- 484 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-5
SEN DE GEL OĞLUM
İkinci hamileliğimi öğrendiğimde ilk haber verdiğim kişi arkadaşım Gökçe oldu. İnsan iyi veya kötü bir şeyi haber vermek için ilk evvela kimi arıyorsa, kendine en yakın gördüğü dostu odur. Testin sonucunu telefona çekip mesaj attım Gökçe’ye. İlk hamileliğimi öğrendiğimde de yine test sonucunu telefona çekip ilk ona yollamıştım. Haberi alınca şok geçirdi. Canım Gökçem…
Evet, Ali Kemal’im henüz 3,5 aylıkken kardeşine hamile kaldım. Bunu öğrendiğimde önce sinirlerim bozuldu. Sinirimden bir ağlayıp, bir gülmeye vurmaya başladım.
Özgür de şokta! İnanamadı. Benim sağlığım açısından aldırmamız gerektiğini söyleyip durdu.
Abimin arkadaşı Asil abi geldi aklıma. Kardeşiyle aralarında 11 ay olduğu için dalga geçmiştim onunla. Bana, “Gülme komşuna, gelir başına,” demişti. Sanırım onun ahı tuttu! Olabiliyormuş demek ki…
Özgür’e; “ben kararımı verdim aldırmayacağım” dedim. “Ne olursa olsun doğuracağım. Kıyamam aldırmaya...”
Nasıl aldırayım ki? Vicdanım müsaade etmez.
Doktorumdan randevu aldım. Özgür, kucağımızda Ali Kemal ve ben doğru hastanenin yolunu tuttuk.
Sinem hoca jeli döktü karnıma. Şu jelden de bir nefret ediyorum ki! Silmesi de çok berbat. Eline ultrason kolunu alıp dayadı karnıma. “Evet, görüyorum, orada,” dedi. “Nokta kadar, ama var. Hayırlı olsun, hamilesin!”
Özgür arada, “ama doğurması sağlığı açısından riskli olur, değil mi?” demeye başladı. Aklı sıra Sinem hocayı yandaş almak istiyordu kendine.
Sinem hoca, “doğurabilir, bir sakıncası yok” dedi. “Bence aldırmayın, Ali Kemal’e arkadaş olur, ikisi birden büyür gider.”
“Aldırmayı düşünmüyorum zaten,” dedim.
Özgür de çark ederek kararı bana bıraktı.
Karar verdikten sonra tüm aileye tek tek haber verdik. Herkes şokta. Kimse doğurmamdan yana değil. Herkes sezaryen olalı henüz 3,5 ay olmuşken riskli olur diye kaygılanıyorlardı.
Gülden’i aradım. (Gülden benim kuzenden öte kardeşim Caner’in biricik, güzel, tatlı, biraz da gudubet eşi. Aynı zamanda da ailemizin ve Ali Kemal’imin hemşiresi) “Hamileyim ” dedim ona. “Sen doğum hemşiresisin, bilirsin; sence tehlikeli olur mu doğurmam?”
“Bir şey olmaz,” dedi. Böylece Gülden’i de almıştım yanıma, artık gönül rahatlığıyla doğurabilirdim.
Doğuracağım, evet, kesin!
Başladı yine hamilelik günleri.
Hamile olmaktan hiç hoşlanmamışımdır. Hayatınızı bir kafesin içine alıyorsunuz. O yasak! Bu yasak! Her şey yasak! Şimdi ilk uykum gelecek. Sürekli uyumak isteyeceğim ama uyuyamayacağım. Çünkü 3,5 aylık bir bebeğim var. Sonra her şeyden tiksineceğim, midem bulanacak. Ali Kemal’e hamileyken mutfağın önünden geçemiyordum. Sokaksa berbattı! Normal de sigara tiryaki iken hamileliğim sırasında sanki hiç içmemişim gibi, “bu insanlar sigarayı nasıl içebiliyor” diye epey kafa patlatmıştım. Üstelik insanlar ne kadarda saygısızlardı! “Sokakta nasıl sigara içersin yaa!! Hiç mi hamileleri düşünmüyorsunuz kardeşim, çık çık çık! Ne düşüncesiz insanlarsınız,” diye biriyle kavga etmişliğim bile oldu. Çünkü ben sokakta hiç sigara içmemiştim (!) Değil mi ya… Ve hamile olduğum için hepsini tek tek yine yaşayacaktım. Bu berbattı!
