yeğenim öğretmendir.
***
2.Eğitim hayatınız hakkınızda bizlere biraz bilgi verir misiniz?
İlkokulu evimizin yanındaki Hürriyet İlkokulunda okudum.Babamın çarşıda dükkanı olduğundan çocukluğum gençliğim babama dükkanda,pazarda yardım ederek geçti.
Hem okudum hem de çalıştım anlıyacağınız.Sabah erkenden cuma ve cumartesi günleri babamın bizi uykudan uyandırıp dükkana gittiğimizi cumartesi pazarında tezgah kurarak mal sattığımızı daha dün gibi hatırlıyorum.
Yine o yıllarda istasyonun alt geçitinde işten çıkan işçilere takvim sattığımızı,bugünkü Nur Caminin olduğu yerde bulunan Akcan otobüs işletmesinde yolculara simit sattığımı da hiç unutamıyorum.
Simit satmak her çocuğun işi değildir.Bir gün de usandığımızı simitleri bitiremeyip zarar ettiğimi de söylemeden geçemiyeceğim.Ama pazarcılık ve diğerlerinde şimdide olsa maharetli olduğumu herkes bilir.Kırıkkalede açılan vakıf kermeslerinde tuhafiye ve ayakkabı reyonunda bu işi yapmaya çalışırım.
Orta okulu şimdilerde Şehitler Ortaokulunun bulunduğu yerde Namık Kemal Ortaokulunda okudum.
Bizim zamanımızda hocaya saygı vardı.Öğretmenlerimizden çok korkardık.Yolda onları yüz metre öteden görünce önümüzü ilikler selam verip geçerdik.
Onlarda bizi çok severlerdi.Dayak vardı tabii ama saygı sevgi en ön plandaydı.Kopya çekmek ne mümkin hem öğretmen hemde müdür beylerden bir ton sopa yerdik.
Olsun hiç zorumuza gitmezdi.Herkese yaptığının karşılığı verilirdi bizim zamanımızda.Sınıfta bir kişi takdiri zor aldığı gibi onur belgeside sadece okulda bir arkadaşımıza ancak nasip olurdu.Şimdikilerdeki gibi her önüne gelen takdir teşekkür almazdı.
Anamız babamız gelip de birgün durumumuzu sormazlardı ama çok iyi okurduk o yıllarda..
Şimdi dayak yok korku yok saygı yok sevgi yok.Öğretmen arkasına hafifçe dokundu diye şikayet edildiği yolda sokakta öğretmenin çevirilip hırpalandığı yılları 1990 lı yıllarda gördüm ben şimdilerde duyduğuma göre işin iyice cılkı çıkmış.
Öğretmen akadaşlarım böyle söylüyorlar tam zamanında emekli oldun Hidayet Hoca çekileceği kalmadı diyorlar..
Herşeyin sulandığı aslından uzaklaştığı sanallaştığı banallaştığı dönemlerden geçiyoruz.Bizim öğretmenlik yaptığımız 1990 lı yıllarda bile çocuğa dayak atmak imkansızdı hemen şikayet ediliyordu.
Tabii dayağı savunacak değilim ama dayakla beraber saygı sevginin de bittiğini de söylemek zorundayım.1978 yılında mezun olduğum Kırıkkale Endüstri Meslek lisesinde ilk mesleki eğitimimi aldım.O yıllarda okullarda sağ sol olayları vardı.Okuldan çıkışta cuma günleri öğrenciler grup halinde parti binasına yürüyüş yaparlardı.
Bizde içinde olarak tabi ki..Birileri örgütler onlar işin rantını alırken diğerleri bu yolda yaralanır canından olurlardı.Beş bin masum genç pisi pisine bu alçak sağ sol çekişmesine kurban gitmişlerdi.
Allah şükür tam da o yıllarda liseden sonra dini eğitim almak için üç yıl bu olaylardan uzaklaştırıldım Rabbimin hikmeti.O günleri kazasız belasız atlatıp Ankara’da bir ünüversiteye 1981 yılında başlamıştım.
Torna-tesviye mezunu olan arkadaşlarım hep MKE fabrikalarında işbaşı yaptılar çalıştılar.Ben babamın sözü dinleyerek tahsilime devam ettim.
O sıralarda dersane Kırıkkalemizde mevcut değildi.Ankaradan temin ettiğimiz Büyük Dersanenin kitapları ile iki arkadaş evlerimizde hazırlanmıştık.Üç yıl lise sonrasında Kırıkkale Keskinde birkaç yıl dini eğitim aldım,hayatımın en güzel yılları orada geçti diyebilirim.
O yıllarda evimdeki kütüphanemde bulunan birçok dini eseri okuma fırsatım oldu.Bütün dini bilgimi o yıllarda okuduğum eserlerden edindim desem yalan olmaz.
Gençken okunan bilgiler mermere taşa kazınan bilgiler gibidir derler aynen öyle..
Kuranı Kerimden ezber yapma imkanı yakaladım.Kuran-ı Kerim-Arapça ve Osmanlıca tahsil ettim.
Yasin amme cüzü tebareke fetih ve rahman sureleri hala bugünde zihnimde unutmak ne mümkin.
Arapçadan okuduğumuz emsile bina avamil nurul izah kuduri sarf nahiv dersleri ibareye kırık da olsa mana vermek,Osmanlıca matbu metinleri hemence okumak o yıllarda aldığımız temel dini tedrisatın meyveleri.Allahıma hudutsuz hamdü senalar şükürler olsun bizi sağ sol çekişmelerinden koruyup muhafaza ettiği gibi bir de kendisine götüren manevi yolu da ihsan etti bize o yıllarda..
Burada çalışarak Gazi Ünüversitesi İş ve Teknik öğretmenliğini kazandım.Gençlere şunu söylemeliyim ki bir puanın insanın hayatına nasıl etki ettiğini ben hayatımda gördüm yaşadım.Üç yıl üst üste imtihana girdim.Bir puan önde Teknik Eğitim Fakültesi var idi.
Bir puanım olmadığı için 18.tercihim olan bu fakülteye kaydımı yaptırmıştım.Düşünün bir okul kazanıyorsunuz bir ömür boyu onu yapıyorsunuz birinde şehir merkezlerinde diğerinde köyde kasabada görev yapıyorsunuz.Bir puan benim hayatımda çok şey ifade ediyor..
