- 1542 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
YORUMLAR
Başlığı gördüğümde açılan yeni köprüyle bi bağlantısı olduğunu düşünmüştüm...belki burdan üstü kapalı bi gönderme de yapılmış olabilir...her zamanki gibi emin değilim:)...algılamada kıtlık yaşıyor ve affınıza sığınıyorum arkadaşlar...burda kaç kişiydik ben de bilmiyorum...hani bu tarz seslenişleri -ki bazen yaptığım olur- sanki etrafıma toplanmış bir kalabalığa duyurmak niyetinde olduğum anlaşılmasın...öyle bir derdim yok zaten...birtakım uğultular var kafamda...isimsiz-cisimsiz...elle tutulamayan...bi şekle bürünemeden bi bulut parçası gibi çabucak dağılan bi duman kitlesi...evet belki böyle açıklayabilirim bu kusurumu...tıpkı 'ben' pozisyonundayken durduk yere 'biz'i düşünüp izaya getirmeye çalıştığım cümleleri bi çatı altında topladığım gibi...teorikte bu düşünce aktifken, pratikte haddinden fazla pasif duruyor oysa... 'yok istemem kalsın' derseniz anlarım sizi arkadaşlar...
aslında buraya gelirken bunları yazma gücümün çok çook uzağındaydım...bi köprünün adı geçti ve ben atlamaya müsait mi değil mi ona bakmaya geldim...ilginç ama bunu düşünmedim demek bu yazıya ihanet olur...
evet doğaya açısı, manzarası gayet güzel...atlamadan önce yanınıza bi kurşun kalemle -hem havaya çabuk uçar onlar hem de notunuz gideceği yere daha erken ulaşır...yoo hayır yalan söyledim...okunmadan silinsin istiyorum her şey!- koparımlık o küçük not kağıtlarından alın ve titreyen diliniz ve ellerinizle üstüne; bizden ayrılmadan önceki son isteklerinizin ve gerçekleştirmeye fırsat bulamadığınız düşlerinizin bi listesini çıkarın...noktasız ve virgülsüz...cümle yapısı eylemden ve yüklemden yoksun olan...altı üstü, havaya kuru sıkılan bi cümleden ibaret...oysa en güzel ya avcunun içinde sıkılır bi cümle ya da otuz iki dişinin arasında hezimete uğrar...biz hayata zaten ordan bir sıfır yenik başlarız...evet yanlış duymadınız...yine biz mösyö...hep bu bizin başının altından çıkıyor içi kuru boş hayaller...
düşünmeye zorlayan bir tutum sergiliyor tepemdeki bulutlar...oysa Roquentin gibi aynanın karşısına geçmiş ve "duvarda beyaz bir delik var...ayna bu...bir tuzak...bu tuzağa düşeceğim, biliyorum...düştüm işte...aynada gri bir şey beliriyor...yaklaşıp bakıyorum, kurtaramıyorum kendimi." derken saçlarımdaki bitleri ayıklıyordum o sıra..."gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum...başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor...benimki öyle değil." dedi ve çekti gitti sonra...halası Bigeois küçükken ona şöyle dermiş: "uzun zaman aynaya bakarsan, orada bir maymun görürsün."
evet şu sinsi aynanın karşısına geçip size sayfalar dolusu kalabalık cümleler kurabilirim...ama o zaman bi maymun değil, sahasını tehlikede sanan vahşi bir gorile dönüşebilirim...oysa gorilleri ne çok, çook severim mösyö...
uçmaya müsait bi yerde beni indirin...
p.s: yazının bazı bölümlerini Kafka'nın 'Gemeinschaft' öyküsüne benzettim...yanlış hatırlamıyorsam onlar beş kişiydi ve altıncı kişi onlara musallat olup huzurlarını bozmuştu...bu beş kişilik grup yakayı kurtaramayınca çareyi uçurumdan atlayıp altıncı kişiden kurtularak çözmüştü...kısa ve kesin bir yol...ölmek de nasip işi...zemine ve yüksekliğe bağlı biraz...
abi bu köprünün askıları nerde?..demir parmaklıklarına mandalla tutuşturacağım bazı notlar vardı...eline vermeden atlamam abi:)
p.s: bu abi yabancı değil...bizden biri...
