- 691 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
-MADIMAK VE BAŞBAĞLARIN YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE OLGULAR DÜNYASINA MERHABA-
“Kulağına kurşun akıtmak” sözü meşhurdur. Zaman gelir kullanılır. Bir kişiden söz ederken laf kâr etmezliğe vurgu yapılmaktadır. Unutmamak gerekir ki, bu söz an gelir bizi de kapsamına alıverir. Ancak insanoğlu kendi benliğiyle kuşatılmış. Lehimize ya da aleyhimize olan kullanım alanlarını bilip, değerlendiriyoruz. Ucu bize dokunmadığı sürece bu tip deyişler hoşumuza gider. Peki ya kimi zaman bizlerinde kulağına kurşun akıtmak gerekirse? Açıktır ki, her zaman söz meclisten dışarı sözü de kurtarmayacaktır.
Terör olayları da bu sözü aklıma getirir kimi. Öteden beri sağ ya da sol terör kavramlaştırması bizleri karşılar. İdeolojik olarak bize yakın ya da uzak düşeninden söz edildiği olur. Veya söz ve tavırlarımızla bu şekilde algıladığımızı hissettiririz. İnatçıyızdır da. Kimi zaman bu çerçeveden uzaklaşır gibi oluruz. Ancak çabuk toparlanırız. Ne de olsa “bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur” değil mi? Öyle ya; fizik yasalarıysa sözkonusu olan elden ne gelir? Adam olmayız vesselam.
Oysa terör tümleşik bir olgudur. Toplumları ekonomik, psikolojik, politik, sosyo kültürel boyutlarda bozmak, deforme etmek, değerleri erozyona uğratmak hedeflenir. Ülke içerisinde infial uyandırır. İnsanlar ve sosyal kesimler güvensizlik duyar. Kurumlar ve toplumsal çevreler birbirlerine karşı yabancılaşır, yalnızlaştırılır. “Birlikten kuvvet doğar” sözü düşünülürse terörle birlikte tersi mekanizmalar işleyecektir. Toplumu oluşturan farklı kesimler hep birden hareket edemez olur. Merhum Mehmet Akif’in dizeleriyle “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez”. Kısacası terörle beraber, toplumun ve onu oluşturan fert ve sosyal kesimlerin akortu bozulmaktadır. Hani futbolda Meksika dalgasını bilirsiniz. Tribünlerin koordineli hareketiyle ortaya çıkan estetik mükemmelliği düşünün. Terörün, tersi bir yaklaşımla armoniyi bozduğu söylenebilir.
Ülkemiz terörün acılarının yoğun biçimde yaşandığı bir coğrafya olmaktadır. Bunda şüphesiz Avrupa ile Asya arasında geçiş yeri şeklinde tanımladığımız kısaca Avrasya diyebileceğimiz jeo-politik konumumuzun önemli bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla dış güçlerin ve gizli servislerinin meydana getirdiği etkileşimler her zaman karşımıza çıkan önemli bir motif olmaktadır. Bunun yanı sıra soğuk savaş döneminde birçok batı ülkesinde olabildiği gibi paktlar ve bloklar dairesinde ele alabileceğimiz derin devlet oluşumları da dönem dönem dile getirilmektedir. Kimi zaman Kontrgerilla bazen de Gladio şeklinde kavramlaştırmalar karşımıza çıkmaktadır.
1970’lerin sonlarında bir cumhuriyet savcımız Doğan Öz’ün hazırladığı raporda yaptığı tanımlama dikkat çekmektedir. “Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç; demokrasi umudunu yok etmek, onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.” Ne yazık ki, kısa bir süre sonra savcı Doğan Öz öldürülecektir.
Evet, Kontrgerilla veya Gladio... NATO, Amerika eksenli Soğuk Savaş mekanizması, askeri-siyasi streteji eksenli bir oluşum, bu yapılanma döneminde antikomünizm bünyesinde çalışmalar yapar hiç şüphesiz.
Amerika ve batı dünyası ülkemizde silahlı kuvvetler eliyle müdahale, darbe, ihtilal ve muhtıra siyaseti izlerken; yurdumuzda ise sağ ve sol bunların kimini kimine karşı sever, bağrına basar, bazısına o iyiydi deriz, kimine tu kaka, düşünmedik ki hepsi Amerika, NATO, ah şu nato mermer nato kafa.