Ankara Gazi Ünüversitesi Mesleki Eğitimi Fakültesinde Lisans eğitimini 1981-1985 yılları arasında tamamladım.Burada kalırken yine bir vakfa ait yurtta dini tahsilde alarak okulumu bitirdim.Tek kanatlı kuş uçmaz.Sadece fen dersi alıp da dini ders almayanları ben tek kanatlı kuşlara benzetiyorum.Gerçekte de böyledir.
Dinini bilmeyen kul hakkına ve Allah hukukuna farkında olmadan girer.Hz.Ömer ra.fıkıh ilmini öğrenmeyen ticaret erbabını çarşıyı pazara girmekten menedermiş.
Tek kanatlı kuşların havada uçamayıp yere düştüklerini hayatımız boyunca çok gördük yıllar içerisinde..Eşinden ayrılanları da gördük,rüşvet alanları da gördük,anasına babasına bakmayanları da gördük..
1985 yılında eşim Zehra hanımla hayatımı birleştirdim.Hanım bir yakınımızın kızıydı.Babamın sağlığında dirayetli günlerinde hiç zorlanmadan bu evreyide sıkıntısız bir şekilde atlattım.
İşimiz hazır eşimiz hazır bir şekilde artık hayata başlayabilirdik bıraktığımız yerden..Öylede oldu hemen Devletimiz kurayla bizi göreve çağırdı.
***
3.Ünüversiteyi bitirdikten sonra nerelerde çalıştınız askerlik günleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
1986 yılı sonunda başladığım ilk görev yerim olan Trabzon Dernekpazarı Lisesinde 1990 eylülüne kadar görev yaptım.Dernekpazarı ilçesinde geçen dört yılımı bir anı yazısında satırlara döktüm.İşte o yazım:
’1986 yılı yazında Ankara Teknik Öğretmen okulundaki Kütüphanedeki bir memur arkadaşımın yanına vardım.Öğretmenliğe başvuru formumu kendi elleriyle daktiloda üç suret doldurdu.Elden okula gereken yerlere teslim ettim.O yıl yazında yeterlilik imtihanı ilk defa yapılıyordu.
Çankaya’da bir lisede girdiğimde soruların kolay olduğunu bütün mezunların alınacağını yeterli mezun olmadığını öğrenmiş rahatlamıştım.O günlerde bir yıllık evliydim bir an önce öğretmen olmayı çok istiyordum.Beklenen vakit gelmişti.Bakanlıkta kuralar çekilmişti bize tercih hakkı falanda verilmemişti.Dua ederek kuranın neticesini beklemeye başlamıştık.
Yıl 1986 yılı aralık ayı sonunda, her öğretmen adayı gibi benimde ilk atanma işlemim Bakanlık binasında açıklandığı gün ilk işim odada asılı bulunan Türkiye İdari haritasında yerime göz atmak olmuştu.
Bakanlıktaki daire başkanı bir hemşerimiz, Trabzon ili Çaykara ilçesi Dernekpazarı Lisesine tayin olduğumu söylediğinde heyecanlanmıştım.Türkiyeyi çok iyi tanıyan bu büyüğümüz çok iyi bir bölgeye atandığımı söyleyerek beni umutlandımış,sevinçle Kırıkkale’ye dönmüştüm.
Kuzeyimizde deniz kıyısında Trabzon ilimiz,biraz içerde Çaykara ilçesine varmadan yirmi km.kadar içerde Dernekpazarı Nahiyesinde bir lise ,nasıl bir yer,oraya nasıl gidilir hiç bir şey bilmiyordum.
Babamın otuz yıldır ticaret yaptığı tuhafiye dükkanımıza bir kaç yılda bir Delice Yeniyapan köyünden olan Süleyman Öztürk isimli şimdilerde rahmeti rahmana kavuşmuş olan bir asker arkadaşı müşterimiz,amcamız gelir,onunla sohbet ederdi.Yine o sene gelmiş beraber yemek yerken,tayinimi sordular.
Bende Trabzon’a tayin olduğumu söyledim.Benim orada bir ahbabım var dediler ve cebinden bir kağıt çıkartarak Of-Dernek yazılı adresteki Abdulvap Albayrak amca ile gittiğimde irtibat kurmamı tenbih ettiler.Bir zamanlar Dernekpazarı Of’a bağlıymış.İkisi yıllar önce arkadaşlık yapmışlar,
Hoca olan bu amcamız Süleyman Öztürk amcanın köyünde imamlık yapmış çok eski yıllarda babamın o zamanki dükkanına da gelip giderlermiş.
Şimdi daha bir rahatlamıştım,artık korkmadan diyarı gurbete gidecektim.Bendeki ilk zamanlardaki heyecan yerini,yeni yerler görme,öğrencilerle tanışma,öğretmenlik mesleğine başlama heyecanına bırakmıştı.
***
Bir pazar günü Nokta’dan Trabzon’a giden bir seyahat firmasına bilet alıp Trabzona vardım.
Değirmendere’den kalkan bir münübüse binerek Çaykara ilçesine hareket ettim.
Yolda Yomra,Arsin,Araklı,Sürmene’yi geçip Of’a geldik oradan içeriye koyulduğumuzda Taşhanpazarı ve Cumapazarını geçtikten sonra Dernekpazarı nahiyesinde indiğimde çarşı denilen etrafı dükkanlarla sağlı solllu çevrili yolda, tamda lise binasının yanındaydım ve beş on basamaklık bir merdivenden çıkarak Lise binasına ulaştım.
Okul küçücük bir kaç katlı bir binadan müteşekkildi,her yandan insanı kucaklayan,kuşatan bir sıcaklık içerisinde o gün akşamı etmiştim.
Babamın asker arkadaşı rahmetli Süleyman Öztürk amcanın hoca olan arkadaşı okuldaki daktilo memuru Hüseyin Günaydın abimizin halasının oğluymuş.Bir kaç gün sonra ziyarete gideriz hocam ,hele sen dur deyip bizi bir güzel müsafir ettiler.
Okulumuzun müdürü Mahmut Keskin Beyin çok yardımlarını gördüm,o akşam Müdür beyin evinde geç vakite kadar öğretmen arkdaşlarla birlikte sohbet edip geceledim.Evimi taşıyana kadar sağolsunlar bir kaç gece daha müsafiri olmuştum.
Karadeniz insanının müsafire gösterdiği ikram gerçekten görülmeye değerdir.Okula öğrencilerime alıştım,ev tutup taşınma işlemlerine başladım.Kış günü zaten oldukça küçük olan nahiyede bütün evler dolu olduğu için ev tutabilmek neredeyse imkansızdı.