HakkınSesi
Köprü ışıkları sönmüş, havai fişekler patlıyordu. Yağmur yağmıştı öğlen ancak akşam üzeri insanın nefes almasını zorlaştıran nem oranı artmıştı. Sandalyeler arasında sarı, tüyleri parlak bir kedi dolaşıyordu. Yeni yetmelerden bazıları ufacık hayvandan korkup, ayağı fırlıyorlardı. Hayvancağız panikle ayağa kalkanlara hayret ediyor, başını sallayarak 'Allah Allah' diyordu.
...
Kafka'nın öyküsüne ara ara denk gelirim. Kitabı iyice eskimeye başladığı için, arada sırada onunla oturup vakit geçirmek iyi geliyor. Kurtulmak istedim ama bir şeyden kurtulmak için onu kullanmak, sıkmak ya da tehdit etmek gerekiyor. İnsanın kendini tehdit etme durumuna ayna karşısında ben denk geliyorum. Uzun bir süre kalıp maymuna benzeme hali, gerçek değilse bile insanı tehdit ediyor. Kendi kendisini tehdit ediyor insan.
Ciddi mana da şu ayna meselesini düşünmüştüm de bir ara, tekrar hatırladım. Mesela şöyle söylediğimizi düşünelim:
- Günde birkaç kere kendimi görüyorum.
Yanında olanları sen görmene rağmen, kendini görmek için, görebilmek için vasıta lazım. Bu basit bir çıkmaz gibi görünse de, insanın kendine ait olamamasındaki pekala sır gibi de olabilir. İstediğinde avucunda olan gözünle kendini görebilirdi insan mesela. Ancak bu saçma düşüncenin sıralanmış hali, gerçek maddi haliyle kalabalıklar bir nevi. Köprüdekiler, lokantadakiler, meyhanedekiler, kaldırımdakiler, camidekiler, evdekiler, okuldakiler..
Nizami şarjdan ve nizami, düzeyli bir kalabalıktan bahsediyor gibiyiz. Bu kalabalıktan el etek çekince kendimizle, aynamızla başbaşa kalıyoruz. Eğer kendine dönük bir sorunun yoksa, ayna madden bir kanıt oluyor yalnız olmadığına. Kendi varlığını insan yine kendi kendine kabul etme aşamasında 'kesin biri daha var' diyor ama onu bulamıyor ya da şöyle ömrü boyunca arıyor insanlar arasında. Çok yakın gelenler oluyor ama en ufak tefek çarpıklıkta 'hayır, tam olarak böyle değildi, demeye başlıyor.
Şimdi işin fenası ne biliyor musun, ya herkes aynı şeyi düşünmeye başlarsa?
Bu arada metale,çeliğe dilek bağlanmaz, kağıt yapıştırılmaz gibi. Ağacın esbabı tekrar canlanabilmesi kabiliyetinden vs. vs. :)
Gule
bi gün de yaz tatilinde annemle beraber temizlik yaptığı şerife hanımın evine gitmiştim...ev kadıköy'de zenginlerin muhiti...komforlu koltuklara tam oturup soluklanacağım bi şey fır diye başımın üstünden geçti gitti...annee! diye bağırmaya kalmadan tekrar turladı kafamda kuş...kafesi açık bırakıyorlarmış bazen şerife hanımlar:)..ben o koltuktan o koltuğa zıplayıp durmuştum...kadının koltuklarını çökertmiştim zıplamaktan...annem zor bela kafesine tıkmıştı muhabbet kuşunu...bir daha da tövbe dedim seninle gelmem anne bi daha bu eve...