Ali Kemal daha çok küçüktü, hep kucak istiyordu. Hamileyken nasıl taşıyacaktım?
Taşıdım… Hem de 9 ay boyunca. Doktorum hamileliğimin son zamanlarında, “ayağını uzatıp yatacaksın. Wc hariç hep yatman gerekiyor Duygu’cuğum” dediği halde…
Evet, yatmam gerekirdi, ama yatamadım. 11 aylık daha yeni yürümeye başlayan bir bebek vardı evde. Nasıl yatayım? Daha yürüyemeden koşmaya çalışıyor. Sürekli düşüp kafasını oraya buraya vuruyor. Sonra da kollarını bana uzatıp ağlıyor. Nasıl reddedilir ki bu. Kafamın içinden geçiyor her şey. Düşüncelerime bakıyorum. Hepsi olumsuz. Sonra ultrasondaki nokta geliyor aklıma. Silinip gidiyor her şey.
Hem belki bu kez kızdır. Evet, evet, kesin kız!< Kızım olacak! Etrafımdaki herkes cinsiyet tahmini yapıyor. Kızlar çoğunlukta. Çin takvimi de kız diyor. Evet, kesin kız. Oleeyy, kızım olacak, arkadaş olacağız onunla. Ali Kemal büyüyünce nasılsa bir kız bulur, beni unutur. Kızım kalır, yoldaş olur bana. Sevinçliydim çünkü emindim. Hem bütün belirtiler kızı gösteriyordu. İlk hamileliğim de kendimi ne kadar güzel hissettiysem bunda tam tersi oldu. Yüzümde lekelerde çıkmıştı. Çok ama çok çirkinleşmiştim. Bu beni mutlu ediyordu çünkü kız annenin güzelliğini alır derler değil mi? Alsın, alsın, kızım bütün güzelliğimi alsın.
Hamileliğimin 12.haftasında cinsiyet öğrenmek için doktora gittim. Sinem hoca o sırada yurt dışında olduğu için başka bir doktora gittim. Kesin olmamakla birlikte cinsiyetin kız olduğunu söyledi. Ondan tatmin olmadım başka bir doktora gittim. O da büyük ihtimal kız diyordu. Bir iki hafta sonra ailemin yanına Eskişehir e gittim. Duramadım bir de oradaki doktora gösterdim. O da kız diyordu. Evet, bence de kesin kızdı. İstanbul’a döndüğümde Sinem hocanın döndüğünü duydum. O ne derse doğrudur. Bir de ona gideyim. Ne de olsa Ali Kemal’i daha 11 haftalıkken bilmişti. E şimdi 15 haftalık olduğuma göre kesin bilir. Evet;, evet, bir de ona gideyim. Aldım randevuyu yattım koltuğa. Yine o vıcık vıcık jel. Nefret ediyorum! Ultrason karnımda. Ellerini kollarını görüyorum kızımın! Ne kadar tatlı... Sinem hoca cinsiyetine bakmaya çalışıyor. Kız diyor. Çok büyük ihtimalle kızın olacak. O dönem annem hariç herkesin oyu kızdan yanaydı. Bir tek annem, hep oğlun olacak yine diyordu. 20.haftaya kadar hep kızım olacak diye biliyordum. 20. Haftada Sinem hoca bebişin organlarını gösterirken “bak bu da pipisi” dedi. Pipisi mi? O ne demek pipi ne demek?