Dostuklar araya girdi ,bizim Abdulvahap Hocamızın akrabası olan Mehmet Zeki Birinci (Terzi)Abinin bir evi vardı.Kendi dükkanının üzerindeki evini kalmak için kullanıyordu.
İçini boşaltarak bu evi bize kiraladı böylece kış günü ev işimizde halledilmişti.Annemle eşimi alarak eşyalar önde, biz arkada otobüsle Trabzon’a gelmiş olduk.Birgün baktım dersten sonra eve geldiğimde sağolsun Abdulvahap Hocam ve yakınları bir kamyonete doldurduğu kuru odunları bizim eve yollamışlar.
Küçük oğlu Fevzi olacak birde testere getirmişti,babam yolladı bununla kesersiniz büyükleri diyordu.Getirenden götürenden Allah razı olsun.O sene bunlarla ısındık.
Ertesi sene Belediyeden bir ton odun almıştık bu odun bize bir kış yakacak olarak rahat yetiyordu.
Resmi daire olan okullar ve karakol dışında kömür yakılmazdı.Halk belediyeden alarak veya kendi imkanlarıyla odunla ısınırdı.
Her şeyin rahatça bulunabildiği küçük ,şirin bu Doğu Karadeniz nahiyesi bizim çok rahat ettiğimiz bir tatil huzur beldesiydi artık.Annemi yanımıza getirdiğimiz o ilk senelerde hafta sonları Trabzona gider,arkadaşları ziyaret eder,alışveriş yapar dönerdik.
Gözüm hiç arkada kalmaz,evdekilere bir şey olur diye düşünmezdim zira çok güçlü dostluklar ve vefakar komşularla etrafımız kuşatılmıştı.
***
Bizimle aynı yörelere tayini çıkan tanıdığım bazı arkadaşlarım vardı.Giresun Alucra veya Şebinkrahisar’da görev yapıyordu.Çarşambadan yola çıkarlardı haftanın belli günlerinde vesait vardı ona yetişirlerdi.
Ama bizimki öyle değildi.Pazar günü akşam altıda bindiğimiz Ulusoy-Günaydın firmalarının otobüsleri bizi ertesi gün sabah yedide evimizin altına kadar götürüyordu.Çoğu zaman pazartesi nöbetçi olduğumu ve kahvaltımı yaparak bayrak törenine katıldığımı biliyorum.
Herşeyi bulabiliyorduk,nahiyede cumartesi günleri büyük pazar kurulurdu,tüp vs.ekmek fırınları mevcuttu ve ulaşım çok güzel sağlanıyordu.Dışardan gelen müsafirler için bir eksiklik bir otelin,öğretmenevinin olmayışı olabilirdi.
Yakındaki Çaykara veya Trabzona,Of’a gitmek mecburiyetinde kalınıyordu.Bunu da fedakar Karadeniz insanı evlerinde müsafir ederek çözerek hallediyorlardı.İlk zamanlar derenin sesi ve dik yamaçlar bizi tedirgin ediyordu.
Hocam zamanla açılır,alışırsınız demişlerdi.İç Anadolunun bozkırlarına alışkın olan bizlere Karadenizin denizi,ormanları,yemyeşil örtüsü çok iyi geliyordu.
Sabahları karşı ormandan gelen kuş cıvıltıları ile güne uyanmak,dere manzaralı balkonumda kahvaltı yapmak insana huzur veriyor adeta güne bir sıfır değil,üç sıfır önde başlamanın mutluluğunu vucudunuzun her hücresinde hisediyordunuz.
Böylece bu şirin nahiyede biz ordayken 1989 yılında Dernekpazarı ilçesi adını alan bu yerde o kadar güzel günler geçirdik ki anlatmakla bitirilemez.
Yeşilin sadece kışları bir kaç hafta biraz solduğu, mümbit gür çam ormanlarının arasında bir tarafından Solaklı Deresi akarken bir taraftan çam kokulu dik yamaçtaki ormanların arasındaki Güney Mahallesi,Zincirlitaş köyü yolundaki ilçeye bakan büyük kaya bizim hergün dersten sonra çıkıp piknik yaptığımız,çay yudumladığımız doya doya Allahın nimetlerini temaşaa ettiğimiz yerler olmuştu.
Önder Gülbahar Hocamla termosa doldurduğumuz çayımızı alır,düz yoldan yürüyerek kayaya tırmanır gelirken ormanın içerisinden geçer,her an vahşi bir hayvan bize saldırabilir endişesiyle birbirimizden hiç ayrılmazdık.
Birgün öğleden sonra Akar ticaretin sahibi Ahmet Türk ağabeyin oğluyla,Önder Hocamla onların incir ağaçları olan meyve bahçesine gitmiştik.Sarı sarı incirler çok hoşumuza gitmiş biraz fazla kaçırmıştık.Ev sahibi Hocam dokunur fazlası,zarar verir diye aşağıdan seslenmişti.
Daha neler,neler...
Güney Mahalesindeki Abdulvahap Hocamızın evi,Hüseyin Abinin evi,Eyüp Güney Hocamızın evi ve diğer dostların evini kışları sırayla gezer,uzun kış gecelerinde fındık yenilen sohbet ortamlarında bulunur,Önder Beyle gecenin bir vaktinde patika yollardan evimize dönerken şen kahkahalar espiriler patlatır,milleti rahatsız ettiğimizin farkına sonradan varırdık.Önder Bey neşeli şen şakrak bir arkadaş,kahkahaları meşhurdu.
Eyüp Güney Hocamın evine ve Güney Mahallesine giderken akşam lazım olacağını bildiğimizden bir feneri yanımızda bulundururduk.Hey gidi günler.Bir daha gitmek orada o güzelim yerlerde,o güzel insanlarla birlikte olmak isterdim.
Bizi ziyarete gelen arkadaş ve akrabalarımla Çayeli,Akçabat ve Rize’ye defalarca gidip gelmiştik.Amcamın oğlu bir abim Rize’de Vergi Dairesinde müdürdü o zamanlar.Ona müsafir olmuştuk.
***
Yazları hafta sonları hiç evde durmazdık,mutlaka bir köyde icazet merasimine,bir cenazeye veya bir tarafı gezmeye çıkardık.Burası tam benim gönlümün rahat ettiği,huzurla dolduğum bir yerdi.
Okulllar açıldığında hafız olanlar parmak kaldırsın dediğimde sınıfın nereyse yarıdan fazlası el kaldırırdı.Bu ne muhteşem bir manzaraydı.Çaykara alimler,hocalar yatağı olarak bilinir,halada öyledir.
