- 730 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ç/ENGELDEKİ ET?!
Dün akşam doğa yürüyüşünden Asi Yaban Keçileri grubumuzla Pınargözü’nden dönerken, Gebiz beldesinde kısa bir mola daha verdik. Benim de canım bir bardak çay istemiş ve arkadaşlarla birlikte kahvehaneye doğru yürüyordum ki yol üstünde kasap dükkanını önünde bir ağacın dalına sallandırılmış duran, çengeldeki asılı et dikkatimi çekti. Sabah geçerken böyle bir manzara ile karşılaşmamıştık.
Görüntüyü otantik bulduğum için fotoğrafladım, yakından bakınca taze kesilmiş bir erkeç olduğunu anladım. Et gayet kaliteli görünüyordu ki zaten Gebiz çevresinde dağlarda bizim yörükler hayvancılıkla da uğraştıkları için Toroslarda, eteklerinde otlattıkları hayvanların doğal yoldan beslenmesinden kuşku duymamak gerekirdi. Etin görüntüsü gözümü okşayınca dokundum ve henüz etin sıcaklığı kaybolmamış, taze kesildiği anlaşılıyordu. Ben elimi uzatınca eti kesip de asan kişi;
- Buyur dayı! deyip devreye girdi.
- Ne kadar kilosu etin?!
- Yirmi sekiz lira.
- Davar eti mi?
- Davar eti! Erkeç!
Yanımda param olup olmadığını ve asılı kalan son parça budun takriben ne kadar geleceğini göz kararı tartarak ve yanımdaki paranın yetip yetmeyeceğini kısa bir an düşündükten sonra gözüme ilişen ve bud ile birlikte asılı olan yaklaşık yarım kilo kadar iç yağını ve teke yumurtasını işaret ederek;
- Şu yağ ile şunu ayır, kalanını tartıp parçalayabilir misin?! deyince
- Peki abi! deyip işe koyuldu.
Eti tarttı; Üç kilo Sekiz Yüz gram gelmişti ve Yüzyedi TL tutuyordu. Benim için günlük hesapta olmayan bir harcama gibi gelse de ilk anda, nasıl olsa et ihtiyacımız olacaktı, son iki ay içinde yetmiş iki kilodan yetmiş kiloya inmiştim, beslenmeme dikkat etmem gerekliydi. Ayrıca gelenimiz gidenimiz olur çocuklar bayram arası ziyarete gelirler onlar da afiyetle dedelerinin sofrasında oturur, bir etli yemek yerlerdi. Kimse gelip gitmese bile yenen yenir yenmeyen buzdolabında derin dondurucuda uzun süre saklanabilirdi de. Hem böyle güzel ve bu fiyata et kent merkezinde de alınamazdı ve en az yüzde yirmi beş kârlı ve iyi bir alışveriş olacaktı. Etin bedeli Yüz Yedi lira tutunca ne derler hani ’ Alan satandan her zaman umar!’ diye bir ağız yoklaması çekip, dedim ki;
- Gel akşam pazarı yüz olsun düz olsun!’
- Et çok güzel, bu et, av eti gibidir! Çok güzel lezzetli güveç olur! Bak sen yabancısın,( üstümde Asi Yaban Keçileri tişörtü var :) manzarayı çakıyor yani) bizim buranın adamı, yerlisi şunu görmedi mi bu eti satın almaz! diyerek erkecin yumurtasını ( taşak) işaret etti ve
-Ben onu ayırdım, yağı da ayırdım!’ daha aşağı olmaz!’ deyince pazarlıkta ısrar etmeye gerek görmedim.
Hemen oradaki tezgahın üstünde eti parçaladı,
-Et üstüne sıçramasın, az uzak dur! dedi.Yanındaki yardımcısı oğlu da parçalanan etleri naylon poşete doldurdu, bu poşet ikinci bir poşetin içine daha kondu, etin parasını ödedim, teşekkür ederek ayrıldım. O da etin tamamını satmış olduğu için, tezgahını toplama hazırlıklarına başladı ardımdan.
Arabaya binince, eşime telefon açarak uygun et bulduğumu ve dikkate alması gerektiğini söyledim. Ne olur ne olmaz belli mi olur o da o saatlerde bakarsın kasabın önünden geçiyordur, bir et de o almaya kalkar mı kalkar. Burada aklıma yanı başımda olup da telefonu duyan kişilerin’ Adama bak, et almış da arabanın içinde reklam yapıyor!’ gibi düşünecekleri geçti içimden bir an, fakat önemsemedim, bu ete vücudumun gerçekten besin olarak ihtiyacı olduğunu düşünüp karar verdim, doğru bir karar verdim, bu akşam etin tadına baktım, gayet mükemmeldi, kasabın dediği gibi oldukça lezzetliydi.