Hiç şüphesiz kontrgerilla ya da gladio’nun soğuk savaş dönemi konjonktürü içerisinde gösterdiği faaliyetler yanında 1990 sonrasında da ülkemizde çeşitli suikast ve terör olaylarının ardında bulunup bulunmadığı tartışılır. Oysa aynı hadiseler meydana geldiği günlerde medya kanalıyla topluma ilericilik-gericilik, vatana ihanet odakları gibi türlü kavramlaştırmalar dairesinde yansıtılacaktır.
Tam tersine gerek soğuk savaş döneminde gerekse sonrasında çeşitli terör olaylarının hedef aldığı gazeteci, akademisyen, istihbarat görevlisi, politikacı ya da komutan düzeyindeki isimlerin önemli bir bölümünün siyasi görüşü ne olursa olsun ılımlı kişiliğiyle tanınmış simalar olduğu görülebilir. Hani popüler bir tanımlamayla toplumda denge unsuru olmuş isimler olduklarından sözedildiğini düşünürsek teröründe toplumları dengesizliğe sevketmek amacı daha iyi kavranabilir. Bizler vatandaşlar olarak komünistler, faşistler, ırkçılar, vatan hainleri, Allahsızlar, kitapsızlar, gericiler gibi kavramlaştırmalarla havanda su döğerken atı alan Üsküdar’ı geçmektedir.
Sözün özü, terörizm evrensel bir olgu; Amerika, İsrail, İngiltere, Rusya, Çin, Almanya hiçbiri Müslüman veya Türk değil ve "Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça; ağıtlar Kürtçe, Türkçe ve Arapça zafer çığlıkları ise İngilizce ve İbranice olacaktır." sözü de hoşuma gider neme lazım, açıklayıcıdır açıktır ki.
Sonuç olarak dostlar; dünyada ya da ülkemizde meydana gelen terör olaylarını veya suikastleri bu minvalde düşünmek gerektiğini söylemeye hacet yok. Hani derim ki, paranoyaya tutulmadan ama yine mi şu komploculuk eleştirisine de aldırmaksızın.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Size de iyi bayramlar dilerim
Katılımınız dolayısıyla onur bahşettiniz
Saygı ve selamlarımla...
Üstadım, toplumsal dinamikleri ülkenin kalkınması, devletin güçlenmesi yönünde motive ve sevk etmek, yani ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmişlik düzeyine uygun biçimde yeniden yapılandırmak, en geniş toplumsal mutabakatı zorunlu kılar...
Bu da dünyadaki en zor işlerden biridir...
[Sadece topluma kalırsa, ortaya çıkacak olan şey kaos, kargaşa, anarşi ve terördür... Boş bulduğu arsaya, yeri gelince zor kullanarak gecekondu diken şark kurnazına bunu anlatmak hemen hemen mümkün değildir... Yani, topluma kalırsa 'orman kanunları' egemen olur...]
Dolayısıyla, 'Demokrasi Düşmanı' tamlamasının çok iyi irdelenmesi gerekir... Yoksa 80' öncesi toplumu esir eden akıl tutulması durumunu muhakeme etmekte başarısız olacağız...
Geldiğimiz bu seviyede bile şark kurnazlığı ile hâlâ mücadele ediyoruz, görüldüğü gibi...
Kısaca: Şark kurnazının vatanı, milleti, devleti, bayrağı, hatta dini ve imanı bile yoktur...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Kuvvetli bir hukuk, devlet ve ekonomi sağlam bir demokrasi için şart elbet
Artı
Soğuk savaş döneminin bloklaşmaya dayalı farklı bir yapılanması vardı şüphesiz
Sovyet tehdidine bağlı NATO'da yer aldığımızda bir vakıadır
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
"Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.” Ne yazık ki, kısa bir süre sonra savcı Doğan Öz öldürülecektir.....
İŞİN SIRRI BU CÜMLEDE LEVENT BEY... Ve yine demokrasi düşmanları,hazımsız kan emicilerin hedeflerine kilitlenmeleri için hepimiz birer av ve ölüyüz şimdiden... Kutlarım.. Selam ve sevgilerimle
levent taner
Usta kalemin sayfamı taçlandırması ne büyük saadet
Saygı ve selamlarımla hanımefendi...
Dilek USTA
MADIMAK VE BAŞBAĞLARIN YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE OLGULAR DÜNYASINA MERHABA-
Evet Levent bey, maalesef hakikatleri göremeyecek kadar, olaylara yüzeysel bakan, utanmasını bilmeyen bir millet olduk, hataların en ağırını yapmaya devam etmekteyiz...
Detaylar görmezden geliniyor efendim...
Saygılarımla...
levent taner
Harfleri nakış nakış, heceleri oya oya işleyen sayfamızın gedikli kalem erbabını hürmetle selamlıyorum...