Bölümlü’ye,Of’un İşkenaz köyüne,Holo boğazının bir kaç köyüne,lmon suyuna,Uzungöle, Sultan Murat yaylalarına,Halman ve Mavran’a icazet merasimine Kumaşsoyla gitmiştik.
Çaykara’dan pazara gittiğimde bir kaç defa yalnız başıma Yeşilalan eski ismiyle Holaysa’ya patika yollardan gittiğimi ,Dursunbey Pakoğlu adlı bir okulu,Taşören köyünü(Çarşı camii imamı rahmetli Necati Hocamın köyü) daha bugün gibi hatırlıyorum.PTTde Baçanlı (Maraşlı)Fehmiyi unutmak mümkün mü,hafta sonları santralden bizi Kırıkkaleye o bağlayıp konuştururdu.Banka müdürünü,kurumlarda çalışan arkadaşları,cami hocalarını,Ramazan Hocayı ve kıymetli öğretmenlerimi nasıl unuturum..
Şimdi gitsem elimle koymuş gibi kendi memleketim gibi dolaşırım.Aklımda köylerin isimleri kalmış.Holo Boğazında yedi köybulunmaktaydı.Yenice,Ulucami,Tüfekçi,Taşçılar,Ormancık,Günebakan ve Çalışanlar adını taşıyan bu köylere de iki üç kez bir vesile ile uğramıştım, görmüştüm.Öğrencilerden öğrendiğim kadarıyla bazılarının eski isimlerini de not alırdım.
Birde Kabataş diye yakında bir köy vardı heyelan sahasıydı,orayada tırmanmıştım.Yanlış hatırlamıyorsam bu köylerin adları şöyleydi.Zeno akköse(Akköse),Kalonos(Çalışanlar),Visir (Gülen),Zenozeno(Günebakan),Makidenos(Ormancık) bizim Çaykaradaki saatçi abimin köyünün,Fotgene(Taşçılar),Arşela(Tüfekçi) ,Yenice Sadık Albayrak beyin köyü olduğunu,Şinek(Ataköy) köyünün Eski C.Başkanının köyü (Cevdet Sunay) olduğunu büyük bir hastane olduğunu hatırlıyorum,bu köyleri yakından görüp gezmiştim.
Çaykara İlçemizin Uzungöl Beldesi görülmeye değer bir Allahımızın tecelliyatını gösterdiği muhteşem bir belde.Mutlaka görmek lazım.O çoğu zaman yağmurlu havalarda Karadenizin bakir,ormanları arasından yağmurun altında ıslanarak zamanında okula yetişen çocukların,ayağında o günün şartlarında iskarpin ayakkabı olmadığı,sekiz km.yolu yaya,şemsiye olmadan sabah akşam gidip geldikleri,ama başarılarının bir o kadar yüksek olduğu gözlerimin önünden gitmiyor.
Kışın yazları, memleketimizi,yaz tatilinde de Dernekpazarı’nı özleyerek,karınca kaderince Allahın bu nimetlerine şükrederek dört yılımızı geçirdiğimiz bu ilçeye nedense memleket özlemi ya da doğu görevini yapmak için veda zamanı gelmiş çatmıştı.İnsanın ilk görev yeri hiç unutulmuyor.Karadenizde bir yere görevi çıkan arkadaşlar,anne babalar gözünüz hiç arkada kalmasın.
Gönül huzuruyla yavrunuzu gönderin ama sizde mutlaka gidip oraları görün.
Rabbim oraları bir başka güzel yaratmış her yeri yarattığı gibi.Ordaki kardeşlerimizin Allaha bu nimetleri verdiği için daha bir ziyade şükür etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Zaten vatanına ,milletine sarsılmaz bir imanla bağlı fedakar Karadeniz insanı onca olumsuz şartlara rağmen isyan etmiyor,sağ duyulu davranarak vatan toprağını şenlendiriyor,haline şükrediyor.
Oradan bir başka vatan toprağına taşındığımız,sonrada Kırıkkale’ye geldiğimiz 1994 yılından beri bazen defalarca rüyalarımda o şirin ,güzel ilçeyi gezer seyre dalardım.
Oradaki arkadaşlarımla hiç irtibatımızı kesmedik,bayramlarda arar hal hatır sorarız.Karadenizin bu güzel köşesinde bir dört yılı geçirdiğimiz için mutlu ve bahtiyarım.’Bu şirin Karadeniz ilçesinde geçirdiğim günleri hayatımın en güzel günleri addediyorum.
İkinci il dışı görev olarak 1990 yılı eylülünde zorunlu görevi yapmak için gittiğim Yozgat Osmanpaşa İlköğretim okulunda 1994 eylülüne kadar görev yaptım.Burada geçen günlerimizi de iki yazıda satırlara taşıdım.
’1991 yılı ağustos ayında askerliğimi yapmak için bir yıl süre ile ayrıldığım kasabaya 1992 yılı eylülünde evimi taşıyarak geri dönüş yapmış,eski okuldan bozma birkaç odalı dört ailelik lojman binasında o çok sevdiğim arkadaşlarla,müdür,müdür yrd.ve diğer iki öğretmen arkadaşımla komşu olmuştuk..
İlk iş olarak yaz tatilinde ehliyeti aldım,ondan öncede araba alıp öğrenmeye başladım.
Artık tatillerde gerektiği hallerde hemen aracımıza atlayıp Kırıkkale’de olmak iki saatte mümkündü ve istediğimiz anda gidebilme,eşyalarımızı taşıma zahmetini bir hayli hafifletmiş oluyorduk..
Araba herkes için o günde bu günde lüks olmayan,çok lüzumlu bir vasıta olmadığı zaman insan çok zorda kalıyor.Bu günlerde aracım yok ,bir iki aydır yaya geziyorum onun yokluğunu yirmi yıldır arabalı hayatın sonunda arabasız kalmanın ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim...
Dünyanın bin bir hali var,elinizde eşyalar,valiziniz,eşiniz,memleketten getirdiğiniz yiyecekler almasanız olmaz,belli bir saatte kalkan bir belediye otobüsü,onu kaçırmama,bir günü bu uğurda feda edişimiz...
Birde sabah biraz erkenden, pazartesi sabahı altıda hareket ederek Kırıkkale Yerköye oradan Osmanpaşaya iki üç saatlik yolculuğun sonunda eve,okula başlangıç..Hangisi kolay elbette ikincisi her hal ve şartta...