Sağlıklı beslenebilmek, sağlıklı gıda maddeleri bulabilmek giderek zorlaşıyor. Bazen kasaplarda at eti, eşek eti satıldığına dair haberleri de okuyunca, tanımadığım hiçbir yerden et almamaya kararlıyım.
Bunun yanı sıra artık lokantalarda et yerine neler kullanıldığını artık yiyenler kendisi düşünmek zorunda. Lahmacun yersiniz, üstündekinin et olduğuna bin şahit gerekir...
Dün sabah, kahvaltı yaptığımız pastanede bir tane patatesli poğaça almıştım, öğleyin atıştırırım diye, yedikten onbeş yirmi dakika sonra midem bulandı ve hepsini çıkardım, çıkarınca ancak rahatlayabildi midem. Bu tür bulantılar kalitesiz bozuk yağ kullanımından oluyor genellikle.
Yürüyüş turumuzun sonrasında gittiğimiz Alabalık Lokantasında da hiçbir şey istemedi canım, yemedim; sadece kese yoğurdundan yapılmış iki bardak ayran üstüne de bir bardak çay içtim.
Sonuç olarak şunları da vurgulamakta yarar görüyorum: Ülkemiz, özkaynakları; etiyle, sütüyle, yoğurduyla, sebzesi ile meyvesi ile paha biçilemez zengin ve kıymetli değerlere ve olanaklara sahip. Son yıllarda artan kanser hastalığının en büyük nedenleri arasında hormonlu gıdalar, zirai ilaçlar, kuş gribinden sonra bizlere yedirdikleri hormonlu, antibiyotikli, çiftlik tavukları, kimyasal maddeler, detrjanlar, radyasyon, kanserin en öncelikli nedenleridir.
Anadolu’nun güneyindeki Toros dağ silsilesi, yörüklerimizin asıl yerleşim alanları. Bu dağ silsilesinin ardında Göller Bölgesi ve iç Anadolu düzlükleri var.
Dağlarda keçilerimiz makiliklerle beslenirken, İçanadolu düzlüklerinde koyunlarımız, engin ovaların bozkırdaki otları, arılar da çiçekleriyle besleniyorlar. İnsanlar sıcak iklim kuşağında, güneyde, kalori değeri düşük olan yağsız keçi etini tercih ederlerken, iklimin soğuk olduğu 1000- 1200 m. lik İçanadolu düzlüklerinde,kalorisi yüksek, yağlı koyun eti ile beslenebiliyorlar. Bu doğal dengeyi ve nim/etleri doğa bize ’ Alın tepe tepe kullanın!’ diye sunmuş olmalı ki gerçekten biz de elimizdekileri tepmekte(!) devlet politikası olarak son derece başarılı bir tutum sergiliyoruz.
Dağların tepelerini bir yandan başladılar teknoloji canavarlarının dişlileri arasında yok etmeye...
Dereleri, su kaynaklarını inanılmaz biçimde kurutarak hızla yok ediyoruz. Bunları yaparken koyunu kuzuyu kurdu kuşu düşünen yok mu yok?!
Bu hayvanlar ot bulamazsa ne yiyip ne içer, et süt yoğurt, keçi peyniri, koyun peyniri bu halk ne yiyip ne içecek?! Çiçek yoksa böcek de yok, arılar, üremenin asıl kaynağını oluşturan arılar tozlaşma sağlamazlar ise tüm eko sistem çok kısa bir zamanda hızla çökecek.
Ne olur artık özü sözüne uymayanlardan kurtaralım hep beraber şu ülkemizi ve bir cennet yapalım vatanımızı el birliğiyle. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız, doğamız yoksa doğan da olmaz, doğanlar yiyecek bulamayıp ölmeden evvel, yerli tohumlarımıza yerli hayvan ırklarımıza, endemik bitkilerimize, mera ve otlaklarımıza, doğal sit olması gereken alanlara , biyo çeşitliliğimize lütfen sahip çıkarak, dedelerimizin şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızı açgözlülerin hırslarına heba etmeyelim!
Sevgili dostlar, her şeye rağmen yarın bayram, hepinizin şeker bayramını can-ı gönülden kutlarken, benim bir yıl önce kanserli bir hasta iken, tekrar sağlığıma kavuşmam için çok özel katkıları olan sevgili dostlarıma, doktorlarıma özellikle bir kez daha şükranlarımı minnetle arzederim.
’Kaba ağaç dalıyla gürler’, iyi ki varsınız sevgili dostlar, sizler bana el oldunuz, kol oldunuz, dal oldunuz , kanat gerdiniz ve ben bugün sayenizde yaşadığım için bunları yazabiliyorum. Sizler tek tek hepiniz benim vatanım gibisiniz.
Sevgiyle esen kalınız, mutluluk ve sağlıcakla.
Şaban AKTAŞ
05.07.2016
00.42
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.