bir de meryem'in anlattığı dostum'un hikayesi var...o da tam komik...köpeğin ismini dostum takmışlar...şeriban teyze -bu ismi öylesine uydurdum şimdi kadının adı aklımda değil- evde dostum'la yalnız (bu arada penaltılara bakıyoruz az önce Zaza sonra Mesut peşine de yine iki İtalyan oyuncunun kaçırdığı penaltılara ve ben bunları yazana kadar Bastian'ın da atamadığı şutları seyrettik...kaç kişi kaçırdı saymadım ama futbol tarihinde ilk sefer böyle bi şeye şahit oluyorum...yuh olsun size sözde bir de futbolcu olacaksınız diye de hayıflanıyorum bir yandan...yok böyle bir şey yine italyanlar kaçırdı ve almanlar tur attı)
nerde kalmıştım? Ha evet Şeriban teyze dostum'la evde yalnız...telefon çalıyor...Cevat (bu isimleri neremden uyduruyorsam akşam akşam) abi soruyor: nasılsın Şeriban abla?
-sağol iyiyim be Cevat sen nasılsın?
"Ben de iyiyim... çoktandır konuşmadık bi hal hatırınızı sorim dedim...Haşmet abi evde yok mu?"
-yok benle dostum yalnızız...
"haaa öyle mi?.neyse ben rahatsız etmiyim fazla...Haşmet abiye selamlar...hürmetler.."
-yok estağfurullah ne demek?
Cevat abi neye uğradığını şaşırıp afallar tabi ve Haşmet abinin boynuzlandığını düşünür hemen...yaşını başını almış Şeriban teyzemizden hiç böyle bir şey beklemediği gibi aynı zamanda da kendisine hiç yakıştırmaz bu ihaneti...ama "dostum" kelimesi kulaklarında ha bire yanlış yankı yapıp, içine kurt düşürmektedir...ne yapsa ne etse kime açsa bu konuyu diye içi içini kemirdiği sırada aklına karısı gelir...
"kız hayriye?"
-hee ne var?
"sana bi şey sorcam"
-e sor bakim ne sorcan?
"bu Şeriban teyze sessiz messiz görünüyor az değilmiş ha!"
-o niye ki la?
"az önce aradım Haşmet abi evde yoktu...dostuyla fingirdeşip duruyormuş kız!"
-hayatta inanmam..bi yanlışın olmasın?
"ne yanlış anlayacağım be! kulaklarımla duydum"
-hele duyduğunu bana bi anlat hele!
"evde dostum'la yalnızım" dedi kız!
-tühhh allah müstahakını versin! o köpeği lan hıyar!:))
...
köprü möprü havaya uçtu...uçar..uçururlar zaten...fazla sürmez...
HakkınSesi
Maçın ilk yarısı biterken gözlerim kapanmıştı ki, mesutun golüyle uyandım. Sonrası malum. Lahm eksikliği çok açık sarı çocuklarda.
Güzel bir şeyler duyunca, okuyunca o derin gülümseme sonrası pek fazla şey de söylenmiyor.
Sağ olasın cidden. :))
Gule
sen de sağolasın...
iyi akşamlar dostum:))
köprüler insanı insana şehri şehre bağlar derler
boğaza köprü yerine vana okul yapılsa sloganları eşliğinde keşke ikisinide yapıp var edebilsek.
ama arasından fay hattı geçen iki kıtaya köprü yaparken keşke zemin etüdü vbsi iyi yapılsa.
düşünsene 17 Ağustosta fay sahanlığı 2 metre kaydı Allah korusun İstanbul depremi olsa bu yeni köprü iki metre kaymada ne yapar.
boğaz köprülerine bişey olmadı diyebiliriz ama bizim faylar dikey atılımlı. boğaz köprülerine yanal atılımlı fay daha çok zarar verir.
neyse içimizde öyle faylar kırılıyorki.
hizmet haktır ama bunu hakkı ile yapmalı...
neyse toprak altındaki faylardan daha kötü kırıldı insani faylar kimse görmüyor.
HakkınSesi
O değil de ben bu aralar topluma karışmış gibi hissediyorum. Ortak gayemiz vantilatörler oldu.
Kimse ölmeyecekmiş gibi devam ediyor. Beş dakika düşünsek zaten her gün, en azından vantilatör arkadaşlarımla beraber güzel şeylerden bahsedebilirdik.