Bende onu tercih ettim şu an olsa hemen yine bir araç temin ederdim en birinci işim olarak...
Bu küçük nahiyede Sağlık Ocağı,bakkal dükkanları,manav,kasap nevinden bir dükkan,tuhafiye mağazaları,Türk petrol istasyonu, demirci,hızar atölyesi vs. bulunuyor,halkın kendi imkanları ile ulaşımın sağlandığı Yozgat-Boğazlıyan-Kayseri yolu hemen kasabanın altından geçiyordu.
Taze olmasa da Yozgat’tan getirilen somun ekmeğini,taze yoğurtları,mevsim sebzelerini bahçemizde yetiştiriyor,öğle sonları gelen satıcılardan bazı meyve ve sebzeleri aldıktan sonra bize ne var.
Ye,iç,haline şükret derler...
Anadoluda küçük kasabalarda yazlarda,kışlarda başka bir güzel geçer,yazları serin çağlayan Kanak Çayının sularında,Gelingüllü Barajında serinlemek için yüzerken,balıklar tutulur,bir güzel mangal yapılıp yenirken,kışları kışın ayazında yan komşularda yaptığımız ramazan iftarları,camideki mukabeleler,kıldığımız teravih namazı sonrası kahvede yapılan neşeli sohbetler doyulmaya değer anılar bırakmıştı bizlerde...
Haftada bir kaç gün Kasabanın bir köşesinde,su boylarında,söğüt dalları altına serdiğimiz örtünün üzerinde gölgede derin uykuya yatarken,madımak cacığı toplayan,yerde biten muhtelif otları araştırıp toplayan hanımın haydi yemek hazır sesiyle uyandığım o zevki o mutluluğu tarif edemem...Mutlu olmak da olmamakta ,karamsar olmakta insanın kendisindedir.
Beterin beteri vardır,bizden daha kötü şartlarda,bir küçük köyde,bir bakkal dükkanı bile bulunmayan köylerde olan öğretmenleri hatırladığımda ne kadar Allahın nimetlerine garkolduğumu idrak eder,Rabbime şükrederdim...
Okulumuz Bölge okulu,ilk ve ortaokul bir arada,etraf köylerden taşımalı gelen çocukları bünyesinde barındıran,iş ve teknik dersim için büyükçe bir atölyesi olan bir okuldu.
Sabahları erkenden okula doğru poyraz soğuğuna karşı üşüyerek giderken,ayazdan yüzümüz donardı,araçlarımız donduğundan mı nedir,yürüyerek gidip gelirdik..
Bu yediğin soğuk, ayaz maaşını helal ettirmek için yeter derdi bazı öğretmen arkadaşlar,biz yine de sabah ve öğleden sonraki ders sonrasında yorulmadan devam eder,çocukları tiyatro,yarışma veya futbol turnuvalarına hazırlamak için öğle sonları onlarla maç yapardık...
O yıllarda şansımızdan yada ilahi tevafuk olacak çok güzel arkadaşlarla birarada olduk,bu küçük Anadolu Kasabasında yakından birbirimizi tanıdık,dost olup,kaynaştık.
Müdürümüz Antalyalı Ramazan bey ve eşi,komşularımız Ahmet ve A. Rıza Beyler,Müdür yardımcımız A. bey,Tarih öğretmeni arkadaşım ve ailesi hele Din dersi öğretmeni Osman Bey ve ailesi bizim için bir arkadaştan öte kardeş olmuşları...
Kasabadan bazı arkadaşlar ile Ramazanın girişine yakın ramazan hilali gözetlemesine çıkıp,tesbitiyle başladığımız Mübarek Ramazan ayında öğleden sonra hep birlikte köy camisinde mukabelemizi yapar,iftardan sonra Osman Hocamızın vaazını dinleyip,teravihi kıldıktan sonra kahvede neşeli çay sohbetimize devam ederdik..
Mübarek gecelerde bir kaç vasıta ile Yozgatta bulunan Talebe Yurdumuzda özellikle tesbih namazı kılmak için köyden arkadaşlarla iftar öncesi varıp,gecenin bir vaktinde döndüğümüz o günleri hasretle arıyorum...Her şey zamanındaymış,şimdilerde olmuyor,o ortamlar bir daha ele geçmiyor...
Çevredeki köy ve kasabalarda da yıl sonunda bu türden piyes,yarışmalar yapılır,Müdürümüz ,Ahmet Bey,A.Rıza Bey komşularımızla giderek katılır,davetlerine icabet etmenin huzurunu yaşardık.
Bir kaç piyesde öğrencilere sahne dekoru hazırladığımı,el bombalarını kilden yaptırıp boyadığımızı,Vatan sağolsun adlı piyeste Kasaba halkıyla okul konferans salonunun tamamiyle dolduğunu bugün gibi hatırlıyorum...
Lök köyünde,özellikle İncirli Köyünde Paydos adlı üç perdelik oyunda öğrencilerin ve öğretmenlerin çok gayret sarfettikleri sergiledikleri oyunda belli oluyordu...Tipik Orta Anadolu iklimi olan krasal iklimin yaşandığı kasabada,memleketimizde olan aynı ürünlerin tahılgiller familyasından buğday,arpa,mercimek ile pancar ve çeşitli sebze,üzüm ziraatı yapılır,yaz aylarında traktörlerin ve biçerdöğerlerin makine sesleri birbirine karışırdı..Her evin koyunu,büyükbaş hayvanları bulunduğu gibi tavuk,özellikle şibi adı verilen kaz sürüleri,çamurda batıp çıkarak bu dünyada kendilerininde var olduklarını,bazen üstümüze doğru atılmak suretiyle beli ederlerdi...
Kazların bu kasabada ayrılmaz bir yeri olur,kasabada biri vefat ettiği zaman mutlaka onun geride kalanları onun yedisi,kırkı,elli ikisi olan günlerde bu kazları keserek bize ziyafet verirlerdi...
Arabaşı Yemeğide çorba en çok kazdan,tavuktan yapılır,arabaşı çorbasını ya tozda yada buzda kışın en soğuk olduğu karlı buzlu havalarda yaparlardı..