Hayatımda pipi kelimesini ilk kez duyuyormuşcasına şaşkındım. Hani kızdı.? O ana kadar ” kızım olsun istiyorum ama oğlan da olsa fark etmez. Sağlıklı olsun da” diyen ben değilmişim gibi dünya başıma yıkılmıştı. Kızım olmayacak diye çok üzüldüm. Bunu Özgür’e nasıl söyleyeceğim? Kızı olacak diye ne kadar mutluydu. 22.haftada detaylı ultrason olana kadar beklemeye karar verdim. Bu sırada Özgüre alttan alta 2.erkek sevgisini de aşılamaya başladım. Zaten Ali Kemal’e tapıyordu. Aynısından bir taneyi yine çok severdi eminim. 2 hafta geçti aradan detaylı ultrasona gittik. Hala umudun vardı. Belki doktor kız derdi. Demedi… Özgür benim kadar üzülmedi diyebilirim. Zamanla iki erkek fikrine de alıştım. Oğlumu çok merak ediyordum. Karnımda hareket edene kadar neredeyse her hafta doktora gidiyordum. Onu orada görmek bana huzur veriyordu. Sağlıklı olduğunu bilmek mutluluk vericiydi. Karnım gittikçe şişiyordu. Ali Kemal’deki bitmek bilmeyen günler bunda ışık hızıyla geçiyordu. 20.haftalara, 20. haftalardan 30.haftalara gelmiştim bile. 34.haftadan itibaren çok sancı çektim. Bazı geceler apar topar soluğu acilde alıyordum. Her seferinde bağlandığım nst makinasından hatırı sayılır sancılarla eve dönüyordum. Doktorum sabredebildiğim kadar sabretmemi öneriyordu ama ben de bitmek bilmeyen sancılar devam ediyordu. Zar zor 37.haftaya kadar idare ettim. Muayeneye gittiğim gün doktorum çocuğu artık almamız gerektiğini söyledi. Oysa benim hiçbir şeyim hazır değildi. Ali Kemal’de en ufak ayrıntıya kadar kapı süsleri, magnetler, şekerlemeler hazırlamıştı kuzenim. Hemen onu aradım yarın doğuruyorum Sanem abla napıcaz dedim? Telaş etme halledeceğim, dedi canım kuzenim. Kapı süsü zaten hazırdı. O gece sabaha kadar magnetleri duvar baskılarını hazır etmişti. Diğer kuzenim canım bebeğim Pakize de şekerleri ve kutularını hazırlayıp sabah kargoya verdiler. Akşama doğru iki pakette elimdeydi. Doktorum hemen yatış yapmamı önerdi fakat ben ertesi günü beklememizi istedim. Hastaneden çıkıp herkese haber verdim. Herkese dediysem de anneler, babalar kardeşler. Bu kez kimse olsun istemiyordum. Ertesi gün hastaneye yattım. Oda numarasını söylediler. 353. Aaa, bu geçen sene Ali Kemal’imi dünyaya getirdiğim oda, şansa bak. Yine aynı odada hayatımın 2.baharını yaşayacağım. Heyecanlıydım. Odaya yerleştik. Bir yandan Hemşireler odaya girip çıkıyor, yine fotoğrafçı fotoğraflarımızı çekiyordu.
Geldi işte o an! Sedye girdi içeri. Yattım sedyeye, bu kez bir tuhafım. İçimde kötü şeyler olacakmış gibi bir his var. Özgür öperek uğurluyor ameliyathaneye. Yine korkuyorum ama bu kez çok çok fazla korkuyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Özgür, ben, Ali Kemal ve bebeğimizi hayal ediyorum. Ne güzel bir aileyiz.
Doktorum geliyor başıma, “kendini nasıl hissediyorsun?” diyor.
“Öleceğim korkudan” diyorum.”
Gülüyor, “korkma” diyor. Beni rahatlatıyor.
Maske takıyorlar yüzüme. Az sonra bayılacağım, biliyorum. Sinem hocaya bakarken dediğim gibi, kendimden geçiyorum.
DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-5 Yazısına Yorum Yap
"DUYGU’NUN ÖYKÜSÜ-5" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.