- 955 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEZ BEBEK KALBİ
Vakit gece yarısını geçmişti. Kasvetli, nemli havanın buğusunun sindiği yorgun gözlerimle ayın karanlık yüzünü seyre daldım bir süre. Sokağı dinledim. Ne bir ayak sesi ne bir insan gölgesi… Hayat durmuştu sanki zamansız.
Ağır bir sıkıntı kapladı yüreğimi. Oysa ne çok severdim gecenin bu saatlerini. İlkbahar ve yaz mevsimlerini. Tan yeri ağarana dek otururdum çiçekler ve meyve ağaçlarıyla bezeli kira evlerimizin cennet bahçelerinde ve çoğu kez tek başına. Hiç yalnızlık çekmezdim. Elimi uzatsam dokunacakmışım gibi gelen pırıl pırıl yıldızlarla arkadaş olmuştum. Onlarla söyleşir onlarla paylaşırdım tüm hayallerimi. Hatta bazen içlerinden biri dayanamaz masmavi gök yüzünden kayarak yanıma gelirdi bana daha yakın olabilmek için. İçim içime sığmazdı o efsunlu yaz gecelerinde. Öylesine mutlu olurdum ki tarifsiz…
Bunca mutsuzluğun arasında mutlu olmak imkansız! dedim, gözlerim gibi buğulu sesimle kendi kendime…
Ne vakit kalbim böyle hızlı hızlı çarpsa…Sığınırım hemen çocukluk anılarıma. Bin bir umutla dolu o mutlu ilk gençlik çağlarıma ya da.
İşte şimdi o kutsal sığınağıma sığınmanın tam zamanıydı…
Balkondan salona girer girmez göz göze geldik. Henüz duvara asamadığım eski bir aynanın bir yanına yerleştirmiştim onu eve döner dönmez büyük bir mutlulukla. Çünkü o, ne anılarla gelmişti bana. Ona çok yakışan bezden giysileri içinde çarpan çocuk kalbinin sesini duymuştum hayretle. O, kendisine can veren yaratıcı ellerde adeta bir mucizeye dönüşmüş ve karşılığında onun hayata tutunmasını sağlamıştı en umutsuz ve çaresiz günlerinde.
Evimize yakın tarihi bir Lisenin ağaçlıklı geniş bahçesi okulların tatile girmesiyle birlikte el becerilerini sergileyen kadınların yan yana sıralanmış stantlarıyla “Merhaba!” demişti müzikli yiyecek içecekli yaz gecelerine.
Yüksek uzun demir kapı sonuna kadar açıktı. Klasik bir müzik parçası önünden geçenleri içeriye
çekmekteydi olanca güzelliğiyle.
Zamanım boldu. Hava sıcak bedenim oldukça yorgundu ayrıca. İçeri girdim ve attım kendimi hafiften esen bir çam ağacının altındaki masaya.
Siyah hareketli şirin bir hav hav selamladı beni olanca sırnaşıklığıyla. Bir süre içli dışlı olmamızın ardından biraz ötedeki dörtlü bir gurubun oturduğu masaya koştu aynı sevimliliğiyle. İki kız çığlık çığlığa fırladılar yerlerinden. Siyah küçük köpecik neye uğradığını şaşırdı!
Hemen önümdeki standın sahibi kadın elindeki işini bırakıp o masaya koştu. " Korkmayın. Bir şey yapmaz. O buranın köpeği.İstediği yalnızca biraz ilgi ve sevgi. Oyun çağında, daha çok küçük” dedi.
Yerine geçtiğinde tanışmak niyetiyle yanına yaklaştım. Gülümseyen yüzünde derin hüzün çizgileri oynaşıyordu güneş ışığı altında. Konuşmayı pek sevmiyordu diğer stant arkadaşlarının aksine. İçim fazlasıyla ısındı kendisine nedense.
Oldukça derin acılar yaşamış çok büyük haksızlıklarla karşılaşmıştı Muazzez hanım. Önce çocuk kalbi çok incinip kırılmıştı. Sonrasında gençlik umutları ve iyi bir çocuk doktoru olma hayalleri uçup gitmişti elinden. Tutamamıştı …
Erken yaşta anne babasını yitirmişti art arda küçük Muazzez. İki erkek ağabeyi tarafından hiç şefkat ve ilgi görmediği gibi ağır ev işçisi muamelesi görmüştü o küçük yaşlarında üstelik.
Genç kızlık çağlarına geldiğinde evlerinin hemen bitişiğindeki Kız Akşam Sanat Okuluna gidebilmeyi, gece gündüz göz yaşı dökerek zor ikna edebilmişti ağabeylerini.
Birkaç yıl sonra iki ağabeyi de onu bir başına bırakıp yurt dışının yolunu tutmuşlardı. Muazzez kira evlerinde kırık dökük birkaç parça eşya ve sevgili annesinden kalma eski bir dikiş makinesiyle içi renk renk artık kumaş parçaları dantel ve aksesuar malzemeleriyle dolu bir sandıkla baş başa kalmıştı.
Hem okuldan aldığı eğitimle hem annesinden geçen çok özel el ve yaratıcılık yeteneğiyle kendi geçimini sağlamayı başarmış giderek kenara üç beş kuruş koyar hale bile gelmişti.
Aradan uzun zaman geçmiş bu gün yetmişlerine merdiven dayamıştı. Hiç evlenmemişti. Kendisini annesinden arta kalan malzemelerle yaptığı düşsel Bez Bebeklerin dünyasına adamıştı. Hepsinin ayrı bir hikayesi söyleyecek çok farklı şeyleri vardı tıpkı giysilerinin değişik biçimleri gibi.
İlerleyen zamanda bir memesini aldırmak zorunda kaldığı hastalığa yakalanmıştı. Yakın zaman içinde ise iki ciddi kalp ameliyatı atlatmıştı. “ İki kez kalbim durmuş. Yani ölümü tattım ben. Hayatımı önce Allah’a sonra bu bez bebeklere borçluyum. Şimdi her aldığım nefeste şükürler ediyorum Allah’a. Bir de affetmeyi öğrendim. Unutmadım belki ama , af etmek daha kolay ve daha insani ve olması gibi geldi bana.” Dedi.
İlerleyen sohbetimizde bana oldukça açılmış , hayatının özetini aktarmıştı dimdik duruşu ve mütebessim yüzüyle. Küçücük stant onun bu harika el ve yürek emeğiyle doluydu.
Bez bebeklere olan düşkünlüğüm annemin bana yaptığı ve tam bir şaheser saydığım bez bebeğimle başlamıştı. Standa yaklaşıp baktım. Fiyatlarını sordum usulca. Fazlasını hak etmiş olsalar da benim bütçeme uygun düşmüyorlardı yazık ki. Dayanamadım. Beğendiğim birini aldım. Diğer zorunlu giderlerimi erteleyerek…Onun o güzel kalbinin, daha çokta Bez Bebeğin Kalbinin hatırına…
ESENLİKLER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.