Kışları kapalı odalarda,yazları evlerin avlusunda evlerden toplanılan üzeri muşambalı,tahta siniler üzerinde her sofraya yedisinde Yozgat’ta veya evde hazırlanan hoşaf,kömbeye benzer kalın çörek ile helva ikramı,kırkıncı günde ise bulgur pilavı üzerinde bakır tepsilere konulmuş kaz dolması ikramı servis edilirdi,ayrıca ileriki günlerde verilen yemeklerde büyükbaş keserek aynı şekilde konuklara ikram etmek gibi her cenaze sahibinin yapageldiği bu yemekler ,köylünün kaynaşmasını,akrabaların yakınlaşmasını sağlayan güzel adetlerdi...
Anadoluda mevsimler bahar aylarında kurak geçerde,buğdayın başağa döneceği mayıs ayında yağmurlar kesilirse çiftçi kardeşlerimizi bir endişe kaplar,ellerini açar bizi Yaratan Yüce Allaha dua eder,nyaz ederler,adakta bulunurlar.
Bazan bu dulardan sonra yağmurlar yağmaya başlar,olur ya yağmazsa köylüler Hocaya giderler,-Hocam bir yağmur duasına çıkalım,mesarifler bizden,dua sizden derler.
O gün tosunlar,koyunlar kesilir,büyük kazanlarda kavurma,bulgur pilavı,çacık ,ayranlar hazırlanır.Öğle namazı yüksek bir tepeye serilen yaygılar üzerinde kılındıktan sonra ,Hocaefendiler önde,erkekler arkada,çocuklar cemaatin önünde ve aralara alınarak,eller kaldırılarak avuçlar duanın tersine aşağıya dönük vaziyette Allahü Tealaya saatlerce dua ve yalvarmada bulunulur.
Bazan dua esnasında bazanda duadan hemen sonra kara kara bulutlar köylerin üzerine toplanır,gökten sağanak sağanak yağmurlar boşalır.
Bende bir kaç defa arka arkaya o günlerde yağmur duasına katılmış,Kasabadaki Emir Çini Veli ve mezarlığı ziyaretten sonra dua yerine toplanıp,ellerimiz açarak dua etmiştim.
O sene yağmurların bolca yağdığını,güzel bir hasat mevsimi geçirdiğimizi hatırlıyorum.Komşum Öğretmen Ahmet beyin köyü hemen yakınımızdaydı,öğleden sonra kararlaştırır otomobile atlar,köylerine varır traktörü hazırladıktan sonra,sürme,ekme, ilaçlama,gübre atımı işlemlerine bizzat uygulayarak katılır,gelince üç yıl boyunca girdiğim Uygulamalı Tarım Dersinde öğrencilere arıcılık,hayvancılık,ziraat ,bağcılık ve aşı uygulamalarını daha bilinçli olarak anlatırdım...
Çevredeki köylerden futbol sahası olan Yerköyün Midiliç köyünde akşama kadar yaptığımız futbol maçları,Nevşehir,Ürgüp,Göreme gezileri,okulları tanıtmak için her yıl son sınıfları alarak gerçekleştirdiğimiz,Yozgat merkez ve ilçeleri meslek liseleri tanıtım gezileri aklımda kalanlar,hepside çok zevkli,unutulmaz izler bırakmıştı bizlerde...
Dört yıldan beridir bir vesileyle Yozgatı yeni haliyle her yıl iki üç kez gezme fırsatım oldu.
Yerköy Sarayda bulunan eskiden Yimpaşın yaptığı,kriz nedeniyle Yozgat Otelclik ve turizm Lisesinde iki haftalık bir Hizmetiçi Eğitim kursuna katıldığım esnada Komşumuz A. Rıza beyin aracıyla bir arkadaşımızla beraber iyice her tarafını dolaştık,
Çamlığın üzerindeki göleti gezdik ,Yozgat çok değişmiş 1993’ lerdeki hali kalmamış,yeni kent ormanı,kent parkı,Tokiler,görkemli caddeler baştanbaşa yenilenmiş yollar şehre yeni bir canlılık getirmiş,çok beğendim.
Geçen yıl ve bu yıl ramazan ayı içerisinde dört yıl görev yaptığım Osmanpaşa (Tekke Yenicesi) kasabasına uğrayarak eski arkadaşlarımı gördüm,sohbet ettim ,inceledim,geçen yıllar içerisinde de bu şirin kasabada yeni yollara,parklara kavuşmuş,eski arkadaşlarla hasret giderdim...
Anadolu her zaman yiğitleri bağrında barındırmış,vatan savunmasında önemli görevler yapmış,kutlu vatan,kutsal yuva,Türkün en son yurdu..Seni sevmek,seni korumak her Türkün en büyük vazifesi..
Her zaman Türk yurdu oldun,her zamanda yine Türkün olacaksın..Burda doğduk,burada yaşadık burada toprağın bağrına şehitlrimizle beraber gireceğiz ve Şanlı Al bayrağımızın gölgesinde dinleneceğiz.Ne mutlu bu vatan için canlarını seve seve veren Yozgatlı,Çorumlu,Kırıkkaleli Türkiyeli şehitlere.Vatan size minnetttardır.’
1991 yılında Ankara Etimesgutta başladığım askerliğimi 1992 eylülüne kadar Kars merkezde kıtada Tankçı Asteğmen olarak tamamladım.Askerlik günlerimi de yazdığım bir anı yazısında satırlara taşıdım dileyen oradan okuyabilir.Askerliği asteğmenlik olarak tamamladım.Bu nedenle biraz sıkıntılı geçti.
Yine yaptığım bir ön istihbarat olarak öğretmen değil de kıtada asteğmenliği tercih etmiştim.
Bu nedenle asker arkadaşım hiç olmadı desem yalan olmaz.Bir sene toplam askerliğim oldu en kısası en makbulüymüş bence daha da az yapmak lazımmış.Askerlik en büyük mani hayata başlamanın önünde yaptık kurtulduk..
1994 yılında geldiğim memleketim Kırıkkale’de Battalgazi İlköğretim Okulunda 1994-1998 yılları arasında çalıştım.Bu yıllarda baba mesleği ticaretle iştigal ettim.Kırıkkale merkezde Öğretmen Muhittin Ardahan İlköğretim Okulunda 1998-2007 yılları arasında çalıştım.
2007 ocağında göreve başladığım Mehmet Işıtan Özel eğitim Merkezinden 2013 yılı başında kendi isteğimle sağlık nedenlerinden dolayı emekliye ayrıldım.
***
4.Şiirle ne zamandan beri ilgileniyorsunuz Gönül Dostları Şiir Grubu hakkında bize bilgi verir misiniz?
Şiire merakım çok eski değil.2011 yılına kadar bir defterde sakladığım on beş kadar şiirim vardı.
Askerdeyken ve 28 Şubat sürecindeki içimdeki duyguları mısralara dökmüştüm.
Bu sıralarda geçirdiğim bazı badirelerden bazı üzüntülü hallerden dolayı kendimi şiirle ifade etmeye çalıştım.Aşk ağlatır dert söyletir hesabı bütün yaşantımı şiirlerle dile döktüm.
2011 yılında sendikada tanıştığım bir şair abim Ömer Çetinkayanın şiir sitelerinden bahsetmesiyle merakımdan şiire nasıl bir giydiysem bir türlü çıkamadım.İki şiir sitesine kuralsız kaidesiz şiirlerimi yükledim.Katıldığım Kırıkkale Gönül Dostları şairler toplantılarında biraz kural kaide öğrendim.Şiir sitesinde ilk zamanlar şiirlerimi beğenmeyenler oldu.
Biraz öğren sonra yayınla diyen abilerim oldu ama pes etmedim yılmadım hem yazdım hem de yayınladım.
Her geçen gün şiirlerin güzelleştiğini kendimde farkettim.Buraya şiir yükleyen herkese şair payesi verilmekte ama şiirlerimin şiir olup olmadığı ehline usta şairlere malumdur.Ne yapalım elimizden gelen budur beğenenlere teşekkür ederim.Kısaca Gönül Dostları Şiir Grubu hakkında bilgi vereyim isterseniz.
Bu grup 1990 ların başında kurulmuş ilimizde..
Her ayın ikinci pazarı öğle namazından sonra Kültür Merkezi salonunda buluşulup bir şeyler yenilirken keyifli saatler geçiriliyor.Her ay yeni arkadaşlarla yeni şiirlerle tanıştığımız bu ortam bazen bir park bazen bir Belediye Salonu bazende de bir iftar topluluğu olabiliyor.
Başkanımız Değerli Şiir Üstadımız Yetimi mahlasıyla şiir yazan gazeteci yazar Doğan Kandemir ağabeyimizin tertibiyle arkadaşlarımız şiirlerini en çok iki şiir olarak okurlar bizde dinleme zevkini tadarız..
Her ay en az onbeş ve biraz fazlası şair arkadaşımızı dinlemek için gelen konuklara bir şiir ziyafeti sunarız.Şair Ana mahlaslı Şadiye Eryılmaz ablamızın yaptığı kurabiye ve çiğ köfteleri meşrubatlar eşliğinde içerek şiir dinlemek doyumsuz saatler geçirmek bir şair daha ne ister.
Ölen şairlere ve yakınlarımıza Allahtan rahmetler diler ruhlarına Kuranı Kerimden sureler okuruz..
Gönül Dostları Grubu bir zamanlar 50-100 kişi olarak toplanır il dışı geziler düzenlenirmiş.
O günleri arıyoruz.Bendeniz 2010 yılında katıldım bu gruba şimdilik pek canlı olmasa da devam ediyor.
Gençlerin aramıza bir kere gelip bir daha gelmemesi bizleri üzüyor.
Edebiyata şiire tarihe gereken değerin verilmediğini herkes söylüyor.
Size basında çıkan bir yazıyla grubumuzu tanıtmak isterim,her toplantımız buna benzer minvalde olagelmektedir.Mahalli gazetelerde yer alan bir toplantımızın ertesi günü çıkan yazı:
’Gönül Dostları şairleri Bahşılı da buluştu.
Bahşılı Belediye başkanı İbrahim Uyar ın Bahşılı da sosyal etkinlikler projesi kapsamında düzenlediği şairler buluşmasına 15 şair katıldı.Program Belediyede düzenlendi.
Belediye Başkanı Uyar ın Babası Yusuf Uyar ında içinde bulunduğu Gönül dostları isimli şairler topluluğu 1992 yılından beri faaliyet göstermekte olup bugün Bahşılı da buluşarak şiirlerini okudular.
Bahşılı Belediyesi bünyesinde yeni düzenlenen çok amaçlı toplantı salonunda düzenlenen şairler buluşmasına,Belediye Başkanı İbrahim Uyar ev sahipliği yaparken,AK Parti ilçe başkanı Sadullah Duyar,Belediye Başkan yardımcısı Murat Kaplan,İlçe Başkan yardımcısı Hüseyin Yaman,Kırıkkale Gazeteciler cemiyet başkanı Ramazan Çetin,Belediye meclis üyeleri,Bahşılı Belediye personeli ve Şairler katıldı.
Grubun başkanlığını yetimi mahlası ile Demir Doğan Kandemir idare etti.Program öncesi Başkan Uyar şunları söyledi,’Değerli gönül dostları ilçe’mize hoş geldiniz,onur verdiniz,şeref verdiniz.
Babam sayın Yusuf Uyar ında aranızda olması hasebiyle yıllardır,sizleri takip ediyordum,izliyordum.içinizde doğa sevgisi ,hayvan sevgisi,insan sevgisi ve en önemlisi Allah sevgisi olan bir topluluk olduğunuzu ,zaman zaman programlarınıza katılarak,zaman zaman basın dan izleyerek şahit oldum.
Bu güzel topluluğu da bir gün uzun zamandır siyasette on yıldır mücadele ettiğimiz için, Allah izin verirse ,nasip ederse ,Belediye başkanı olursam bu güzel topluluğu misafir etmeyi gönülden istedim,
Allah ta bugün bize nasip etti şükürler olsun.Sizler çok nadide bir topluluksunuz. Sizleri bu zamana kadar izlediğim kadarıyla gereken değer verilmedi, bir tanıtım eksikliği var, sizler de özellikle, gönülden seven dostlar evinize hoş geldiniz,bize neşe,duygu,ses getirdiniz,diyor ve bundan sonra Bahşılı nın sizin eviniz olduğunu ilan etmek istiyorum.
Bundan sonraki bütün programlarınızda sizin her ay planlayacağınız veya her türlü birlikte planlayacağımız,şiir ve gönül toplantılarında elimizden geldiğince maddi ve manevi olarak yanınızda olmak istiyoruz.onun için burası sizin eviniz.her ay birlikte planlayacağınız toplantılarınızın bazılarını Kırıkkale de bazılarını Bahşılı da yapmanız için sizleri davet ediyorum.
Demir Doğan Kandemir abimizin başkanlığında sürdüğünüz bu güzel topluluk artık şiirlerle, Temayla ve Bahşılı da Yusuf Uyar la ağaç dikerek ,sokak insanlarına destek vererek ,yani sizin gönül dostluğunuz hakikaten geniş bir alanı kaplıyor.Kendiniz az sınız ama yüreğinizle kucakladığınız alan çok büyük,o yüzden bu güzel çalışmalarınızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum.
Gönüller dolusu teşekkür ediyor ve hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.dedi. -Oturumu yöneten başkan Yetimi Demir Doğan Kandemir ne güzel isimli şiiri ile söyleyişiyi başlattı.
-Emiroğlu mahlası ile Yusuf Uyar ise ilk sırada şiirini okumadan önce bütün konukları selamlarken gür bir ses ile,
Bahşilılar diyarına hoş geldiniz diyerek şiirine başladı. ilk olarak Bir Şefaattir Kuran isimli şiirini okudu. ikinci şiiri tüh tüh ü okurken bir ara sesi düğümlendi zorlandı şirini zor tamamlayabildi.- Şadiye Eryılmaz bayan şair ise, Bayrağım isimli şiirini okudu.
- Abdulrezap İnce ise,Yiğit Şehri Bahşılı isimli şiirinde ise, Başkan Uyar a ve Bahşılı lara övgüler yağdıran dizelerle süslemiş.
-Dede Bulut ise Gelin canlar Bugün birlik günüdür isimli şiirini okudu.
-Ali Kabaklı ise ‘Bırak beni haykırayım’ isimli şiirini okudu.
-Figani mahlaslı Faik Yılmaz ise,Bahşılı isimli şiirini okuyarak Kız sen Kırıkkale nin neresindesin isimli şiiri ile alkışları aldı.
-Yüksel Kahraman ise Bahşılı ilçe sinin 1574-1594 arasında padişah 3.Murat’ın savaşa katılanlara gidin Anadolu da bir yer kurun diyerek bağışta bulunduğu bir yerleşim yeri olarak tanımladı.1984 Belediye 1989 da ise ilçe olmuştur. bu yer Böyle kurulmuş.diyerek ‘Selamlar olsun Bahşılı Halkına’isimli Şiirini okudu.
-KADANİ mahlaslı Hacı Kadan ise ‘Dünya isimli şiirini okudu.Daha sonra Yusuf Uyar ın bir şiiri olan ‘La İlaha İllallah’’ şiirinin beste ve güftesini düzenleyerek Sazı ile söyleyerek Bol Bol alkış alarak tamamladı.
-Mehmet Toprak ‘Selamlar Olsun’ isimli şiirini okudu.
-Hasan Hüseyin Koçan önce dua ederek sonra ‘Muhabbet ile bu gönüle’ isimli şiirini okudu.
-Bahşılı dan Harun Baykal ise,’Yazgı’ isimli farklı ve anlamlı şiirini okudu.
-Hidayet Doğan ise,Süslü kabirler ve ’İstanbula nur yağar’isimli şiiri ile İstanbulun bugünkü halinden şikayet eden bir şiir yazmış,çok düşündüren bir şiir okudu.
-Rasim Kılıçer ise soma kazasına yazdığı ‘öksüz kalan sabı sübyan ağladı’ isimli şiirini mikrofonsuz okuyarak sesinin o yaşta gürlüğü gösterdi.
-Aşık Samimi mahlası ile Sami Güler ise Elif isimli şiirini okudu,ikinci okuduğu şiir ise eskilerden gelen Mehmet Efe isimli Bahşılı lı şairin Keleni isimli şiiri ESPİRİ DOLU İDİ.
Başkan Uyar ise teşekkür konuşması yaparak katılan bütün şairlere teşekkür etti ve Mart ayındaki Çanakkale zaferinin 100.yıl toplantısının şiirini sohbetini burada yapalım teklifinde bulundu.
Çok samimi havada yapılan aile içi bir sohbet toplantısı diye değerlendirdiği şairler buluşmasına katılanları tebrik ederek katılan şair ve şairelere teşekkür etti.
Gurup başkanı Doğan Kandemir ise Ocağınızı,evinizi bize açtınız,Başka bir programda buluşmak üzere Başkan’a ve personele,Yusuf beye teşekkür ederiz idyerek,oylama ile bir dahaki toplantının burada yapılacağını oy birliği ile kabul edildi, bir hatıra fotoğrafı çekilerek program sona erdi.’
5.Emekli olduktan sonra günlerinizi nerede ve nasıl geçiriyorsunuz?
Emeklilik sonrası günlerimi sendikal faaliyetlerle vakıfta çalışmakla ve seyahatle bir yerel gazetede şiir yazmakla değerlendirmekteyim.
Kırıkkale İl Gazetesinde iki yılı aşkın bir zamandır her hafta cumartesi günleri şiirim yayınlanmaktadır.
Sosyal faaliyetlerde bulunmaktan haz almaktayım öğrencilerin derslerinde yardımcı olmayı dini müesseselerde okuyan kabiliyetli gençlere yardımcı olmayı severim.
6.Son olarak bizlere söyleyeceğiniz sözler nelerdir?
Dünyada huzur ve barışın hakim olması en büyük arzum ve dileğimdir.
Savaşlar olmasın çocuklar kadınlar ölmesin.Müslüman ülkelerin üzerindeki oyunlar tuzaklar bozulsun yapanların üzerine gelsin.Suriye ve Iraktaki müslümanların üzerinde oynanan tüm oyunların bozulmasını Cenab-ı Haktan diliyorum.
Ülkemizin Doğusunda planlanan bölücü faaliyetlerin bitmesini terörün kurutulmasını Kürt ve Türk halklarının kardeşliğinin pekiştirilmesini diliyorum..
Son olarak Ayasofyamızın camii olarak ibadete açılmasını can-ü gönülden arzu ediyorum.Allahım o günleri bana da ölmeden göster o açılmadan canım ı alma diye dualar ediyorum.İnşallah açılır bu memleket üzerindeki fitneler şer oyunlar son bulur.
Ayasofya açılmadan Türkiyemizde huzura kavuşamayacağımızın bilinmesini istiyorum.
Bunu görmek en büyük muradım Allahtan Türkiyemizde Cenab-ı Hakkın kanunlarının yeniden hakim olduğu İslam-i Devleti cumanın tatil olduğu günleri müslümanların rahat ve özgürce yaşadıkları azınlık ve dönmelerin yahudilerin haddini bilip ses çıkaramadıkları günleri bir an önce nasip etmesini diliyor özlüyorum..
Sitemizden takip eden tüm şair arkadaşlarıma ve okuyucularıma sevgiler ve saygılar sunarım...
06.07.2016//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.